Kültür değerlerimizin en önemli kısımlarından birini teşkil eden ve
halk kültürünün pek çok unsurunun biraraya getirildiği düğün
törenleri, insan hayatında dönüm noktası olan sosyal olaylarının
başında gelir. Bu törenler içindeki kimi uygulamalar, yani
gelenek-görenek ve adetler, yörelere göre değişiklik
göstermektedir. Düğün törenleri içinde yer alan ve gelinin baba
evinde kalacağı son gece yapılan geleneksel uygulamalardan en
önemlisi ise hiç şüphesiz “Kına Gecesi”dir. Kına gecesi çeşitli
halk kültürü unsurlarından oluşmakla birlikte, bu gecede en
çarpıcı uygulama ağıtlarla birlikte yakılan kınadır. Bu nedenle;
hüzünlü, yanık bir ezgi ile söylenen, lirik özellikteki “Kına
Ağıtları” ayrı bir önem arzetmektedir. Çünkü, düğünlerimizin tüm
ağırlığı ve duygu yoğunluğu bu gecedeki kına yakma ve bu sırada
gelini ağlatmak için söylenen ağıtlarla yaşanmaktadır.
Bildiri konumuz “Kına Ağıtları”na geçmeden önce, kına ve kına
gecesi geleneği hakkında kısa bilgi vermenin yararlı olacağını
düşüncesiyle, ilk olarak bu konuyu açıklamak istiyorum. Tarihi
gelişimi antik devirlere kadar uzanan kına; eski Mısır, eski
Yunan, Roma ve Ortaçağ’da boya ve ilaç olarak kullanılmıştır.
Gerek Avrupa’da, gerekse İslam dünyasında çok bilinen bu madde,
Hindistan’daki Müslümanlar arasında da kullanılmıştır. Türk tıp
tarihinde de kınanın çok önemli bir yeri vardır. Eski Türkler
kınayı, veba hastalığına karşı ve boya maddesi olarak
kullanmıştır. 15.-19. yüzyıllar arasında; balgam, baş ağrısı,
nezle, göz ağrısı, çocuklarda çiçeğe karşı ve de ateşli
hastalıklarda kullanılan kına, bazı saray ve attariye
defterlerinde baş köşeyi işgal etmiştir. Kuzey Afrika, Hindistan,
Pakistan ve Seylan’da yetişen kınaya; Latince’de “Lawsonia İnermis”[1]
, Arapça’da “Hınna”, Divan Edebiyatı’nda “Hana” veya “Hınna”, Batı
dillerine de Arapça’dan geçerek, Fransızca’da “Henné”, Almanca’da
“Henna”, İtalyanca’da “Henné”[2] , İngilizce’de ise “Henna”[3]
denilmektedir. Kınanın Azerbaycan Türkçesindeki karşılığı “H>ına”
, Başkurt Türkçesinde “Kına (buyavı)”, Kazak Türkçesinde “Kına”,
Kırgız Türkçesinde “H>ına”, Özbek Türkçesinde “H>ınä”, Tatar
Türkçesinde “Kına (buyavı)", Türkmen Türkçesinde “H>ina”,
Rusça’da “H>ına”[4] dır.
Türk-İslam geleneğinde; hem sağlık, hem güzellik, hem de törensel
açıdan özel bir yeri olan ve Dede Korkut Hikayelerinde de sözü
edilen kına, Türk inanç sisteminde adanmış olmanın da işaretidir.
Bunun içindir ki; “vatana kurban olsun” diye asker adayına,
“Allâh’a kurban olsun” diye kurbanlık koçlara, “eşine kurban
olsun” diye geline kına yakılır. Anadolu’nun her tarafında yaygın
olan kına yakma geleneği, Anadolu dışındaki Türklerden;başta
Kıbrıs Türkleri[5] olmak üzere, Bulgaristan Türkleri, Gagauz Türkleri
ve Karay Türkleri ile Azerbaycan Türklerinde de vardır[6].
Türkiye’nin çeşitli yörelerinde birbirine yakın adlar verilen bu
geceye, Bursa’da “el kınası”, “has kınası”, Malatya’da “gelini
kınaya çekme”, Muğla’da “kına düğünü”, Uluborlu’da “kına basma”,
Ünye’de “baş bağlama”[7], Taşeli’de “gelin okşama”[8], Emirdağ’da “kızbaşı”[9],
yaygın olarak da “kına gecesi” gibi adlar verilmekte; Türkiye
dışındaki Türklerden Azerbaycan Türklerinde “kına yaktı gecesi”[10],
Romanya’nın Dobruca bölgesinde yaşayan Tatar Türklerinde ise “kına
toyu”[11] denilmektedir.
