|
|
GUFRANİ
Emrini terkeder, neyhini tutar
Kuru dava ile kul olur mu ya!..
Döner bir de halka sofuluk satar
Böyle erkân, böyle yol olur mu ya!..
Ne bir
zikrin, fikrin, doğru yolun var
İyi
halin yoktur, kötü halin var
Gufrani! hep günahlarda elin var
Böyle
şair ehl-i dil olur mu ya!.
|
Karaman'a bağlı Başkışla köyünde 1864 yılında dünyaya gelen
Gufrani'nin asıl adı Durmuş Ali'dir. Babası köyün ağalarından,
Ferhat oğullarından Mehmet Ali Ağa'dır, Annesi'nin adı Fatma’dır.
İlkokul tahsilini, köyündeki "Sıbyan Mektebi'nde" yapmıştır. Daha
sonra Karaman'a gelerek; bugünkü Kale İlkokulu'nun bulunduğu yerdeki
Hacı İshak Medresesi'ne devam eder. Bir müddet bu medresede tahsil
gördükten sonra, eline bir saz alır; sazla birlikte, Gufrani mahlası
ile şiirler söylemeye başlar.
İbn-ül Emin M.Kemal "Son Asır Türk Şairleri" adlı eserinde, Gufrani
hakkında "Nükte ile Hicvi birleştirmiş zeki bir edası vardır. Son
zamanlarda yetişen saz şairlerimizden en olgunu olarak
gösterilebilir" demektedir.
Hayatında dört defa evlenmiş olan Gufrani, ömrünü Karaman merkez
Koçakdede mahellesinde geçirmiştir. Gösterişten hoşlanmayan, sakin
ve çekingen tabiatlı olan Gufrani'nin şiirleri, çeşitli nedenlerle
tam olarak ortaya cıkarılamamıştır.
Araştırmacı yazar D.Ali GÜLCAN "Karamanlı Halk Ozanlarından Gufrani
ve Kenzi" adlı eserinde Gufrani'nin şiirlerini derlemiş, bir kitap
haline getirmiştir.Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
öğretim üyesi Prof Dr. Saim Sakaoğlu Gufrani ile ilgili yeni bir
eser hazırlamıştır. Gufrani, 62 yaşında iken 1926 yılında vefat
etmiştir.
Gufrani Konya ve Karaman yöresi'nin Konyalı Aşık Şemi'den sonra
gelen en ünlü saz şairleri arasındadır.
|
Kaynaklar:
Meydan Larousse
Yrd. Doç. Dr. Doğan Kaya
Attila Özkırımlı (Edebiyat Ansiklopedisi)
Dr.Ali Gülcan (Karamanlı Ozanlardan Gufrani ve Kenzi)
|
Eserlerinden bazıları:
|
Destan
Elhamdülillah ........... alel a’la
Bu cenge nusret-i Sübhân yetişti
Yüz yirmi dört bin peygamber ile
Din serveri fahr-i ekvân yetişti
Sunûf-u evliya kalktı ayağa
Bir hareket geldi yazıya dağa
Ervâh-ı şüheda sol ile sağa
Can Hüseyin şah-ı cihan yetişti
Gazi Kemal Paşa hazretlerine
Aşk olsun kemâl-i izzetlerine
Bu canın yüz suyu hürmetlerine
Bize Hakk’tan lütf u ihsân yetişti
Görülmedi böyle bir keremkâni
Fikriyle fethetti bütün cihanı
Ecânib dediler Ali-i Sâni
Bil şah-ı merdân-ı zaman yetişti
Vezir-i âzamdır ol İsmet Paşa
Pervâneler gibi saldı ateşe
Bu emekler boşa gider mi haşâ
Fedâ-yı can eden arslan yetişti
Sâir zâbit dahi sıdk ile tuttu
Hulûsla askerin önünde gitti
On üç günde Yunan yerlere attı
İzmir’e bir parça kalan yetişti
İstedi İzmir’i Yunan ordusu
Yunan’ınki şimdi bir can kaygusu
Attılar deryaya kalan bakisi
Atina’ya canı olan yetişti
Anadolu on dört günde paklandı
Yolu ile düşmanımız haklandı
Köşe, bucak kâfir var mı yoklandı
Her tarafa emr-i ferman yetişti
Afyon’da sur tellerini kestiler
Allah Allah ile birden bastılar
