Tarih boyunca, toplumsal yaşama yön veren, onu zenginleştiren en
önemli kültürel olgulardan biri olan sanatın, evrensel bir boyut
kazanarak uygarlıkların benimsenmesinde ve gelişmesinde önemli bir
rol oynadığı bilinmektedir.Bugün uluslar, ekonomik zenginlik
göstergelerinin ötesinde, sahip oldukları kültür, sanat gibi
değerleriyle varlık göstermek, kültür ve sanatın evrensel dilini
konuşmak zorunda ve gayretindedirler.
Bu nedenle;millet olma unsurunu besleyen en vazgeçilmez kavramın
KÜLTÜR, kültürü oluşturan en önemli değerin ise o toplumun
yaşadıklarıyla, hissettikleriyle oluşturduğu, şekillendirdiği
çalgıları, oyunları, türküleri ve ezgileridir.
Günümüzde toplumsal hayatımız, teknolojik,endüstriyel ve bilişimsel
olanakların etkisiyle hızla değişmektedir. Teknolojinin, insan
hayatını kolaylaştırmasının yanında,tüketim alışkanlıklarının
değişimi ile kültürel hayatta da önemli değişimler görülmüş, toplum
adeta kendi kültürüne yabancılaşmış ve uzaklaşmıştır.
Bu sebeple; Türk kültürünün en önemli ve vazgeçilmez değeri olan
Türk Müziğine ve Türk Folkloruna, 1982 Anayasasında,Milli Eğitim
Temel Yasasında ve YÖK yasasında,Milli Kültürün ve Milli Musikinin
gelişimine atıfta bulunulmuş, Türk müziği eğitiminin stratejisine ve
hassasiyetine önemle vurgu yapılmıştır.1
Bunun neticesinde,Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ihmal edilen bir
konu olan Türk müziği, 1982 yılında üniversite çatısına kavuşmuştur.
Bir çok iç soruna rağmen, ciddi bir kültürel erozyonun yaşandığı
ülkemizde; akademik boyutta gelişmek, daha doğrusu sistemleşmek
olanağına kavuşmuştur. Dede Efendi, Aşık Veysel, Itri, Karacaoğlan,
Hacı Arif Bey, Dadaloğlu, Muharrem Ertaş gibi değerlere sahip olan
Türk insanı, bu kültürel zenginliğini, folklor ve müzik potansiyelini
ancak 30 yıldan bu yana okullaştırmış, kurumsallaştırmıştır. Bu
bağlamda üniversitelerin, Türk müziğine çok hassas bir hizmet
verdiğini belirtmek gerekir. Toplumsal değişimlerin çok keskin ve
hızlı olduğu günümüzde; bilim, bilimsel bilgi, yazılı kaynakların
değeri ve sosyal hayatımıza getirdiği yenilikler daha iyi
anlaşılmıştır.
Üniversiteler her zaman gelişmenin,standartlaşmanın ve
sistemleşmenin en sağlıklı ve doğru adresleri olmuştur. Sanatsal ve
bilimsel boyutu olan en yalın çalışmalar bu ortamlarda
yapılabilmekte,her türlü özgün denemeler sunabilmektedir.Ayrıca,
sade ve rasyonel eleştirilere, çözümcü bir yaklaşım yine
üniversitelerde sağlanabilmektedir.
Ancak,bu gelişmelere rağmen,üniversitelerimizin akademik
kurgusunda;sanat ve sanat eğitiminin algılanışında sorunlar ortaya
çıkmış, konservatuvarların ihtiyaç duyduğu sanatsal işleyiş ve
eğitim modeli tam anlamıyla yaratılamamıştır.
Bu aksamaların ilki; konservatuar eğitiminin uygulama-teorik yapısı
ile yüksek lisans, doktora yada sanatta yeterliğe devam etmek isteyen
mezunların tabii oldukları sınav ve içeriğine ilişkindir.
Lisans döneminde yoğun bir uygulama eğitimi alan konservatuar
öğrencileri, lisansüstü eğitime devam etmek istemeleri durumunda
tamamen teori ağırlıklı, icra düzeylerinin ölçülmediği ve
sorgulanmadığı sınavlara maruz kalmaktadırlar.
