Müzik saf özgürlük alanıdır.
Müzik doğadan soyutlandığı andan itibaren bizim için olma özelliği
kazanır. İnsanın pratik etkinliği sesleri doğadan alıp “enstrümana”
hapseder. Müziği üreten, enstrüman kanalıyla doğadan soyutladığı
sesleri bir araya getirerek sistematize edip, bunun müzik olduğunu
söyleyerek bize dayatır. Biz de onu müzik olarak dinleyip
tanımlıyoruz. Aslın da o hiçbir zaman müzik olmuyor. Hem müzik olan
hem de olmayan! Bizim için olup, hem müzik olmayan, öyle olduğu
söylenen ve aynı zaman da benimle birlikte anlam kazanan müzik,
toplumsal bir karaktere bürünüyor. Böylece kendi kaynağın dan
(doğadan) onu koparıyor, hapsediyoruz. Bu noktada o bize sunulmuş
değil, dayatılmış oluyor. Yani müzik otokratik bir nitelik
kazanıyor.
Müzik adına üretilenleri hala tartışıyoruz. Oysa müzik kendinden
kopartılmış, kendi olmayan konuma itilmiş yabancılaştırılmıştır.1
Yaşantımızın tamamı bilinçli2 yada
kendiliğinden3 müzik ile kuşatılmıştır.
Araba da, restoran da, sokakta kısaca yaşamımızın her alanın da
karşılaştığımız üretilen müzik ve doğanın ürettiği müzik.
Müzik öznede iz bırakır. Onları dönüştürür, devindirir. Salt kavramı
bile buna yeterlidir. Müzik dediğimiz anda tıpkı enstrümanın
dayattığı gibi bilinçlerde var olan müzik beğenisini imlemiş oluruz.
Enstrüman müziği hapseder. Enstrüman dolaylın olarak müziğin
kontrolünü getirir. Enstrümanın evrimi, tarihin evrimiyle4
koşutluk gösterir. Geçmişte ve bugün müzik bir propaganda aygıtı
olarak kullanılmış siyasi erkin güdümünde sınıfsal bir nitelik
kazanarak parçalı bir doğaya sahip olmuş bu bağlama tanımlanamaz bir
“şey’e” dönüşmüştür.
Biz buna Otakratik Müzik diyoruz.
Otokratik müzik; kaynağından kopartılıp yabancılaşan, kitlelere
dikte ettirilen, şeyleşip metalaşan ve söze ihtiyaç duyan müziktir.
O aynı zamanda aldatımcıdır. Bireyleri pasifize eder, sistemi
içselleştirir, buyurgandır davranış modellerini sunar. Bireyin
ahlaki oluşumunda mistisizme uzanan bir köprü görevi görür. Uyumsuz
birey toplumsuz değer yargılarını reddeder. Bu aynı zamanda
kendiliğinden protestoculuğu getirir. Protestoculuk toplumun
dönüştürülmesine yönelik değildir. Toplum birey tarafından
algılanamamıştır. Toplumu algılamayan onu dönüştürmeyi düşünemez.
Sadece sisteme her an uyabilecek bilinç uyumsuzluğun getirdiği
protestoyu sürdürür. Siyasi erk, otokratik müzik aracılığıyla bu tür
bireyleri sistem içinde, ona dışındaymış gibi göstererek tutar.
Arabesk5 bu noktada otokratik müziğe tipik
bir örnektir. Arabesk müziğin sözel yapısı siyasi erk için iktidar
anlamının bir parçasını oluşturur. Bireyler hayali yaşam biçimlerine
hapsedilip gerçeklerin alanının yorumu “yönetenlere” bırakılır.
“Söz” gerçek, anlam “ütopyadır.”
Sessizlik! İşte bu derin bir haykırış6.
Müziğin müzik olmayan ile kesiştiği nokta otokratik müzikten
Bilinç Müziği'ne yönelişin anı.
Müzik üzerine düşünmek bireyi kendinden haberdar eder. Düşünmek
bireyin bilincini tetiklemesiyle olur. 12 ton müziğinin evrimi tipik
bir örnektir. Aynı zamanda İlhan Usmanbaş’ın, Ece Ayhan’ın
Bakışsız Bir Kedi Kara7 şiirinden
yola çıkarak yaptığı komposizyon bize bilinç müziği hakkında
ipuçları verir. Birey rasyonel bir dünyada varolduğunun bilincine bu
tür müzikle ulaşır. Rasyonelleşme bir üst düzeyde bireyi yeniden
yapılandırma işlemidir.
