Giriş
Dünya üzerinde yaşayan bütün toplumların kendilerine özgü
müzikleri vardır. Ancak, bu müziklerin nitelikleri ve gelişmişlik
düzeyleri birbirinden çok farklıdır. İlkel kabilelerin müzikleri
ezgisel açıdan genellikle dar kalıplar içinde seyreden basit bir
özellik göstermektedir. Gelişmiş toplumlarda ise, biri halk diğeri
ise sanat müziği olmak üzere iki müzik türü yan yana yaşamaktadır.
Söz konusu bu müzik türleri birbirlerini birçok yönden etkileyerek
gelişimlerini sürdürmekte, sonuçta birçok bakımdan ortak
özellikler göstermektedir.
Ta Orta Asya’dan gelip Anadolu’yu kendine vatan edinen Türk
ulusunun da kendine özgü müziği bulunmakta, medeniyetlerin beşiği
olan Anadolu’da asırlar boyu biri halk, diğeri sanat olmak üzere
iki müzik türü birlikte yaşamaktadır. Bu iki müzik türü esasen
aynı köke dayanmakta, birçok bakımdan ortak özellikler
taşımaktadır. Bununla birlikte, aralarında oluşum bakımından
önemli farklar bulunmaktadır. Halk müziğinin doğuşunda hiçbir
sanat düşüncesi, kural kaygısı ve önceden planlanmış bir besteleme
anlayışı yoktur. Tamamen içten gelen duyguların geleneksel bir
müzikal coşku ile ifade edilmesidir. Sanat müziğinin doğuşunda ise
başlangıçtan itibaren bir sanat düşüncesi, kural kaygısı ve
önceden planlanmış bir besteleme anlayışı vardır. Besteci bu
prensipler içerisinde eserini üretir. Bu yüzdendir ki Türk sanat
müziğinde usul, dizi, makam, form ve her türlü teknik ayrıntılar
isimlendirilmiştir. Bu isimler ülke sınırını da aşarak
uluslararası terminolojiye girmiştir. Türk halk müziğinde ise
türküler yakılmış, binbir çeşit ezgiler oluşturulmuş, biçimler
ortaya çıkarılmıştır. Ama bunlar çoğu kez isimlendirilmemiştir.
Bazı isimler ise kişisel ya da yöresel kalmıştır.
19. yüzyılda dünyada folklor araştırmalarının önem kazanmasıyla
yurdumuzda da halk müziği konusunda çalışmalar yapılmış, ezgiler
derlenmiş, müzik dernekleri, konservatuarlar, TRT vb. kurumlarda
planlı programlı bir şekilde halk müziği öğretimi başlamıştır.
Günümüzde bu daha da yaygınlık kazanmış, artık Türk halk müziğinin
her yönden incelenerek gerekli terminolojisinin oluşturulması
zorunlu hale gelmiştir.
Türk Halk Müziği Dizileri Konusunda Yapılan Bazı Çalışmalar
Türk halk müziği dizileri konusunda bugüne kadar yeterli sayıda
çalışma yapılamamış, ortak terminoloji oluşturulamamıştır.
Ulaşabildiğimiz belgelere göre TRT kurumunun stajer sanatçılara
düzenlediği yetiştirme kurslarında çeşitli hocalar tarafından
hazırlanan ders notlarında Türk halk müziği dizileri, Türk sanat
müziğindeki “makam”a karşılık, “ayak” terimiyle ifade edilerek
izaha çalışılmıştır.
1970’li yıllarda yayınlandığı bilinen ancak üzerinde basım tarihi
bulunmayan Bağlama Büyük Metod adlı kitabın 4. cildinde Güray
Taptık Türk halk müziği dizilerinin tanıtımında “ayak” terimi
kullanmıştır.
