Sanat dalları toplum yapısı içinde birbirinden
bağımsız düşünülemez.
Buna en güzel örnek sanat kavramının kendisidir. Resim sanatı,
müzik sanatı, heykel sanatı dediğimiz gibi, salt sanat diyerek de
tümel bir ifade ile bütünü kapsayan tanımlamalara göndermelerde
bulunuruz.
Sanat sosyolojisinin sınırlarının tam olarak çizilmemiş ve
tanımlanmamış olmasına rağmen,
bu alana giren bazı dallar kendini göstermeye başlamıştır.
Müzikoloji disiplini yaklaşık olarak yüz yıldır bilimsel
yöntemlerle müziği incelemekte ve araştırmaktadır. Bu tür
çalışmalar aynı zamanda sanat sosyolojisini meşrulaştırmayı da
beraberinde getirmektedir.
Müzikoloji;
Din, töre, mitoloji, gelenek vb. toplumsal kurumlarla müzik
arasındaki etkileşimi inceler.
Bunu Stael’in edebiyat alanındaki çalışmalarına benzetebiliriz.
Edebiyat ile toplum arasındaki etkileşimi inceleyen Stael, özelde
edebiyat, genelde ise sanat sosyolojisi yapmıştır.
Müzikoloji, müziğe yönelik bilim
disiplinlerinin genel adı olmasına rağmen, yöntem açısından
Etnomüzikoloji’den ayrılır.
Son yıllarda bu iki disiplin Müzik Bilimleri adı ile
kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca bu disiplinin alt dalları
olarak, müzik sosyolojisi, müzik psikolojisi, müzik terapi vb.
söylenebilir.
Müziğin kültür içinde incelenme ve
araştırılması yeni değildir. Misyoner hareketleri ile birlikte
başlayan “öteki”lere ilginin içinde müzik olgusu da vardır. Fakat
müziğin kuramsal bir çerçeve içinde, belirli bir bakış açısından
ve nedensellikle ele alınması, yani bilimsel yöntemle incelenmesi
on dokuzuncu yüzyılla birlikte olmuştur. Müziğin bu dönemlerde
incelenmeye başlanmasının nedenlerinin başında ulusçuluk akımları
gelir. Bilindiği gibi ulusçuluk akımları Avrupada, ülkelerin kendi
değerlerini bulmak için tarihe yönelmeleri ile başlamıştır.
Böylece bugünün ulusal kimliğini oluşturmak için kültürel arka
planına yönelenler, kültürel değerlerden biri olan müziği de ihmal
etmemişlerdir. Müziği kendi başına ele almanın, inceleme ve
araştırmanın yolu disiplinlerarası çalışmaktan geçer.
Müziği
incelemek, herhangi bir şeyi incelemekten farklı düşünülmemelidir.
Bilindiği gibi inceleme için “ne, nasıl ve neden” soruları bize
yol gösterici özellik taşır. Müzik olgusunu bu sorulara yanıt
arayarak ele almak bilimsel müzik incelemesinin başlangıcını
oluşturur. Müzik yapmak ve müziği incelemek iki ayrı eylemdir.
Müzik yapmak; müziği icra etmek, çalmak, söylemek, bestelemek
anlamına gelir. Müziği incelemek; müzik adına kuramsal, yönteme
dayalı inceleme yapmaktır.
Müziği incelemek ve/veya araştırmak bizde yeni bir disiplin gibi
düşünülse de Avrupa’da 19. yüzyıldan itibaren çalışmalar ile
kendini ortaya koymuştur. Antropolojinin kuramsal katkısı; müziğe
göreceli bakmayı, etnosantrizmi reddetmeyi, ön koşul olarak
kültürü incelemeyi ‘’dayatmış’’ ve böylece müziğin kültür-bağımlı
anlamlandırılması kabul görmeye başlamıştır.