Bu noktada, geline yakılacak kınanın hazırlanışı hakkında kısaca
bilgi verelim. Anadolu’da, oğlan evi tarafından alınmış kuru kına,
oğlan evinde toplanan kadınlar tarafından kız evine götürülür.
Kına, gümüş veya bakır bir tas içinde “başı bütün” yani “başından
ayrılık geçmemiş” bir kadın tarafından yakılır. Hem bereket dileği
hem de kına yakılan kişiye baht açıklığı sağlamak amacıyla,
gelinin sağ avucuna bozuk para veya altın konulur. Yakılan
kınanın; sıvama, yüksük, burmalı, kedi pençesi, dilber dudağı, kuş
gözü ve iplik kınası olmak üzere çeşitleri vardır. Kına,
genellikle gelinin eline yakılmakla beraber; Erzincan’da gelinin
eline ve ayak parmaklarına[12], Güney Anadolu (Çukurova, Kenzin)
yayla düğünlerinde ise, gelinin boynunun kütüğüne, yani ensesine
de bir sıkım kına yakılır[13].
Kına yakma geleneğinin tarihi gelişimi ve bu geleneğe Türkiye’nin
çeşitli yörelerinde ve bazı Türk boyları arasında verilen adlar
hakkındaki açıklamalardan sonra, kına yakma sırasında söylenen
ağıtlara bakalım. Kına gecesinde söylenen kına ağıtları,tıpkı ölüm
ağıtları gibi belli bir tören unsuru taşıyan ağıtlardır. Bu
ağıtlarda ölüm ağıtlarında olduğu gibi ferdi ağıtlara
rastlanmaz. Kına ağıtlarının hepsi anonimdir. Yalnızca kadınlar
tarafından, gelin kıza kına yakılırken ve genellikle
sazsız, çalgısız söylenir. Kına ağıtları hiçbir zaman para karşılığı
söylenmez[14]. Kına gecesinde gelin kız mutlaka ağlar. Eğer ağlamazsa
“kocada gönlü var” şeklinde yorumlanır ve ayıplanır. Kına ağıtları
farklı temalara yer vermekle birlikte, bu ağıtlarda ağırlıklı tema
ayrılık ve gurbettir. Yine bu ağıtların oluşumunda yöre coğrafi
özelliklerinin ağıtı yakanlar tarafından kullanılması söz
konusudur. Kına ağıtlarını oluştururken yöre bitki örtüsü ile
yöredeki evcil ve yabani hayvanlardan çok sık bahsedilmesi oldukça
dikkat çekicidir. Bolu’da söylenen bir kına ağıdında yöredeki
ağaçlardan şöyle söz edilir:
Dağdan keserler meşeyi,
Hani bu kızın döşeği,
Gelinim kınan gutlu olsun,
Orda dirliğin bol olsun.
Dağdan keserler gürgeni,
Hani bu kızın yorganı,
Gelinim kınan al olsun,
Burda dirliğin bol olsun[15].
Çam ağaçları ve bal üretiminin yoğun olduğu Muğla yöresine ait bir
kına ağıtında ise, benzer ifadelere rastlıyoruz.
Ben balı pekmez sanırdım,
Çanaktan almaz sanırdım,
Anadan babadan ayrılan kızı,
El yüzüne bakmaz sanırdım.
A gelin, a gardeş kınan kutlu olsun,
Güveyin yanında sözün tatlı olsun,
Çam budağı eğilip gelir,
Kız oğlana dönüp gelir,
Al duvağı sürükledikçe,
Güvey atla koşup gelir,
A gelin, a gardeş kınan kutlu olsun,
Güveyin yanında sözün tatlı olsun[16].
Gelin olacak kız için baba evinden ayrıldıktan sonra gidilen her
yer, mesafe ne olursa olsun, artık “gurbet”tir. Bu nedenle, kına
ağıtlarında çok yoğun olarak “ayrılık” ve “gurbet” teması işlenir.
Ordu’dan derlenen bir kına ağıdında bu durum şöyle dile
getirilmektedir :
Sazaklara ev yapma anam o batar gider,
Uzaklara kız verme anam o yiter gider,
El kadarcık ekmeğin anam o bana yeter.