Ata Terzibaşı 1980 yılında yayınladığı Kerkük Havaları adlı
eserinde bir kısmı ülkede yaygın olan bir kısmı ise sadece yörede
bilinen birçok makamdan söz etmiştir. Ayrıca, Terzibaşı, kitabının
önsözünde “Türküleri sanat makamlarına göre tasnif etmeyi
arzulardım. Ancak, buna muvaffak olamadım. Bütün ezgilerimizi
teker teker müzikologların değerlendirmesine sunmayı zor buldum.
Bunlardan bir bölümünün ait olduğu makamlar hususunda
musikişinasların değişik görüşleri de karşılaştığım zorluğu daha
da artırmıştır” şeklindeki açıklamasıyla konuya bakışını ifade
etmiştir.
1987 yılında yayınladığı Bağlama Öğretim Metodu I-II-III, adlı
kitabında Sabri Yener, Türk halk müziği dizilerini “kerem ayağı
dizisi”, “garip ayağı dizisi” vb. terimlerle ifade etmiş, ancak,
sözkonusu dizilerin Türk sanat müziğindeki makam karşılıkları da
belirtmiştir.
1997 yılında yayınladığı Geleneksel Türk Müziği Nazariyatı adlı
kitabında Mustafa Hoşsu yine “ayak” terimini kullandığı gibi, bu
konuda daha ısrarcı davranarak bilinenlerin dışında yeni yeni ayak
adlarından sözetmiştir.
Sabri Yener, Bağlama Öğretim Metodu III, kitabının 3. baskısında
değişiklik yaparak Türk halk müziği dizilerini makam dizileri
(hüseyni dizisi, hicaz dizisi, çargah dizisi vb.) olarak
açıklamıştır.
Abuzer Akbıyık, Salih Turhan, Sabri Kürkçüoğlu, Osman Güzelgöz ve
Kubilay Dökmetaş tarafından hazırlanıp Şanlıurfa valiliğince ekim
1999 yılında yayınlanan Şanlıurfa Halk Müziği adlı kitapta Türk
halk müziği dizileri doğrudan makam adıyla (hüseyni makamı, uşşak
makamı, rast makamı vb.) ifade edilmiştir.
Atınç Emnalar 1998 yılında yayınladığı Tüm Yönleriyle Türk Halk
Müziği ve Nazariyatı adlı kitabında, “Ayak-Makam İlişkileri ve Bu
Konudaki Görüşler” başlığı ile konuya geniş yer vermiş, çeşitli
görüşleri tartışmış ve Türk halk müziği dizilerinin anlatımında
“makam” terimini savunmuştur. Aynı kitapta kaynak gösterilerek
başka görüşlere de yer verilmiştir. Bu çerçevede Mustafa Hoşsu
“ayağın” makamsal bir özellik taşıdığını fakat Türk beste müziği
makamlarına benzemekle birlikte, bir makam olmadığını, buna sebep,
ezgilerimizde karar, güçlü ve seyir özelliklerinin Türk beste
müziğindeki gibi olmadığını, Yücel Parmakçı, ayağın, Türk sanat
müziğindeki makam karşılığında olduğunu, halk müziğinde makamın
tam teşekkül etmemiş olabileceğini ayrıca sanat müziğindeki ses
dizilerinin kaidesi dışına çıkabildiğini, Adnan Ataman, halk
müziği dizisine ayak dendiğini, ayağın Türk müziğindeki makam
karşılığı, bir müzik parçasının ezgi gidişi olduğunu, halk
müziğinin ise kuralların içinde olmayan, özgür bir müzik olduğunu,
ezgileri muhakkak bir makama koymak gerekmediğini, ifade ederek
Türk halk müziği dizilerinde “ayak” terimini savunmuşlardır. Buna
karşılık Coşkun Güla ayakları dizi olarak düşünmenin ve
değerlendirmenin doğru olmadığını, Çinuçen Tanrıkorur, müstezat,
divan, garip, kürdi, kesik vb. gibi isimlerin birer hava, birer
ezgi isimleri olduğunu, bunların Türk Müziğindeki makam terimleri
karşılığı kullanılamayacağını, bu isimlerin ezgisel
çözümlemelerinde ise zaten var olan Türk dörtlü ve beşliklerinden
yararlanılması gerektiğini, Mehmet Özbek’de, ayağın makam
anlamında olmadığını, bugünkü anlayışla anlatılan ayakların eksik
ve yetersiz olduğunu, bir yörede bulunan ayak adının tüm ülke
ezgilerine genelleştirmenin hatalı bir hareket olacağını,
Ankara’nın misket ezgisinin misket ayağında olduğunu söyleyip,
Urfa’nın aynı diziyi kullanan ezgisine de misket demenin
yanlışlığını, masa başında garip misket gibi ayak adları sayarak
onları bir dizi ile açıklamanın yetersiz bir işlem olduğunu, belki
halk ezgilerinin makamlar yardımıyla açıklanabileceğini
belirttikleri görüşlerle “ayak” terimine karşı çıkıp “makam”
terimine yeşil ışık yakmışlardır.
