(Aşağıdaki yazı, daha önce hiçbir
yerde yayımlanmamıştır ve ilk defa burada kamuoyuna ve
araştırmacılara sunulmaktadır. D. K.)
Sarı Gelin hikâyesi üzerine çeşitli
anlatmalar vardır. Ancak biz burada onları tekrar edecek değiliz.
Yazımızda farklı bir anlatmayı ortaya koyacağız. Bu anlatma
Erzurum'da karşımıza çıkmakta olup bize Âşık Temelî tarafından
aktarılmıştır.
Temelî, 1958'de Erzurum'un Horasan
ilçesinin Çamurlu köyünde doğmuş, sazı ve irticali olan bir
âşığımızdır. Halen Ankara'da yaşamaktadır. Nenesinden ve diğer
büyüklerinden öğrendiği seferberlik hatıraları kitaplaştırmış,
böylelikle bir nebze de olsa tarihe ışık tutmaya çalışmıştır.
Hazırladığı bu çalışmayı kontrol etmem üzere bana göndermiştir. Söz
konusu hatıraların bir bölümünde, Sarı Gelin'le ilgili bir kısım da
bulunmaktadır. Temelî, Sarı Gelin hikâyesinin Ermenilere mal
edilmesinden çok rahatsızlık duymuş; hikâyede geçen hadiseye bizzat
nenesinin şahit olduğunu ve hadisenin aşağıda anlatıldığı gibi vuku
bulduğunu ısrarla belirtmiştir.
Bakalım Temelî'nin babaannesinden
dinlediği Sarı Gelin'in hikâyesi nasıldır?
……………….
Yorucu bir yolculuktan sonra
Erzurum'un Gâvurboğan mahallesine geldik. Orada bir terk edilmiş çok
eski bir harabe görüntüsündeki evin kenarına göçü durdurduk.
Yanımızda Zeynep Nene dedikleri bir nenenin evi vardı. Ev, nenenin
kendi eviydi ve büyük bir bahçe içerisindeydi. Biz buraya gece
gelmiştik. Nene, bizimle çok ilgilendi; göçümüzü bahçesinin içine
aldı. Atlarımız ve öküzlerimizi onun ahırına bağladık. O gece çok
soğuktu. Çoluk çocuğumuzu evine aldı. O dondurucu soğukta bizi
dışarıda bırakmadı evine aldı.
Nenenin yanında, Hatice isminde
sarışın bir kız vardı. Onun kim olduğunu sorduk.
-Bu benim Sarı Gelin, ama hem de
torunum, demişti.
Ninenin ahırında dört tane ineği
vardı. Geçimini bunların sütlerinden sağlıyormuş.
Ertesi gün o Zeynep Nene sabah kuşluk
vakti iki eline iki tane süt güğümü alıp çarşıya süt satmaya gitti.
Yaklaşık beş saat sonra gözyaşlarıyla iki asker eşliğinde geri
döndü. Sarı Gelin dediği kız sordu:
-Nene! Ne oldu, neden ağlıyorsun?
Zeynep Nene cevap verdi.
-Ooooy Ooy! Ah nenen ölsün Sarı
Gelin, dedi.
Meğer kızın nişanlısı şehit düşmüş,
Nene de onun haberini almış. Tabi kıza doğrudan doğruya
söyleyememiş, sadece; "Nenen ölsün Sarı Gelin" diyordu.
Nene, dizlerine vurarak hem ağladı,
hem ağıt yakıyordu. Biz, sorduk o anlattı:
Zeynep Nene'nin Mehmet'le Hüseyin
iki oğlu varmış. Eşi Doksanüç Harbinde (1877-1888) şehit olmuş. Dul
haliyle bu iki oğlunu büyütüp evlendirmiş. Birinden Hatice isminde
kız, birinden de Hasan adında oğlan torunu olmuş. Çocukları Birinci
Dünya Savaşına gitmişler bir daha da geriye gelmemişler. Bu haberden
sonra gelinleri başkalarıyla evlenip evden ayrılmışlar. Nene, daha
küçük çocukken sarışın olduğu için Haticeyi hep "Sarı Gelin" diye
severmiş. Hasan, Nene'sine daima; "
-Nene! Ben de dedem ve babam gibi
bu vatan için savaşacağım, gerekirse şehit olacağım, dermiş.
Nene de;
-Aman oğlum, ağzından yel alsın.
Benim senden başka kimsem yok; bir sen bir de Sarı Gelin. Size de
bir şey olursa, benim halim nice olur?" dermiş.
Bu arada Nene'nin, torunları
büyümüş. Zeynep Nene, torunları Hatice ile Hasan'ı birbirine
nişanlamış. Bu sırada Hasan'ın sülüsü gelmiş.