Müziği paranteze alırsak ne kalır? Mutlak olanın yani mutlak müzik
diyebileceğimiz saf özgür alanı kalır. Orada “müzik diyebileceğimiz
saf özgürlüğünün alanı kalır. Orada “müzik” müzik değildir artık.
Onun kavramı gerçeğinin yerini alır. Tüm müzik tarihi kendine
yönelen diyalektik süreçtir. O da saf özgürlük alanını ta
kendisidir.
NOTLAR
1) Adorno yabancılaşma kavrama ile
müziğin meta karakterinden standartlaşmasından topluma dikte edilen
“içi” boşaltılmışlığından” bahseder. (Müziksel Dünya Ütopyasında
Adorna ile bir yolculuk. Bulut Yayınları, 2000). Oysa bu yazıda
yabancılaşma kavramı daha geniş ele alınıp müziğin kendi bağlamı
doğadan kopartılması olarak tanımlanır. Adorna’nun
yabancılaşma kavramı böylece ikinci bir yabancılaşmayı anlatır.
2) Bilinçli bir kavramın bizim beğenimiz
doğrultusunda isteyip satın alıp dinlediğimiz müzik kullanılıyor.
3) Bu kavram bizim farkında olmadan
çevreden gelen ve üretilen müziği anlatıyor.
4) Hobsbawm kitabında tarihi ve evrim
konusunda önemli savlar ortaya sürer. Bkz.eric Hobsbawm tarih
üzerine (Çev. Osman Akınay) Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara 1999
5)Teksesililikde müzik kontrol altında
tutulur. Siyasi erk bunu devam ettirirken arabeskin popülerleşmesi
kontrolün kırılma noktası oldu. Çok sesliliğe yatkınlığı cemaat ruhu
nedeniyle laiklik ilkesinde karşıtlığı otoritenin kontrol sınırları
zorlayıcı unsurdur. Bunun için “acısız arabesk” politikası gündeme
getirilmiştir. Arbesk “kente uyumsuzluğun değil tam tersine uyumun
müziği”dir. (Meriç;1999) Arabeskin dolaylı kontrolü, “Devlet Arabesk
Korosu “adı altında bir koronun olmamasıyla da belirgindir. “Çok
Sesli” müzik elite seslenmesi nedeniyle aslında izole konumdadır.
Arabesk bu nedenle izole olmayan, kitlelere sunulan müziktir.
6) John Cage, 4’33 sn. hakkında geniş
bilgi için bkz. Oransay, Bağdarlar Geçidi, 1997
7) Hakkında bilgi için bkz. İlyasoğlu,
Yirmibeş Türk Bestecisi, 1989. Zaman İçinde Müzik, 1994
KAYNAKLAR
Hobsbawm Eric, Tarih Üzerine (Çev. Osman Akınhay).Ankara
Bilim ve Sanat Yayınları, 1999.
İlyasoglu,Evin Yirmi Beş Türk Bekçisi. İstanbul Pan Yayıncılık 1989.
-----------------Zaman İçinde Müzik. İstanbul YKY 1994.
Meriç, Ümit, 21.Yüzyıl Eşiğinde Sosyolaji Konuşmaları. İstanbul
Timaş Yayınları,1989.
Oransoy, Gültekin, Bağdarlar Geçidi, İzmir, 1977 .
Soykan, Ö. Naci, Müziksel Dünya Ütopyasında Adorno ile Bir Yolculuk
İstanbul Bulut Yayınları, 2000.
Ayrıca;
Cook Nicholas Müziğin ABC’si (Çev.Turan Doğan), Kabalcı Yayınevi,
İstanbul 1999.
Çotuksöken Betül, Felsefi Söylem Nedir? İstanbul, İnkılap Yayınevi,
2000.
Elias, Norbert Mozart Bir Dahinin Sosyolojisi Üzerine. İstanbul,
Kabalcı Yayınevi, 2000.
Toplumbilim Müzik Özel Sayısı, İstanbul, Bağlam Yayınları, 1999.
Toplum Bilim Dergisi
Müzik ve Kültürel Kimlik Özel Sayısı
Mayıs 2001
|