Kırıldı kuvvesi, Yunan giydiler
Birden bire kızıl uçan yetişti
Kurtulanlar topal oldu kör oldu
Bu harp feth-i Hayber ile bir oldu
Kalktı zulmet, şükür cihan nur oldu
Doğdu güneş mâh-ı tabân yetişti
Yedi cephe tuttu Türk’ün askeri
Yunan’a ejderha oldu her biri
Ele geçenlerde kalmadı diri
Ol başını alıp kaçan yetişti
Tâyy-i mekân etti yerler kavuştu
Hesapsız mühimmat koydu savuştu
Ruzigârlar esti toza karıştı
Arkasından acı duman yetişti
Bin üç yüz otuz dokuz senemiz
Yüz senedir topa karşı sinemiz
Neler çekmiş hem anamız, babamız
Gör sabır eyle ârifân yetişti
Yaşasın rüesa hem alelusûl
Yaşasın vükelâ ve sahib-i ukl
Yaşasın asâkir mevcud-u cedvel
Yaşasın milletten kurban yetişti
Yaşasın kâmilen hep ehl-i imân
Havuzda ve göllerde bütün ihvân
Yaşasın Türkiye yaşasın vatan
Bu harbe vuhûş tiran yetişti
Harpten firar eden dinsiz haindir
Onların katli de farz-ı ayndır
Bize canın lâzımlığı bugündür
Bu devlete sanma her can yetişti
Kıyamette iş bu dünyanı bekâsı
Beş kişiden mürekkeptir ihyâsı
Üç, dört değil rûb-u meskun a’dâsı
Âlem-i rahmete Rahmân yetişti
Almış iken bütün kâfir cihanı
Ecnebiler ibret tuttu Yunan’ı
Türkiye kubbenin şems-i tabanı
Dil salana kahr-ı Yezdân yetişti
Çün üç yüz otuz üç müslüman
Bizde ecnebide bulunan ihvân
Beş insandan çoğaldı bu ins ü can
Bize ihmal gaflet keslân yetişti
Yekdiğerimiz kovalaşmayalım
Yalan, bühtân, gıybet söyleşmeyelim
Biz niçin yalvarıp ağlaşmayalım
Kemikten iliğe isyan yetişti
Ne de satıcılar helâl getirir
Ne dükkancı sıdkı bütün oturur
Bu kazanca hiç eksik mi yetirir
Bize her taraftan noksan yetişti
İsteyiksiz köpek gitse sürüye
Gider mi çobanın işi ileriye
Davet eder bütün kurdu beriye
Pay yarıya denen hayvan yetişti
Ya martına parmağını çaldırır
Nargil suyu içerinizi soldurur
Kendini imansız dinsiz öldürür
İblis aldı, şimdi mihrân yetişti
Kardeşlerim eli ele alalım
Evvela biz Hakk yolunu bulalım
Yaradana sâdık bir kul olalım
Kulluk eden kula sultan yetişti
Ne ayarı güzel kantarı çekeriz
Kilo dolu alır noksan dökeriz
Ne tarlaya helâl tohum ekeriz
Hallerimiz çok perişan yetişti
Ne kadın anlatır ere hâlini
Ne avrada er inanır malını
Bekler ikisi de fırsat yolunu
Araya bir fesat, hicrân yetişti
Çün mufassal yaptık biz bu destanı
Şimdilik uyuttuk bu çevrestanı
Geçin öne yaptırmayın ziyanı
Sayenizde çok sâye-bân yetişti
Buyralım mektebe evlatlarımız
Her fenden okutmak mutadlarımız
Ne fena mahsül-ü icatlarımız
Der odun çekmeye oğlan yetişti
Ecnebi kadar mı bizdeki akıl
Fakat terbiyeden gafiliz gafil
Bu gidişat doğru değil velhâsıl
Demek ki insandan hayvan yetişti
Gufranî girdi altmış yaşına
Tac-ı devlet mi konuldu başına
Karar olmaz Azrail’in işine
Ecel, bugün, yarın hemen yetişti |
|
Olur mu?
Emrini terkeder, neyhini tutar
Kuru dava ile kul olur mu ya!..
Döner bir de halka sofuluk satar
Böyle erkân, böyle yol olur mu ya!..
Kişizadelik hiç alınmaz satın,
Asil azmaz diye söylerler bütün
Bir mülevves yere düşse bir altın
O kıymetten düşüp pul olur mu ya!..
