Türk halk müziği repertuarı içerisinde hüzün
verici sözleri ve insanı etkileyici melodisi ile kına türkülerinin
çok özel ve önemli bir yeri bulunmaktadır. Ülkemizde kına yakma
merasimlerinin yapılmadığı ve kına türkülerinin söylenmediği bir yer
yok gibidir. Her yörenin kendine özgü bir kına yakma geleneği ve bu
merasimlerde çok önemli bir yer tutan kına türküleri bulunmaktadır.
Gaziantep’teki kına yakma geleneklerine ve türkülerine geçmeden önce
kına hakkında genel bir takım bilgilerden ve uygulamalardan biraz
söz etmek istiyoruz.
Hindistan ve Arabistan kökenli bir bitki olan kınanın yaprakları
kurutulup öğütülerek toz haline getirilir. Daha sonra toz halinde
bulunan kına su ile karıştırılarak bulamaç haline dönüştürülür ve bu
şekilde kullanılır. Bulamaç haline dönüştürülen kına boyama
özelliğine sahiptir ve boyanan maddelere az yada çok kızıl bir renk
vermektedir. Boyanacak yere uygulama işlemine ise, ülkemizde kına
yakmak, kına koymak gibi adlar verilmektedir. Konumuz ile ilgili
Gaziantep’te yaptığımız alan araştırmaları sonucu dört nedenden
dolayı kına yakıldığını tespit ettik:
1.Dini Nedenlerden Dolayı: Yaptığımız araştırmalar sonucunda kınanın
İslam dininde renk verici özelliğinden dolayı ayırt edici, tedavi
edici özelliğinden dolayı ise ilaç olarak kullanıldığını öğrendik.
Erkeklerin süs için el ve ayaklarını kınalaması mekruh sayılırken,
kadınların el ve ayaklarını kınalaması caizdir. Dini yönden kına
yakmak “Sünnet-i Kavli” yani Hz.Muhammed’in sözle söylediği fakat
kendisinin yapmadığı sünnet türüne girmektedir. Diğer yandan Hz.Peygamberin,
bir yerinde sivilce veya cerahatlenmiş bir çıban çıksa bunun üzerine
kına sürdüğü nakledilir.1 Kadınların erkeklerden ayrılması için
ellerine kına yakması sevap sayılmaktadır. Erkeklerin ise
sakallarına kına yakmaları “Sünneti Takriri” yani Hz.Muhammed’in
görüp ses çıkarmadığı sünnet türüne girmektedir. El, ayak ve başa
sürülen kınanın katı olan malzemesi temizlendikten sonra deri veya
saçlarda bıraktığı renk suyun temasına engel olmadığından abdeste
veya gusle de engel olmaz. Bu nedenlerden dolayı dini yönden
renklendirici madde olarak ta tercih edilmektedir. Halk arasında
kına “Cennet Sıvası” olarak kabul edildiğinden ve sevap
sayıldığından kına yakılmaktadır.
2.Geleneklerden Dolayı: Düğünlerimizde genellikle gerdek gecesinden
bir önceki gece bazı bölgelerimizde sadece kıza; bazı bölgelerimizde
ise Gaziantep’te olduğu gibi hem kıza hemde damada kına
yakılmaktadır. Düğün merasimleri içerisinde oldukça önemli bir yer
tutmaktadır. Kınanın yakıldığı geceye, kına gecesi, el kınası, has
kınası, gelini kınaya çekme, kına düğünü, kına basma ve baş bağlama
gibi adlar verilmektedir.2 Kına gecesi ve kına yakma geleneği çok
eskiden beri var olan bir gelenektir. Kınanın boya verici bir madde
oluğu Mısırlılar devrinden beri bilinmektedir.3 “Kına gecesi ne
zamandan beri yapılır?” şeklinde kaynak kişilerimize yönelttiğimiz
sorulara cevap; “Biz kendimizi bildik bileli yapılır.” veya “Çok
eskilerden beri yapılır.” şeklinde olmuştur.
3.Sağlık Nedenlerinden Dolayı: Kınanın saça ve ayaklara da yakıldığı
tespitlerimiz arasındadır. Saça yakıldığı zaman saçı güçlendirmekte
ve saç diplerini canlandırmaktadır. Bazı deri hastalıklarında
derinin direncini arttırıcı etkisi vardır ve bazı mantar
hastalıklarının üremesini durdurduğu kanıtlanmıştır. Ayrıca ishale
iyi geldiği ve bağırsak kurtlarını düşürücü özellikleri de
bulunmaktadır. Bu nedenlerden dolayı halkımız kınayı sağlık
problemleri için kullanmaktadır.
