1942 yılında Adana'da doğdu. Asıl adı Mustafa Şahin Yılmaztürk'tür. Yaklaşık 4 yaşında bağlama çalmaya başladı. Aşıklık geleneğini çevresindeki büyüklerinden öğrendi.
9 telli bir bağlamadan çöğüre dek tüm bağlama ailesi çalgılarını çalan Devran Baba, "Tokaç" adını verdiği ilk bağlamasını kendi yapıp at kuyruğundan tel taktı.
1964'ten sonra Çukurova Radyosunda uzun yıllar program yaptı. Özellikle yaşadığı döneme ilişkin şiir yazmak, türkü yakmak gerektiğini vurgulayan Devran Baba, sevgiden politik sorunlara dek hemen her konuda yazmaktadır.
Devran Baba, şiir biçiminde bugüne dek alışılmadık yöntemler kullanıp, alışılagelmiş uyak
sistemine başka uyaklar ekleyerek, birden çok uyağı aynı anda kullanan sayılı aşıklardan biri olma özelliğini taşımaktadır.
Dili ve kavramları geleceğe ilişkin önemli ipuçları vermektedir. Halk ozanlarının duyarlılığı ile doğru orantılı olan geleceği yorumlama özellikleri Devran Baba'da oldukça az sayıda aşıkta görülebilecek veriler taşımaktadır. Şiirlerini, geleneksel halk şiiri tadında ancak daha somut olarak uzay çağına ya da sonraki bin yıla mesaj niteliğinde yazmaktadır.
Devran Baba'nın, özellikle bağlama üzerindeki çeşitli denemeleri gelecek için bazı yenililere dönüşmesi açısından önemli görülmektedir.
Türkü ve deyişleri özellikle 1980'li yıllardan itibaren değişik sanatçılar tarafından okunan
Devran Baba'nın şiirlerinin bir bölümü "Tarif Etme" (2001) adıyla yayımlandı.
9 Temmuz 2012 tarihinde aramızdan ayrıldı...
Bekir Karadeniz
|
Bak Sevdiğim
Tuzlu sular aka aka gözümden
Nasır çıktı gel de bir bak sevdiğim
Ben kendimi sordum kendi özümden
Kusur çıktı gel de bir bak sevdiğim
Yollarımı Toroslardan aşırdım
Yüreğimi kebap ettim pişirdim
Saniyemi hesap ettim şaşırdım
Asır çıktı gel de bir bak sevdiğim
Gelmedik ne kaldı garip başıma
Aklım ayağımı yordu boşunaKilomu vurdum bir mihenk taşına
Sıfır çıktı gel de bir bak sevdiğim
Ömrüm geçti gitti bitti zamanım
Ters tersine döndü gayrı devranım
Dostun dost üstünde dostluk nişanım
Zifir çıktı gel de bir bak sevdiğim
Devran Baba nasıl gönül eyleyim
Ruh bedene küsmüş daha neyleyim
Biri milyarlara böldüm söyleyim
Küsur çıktı gel de bir bak sevdiğim
Sürgün
Zamansız bir mekan buralardayım
Sürgündeyim dünya denen bir yerdeAteş hava toprak ve sulardayım
Sürgündeyim dünya denen bir yerde
Çekirdekten meyva otlardan ete
Baktım ağı katık olmuş şerbete
Zaman tünelinden geldim gurbete
Sürgündeyim dünya denen bir yerde
Bir mezarlık taşta sevmek yazılıBir fermanlık suçta sevmek asılı
Bir dakkalık düşte sevmek yazılı
Sürgündeyim dünya denen bir yerde
Okunmuyor gizli yazı alında
Bu ne muhteşem sır arı balında
Işık kümesinde Saman Yolunda
Sürgündeyim dünya denen bir yerde
Beden mahpushane ruhen mahkumum
Şu koca uzayda çölde bir kumum
Size diyor Devran Baba'nız duyun Sürgündeyim dünya denen bir
yerde
Ağlarım
Yirmi sene gurbet kahrı az mıdır
Bilmem ki ne için gezer ağlarım
Mevsimi şaşırdım bahar yaz mıdır