Burada uzaklara kız vermek, sazaklara, yani bataklığa ev yapmaya
benzetilmekte, ikisi arasında fark olmadığı, kısa sürede ikisinin
de yok olacağı belirtilmektedir[17]. Benzer sözlere Erzincan’da
söylenen bir kına ağıtında da rastlıyoruz.
Çamura taş atma batar da gider,
Irağa kız verme yiter de gider[18].
Kazak Türkleri’nde ise; gelinin çok sevdiği yakınları ve
akrabalarıyla vedalaşırken, tam evden ayrılacakken söylediği
şarkılara “Sınsu” adı verilir. Söyleniş zamanı bakımından
Anadolu’dan farklı olsa da, "gurbet" temasını işleyen ve Kazak
kadınının acı kaderini dile getiren, aşağıdaki çok tesirli ve
gerçekçi ifadeleri, Anadolu’da söylenilen “Kına Ağıtları”ndan
ayırmak hemen hemen imkansızdır.
Kara suya kaz varır,
Anasından ayrılıp kız varır,
Kara suya kan döksen akıp gider,
Yabancıya kız versen,alır gider[19].
Veya:
Ak attan boz ata indim baba,
Her şeyin ben olsam da gittim baba,
Dokuz katlı saray gibi evimizden,
Bir başımla sığamadım gittim baba[20].
Trabzon’dan derlenen bir kına ağıtında ise;
Gelin ağlar yaşlı yaşlı,
Gitmem diye sallar başı,
Ağlama gelin ağlama,
Sen gider gene gelirsin,
Bir iken iki olursun,
Dertlerini unutursun,
Ağlama gelin ağlama[21].
sözlerindeki “Bir iken iki olursun, dertlerini unutursun”
dizeleriyle, gelin olan kızın çocuk sahibi olduğunda artık onunla
meşgul olacağı ve gurbeti düşünmeye fırsatının dahi olmayacağı
vurgulanarak, teselli edilmektedir.
Kimi kına ağıtlarında gelin kızın ağzından anne ve babasına sitem
vardır. Kayseri Sarıoğlan’dan derlenen bir kına ağıtında, bu
sitem;
Kapınızda kulp muyudum?
Pecenizde ot muyudum?
Bu yıllıkta dursayıdım,
Üstünüze yük müyüdüm?
[22]
şeklinde söylenirken, Boyabat yöresinde önce babaya,
Beni uzaklara attın babam,
Artık evinde rahat yaşa babam,
Bir köşene ay doğsun babam,
Bir köşene gün doğsun babam,
Kolum kapıdan mı çıktıydı babam,
Başım bacadan mı çıktıydı babam.
hemen ardından da anneye sitem edilirken ve ayrıca gelin olan
kızın karşılaşabileceği güçlükler, duyabileceği kötü sözler ve de
yeni bir yaşama alışmanın getireceği zorluklar dile
getirilmektedir:
Ah anam anam; beni düşünmeyen anam,
Tekneden ekmeğin tükenmesin anam,
Oluğundan suyun eksilmesin anam,
Ağır yürürsem tembel derler anam,
Hızlı yürürsem deli derler anam,
El evine ben nasıl uyayım anam.[23]
Adana’nın Kadirli ilçesinden derlenen bir kına ağıtında; baba
evinden ayrılmanın zorluğu karşısında hem anaya serzeniş, hem
emmilerine (amcalarına) beddua, hem de babaya yakarış vardır:
Ana gızın çok muyudu,
Bir kız sana yük müyüdü,
Gırılası emmilerim,
Heç oğlunuz yok muyudu?
Baba gadanı alayım,
Sakalına tel olayım,
Gapında köle olayım,
Verme beni gurbet ele.[24]
Avşarlardan derlenen bir kına ağıtında ise, toplumumuzdaki gelin,
görümce ilişkisi karşımıza çıkar. Evdeki kızın gelin olmasına, en
çok, daha önce evlenmiş olan ağabeylerin eşlerinin sevineceği bir
Avşar ağıtında şöyle dile getirilmiştir:
Baba ekinin bitti mi?
Kardeş ekmeğin arttı mı?
İşte koyup gidiyorum,
El kızı keyfin yetti mi?