Müzik alanında öne çıkan daha
çok müziğin icrası ve dinletilmesi olmuştur. Onu anlamlandırmak,
nedensellik ilişkilerini irdelemek maalesef yine yapanlara
bırakılmıştır. Kaynağında toplanan bilgiler (müzik eserleri)
yalnızca eğitim ve seslendirme amaçlı kullanılmıştır. Bu da bizi
müziğin üretildiği ortamın içinde (bağlam), anlamlandırılmasına
yönelik çalışmaların yapılmasına itmiştir. Müziği araştırmak;
toplumu incelemek, kültürü kodlamak, kavramsallaştırmak müzik
üzerine söylem kurmak demektir. Müzik üzerine söylem; sanatçı,
müzisyen, ve/veya müzik sanatçısı kavramlarını içerirken aynı
zamanda da müzikal kimliği irdelemek anlamını taşır.
Tümel bir müzisyen kimliği oluşturmanın zorluğu göz önüne
alındığında, konuyu netleştirmenin kolay yolunun tikel olana
yönelmek olduğu görülür. Müzikal kimlik oluşumunda önceliği
sanatçı kavramının aldığını görürüz. Her müzisyen kendisini bir
sanatçı olarak görebilir. Çünkü müzik; “bir ses sanatıdır.” Sanat
dalları estetikten ve felsefeden bağımsız düşünülemez. Felsefe ve
estetik sanatçının bilişsel alt yapısını destekleyici işgörüye
sahiptir. Estetikten yoksun, felsefeden uzak bir besteci
düşünülemez.
Müzik felsefesi, müzik alanında düşünmeye katkı sağlar. Müzik
felsefesi müziğin ontolojik boyutunda, yaratma sürecine yönelik
düşünme edimidir. Böylece düşünce ve beğeni ortaya çıkarak müzik
estetiğini oluşturur. Müzik estetiği, güzellik yargısına katkıda
bulunarak, beğenilerimizin biçimlenmesini kolaylaştırır. “Estetik
işte bu serüvenin, gerçekliği bir sunumda dışlaştırma serüveninin
bilim olmaya çalışan bilgisidir.”
Müzik estetiği varolan eserlerin içerik ve yapısına yönelik güzeli
arama, oluşturma çabasıdır. Güzellik öznel yargılar bütünü
olmasına rağmen, estetikçi elinden geldiğince nesnel davranmak
zorundadır. “Estetik gerçekliğin insansal olması ve insana bağımlı
olması, bir bakıma bu gerçekliğin insandan kalkarak
anlaşabileceğini ifade eder. Böyle olunca da, buradan estetik
gerçekliğin sübjektif bir fenomen olduğu sonucuna varılmış
olmaz mı? Hiç kuşkusuz varılacaktır”.
Güzellik sonuçta; görecelik arz eden “çirkin”in karşıtıdır.
“Çeşitlilikte kurulmuş olan yapıt başkalarına çeşitli görünümler
altında ulaşacaktır. Bu yüzden estetikte şaşmaz kurallar koymaya
kalkmamak gerekir. Estetiği dondurmak hatta sakatlamak olur bu.
Estetikte her kavrayışa yöneliş belli bir esnekliği, belli bir
yumuşaklığı zorunlu kılar.”
Müzik estetiği, müziğin bireyler ve toplum için güzellik ve beğeni
serüvenine yönelik çalışır. Eserlerin yapısına (sistem) ve
anlamına (kültüre içkin) göndermelerde bulunarak kompozitörün
yaratma sürecine katkı sağlar. Ses kümelerini kendisine alan
olarak seçmiştir. Ayrıca icracının niteliğinden, konser
salonlarının dekorasyonuna, dinleyici kıyafetlerinden, sahnedeki
düzene kadar birçok ayrıntı estetikçi için önemlidir. Yaptığı
beğeni odaklı öneriler ile müzikbilimine de katkıda bulunur.
Müzik hakkındaki düşüncelerimiz başlangıçta kültürlenme yolu ile
oluşur. Eğitim sürecinde edindiğimiz bilgiler doğrultusunda,
giderek formelleşen müzik bilgi ve beğenimiz, toplumsal
aidiyetimizin dışa vurumunda önemli bir simgeye dönüşür. “Ulusal
müzik” dediğimizde hangi ulusa ait olduğumuzu anlatan, bizi diğer
uluslardan ayıran müzikal üretimler anlaşılır. “...müzik ve onun
çağırıştırdıkları, bir yerden başkasına farklılıklar göstermekte
(bir zamanlar giysilerin, hala da yiyeceklerin farklı olması
gibi), ulusal ya da bölgesel kimliğin simgesi görevini
üstlenmektedir.”