4.Süslenmek Amacı İle: Kına, kadınların ve genç kızların avuçlarını
ve parmaklarını renklendirerek, saçlardaki beyazları bu özelliği
nedeni ile kapattığı için ülkemizde özellikle dini bayramlarda ve
özel günlerde süslenmek amacı için de yakılmaktadır.
Çeşitli bölgelerimizde ve özellikle Gaziantep’te yaptığımız alan
araştırmaları sonucunda yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı,
askere giden gence, gelin olacak kıza ve kurban edilecek hayvana
kına yakıldığını tespit ettik. Halkımız kınayı, tanrıya kurban
edilecek hayvanın süslü olması gerektiği düşüncesi ile askere giden
gence gerekirse vatana kurban olsun inancı ila kına yakmaktadır.
Evlenen kız ise babasının evine bir daha aynı şartlarda geri
dönemeyecektir. Kızın gittiği evde acı, eziyet çekeceğine ve rahat
günlerin bitip zor günlerin başladığına inanılmaktadır. Kızın evden
çıkması ölüm ile eş değer tutulmakta ve gelin olacak kıza da bu
nedenlerden dolayı kına yakılmaktadır.
Gaziantep’te kına hem kıza hem de damada yakılmaktadır. Çeşitli
yazılı ve sözlü kaynaklara göre bu gelenek çok eskilere
dayanmaktadır. Kına geceleri düğün eğlencelerinin doruğa ulaştığı
gecelerdir. Eskiden daha çok çarşambayı perşembeye bağlayan gece
yapılan kına gecesi günümüzde çoğunlukla cumartesiyi pazara bağlayan
gece yapılmaktadır. Kına gecesinin olacağı gün damadın evinden
akrabası olan bir iki kişi çoğunlukla annesi, ablası veya yengesi
çarşıdan kınayı alarak kız evine götürür. Kız evinde kız ve
arkadaşları bir araya gelerek türkü ve maniler eşliğinde, başı bütün
bir genç tarafından kına yoğrulur ve iki tepsiye taksim ederek
akşama hazırlanır. Kına tepsilerinin çiçek ve yeşil dallar ile
süslenmesi adettendir. Bir başka görüşe göre ise, “Kınayı oğlan evi
hazırlar. Geniş ve işçiliği iyi bir bakır tepsiye 8–9 topak kaz
yumurtası büyüklüğünde kına yoğrulup konur. Etrafı renkli mumlarla
ve çiçeklerle süslenip gününde okuyucu tarafından kız evine törensiz
olarak gönderilir"4 şeklindedir. Akşam damat evinden kına alıcıları
gelip damadın kınasını alıp gittikten sonra kızın kınası yakılmaya
başlanır. Gelinin sağdıçlarından birisi kızın kınasını yakarken,
diğer sağdıç daha önceden topaklar halinde hazırlanmış kınayı
misafirlere dağıtır. Kına yakılırken gelinin üstüne giydiği
giysilerin yeni ve ilk defa giyiliyor olmasına dikkat edilir. Gelin
olacak kız sert bir yastığın üzerine oturtulur, yüzüne büyükçe bir
namaz bezi örtülür ve ellerine kına yakılır. Gelin ile birlikte
toplulukta bulunan bütün gençler ellerine kına yakarlar. Kına ve
duvak bakireliğin simgesi sayıldığından, elinde kına olmayan kıza
dul gözü ile bakılır. Bu nedenle kına mutlaka yakılmalıdır. Eğer
kına yakılan toplulukta dul olan kimse var ise dulun eline kına
yakması hoş karşılanmadığından kına yakılmaz.
Oğlan evinde ise, akşam namazından sonra gençler evlenecek olan
arkadaşlarının evinde toplanırlar. Yemekler yenir içkiler içilir,
oyunlar oynanır ve yatsı namazından sonra bir grup genç ve damadın
kollarına girmiş sağdıçları ile birlikte kız evinden oğlana
yakılacak kınayı almaya giderler. Bu yolda gidiş sırasında çeşitli
oyunlar oynanır, espriler yapılır. Kızın evinin kapısına
gidildiğinde ise “Ey Hamamcı” adı ile bilinen türkü söylenir. Bu
türkü bittikten sonra ise; “Ver Kınayı Gidelim” adlı türkü söylenir.