Tez danışmanlığını yürüttüğüm öğrencim Mehmet Can Pelikoğlu Şubat
1998 tarihli yüksek lisans tezinde bu konuyu işlemiş ve halk
müziği mensuplarından birçok kişi ile görüşme yapmıştır. Tezde
geniş biçimde yer alan bu görüşmelerde Serbülent Yasun “ayak”
teriminin kullanılmasına taraftar olduğunu, Mehmet Erenler, “ayak”
teriminin kullanılabileceğini, Arif Sağ ise, olaya temkinli
yaklaşarak ayağın sadece dizi karşılığı olmadığını belirtmiştir.
Aynı görüşmelerde Yavuz Top, Süleyman Şenel, Prof. Dr. Can Etili,
Yücel Paşmakçı, Mehmet Özbek, Onur Akdoğu ve Köksal Coşkun ise,
ayak terimini kullanmanın yanlışlığını savunmuşlardır.
Süleyman Şenel daha birçok yazısında “ayak” teriminin makam
karşılığı olarak kullanılmasının yanlışlığını defalarca
vurgulamıştır.
Mehmet Can Pelikoğlu sözkonusu tezinin sonuç bölümünde “ayak”
teriminin “makam” karşılığı kullanılamayacağını savunmuştur.
Sayın Yücel Paşmakçı özel görüşmemizde ayaküstü sohbet sırasında
söylediği bazı sözlerin çeşitli kaynaklarda ayak terimini savunur
gibi geçtiğini, halbuki kendisinin böyle bir düşünce taşımadığını
beyan etmiştir.
Dizi, Makam ve Ayak Kavramları
Dizi; bir makamın bünyesinde bulunan bütün seslerin ard arda
sıralanmasıyla oluşan kalıptır.
Makam; bir durak ve güçlü ses etrafında belirli kurallarla
seyreden dizidir.
Makam terimi içinde dizi, durak, güçlü, yeden, seyir vb. birçok
belirleyici özellik saklıdır.
Ayak terimi Türkçe’de birbirinden çok farklı çeşitli anlamlarda
kullanılmıştır. Bunlardan bazıları: İnsan veya canlının ayağı,
şiirde verilen bir kalıp mısra, bazı serbest halk ezgilerinin
usullü kısmı, perde, bitiş (karar) perdesi, melodik anlamda ön
müzik, başlangıç, giriş müziği (ayak açmak)=kalıp ezgi=beylik ara
nağme, ezgi çeşidine göre belli bir sesten başlayarak çalınan ezgi
vb.