Bütün toplumu kapsayan müzik beğenisi olacağı gibi bireye ait ya
da gruba (“alt kültürler”, mikro toplumlar vb.) özgü müzik ve
sanat beğenisi, güzellik anlayışı olabilir. “Güzeli beğeniş,
estetik bir yargı ile açıklanmaktadır; ve böylesine bir yargıya ön
planda neden olan ‘düşün’, isteğe, hazza ve beğeniye yönelik
duyarlılığı yaratmaktadır ve bu önemli gerçek, kendine özgü
değişik bir değer yargısının meydana gelmesine olanak
sağlamaktadır.”
Her sanat dalında olduğu gibi müzik sanatında da öncelikle
duyulara yönelik insani edim vardır. Bu edimin insani yönünün
olması, insan (müzisyen) tarafından üretilmesinden kaynaklanır.
“Müzik kendi kendine olan bir şey değil, bizim yaptığımız ve anlam
verdiğimiz bir şeydir. İnsanlar müzikle düşünür, onunla
kendilerinin kim olduğuna karar verip, kendilerini anlatırlar.”
İÇERİK, BİÇEM
Müzikten söz etmenin en kolay yolu, onun anlamına yönelik
göndermelerdir. Her dinleyici müziğin kendisi için ne anlattığı
hakkında bir düşünceye sahiptir. Bilimsel açıdan müziğin ne
anlattığı, ona yüklenilen anlamın ne olduğundan çok, nasıl
yüklendiği, içkinleştirildiği sorunsalını irdelemek ile
açıklanmaya çalışılır. Müzik toplum içinde üretildiğine göre
kökleri toplum içindedir. Kültür ile sıkı ilişkiler vardır. “Çünkü
müzik, sadece dinlemesi güzel olan bir şey değildir. Tam tersine
kültürün içine gömülmüştür.”
Kültürel yaşam, müziğin üretiminden tüketimine kadar tüm süreçte
etkin bir rol oynar. Bunun sonucunda ortaya dönemler, ekoller vb.
çıkar. Müzik tarihi serüveninde varolan ekoller ve biçemler
toplumsal yapının içeriği ile senkronik bir özellik gösterir. Her
müzik eseri, tarihin koridorlarından bizlere felsefi temelleri
olan, estetik yargılarla seslenirler. Müziğin tarihsel serüvenine
uzunca bir yazı ile değinerek kitabın asıl konusunu gölgelemek
istemiyoruz. Ülkemizde yayınlanan müzik tarihi kitapları bu konuya
ayrıntılı olarak eğilmektedirler.
Felsefeden Estetiğe, Estetikten müziğe
Müzik eserinin, yaratıcısının kimliğini ortaya koymasında temel
öge; özgünlüktür. “Sanatçı uzam-zaman boyutlarında özgün eserler
yaratır, bu biçimler anlatımcı biçimlerdir.”
Müzisyen içinde bulunduğu koşullarda ne kadar etkilenirse
etkilensin, sonunda eserinin biçimini kendisi belirleyerek,
özgünlüğünü ortaya koyar. Bu tavır ile “...bir seçme işini
varsayar.”
Seçmek, bize müzisyenin özgün eserler yaratma sürecinin ipuçlarını
verir.
Müzisyen yarattığı eseri ile düşüncelerini sesler kanalıyla
anlamlaştırmış ve bize sunmuştur. Anlam toplumun içinden gelirken,
biçim ve biçem müzisyen tarafından belirlenir.
Eser bu sürecin sonunda dinleyicisine sunulduktan sonra ortak bir
bağ oluşturmaya başlar. Ortak bağ içinde eserin beğenilip,
beğenilmemesi, kabul görüp, reddedilmesi söz konusudur. Tüm bu
serüven içinde müzik estetiği, güzeli, beğeniyi ortaya koymaya,
belli bir ortaklık içinde sunmaya çalışır. Estetikçinin işi
zordur. Çünkü müzik yasa tanımayan tümeller topluluğudur. Her eser
kendi yasasını oluşturur. Yasa ancak her parçada yeniden
yapılandırılır. Kendini inşa eder ve eser bitiminde geçerliliğini
yitirir. Bu anlamda müzik; hem yasa koyucu, hem de yol
göstericidir.