Kına alındıktan sonra dönüş yolunda da çeşitli oyunlar oynanır,
espriler yapılır ve eğlenceli şekilde oğlan evine dönülür. Kız
evinden alınan kına yoğrulmuş ve süslü bir tepsi içerisindedir. Bir
süre oyunlar oynandıktan sonra hareketli havaların yerini daha ağır
ritimli kırık havalar ve uzun havalar almaya başlar. Çünkü kına
yakma zamanı gelmiştir. Yine “Ey Hamamcı” adı ile bilinen kına
türküsü damadın sol elinin serçe parmağına ergen başı tarafından
kına yakılır. Kına yakılan toplulukta öksüz var ise, ilk öce o
sevinsin düşüncesi ile ilk kına yakma hakkı ona verilir. Öksüz mutlu
olduğu için evliliğinde mutlu geçeceğine inanılır. Toplulukta
bulunanlardan evli olanlar sol ellerinin serçe parmağına, bekâr
olanlar ise sağ elinin serçe parmağına kına yakarlar. Hz.Muhammed
zamanında kadınların ve erkeklerin ayırt edilmesi için yakılan kına,
burada evli ve bekâr olanları ayırt etmek için ve karşı cinse de
işaret ve bilgi vermek amacını taşımaktadır. Damada kına yakılırken
damat elini vermez. Bunun mânası bir isteği olduğudur. Genellikle
babasından olan bu isteğini sağdıcı aracılığı ile bildirir. Bu istek
genellikle, toprak, bağ, bahçe veya hayvan türünden olabilmektedir.
Kına yakma süresince damadın konuşması, gülmesi, şaka yapması
oynaması hoş karşılanmaz. Eskiden erkek kınasında oynaması için
köçek tutulduğu edindiğimiz bilgiler arasındadır. Damada kına
yakıldıktan sonra başta babası ve ağabeyleri olmak üzere tüm
büyüklerin ellerinden öperek odasına gider.
Gaziantep’te yaptığımız araştırmalar sırasında kınanın sevgi, sevinç
ve aynı zamanda ayrılığı da sembolize ettiğini tespit ettik.
Bayramlarda ve özel günlerde yakılan kınadan başka Gaziantep’li
Zeliha Culha adlı kaynak kişimizin anlattığına göre dönülmeyen yola
gittiği için cenazenin de üstüne kına atılmaktadır. Gelin olacak
kıza neden kına yakıyorsunuz? Şeklinde kaynak kişilerimize
yönelttiğimiz sorulara cevap:
—Güzel olsun diye
—Adet diye
—Bakireliğin simgesi olduğu için
—Gelin oluyor diye
—Gelin olduğu belli olsun diye
—Damat olduğu belli olsun diye
—Süslensin diye
—Sevinç diye, sevinsin diye
—Söz getirmeden gelin olduğu için
—Sevaptır diye
—Ayrılık olduğu için
Şeklinde cevaplar verilmiştir. Eskiden kız ve oğlan evinde ayrı ayrı
yapılan kına merasimleri günümüzde aynı evde ve çoğunlukla kız
evinde yapılmaktadır.
Kız kınasında söylenen türkülerde amaç gelini ağlatmaktır. Gelin
kına gecesinde ne kadar çok ağlarsa evlilik hayatının o kadar mutlu
geçeceğine inanılmaktadır. Gelinin ağlamaması ise; “Gittiğine
seviniyor” şeklinde yorumlandığından hoş karşılanmaz. Kına
merasimleri bir dönemin bitip diğer bir dönemin ise başlangıcıdır.
Gaziantep’te ki merasimlerde söylenen kına türküleri üçüncü bir
şahsın ağzından, bazen anne, abla veya kardeş gibi yakın bir
akrabanın ağzından, bazen de gelin olacak kızın ağzından
söylenmiştir. Bu gecelerde söylenen türküler, çoğunlukla ağır
karakterli kırık hava ve uzun hava şeklindedir. Bu türküler gelini
ağlatma için özenle seçilmiş ve sadece kına yakılırken
söylenmektedir. Gaziantep’te gelinin kınasını yakarken yaygın olarak
söylenen “Ufak Örün Şu Gelinin Saçını” adı ile bilinen türkünün dört
değişik melodisini yörede tespit ettik. Gaziantep’in batısında
bulunan İslâhiye ilçesinden derlediğimiz kına türküsü merkezde de
küçük icra farlılıklarıyla söylenirken, daha doğudaki barak
bölgesinden derlediğimiz kına türküsü ritim ve melodi yönünden daha
farklıdır. Merkezde aynı sözlerle söylenen kına türküsü 5/8’lik
ritimde iki farklı melodisi tespit edilmiş ve notaya alınmıştır.
Gaziantep’teki kına türküleri ile Kayseri’den derlediğimiz kına
türküleri arasındaki benzerlik ilginçtir. Bunun sebebini
araştırdığımızda aydınlatıcı bir bilgi edinemedik. Gelin ağlatmak
için kına yakılırken söylenen türkülerden başka yörede “Leylim
Türküleri” olarakta bilinen oyun havaları da çalınıp söylenmektedir.