Araştırmalarımıza göre 1960’lı yılların sonuna kadar hiçbir yazılı
kaynakta “ayak” terimi, makam veya dizi terimi ile eşanlamlı
kullanılmamıştır. Daha sonraki yıllarda yer yer makam veya dizi
anlamında kullanılan ayak terimi ise yöreden yöreye, hatta kişiden
kişiye değişiklikler göstermiş, ulusal ya da uluslararası bir
anlam ifade edememiştir. Sözgelimi, nikriz dizisinde seyreden bir
ezgi bazılarınca müstezat, bazılarınca yanık kerem, bazılarınca
ise yörük ayağı olarak adlandırılmıştır. Buna karşılık, dizi ve
seyir olarak birçok farklılıklar gösteren çargâh, pençgâh, rast,
mahur, acemaşiran, nikriz, zavil vb. gibi makamların tamamı
müstezat ayağı adıyla geçiştirilmiştir.
Türk Halk Müziği Dizilerinin Makamsal Bir Bakış Açısından
İncelenmesi
Türk halk ezgilerini makamsal açıdan incelediğimizde bazı
ezgilerin çeşitli makam dizileri içinde seyrettikleri ve makamın
bütün özellikleri taşıdıkları görülmektedir. (Sözgelimi, Niksarın
Fidanları, Rast; Ah Gene Bugün Yaralandım, Hüseyni; İndin Yarın
Bahçesine, Mahur; Çayıra Serdim Postu, Karcığar; Ben Kendimi Gülün
Dibinde Buldum, Hicazkâr; Üğrünü Üğrünü Gelir Dereden, Hicaz;
Atımı Bağladım Yolun Sağına, Nikriz; Yörük de Yaylasında
Yaylayamadım, Zavil; Aman Doktor, Saba; Üsküdar’a Gider iken Aldı
da Bir Yağmur (Kâtibim), Nihavend; Fincanı Taştan Oyarlar Beyim
Aman Aman, Nişaburek makamının dizisi içinde seyreden türkülerden
bazılarıdır.
Türk halk müziğinde bazı ezgiler de makamın bütün kurallarına
bağlı kalmamakla birlikte belli bir makamın dizisi içinde
seyrederler (sözgelimi; Harman Yeri Sürseler Hicaz; Yangın Olur
Biz Yangına Gideriz, Uşşak; Yağmur Yağar Taş Üstüne, Hüseyni
makamının dizisi içinde seyreden türkülerden bazılarıdır.
Türk halk müziğinde bazı ezgiler de makamın bütün seslerini
kullanmayıp bazı sesleri içinde seyrederler. (Sözgelimi; Suda
Balık Yan Gider, Uşşak; Havada Bulut Yok Bu Ne Dumandır, Hüseyni;
Urfa’nın Etrafı Dumanlı Dağlar, Hicaz; Ferayidir Gızın Adı Ferayi,
Nikriz;)
Türk halk müziğinde bazı ezgiler ise, makam dizisinin seslerini
kullanmakla birlikte makamın geleneksel kurallarına uymayıp
birinci derece yerine dizinin başka bir derecesinde asma kararla
bitiş yaparlar.
(Sözgelimi; Buraya Bulutlar Oynar Oynaşır türküsü karcığar
dizisinin seslerinde seyrettiği halde dizinin dördüncü derecesinde
asma kararıyla bittiğinden karcığar etkisi yapmamaktadır).
Bazı halk ezgileri kısa geçkilerle birden çok makam dizisinde
seyrederler (Sözgelimi; Menevşesi Tutam Tutam adlı Bursa türküsü
hüseyni-karcığar dizilerinde seyretmektedir.
Halk müziği başlangıçta bir makam düşüncesi ve sanat kaygısı ile
yakılmadığından bazı türküler (ezgiler) seyir bakımından herhangi
bir makamı tam olarak tarif etmezler. Ancak bu ezgiler belirli bir
makamın, ya da aynı aileden birkaç makamın dizisi içinde
seyrederler. İşte böyle durumlarda sözkonusu ezgiyi makamsal
olarak tanımlamak zorlaşmaktadır. Sözgelimi; Bir Kararda
Durmayalım Gel Gidelim Dosta Gönül ilahisinin ezgisi hüseyni
dizisinde gezinir ancak seyir bakımından tam bir hüseyni tarifi
yapmaz. Hüseyni ailesinden muhayyer, tahir, neva gibi makamların
dizileri de hüseyni dizisi ile aynıdır. Seyirleri biraz farklıdır.