Ayları yıllara dizer ağlarım
Derdimi diyemem yürekten doldum
Yitirdim aklımı gayrı del'oldum
Hasret gözyaşına düştüm boğuldum
Azraile mektup yazar ağlarım
Devran Baba ayrı kalmış yurdundan
Hasta yatağına düşmüş derdinden
Ölse ağlayanı yoktur ardından
Vefasız dostlara kızar ağlarım
Nergis Gözlüm
Yoluna bakmaktan bakar kör oldum
Nergis gözlüm senden ayrı düşeli
Didik didik diddim saçımı yoldum
Nergis gözlüm senden ayrı düşeli
Nasıl yaşadığım bilemiyorum
Hergün ağıt yakar gülemiyorum
Ruhum Azraile veremiyorum
Nergis gözlüm senden ayrı düşeli
Savurdum ömrümü kırdım yabayı
Ateş attım yaktım yıktım yuvayı
Derbeder eyledin Devran Baba'yı
Nergis gözlüm senden ayrı düşeli
|
|
Üç Bin Yılında
Üzerinde duran bütün canlıya
Selam söyle dünya üç bin yılında
Renk ırk fistan pantol kara donluya
Selam söyle dünya üç bin yılında
İki bin yılından size seslendik
Türkülerimizde dümtek eslendik
Sizi bilmek ama biz zor beslendik
Selam söyle dünya üç bin yılında
Nuh'un tufanında gemimiz oldu
Hayyam sofrasında demimiz oldu
Tüm yarınlar gitti dünümüz oldu
Selam söyle dünya üç bin yılında
Biz de sizin gibi gezdik alemde
Hak cemalin seyir ettik ademde
Aman ha unutma bildir erdemde
Selam söyle dünya üç bin yılında
Senin olsun malın mülkün sarayın
Hiç kimseye hayrı yoktur parayın
Gönlünüzde Devran Baba arayın
Selam söyle dünya üç bin yılında
Sen Nerdesin
Çok özledim gülüm gül cemalini
Beni darda koydun sen nerdesin sen
Kimsede görmedim şems şemalini
Beni zorda koydun sen nerdesin sen
Ruhum yaralandı gönlüm inliyor
Sızısı bir dakka olsun dinmiyor
Bülbüller hep suskun beni dinliyor
Beni zarda koydun sen nerdesin sen
Bütün sırlarımı meydana serdin
İfşa ettin beni murada erdin
Ölürüm de senden ayrılmam derdin
Beni burda koydun sen nerdesin sen
Ruhum taşımaya nefes yetmiyor
Üzerimden kara bulut gitmiyor
İçim yandı kar buz fayda etmiyor
Beni narda koydun sen nerdesin sen
Bu son olsun gel gör Devran Baba'yı
Sana nasıl yakmış bak gör abayı
Şaşırdım dakkayı günü haftayı
Beni sırda koydun sen nerdesin sen
Bana Sor
Ömrüm bana yük gelmeye başladı
Taşıyorum ama gel de bana sor
Aşk ateşi ciğerlerim haşladı
Yaşıyorum ama gel de bana sor
Felek bana örmüş kader ağını
Sulamış yeşertmiş keder bağını
Bin bir zahmet ile sabır dağını
Aşıyorum ama gel de bana sor
Bilen demez diyen bilmez Devran'ım
Aşkın ateşinde yandı her yanım
Pirler piri Pir Bektaş'a hayranım
Koşuyorum ama gel de bana
sor
Ağlama Gözüm
Bedenim ruhuma gurbet el olmuş
Olsun sabret sus be ağlama gözüm
Ömrümün baharı sararıp solmuş
Solsun sabret sus be ağlama gözüm
Neleri sızlaşır ortada kalmış
Kimi yanık yanık ağlar bunalmış
Senin şansın yanağını sel almış
Alsın sabret sus be ağlama gözüm
Gönül derdin yüz bir yapmış abartmış
Hergün ağıt yakıp yürek kabartmış
Saçlarını pança pança kopartmış
Yolsun sabret sus be ağlama gözüm
Devran Baba o yar demiş oh olsun
Zindanlara Yusuf gibi sokulsun
Gözlerine Yakup gibi kan dolsun
Dolsun sabret sus be ağlama gözüm
|