Baba evinde kalan, geride bıraktığı ve özleyeceği her şeyi birer
birer sayar:
Elimi yuduğum arklar,
Belimi verdiğim dutlar,
Onu da göresim gelir,
Yalladığım koca itler.
Yunak yuduğum taşlar,
Gölgelendi koc’ağaçlar,
Şu anama selam söylen,
Gökyüzünde uçan kuşlar.[25]
Antalya’nın Akseki ilçesinde söylenen bir kına ağıtında, geline
anasının ağzından şu öğütlemeye yer verilmektedir.
Gittiğin yollar hep yokuş,
Seni göreyim kızım kaynanana yakış,
Eline yakışsın beklenen her iş,
Meleğim meleğim allı meleğim,
Düşmanımız çoktur seni göreyim.[26]
Kastamonu’nun Daday ilçesinde ise benzer öğütlere
rastlanılmaktadır.
A gızım, pazardan aldım kına ile tarak,
Hanım da yavrum her huyunu ana evinde bırak,
Bırakmazsan yersin maşayla dayak.
A gızım, merdivenden aşağı inme,
Gayınnan, gayıntan da gücünü üzme,
Yadların karşısında salınıp gezme,
A gızım, hürmet ararsan (edersen) hürmet bulursun,
Hürmet iki baştadır, yavrum kadın olursan.
[27]
Yörüklerden derlenen bir kına ağıtında, Yörük yaşamının temelini
oluşturan konar, göçer yaşam tarzı gözler önüne serilir:
Kırat gelmiş gemin gever,
Boz lök çökmüş, çanın döğer,
Kız oturmuş duvak eğer,
Kız anam kınan kutlu olsun,
Söyle dillerin tatlı olsun.
Bu ağıtta bahsedilen “Kırat” gelinin binip gideceği attır; “boz
lök (erkek deve)” de gelinin beraberinde götüreceği çeyiz
eşyalarını taşır. Yörük ağıtının devamında ise, gelin gidince,
Yörük obası ıssız kalacakmış gibi düşünülür.
Kız ananı kızsız kodun,
Ak halkeyi susuz kodun,
Bir obayı ıssız kodun,
Kız anam kınan kutlu olsun.
Söyle dillerin tatlı olsun.[28]
Sonuç olarak; kültür değerlerimizin önemli parçalarından birini
teşkil eden ve yapılan bazı türkü tasniflerinde “Tören Türküleri”
içinde yer alarak, “Düğün Türküleri” içinde değerlendirilen ve
“Kına Türküleri” olarak adlandırılan “Kına Ağıtları”nın, temel
yakılış sebebi ayrılık olan “Ağıt” kavramı çerçevesinde
değerlendirilerek, bu konuda Türk Dünyası coğrafyasını da
kapsayacak şekilde, mukayeseli ve daha geniş bir çalışma
yapılmalıdır.
[1]ERDEMİR (Demirhan), Doç. Dr. Ayşegül. “Kınanın Türk Tıbbi
Folklorundaki Yeri ve Modern Tıp Bakımından Bazı Sonuçlar.” Ш.
Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri. Ankara: 1987,
s.156, 157, 158.
[2]EYÜBOĞLU, İsmet Zeki . Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü. İstanbul
: 1998.
[3]Redhouse: Büyük El Sözlüğü. İstanbul : 2003.
[4]Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü: I. Ankara: 1992.
[5]SARACOĞLU,Erdoğan.”Kıbrıs’ta Dünürcülük ve Kına Gecesi
Manileri”.II.Uluslar arası Türk Halk Edebiyatı Semineri
Bildirileri.Eskişehir:1985, s.305.
[6]KALAFAT, Dr. Yaşar. Kuzey Azerbaycan – Doğu Anadolu ve Kuzey
Irak’ta Eski Türk Dini İzleri, Ankara: 1998, s.126.
[7]ER, Tülay. “Kına Türkülerinde Evlilik Felsefesi.” II.
Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri. Ankara:
1982,s.157.
[8]SOYLU, Sıtkı. “Türk Folklorunda ve İçel’de Kına ve Kına Yakma.”
İçel Kültürü, Mersin: 1987, s.9.
[9]YALDIZKAYA, Ömer Faruk. Her Yönüyle Emirdağ. Ankara: 1986,
s.44.
[10]ÇELİK, Yrd. Doç. Dr. Ali. “Trabzon, Bakü, Merv, Kızıl-Orda,
Jambil, Gagauz Düğünlerinde Gelin- Güvey Motifi.” III.