Bu türkülerin eşlik çalgıları, erkekler arasında eskilerden beri
davul ve zurna, kadınlar arasında ise tepsi, leğen, gibi eşyalar ile
birlikte darbuka ve zilli def çalgıları da kullanıldığı
tespitlerimiz arasındadır. Bu çalgıları genellikle çalıp söyleme
yeteneğine sahip olan kadın çalgıcılar çalmaktadır.
Günümüzde ise bu çalgılar unutulmuş, yerine Gaziantep’te orkestra
adı bilinen orglar kına gecelerinde kullanılmaya başlamıştır. Kadın
çalgıcıların yerini ise, merkezde eğlence işlerini yapan profesyonel
erkek müzisyenler almaya başlamıştır. Bölgeye göçlerin artması ve
iletişim araçlarının da hızla gelişmesi geleneklerine son derece
bağlı olan Gazianteplilerin müziklerini de etkilemiş ve başka
yörelere ait türküler de Gaziantep’teki halk eğlencelerinde çalınıp
söylenmeye başlanmıştır.
YAZILI KAYNAKLAR
AŞKIN,Seher; “Gaziantep Yöresi Evlenme Adetleri” Gaziantep
Üniversitesi, Türk Müziği Devlet Konservatuarı Bitirme Ödevi,
Gaziantep,1994.
BARLAS,Uğurol; “Gelinçi-Düyün”,Gaziantep Kültür Dergisi, C.5, s.20,
Gaziantep,1962.
BARLAS, Uğurol; Gaziantep Kültür Dergisi, C.4,s.31 Gaziantep,1961.
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, C.13, s.6696
DUYGULU, Melih; “Gaziantep Türküleri” İstanbul, 1995.
EKİCİ, Savaş: “İslâhiye İlçesi Düğün Adetleri Çerçevesinde Halk
Müziği Üzerine Bir Araştırma”, I.Türk Halk Kültürü (Folklor)
Araştırma Sonuçları Sempozyumu Bildirileri,C.2, s.68,Kültür
Bakanlığı Yayınları:1800, HAGEM Yayınları:227, Ankara 1994.
ER, Tülay; “Kına Türkülerinde Halkımızın Evlilik Felsefesi”, II.Milletlerarası
Türk Folklor Kongresi Bildirileri, C.IV, s.187, Kültür ve Turizm
Bakanlığı, MİFAD Yayınları:40, Ankara,1982.
GÜNEYLİOĞLU, Erol: “Gaziantep’te Halk Türkülerinden Derlemeler”
Gaziantep Kültür Dergisi, C.7, s,274,Gaziantep,1965.
İslam Ansiklopedisi; Şamil Yayınları.
Türk Halk Ezgileri; Kültür Bakanlığı, Halk kültürlerini Araştırma ve
Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 1992.
TAŞ, Mehmet Hanifi; “Durantaş Türküleri”, Gaziantep Kültür
Dergisi,C.9, s.94.Gaziantep,1996.
SÖZLÜ KAYNAKLAR
Adı Soyadı:
Yaşı
Öğr. Dur.
D.Yeri
Hatice EYLEN
58
Okuryazar
Gaziantep
Zeliha CULHA
58
Okuryazar
Gaziantep
Zeynep EKİNCİ
33
Okuryazar
Çanaklı Köyü
Safiye EKİNCİ
40
Okuryazar
Çanaklı Köyü
Gülsen KARAKUZULU
47
İlk Ok. Mez.
Gaziantep
Muhammed Erol DALBUDAK 30
Üniversite Mez. Gaziantep
1) Büyük Larousse Sözlük ve
Ansiklopedisi. C.13, s.6696
2) ER, Tülay; “Kına Türkülerinde
Halkımızın Evlilik Felsefesi”, II.Milletlerarası Türk Folklor
Kongresi Bildirileri, C.4, s.187
3) Büyük Larousse Sözlük ve
Ansiklopedisi. C.13, s.6696
4) BARLAS, Uğurol; Gaziantep Kültür
Dergisi, Şubat 1961, C.4, s.31.
*) Gaziantep Üniversitesi,
Türk Müziği Devlet Konservatuarı, Sanatçı Öğretim Elemanı.
**) Bu çalışma örnek notalarla
birlikte; “V. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Halk Müziği,
Oyun, Tiyatro, Eğlence Seksiyon Bildirileri, Kültür Bakanlığı
Yayınları:1872, Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel
Müdürlüğü Yayınları:248, Seminer Kongre Bildiriler Dizisi:55, s.122,
Ankara, 1997.”eserde yayınlanmıştır.
|