Nene, sülüsü alarak Yakutiye'deki
askerlik şubesine gitmiş ve komutanın huzuruna çıkmış.
-Evlâdım! Benim kocam ve iki oğlum
şehit oldular. Elimde erkek olarak torunum Hasan'ım kaldı. O da
giderse ben ne yaparım, demiş.
Komutan Zeynep nene'nin yanına
gelip ellerini elinin içine almış ve demiş ki:
-Nene memleket elden gidiyor.
Gerekirse sen de ben de hep şehit olacağız. Bu memleketi Ruslara ve
Ermenilere mi bırakalım. Savaşmaktan başka şansımız yok.
Hasan, komutanla konuştuklarını
öğrenince Nene'ye çok kızmış. Elinden sülüsü almış ve ertesi gün
askerlik şubesine gitmiş, muamelelerini yaptırmış, üç gün sonra da
askere gitmiş. Nene'nin ve Sarı Gelin'in ayrılması çok zor olmuş.
Hasan askerdeyken Nene'yle torunu inekleri sağıp süt satarak
geçiniyorlarmış.
Biz Nene'nin yanına daha yeni komşu
olarak gelmiştik. Nene'nin ağlayıp fizah ettiği gün Erzurum'a, şehit
olanların haberi gelmiş. Şehit olanların isimleri içinde torununun
adını görünce Nene'nin dünyası yıkılmış. Şubenin önüne yığılıp
kalmış, sanki ağzı dili alınmış gibi donup kalmış, konuşamamış,
kımıldayamamış. İki asker onu evine getirmiş. Nenenin ağlamasını
duyunca yanına gittik. "Nene'n ölsün Sarı Gelin" diyor başka bir şey
demiyordu. Konu komşu toplandı. Zeynep Nene, bir yandan ağlıyor, bir
yandan da ağıt yakıyordu. Yanan yüreğini şu sözlerle soğutmaya
çalışıyordu.
Erzurum çarşı pazar
(neydim aman)
İçinde bir kız gezer
(oy nenen ölsün Sarı Gelin)
Elinde divit kalem
(neydim aman)
Dertlere derman yazar
(oy nenen ölsün Sarı Gelin)
Erzurum'da ak kuşlar
(neydim aman
Kanatları gümüşler
(oy nenen ölsün Sarı Gelin)
Kuşlar isim yazıyor
(neydim aman)
Bu ne acaip işler
(oy nenen ölsün Sarı Gelin)
Bu dağlar bizim dağlar
(neydim aman)
Tükendi özüm dağlar
(oy nenen ölsün Sarı Gelin)
Hasan'ım şehit olmuş
(neydim aman)
Diner mi sızım dağlar
(oy nenen ölsün Sarı Gelin)
Bu yol Pasin'e gider
(neydim aman)
Döner tersine gider
(oy nenen ölsün Sarı Gelin)
Hasan'ım şehit olmuş
(neydim aman)
Kuşlar yasına gider
(oy nenen ölsün Sarı Gelin)
Bu dağlar demirdendir
(neydim aman)
Geçen gün ömürdendir
(oy nenen ölsün Sarı Gelin)
Feleğin bir kuşu var
(neydim aman)
Cırnağı demirdendir
(oy nenen ölsün Sarı Gelin)
Âşık Temelî, babaannesinden
bahsederken çocukluğunda sık sık babaannesinin Erzurum'un Gâvurboğan
mahallesinde vuku bulan bu acı hadiseyi kendilerine anlattığını ve
kadıncağızın efkârlandıkça hep bu ağıtı terennüm ettiğinden söz
eder..
"Ermeni türküsü olarak lanse edilen
Sarı Gelin türküsünün doğuşu bu şekildedir. Buna bizatihi
rahmetlik babaannem ve komşularımız şahittir. Babaannem bu türküyü
sık sık mırıldanırdı. Bu türküyü ben de ondan öğrenmiştim. Şimdi
ise, Ermeni yanlıları ya da hayranları bu türkünün Ermeni Türküsü
olduğuna bizleri inandırmaya çalışıyorlar, üstelik kendi
kalemlerimizle… Çok yazık!!!"
…………………….
Temelî'nin konu ile ilgili olarak
anlattıkları bundan ibaret. Diğer sarı Gelin anlatmalarından oldukça
farklı olan bu anlatmanın manzum kısımlarında oldukça benzerlik
vardır. Üstelik buradaki manzum parçaların sayısı diğerlerinden
fazladır.
Sarı Gelin hikâyesinin aslı bu mudur,
bunu bilemeyiz. Bize düşen anlatılan malzemeyi kaybolmaktan
kurtarmak ve bununla gerçeğe ve geleceğe ışık tutmaktır.
Sivas, 21 Aralık 2008
Saat: 22.30
|