Milletlerarası Türk Halk Edebiyatı ve Folkloru Kongresi
Bildirileri. Konya: 1995, s.109.
[11]ÖNAL, Dr. Mehmet Naci .Romanya Dobruca Türkleri ve
Mukayeseleriyle Düğün Evlenme ve Ölüm Adetleri. Ankara:1998,
s.132.
[12]KARA, Ruhi. “Erzincan Düğünlerinde Gelin Güvey Motifi(Kına
Gecesi ve Gelin Bağlama Töreni),” III. Milletlerarası Türk Halk
Edebiyatı ve Folkloru Kongresi Bildirileri. Konya. 1995, s.143.
[13]ONUK, Prof. Dr. Taciser. “Güney Anadolu (Çukurova, Kenzin)
Yayla Düğünlerinde Kına Gecesi Geleneği.” III. Milletlerarası Türk
Halk Edebiyatı ve Folkloru Kongresi Bildirisi . Konya. 1995,
s.186.
[14]TURAN, Şükriye. “Çukurova Kına Geleneğinde Ağıt Türküler.” II.
Uluslararası Karacaoğlan-Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu
Bildirileri. Adana: 1991, s.537.
[15]KOŞAY, Hâmit Zübeyr. Türkiye Türk Düğünleri Üzerine Mukayeseli
Malzeme. Ankara: 1944, s.153.
[16]EREN, Mehmet Ali. Öyküleriyle Muğla Türküleri. Muğla: 2003,
s.50.
[17]ER; agm. s.161.
[18]UÇAR, Mustafa. Erzincan’da Giyim-Kuşam Halk Oyunları ve Halk
Türküleri. Ankara: 1983, s.110.
[19]AVEZOV, Muhtar (Haz. İSMAİL, Zeyneş; GÜNGÖR, Ahmet).
Makaleler. Ankara: 1997, s.15,16.
[20]KÖSE, Doç. Dr. Nerin, Kazak Düğünü. Ankara: 2000, s.94.
[21]ALKAYA, Gülhanım. Trabzon Yöresi Ağıtları. Trabzon: 2000,
s.120.
[22]GÜNDAĞ, Kenan; KARİPER, Nezahat. Sarıoğlan Belgeseli. Kayseri:
(Y.Y. Yok),s.131.
[23]BAŞOĞLU, Beşir. “Boyabat ve Çevresi Düğünleri.” Sivas
Folkloru. Sivas: 1996, s.15.
[24]ŞİMŞEK, Yrd. Doç. Dr. Esma. Kadirli ve Osmaniye Ağıtları.
Antakya: 1993, s.268.
[25]KABACALI,(Haz.) Alpay. Gül Yaprağın Döktü Bugün: Ağıtlar.
İstanbul: 1997,s.219,220.
[26]ER; agm. s. 167.
[27]TAN, Nail. “Gelin ve Güveye Düğün Öncesi Akraba ve Dostları
Tarafından Verilen Nasihatler (Öğütler).” II. Milletlerarası Türk
Halk Edebiyatı ve Folkloru Kongresi Bildirileri.Konya: 1995, s.2-
14, 217
[28]ÇELİK, Doç. Dr. Ali.. Trabzon-Şalpazarı Çepni Kültürü.
Trabzon: 1999, s.353-354.
KAYNAKÇA:
ALKAYA, Gülhanım. Trabzon Yöresi Ağıtları. Trabzon: (Basılmamış
Y.Lisans Tezi), 2000.
AVEZOV, Muhtar (Haz. İSMAİL, Zeyneş; GÜNGÖR, Ahmet). Makaleler.
Ankara:Bilig Yayını, 1997.
BAŞOĞLU, Beşir. “Boyabat ve Çevresi Düğünleri.” Sivas
Folkloru.Sayı: 47; 1996.
ÇELİK, Doç. Dr. Ali.. Trabzon-Şalpazarı Çepni Kültürü. Trabzon:
Trabzon Valiliği Yayını, 1999.
ÇELİK, Yrd. Doç. Dr. Ali. “Trabzon, Bakü, Merv, Kızıl-Orda, Jambil,
Gagauz Düğünlerinde Gelin- Güvey Motifi.” III. Milletlerarası Türk
Halk Edebiyatı ve Folklor Kongresi Bildirileri. Ankara: Kültür
Bakanlığı Yayını, 1996.