Müzik her dönem çeşitli dallarda uğraşanların ilgisini çekmiştir.
Özellikle filozoflar bu konuda düşüncelerini eserlerine
almışlardır. “Müzik üstüne ilk düşünceleri, yaklaşık aynı
zamanlarda biri eski Yunan’da diğeri eski Çin’de yaşamış olan
Pythagoras (İÖ 580-500) ile Konfüçyüs (İÖ 551-478)’de daha doğru
bir değişle Pythagorasçılarda ve Konfüçyüsçülerde buluyoruz. Bu
düşüncelerde ortak olan yön, her iki görüşün de müziği, birbirine
koşut olarak varlıkbilimsel ve insanbilimsel tarzda ele almış
olmaları yanında, daha sonraki yüzyıllarda müzik felsefesinde
belki de en etkin ve yaygın bir anlayış olarak görülecek olan
‘duyusal-etki öğretisini’ benimsemiş olmasıdır.”
Konfüçyüs,
(İ.Ö.551-478). Chou’lar devrinde yaşamış ve Çin’e ikibin yıldır
hakim olan felsefenin kuruculuğunu yapmış bir filozoftur. O,
duyuların dışa vurumunu ses ile tanımlar. Müziğe ontolojik
tanımlama getirir ve müziğin yer ile gök arasındaki uyum olduğunu
söyler. “Bütün sesler dimağdan çıkar. Müzik de onların farkları ve
uygunlukları arasında bir geçittir. Sesi bilip de ahengi
bilmeyenler kuşlar ve hayvanlardır. Tonu bilip de müzikten
anlamayanlar insanlardır. Müziği yalnız büyük insanlar bilirler...
Müzik birlik vücuda getirir, merasimler ise ayrılığı doğurur.
Birlikten karşılıklı bir dostluk, ayrılıklardan da karşılıklı bir
saygı meydana gelir. Müziğin hakim olduğu yerde bir yakınlık
vardır... Müzik içten, merasim dıştan gelir. Müzik içten gelmekle
süküneti sağlar. Merasimler dıştan gelmekle kültürü vücuda
getirir. Yüksek bir müzik daha kolaydır. Büyük merasimler mutlaka
basittir.”
Pythagoras,
(İ:Ö.580-500). Samos’da doğdu. İtalya’da
öldüğü düşünülür. Matematik, gökbilim ve müzik konularında
çalıştı. sayı ve armoni bağıntısından söz eder. Evrendeki
cisimlerin hareket ederken belirli aralıklarla ses çıkardığını
söyler. Ona göre, ruhun temizlenmesinde müzik bir araçtır.
Sokrates, (İ.Ö.470-399).
Atina yakınlarında doğan ünlü yunan filozofudur. Ölüme mahkum
edilmiş ve zehir ile öldürülmüştür.Sokrates’e göre doğruyu bulma
yöntemlerinden biri ironidir. Sokrates bu yöntemi
soru-yanıt ile öğrenim diye tanımlamıştır. “Sokrates felsefesine
göre pratik başarının özü, her şeyden önce, insanın kendi kendini
gereğince tanıyabilmesinden güç almaktadır; ve sadece insanın
kendini bilip tanıyabilmesiyledir ki neyi yapmanın ve neyi
yapmamanın gereğince saptanmasında aldanma payı hayli azalmış
olacaktır. Bu nedenle Sokrates, kendi içinde ilahi bir
‘daimonion’un yani Tanrıdan gelen bir sesin varlığına inanmış ve
bu sesin kendisini, yapılması ya da yapılmaması gereken şeyler
üstünde uyarmakta olduğunu açıkça söylemekten çekinmemiştir (!).”