Sözkonusu ezginin seyri tam olarak bunlardan herhangi birine de
uymamakta, ancak, hüseyni ya da hüseyni ailesi makamlarının
dizilerinde seyrettiği görülmektedir. Aynı şekilde Tamburam
Rekaboldu ve Çiğdem Der ki Ben Alayım türküleri de hüseyni ailesi
makam dizilerinde seyretmektedir. Seyir sırasında makamın dördüncü
derecesi (re) bir parça önemsenmekte ise de tam olarak bir neva
etkisi sezilmemektedir. Ancak sözkonusu türkülerin hüseyni ya da
hüseyni ailesi makam dizisinde seyrettiği ortadadır. Buna karşılık
Söğüdün Yaprağı Narindir Narin (Zeynebim) türküsü hüseyni ailesi
makam dizisinde seyretmekte ve seyir özelliğinden dolayı muhayyer
etkisi uyandırmaktadır. Hicaz ve hicaz ailesi makamlarda da benzer
örnekler çoktur.
Sonuç
1. Türk halk müziği dizilerin ifade etmede “ayak” yeterli ve uygun
bir terim değildir.
2. Türk halk müziğinde bazı ezgiler makam terimi ve makam anlayışı
ile ifade edilebilir. Ancak, bazı halk müziği dizilerinin
ifadesinde makam terimine de ihtiyatla yaklaşılmalıdır.
3. Türk halk ezgilerini makam dizileri içerisinde ifade etmek
şimdilik en çıkar yol olarak görünmektedir. (hüseyni dizisi, hicaz
dizisi, nikriz dizisi, saba dizisi vb.).
Bu çerçevede Türk halk ezgilerinin büyük çoğunluğunu şu diziler ve
makamlar bünyesinde tasnif edebiliriz:
1. HÜSEYNİ DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Hüseyni makamı Muhayyer makamı Neva makamı Tahir makamı
2. UŞŞAK DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Uşşak makamı Bayati makamı
3. KARCIĞAR DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Karcığar makamı
4. HİCAZ DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Hicaz makamı Humayun makamı Uzzal makamı Zirgüle makamı
5. ÇARGÂH DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Çargâh makamı Acemaşıran makamı Mahur makamı
6. PENÇGÂH DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Pençgâh makamı
7. RAST DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Rast makamı
8. NİKRİZ DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Nikriz makamı Zavil makamı
9. NİŞABUREK DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Nişaburek makamı
10. NİHAVEND DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Nihavend makamı
11. HİCAZKAR DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Hicazkar makamı
12. KÜRDİ DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Kürdi makamı
13. SEGAH DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Segah makamı
14. HÜZZAM DİZİSİ
Hüzzam makamı
15. FERAHNÂK DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Ferahnâk makamı
16. EVC DİZİSİ
Evc makamı Irak makamı
17. SABA DİZİSİ
Dizinin Kapsadığı Makamlar:
Saba makamı
En çok kullanılan bu dizilere bazı eklemeler yapılabilir.
İstisna durumlar için daha derin araştırmalar yapılmalı ve ihtiyaç
halinde halk terminolojisinden yararlanma yolu açık tutulmalıdır.
Ayrıca, makam tasnifleri yeniden gözden geçirilmeli, gerçekte Türk
kökenli olduğu halde Arapça, Farsça isimlerle anılan bazı
makamlarımıza gerek görülmesi halinde uzmanlardan oluşacak
komisyonlarca Türkçe adlar verme düşüncesi dahi tartışmaya
açılmalıdır.
|