ER, Tülay. “Kına Türkülerinde Evlilik Felsefesi.” II.
Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri. IV. Cilt Ankara:
Kültür Bakanlığı Yayını, 1982.
ERDEMİR (Demirhan), Doç. Dr. Ayşegül. “Kınanın Türk Tıbbi
Folklorundaki Yeri ve Modern Tıp Bakımından Bazı Sonuçlar.” Ш.
Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri. Ankara: Kültür
ve Turizm Bakanlığı Yayını, 1987.
EREN, Mehmet Ali. Öyküleriyle Muğla Türküleri. Muğla: Aymar
Matbaacılık, 2003.
EYÜBOĞLU, İsmet Zeki . Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü. İstanbul :
Sosyal Yayınlar, 1998.
GÜNDAĞ, Kenan; KARİPER, Nezahat. Sarıoğlan Belgeseli. Kayseri: Can
Ofset, (Y.Y. Yok).
KABACALI,(Haz.) Alpay. Gül Yaprağın Döktü Bugün: Ağıtlar.
İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 1997.
KALAFAT, Dr. Yaşar. Kuzey Azerbaycan – Doğu Anadolu ve Kuzey
Irak’ta Eski Türk Dini İzleri, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayını,
1998.
KARA, Ruhi. “Erzincan Düğünlerinde Gelin Güvey Motifi (Kına Gecesi
ve Gelin Bağlama Töreni),” III. Milletlerarası Türk Halk Edebiyatı
ve Folkloru Kongresi Bildirileri. Konya. 1995. Ankara: Kültür
Bakanlığı Yayını, 1996.
Karşılaştırmalı Türk Lehçeleri Sözlüğü. Ankara: Türk Dil Kurumu
Yayını, 1992.
KOŞAY, Hâmit Zübeyr.Türkiye Türk Düğünleri Üzerine Mukayeseli
Malzeme. Ankara: Maarif Matbaası, 1944.
KÖSE, Doç. Dr. Nerin, Kazak Düğünü.Ankara: Milli Folklor
Yayınları, 2000.
ONUK, Prof. Dr. Taciser. “Güney Anadolu (Çukurova, Kenzin) Yayla
Düğünlerinde Kına Gecesi Geleneği” III. Milletlerarası Türk Halk
Edebiyatı ve Folkloru Kongresi Bildirisi.Selçuk
Üniversitesi.Konya.1995.Ankara:Kültür Bakanlığı Yayını, 1996.
ÖNAL, Dr. Mehmet Naci “Romanya Dobruca Türkleri ve Mukayeseleriyle
Düğün Evlenme ve Ölüm Adetleri.” Ankara:Kültür Bakanlığı Yayını,
1998.
Redhouse: Büyük El Sözlüğü. İstanbul: Sev Matbaacılık Yayıncılık
A.Ş.19.b., 2003.
SARACOĞLU, Erdoğan. “Kıbrıs’ta Dünürcülük ve Kına Gecesi
Manileri.” II.Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri
Bildirileri. 1985. Eskişehir: Yunus Emre Vakfı Yayını, 1987.
SOYLU, Sıtkı. “Türk Folklorunda ve İçel’de Kına ve Kına Yakma.”
İçel Kültürü, Sayı:2, 1987.
ŞİMŞEK, Yrd. Doç. Dr. Esma. Kadirli ve Osmaniye Ağıtları. Antakya:
Kültür Ofset Basımevi, 1993.
TAN, Nail. “Gelin ve Güveye Düğün Öncesi Akraba ve Dostları
Tarafından Verilen Nasihatler (Öğütler).” II. Milletlerarası Türk
Halk Edebiyatı ve Folkloru Kongresi Bildirileri. Ankara: Kültür
Bakanlığı Yayını, 1996.
TURAN, Şükriye. “Çukurova Kına Geleneğinde Ağıt Türküler”.II.Uluslararası
Karacaoğlan-Çukurova Halk Kültürü Sempozyumu Bildirileri. Adana:
Adana Valiliği Yayını, 1991.
UÇAR, Mustafa. Erzincan’da Giyim-Kuşam halk Oyunları ve Halk
Türküleri. Ankara: Şenkal Basımevi, 1983.
YALDIZKAYA, Ömer Faruk. Her Yönüyle Emirdağ. Ankara: Aslımlar
Matbaası, 1986.
|