Platon –Eflatun-,
(İ.Ö.428/7-348/7). Atina yakınlarında doğdu. Ailesi Soylu ve
zengindi. Döneminin en iyi eğitimini görmüş, aynı zamanda spor ile
uğraşmıştır. Ömrünün çoğunu hocası Sokrates’in ölümüne neden
olmayacak ideal bir devlet’i tasarımlamakla geçirdi. Uzun
bir süre yaşadığı yeri terk ederek bir çok ülkeyi dolaştı.
Atina’ya kırk yaşlarında dönüp Akademia’yı kurdu ve ömür boyu
burada dersler verdi. Atina’da öldü. Platon müziğin eğlenceden
ibaret olmadığını, ruhani bir boyutunun olduğunu söylemiştir.
Platon’a göre müzik, insan ruhunu sakinleştiren, dinginleştiren
bir sanattır. Ona göre melodi; söz, makam ve ritim karışımıdır.
Sözleri müziğin efendisi olarak söyler. Müzik eğitiminin
insanı yücelttiğini ve düzeni sağladığını savunur.
Aristoteles, (İ.Ö.
384-322). Makedonya doğumlu. Platon’un derslerini izledi. Assos’da
bir okul kurdu. Daha sonra Aleksandros’un eğitimiyle ilgilendi.
Ona göre müzik ve trajedi yoluyla insanlar temizlenir ve arınırlar
(Katharsis). Tragedya Katarsis sağlar, müzik de bunun için bir
ögedir. Kısacası müzik, ruhun eğitiminde önemli bir rol oynar.
Farabi, (874-950).
“Maveraünnehr’de, balasagun civarında, bu gün yıkıntıları Karagöl
gölü yakınlarında bulunan bir şehir ile onun dahil olduğu
vilayetin adı olan Farab’da doğmuştur.”
Aslında doğduğu yer bu bölge olmasına rağmen kesin deliller
yoktur. Adını Farab vilayetinden aldığı için Farab’lı kabul
edilir. Babası Vesic şehrinin askeri kumandanı olduğu söylenir.
Aristo’nun akıl yürütme yöntemini kullanarak tanrının varlığını
kanıtlar. Ona göre, Tanrının her şeye gücü yeter ve ihtiyacı olan
bir şey yoktur. Beden ve ruh ilişkisi üzerinde durur.Türkçe’nin
dışında Arapça ve Farsça bilen Farabi Ölünceye dek gezmiştir.
Felsefe ile olan ilgisi hakkında kesin bilgiler olmamasına rağmen,
bazı söylentiler vardır. “...Şam’da (Dımaşk) bahçıvan idi ve
Aristo’nun eserlerini okuduktan sonra, felsefeye merak ederek, bu
sahada çalışıp, zamanın en büyük feylosofu olmuştur. ...musiki ile
meşgul olurken, Aristo’nun kitapları kendisine emanet olarak
bırakılmış, o da bunları okuyarak, feylesof olmuştur. “
Ayrıca kadılık ve/veya askerlik yaptıktan sonra filozof olduğu
söylenir.
Müzik ilmini Ameli Ve Nazari diye
ikiye ayırır. O iki ana dala ayırdığı müziği beş bölüm olarak
ifade eder. “İlk bölüm, bu ilimde bulunan şeyleri çıkarmak için
kullanılan esas (mebde’) ve ilk bilgilerden, bu ilk
bilgilerin nasıl kullanıldığından bu sınaatın hangi yol ile
çıkarıldığından, kaç şeyden terkip edilip kemale getirildiğinden,
bu ilimde bulunan bilgileri araştıran kimselerin nasıl olması icap
ettiğinden bahseder.
İkinci bölüm, bu sınaatın
usulünden bahseder. Bu da nağmelerin çıkarılmasını, sayıların kaç
olduğunu, nasıl olduklarını, çeşitlerinin ne kadar olduğunu ve
birbirlerine nisbetlerini açıklar. Bir de bütün bunlar hakkında
getirilen deliller üzerinde araştırmalar yapar; nağmelerin
duruşlarındaki (evza’) çeşitleri, isteyen onlardan
istediğini alsın ve aldıklarından melodi meydana getirsin diye
hazırlanmış bir hale gelmesine yarayan tertipler hakkında
araştırmalar yapar.