Terk-i heves edip hizmet tutmalı
Arı ahvalini ibret tutmalı
Her çiçekten birer çeşni tatmalı
Bal, bal desen ağzın bal olurmu ya!..
Haberi yok say ü gayret, emekten
Böyle karın doymaz yarım çörekten
Güdük çapa ile kırık kürekten
İki çift katıra nal olur mu ya!..
Gönül yücelerden yüce olmak ister
Beş-on kuruş ile hacı; olmak ister
Ellisinden sonra hoca; olmak ister
Kart ağaçtan taze dal olur mu ya!..
Söyleyemez asla galatsız sözü
Hiçbir marifette yoktur bir yüzü
Mektebi görmemiş, kürsüde gözü
Elif, be demeden dal olur mu ya!..
Dolaşır dolambaya, varma sen kıra
Caddeyi boşlama dayanıp dura
Uğradığın çayın köprüsün ara
Bilmediğin suya dal olur mu ya!..
Ne bir zikrin, fikrin, doğru yolun var
İyi halin yoktur, kötü halin var
Gufrani! hep günahlarda elin var
Böyle şair ehl-i dil olur mu ya!.
Kim Bilir?
Katra idim ummanlara karistim
Kac bulandim, kacduruldum kim bilir?
Devre edip alemleri dolastim
Bir sanata kac sarildim kim bilir?
Bulut olup agdigimi bilirim
Boran ile yagdigimi bilirim,
Alt(i) anadan dogdugumu bilirim,
Kac ebeden kac soruldum kim bilir?
Kac kez gani oldum, kac kere fakir,
Kac kez altin oldum, kac kere bakir,
Bilmem ki kac katip ismimi okur?
Kac defterde kac dürüldüm kim bilir?
Bazi nebat oldum toprakta sürdüm,
Bilmem kac atanin sulbünde durdum,
Kac defa Cennet-i alaya girdim?
Cehenneme kac sürüldüm kim bilir?
Kac kez alet oldum elde bakildim,
semadan kac kere indim, cekildim,
Balcik olup kerpic kerpic döküldüm,
Kac bozuldum, kac kuruldum kim bilir?
Dünyayi dolastim hep kara batak,
Görmedim bir karar, bilmedim durak,
Üstümü kac örttü bu kara toprak,
Kac serildim, kac dirildim kim bilir?
Gufrani'yim tarikatým bos degil,
Iyi bil ki kara bagrim tas degil,
Felek ile hic hatirim hos degil,
Kac baristim, kac darildim kim bilir?
Olduk Şimdi
Şairim on beş yaşından beri
Toldum seksen, pir olduk şimdi
Tarâikte yoktur mensubiyetim
Kendi postumuzda er olduk şimdi
Şiir mektebimde hayalât oldu
Gayb ilinden bir hidâyet oldu
Her nutuk bu yüzden tulûat oldu
Saz çalgı çalandan sır olduk şimdi
Gayrının şiirine değiliz muhtaç
Hamdullah hiç kılmayız lâilaç
Niyazi, Şem’î varmış birkaç
Onlar gitmiş, sözde var olduk şimdi
İstifadem ancak Cenâb-ı Hakk’dan
Tekerleme sözü zarar ufaktan
Kendimizi sakınalım tuzaktan
Avcılıkta ehl-i kâr olduk şimdi
Ferhat Mehmet’in oğluyum Ali
Senden öğrenelim erkânı, yolu
Kaza dahilinde Koçakdedeli
Başkışla’dan geldik kurulduk şimdi
Varsın bütün âlem olsun ağniya
Eridik süzüldük fi zamanına
Bir zaman vardı tavuk, baklava
Soğan ile ekmek yer olduk şimdi
Size laf etmeye yoktur haddimiz
Yaş altmışa vardı uçtu saydımız
Bunak defterine geçti kaydımız
Lisana geleni der olduk şimdi
Eski geçen nakd-i zamanın pulu
Bunu ben de tasdik ederim belî
Derler eski kafalarda toz dolu
Gençlerin yanında hor olduk şimdi
Gufranî bendeniz der ki görelim
Ya siz gelin ya biz ora varalım
Namenizi gazeteye verelim
Ata, evlat gibi bir olduk şimdi |
|
|
|
|
|