Üçüncüsü, usul bahsinde meydana
çıkan şeyler ile nağmeler için hazırlanmış olan, hepsi çalgı
aletleri üzerinde çıkan ve bunların üzerlerindeki yeri usuller
bölümünde açıklanan tertipte ve miktar üzerinde bulunan bu sınaata
mahsus aletlerin çeşitleri hakkındaki burhanlar ile sözler
arasındaki uygunluğu araştırır.
Dördüncüsü, nağmelerin vezinleri olan tabii ika’ların
sınıfları hakkındaki bölümdür.
Beşincisi, bütün olarak, melodilerin (lahn)
meydana getirilmesi, sonra tam melodilerin meydana getirilmesi
hakkındadır. Bu bölümde bir tertip ve intizam ile terkip edilmiş
şiirler ve ayrı ayrı melodilerin gayelerine göre, nasıl ayrı ayrı
yapıldıkları hakkında araştırmalar yapılır. Melodilerin
yapılmasına sebep olan gayeye erişmek için onu daha tesirli ve
daha dokunaklı bir hale getiren halleri bildirir.”
Imannuel Kant,
(1724-1804). Königsberg’de doğdu. Burada üniversiteyi bitirdi ve
profesör oldu. Doğduğu şehirde yaşadı ve öldü. İlk kez estetik
yargı sorununu ortaya atan kişilerdendir. Ona göre, müzik, ton
duyumlarının zaman içindeki oyunudur. Kant, sanatı duyumların
güzel oyunu olarak görür. Hoşa giden şey duyuları doğrudan
etkileyendir der.
J.G. Herder
(1744-1803).
Müzik ve dil konularıyla
ilgilenmiştir. “O, Rousseau ile birlikte ilk-dili konuşmadaki bir
şarkı söyleme olarak anlar; bu şarkı söyleyen ilk-dilde müziğin
doğal kaynağını ve onun şiir sanatıyla yakın akrabalığının
temelini görür. Ona göre müzikal şiir, genel müziksel estetiğin
kapısının önündeki büyük avludur. “
Johann Wolfgang Von Goethe
(1749-1832). Almanya’da doğdu. Hukuk eğitimi aldı.
Edebiyata yöneldi ve ilk eserlerini şiir alanında verdi. Bilinen
en ünlü eseri; operaya da konu olan Faust’tur. Weimar’da öldü.
Müziği dini (kutsal) ve din dışı (dünyevi) diye ikiye ayırır.
Dünyevi müzik kutsal olanla karıştırılmamalı ve tamamen güler
yüzlü olmalıdır. Müzik, insanları her zaman kilise müziği olarak
ritüele, halk müziği olarak dansa yönlendirir.
Georg Wilhelm
Friedric Hegel (1770-1831). Almanya’da doğdu. Dinbilim ve
felsefe okudu. Berlin’de öldü. “Hegel felsefesi klasik Alman
felsefesinin yalnız son halkası değil, aynı zamanda bu felsefenin
ulaştığı doruk noktasıdır. Hegel felsefesi, bu idealist ve
romantik felsefe, düşünme, yaşam, kültür ve tarihin bütün varlık
alanlarını bir birlikli bütün haline getirmeye çabalamıştı.”
Hegel müziğin, doğrudan doğruya ruha yönelen sanat olduğunu
söyler. Müziğin iç dinamizmi kalbi ve ruhu harekete geçirir. Müzik
üretimi titreşim sonucu olan ton ile olanaklıdır. Müzik romantik
sanatlar içinde resimden sonra gelir. Yakın ilişki içinde olduğu
sanat ise şiirdir. Çünkü ikisi de aynı gereç olan tona bağlıdır.
Müziğin ifade araçları ölçü, uyum ve melodidir.
A.Schopenhauer
(1788-1860). Danzig’de doğdu. Berlin Üniversitesi’nde öğretim
üyesi iken Frankfurt’a yerleşerek yapıtlar vermeye başladı.
Weimar’da öldü. En genel anlamıyla müzik özden söz eder.
Schopenhauer müziği sanat kategorisinde en üste koyar ve duygu
sanatı olarak ele alır.
F. Schiller (1759-1805), F. W. Schelling
(1775-1854), A. W. Schlegel (1767-1845), Robert Schumann
(1810-1856), Richard Wagner (1813-1883), F. Nietzsche (1844-1900),
Friedrich von Hausegger (1837-1899), Eduard von Hartmann
(1842-1906), Eduard Hanslick (1825-1904), Georg Lukacs
(1885-1971), T. W. Adorno (1903-1969) vd. Felsefeci ve müzisyenler
müzik estetiğine ve felsefesine yazıları ile katkıda
bulunmuşlardır.
Bu Makale, Müzik Felsefesine Giriş Adlı Kitabın Bir
Bölümüdür. (Bağlam yayınları Vural Yıldırım-Tarkan Koç).
“Tek başına hiçbir sanat tarzı, hiçbir yer ve zamanda var
olmuş değildir.” Ö. Naci Soykan. “Müzik Estetiği” Cogito
Dergisi. İst: YKY. Sayı, 30. s,258. 2002
Soykan genel bir sanat sosyolojisinin tam olarak kendini
ortaya koyamadığını, fakat bu alanda çalışmaların olduğunu
söyler. Ö. Naci Soykan. Sanat sosyolojisi Ders Notları.
MSÜ. Güzel Sanatlar Fakültesi. (1982-84)
Müzikoloji, tüm müzik türleri ve biçimlerinde, profesyonel ve
amatör müzik etkinliklerinin üretimi, icrası, dağıtımı ve
tüketimi alanlarındaki müzik kültürü süreçleri ve sonuçlarını
araştıran toplumsal bilim dalıdır. Müzikoloji, müzik kültürü
içindeki işlevsel ve yapısal yasallıkları araştırarak, müziğin
niteliği için önerilerde bulunur.
Bu konu için bknz. Ö. Naci Soykan. Sanat Sosyolojisi,
Basılmamış Ders Notları. MSÜ. GSF. (1982-1984)
Geniş bilgi için bknz. Vural Yıldırım. “Feza Tansuğ İle
Söyleşi”. Folklor/Edebiyat. 1999-1
Afşar Timıçin. Estetik. İst: Bulut Yay, 2002. s,229
İsmail Tunalı. Marksist Estetik. İst: Altın Kitaplar
Yay. 1993. s,43
Afşar Timuçin. Age. S,229
Nicholas Cook. Müziğin ABC’si ( Çev: Turan Doğan). İst:
Kabalcı Yayınevi, 1999. s,18
Cevad Memduh Altar. Sanat Felsefesi Üzerine. İst: YKY,1996.
s,17
İgor Stravinsky. Müziğin Poetikası (Çev: Cem Taylan).
İst: Pan yay, 2000. S,52
Bireye özgü ifade ve estetik şekillenme için bknz. İ. Tunalı.
Marksist Estetik. İst: Altın Kitaplar yay. 1993. S,48
Ö. Naci Soykan. . “Müzik Estetiği” Cogito Dergisi. İst:
YKY. Sayı, 30. s,259. 2002
–Konfüçyüz- Büyük Bilgi. Müzik Hakkında Notlar (Çev:
Muhaddere N. Özerdim). İst: MEB. Basımevi, 1998. S,30-31-32
Cevad Memduh Altar. Sanat Felsefesi Üzerine. İst: YKY,
1996. S,92
Ayrıntılı bilgi için bknz. Platon. Devlet (Çev:
sabahattin eyüboğlu-M. Ali Cimcoz). İst: Remzi kitabevi: 1995.
S,88-93
Farabi. İlimlerin sayımı (Çev: Ahmet Ateş). İst: Maarif
Basımevi, 1955. S,2
Farabi. İlimlerin Sayımı (Çev: Ahmet Ateş). İst: Maarif
Basımevi, 1955. S,100-101
Ö. Naci Soykan. “Müzik estetiği” Cogito Dergisi. İST:
YKY. Sayı,30. Sayfa,265. 2002
İsmail Tunalı. Marksist Estetik. İst: Altın Kitaplar
Yay. 1993. S,15
|