Öncelikle, Türk müziği alanında akademisyenliği, lisans seviyesinden
sonra değil, lisans eğitiminin ruhu ile değerlendirmek; kurgulamak,
lisans eğitiminin yarattığı profilin; yüksek lisans ve sanatta
yeterlikte aranan profille örtüşüp örtüşmediğine bakmak gerekir.
Kuruluşundan bu yana, Türk müziği devlet konservatuarlarında
öğrencilere verilen derslerin uygulama-teorik kurgusu ile,
lisansüstü eğitimde;enstitülerce öğrencilerde aranan sanatsal
özelliklerin kurgulanışına baktığımızda,arada bir organik bağın
olmadığını görmekteyiz.
Türk müziği devlet konservatuarlarında temel ders olan; Çalgı,
Repertuar, Oyun ve Solfej dersleri, uygulama ağırlıklı işlenebilen
ve öğretilebilen derslerdir.Bu derslerin kredileri bölümlere göre
farklı miktarlarda bulunmakla beraber, her birinin kredisi ortalama
haftalık 4 saat civarında bulunmaktadır. Dört dersin kredi yükü de
haftalık 16 kredi yapmaktadır. Rakamların diliyle ifade etmek
gerekirse; her dönem,haftalık 22 kredi ders almakta olan
konservatuar öğrencisinin,16 kredisi uygulama içerikli
yapılmaktadır.Bu rakamlar, konservatuar öğrencisinin %68 uygulama
profiline sahip mezun olduğunu göstermektedir.
Hazırlık hariç 4 yıllık Türk müziği eğitiminde uygulama-teorik
oranları, işleyişin aksine yayınlanan kataloglarda teorik dersler
başka sebeplerden dolayı uygulamadan fazla gösterilmiştir. Özellikle
derslerin ücretlendirilmesinde ve kurumların uluslararası öğrenci ve
öğretim elemanı değişim programı olan ERASMUS kataloglarında, özde
uygulamalı olan dersler teorik görünmektedir.
Yukarıda anlatılan uygulama-teorik yapısıyla mezun olan ve Türk
müziği alanında akademisyen olmak isteyen Konservatuvar
mezununun,öncelikle LES, KPDS yada ÜDS ile, enstitülerin bilim
sınavlarından göstereceği başarı ile yüksek lisans programına kabulü
sağlanmaktadır. Bu sınavların tamamı teorik içerikli olup,%68
uygulama profiline sahip Konservatuvar mezunlarımızın %32 lik teorik
yapıları sorgulanmaktadır.
Ülkemizde kurumsal oluşumlara dönük yapılanma ve değişimlerin
analizini uluslar arası boyutuyla ele almak,Avrupa birliği sürecinde
değerlendirmek gerekmektedir.Bu ülkelerin sanat kurumlarında sahip
oldukları deneyimleri, Türk müziği eğitiminde kullanmak hem Avrupa
birliği sürecine,hem de Türk müziğinin Avrupa birliği eğitim
standardına kavuşması açısından önemli görülmektedir.Bu nedenle,
Almanya, İngiltere ve sanat eğitiminde tarihsel derinliğe sahip olan
Rusya’da müzik eğitimi; lisans ve lisansüstü boyutu ile;öğrencilere
uygulanan sınav içeriklerinin uygulama-teorik yapılarına bakmak
gerekmektedir.
Almanya, bu konuda oldukça basit sayılabilecek bir sistem
kurmuştur. İlk ve Orta öğretim süresi 13 yıl olan Almanya’da liseyi (Gymnasium)
bitiren bir kişi Müzik yüksek okuluna (Musık Hochschule) sınavına
girmekte, kazandığı takdirde bu okulda 4 yıl okuyarak mezun
olmaktadır.Buraya kadar sistem bizdeki yapısıyla aynı
olup,lisansüstü eğitim iki kola ayrılmaktadır.Birincisinde,bu ülkede
master olmadığından doktora yapmak isteyen kişi belgelerini sunarak
her hangi bir sınava tabii olmadan Konservatuar mezununun sanatçı
kabul ediliyor olması sebebiyle lisansüstü eğitimine
başlayabilmektedir. İkincisinde ise; müzikoloji alanında kısmen
icrasının sınandığı ve Türkçe karşılığı müzik teorisi olan
sahne,kostüm,çalgı,müzik tarihi, ses sistemleri gibi alanları
kapsayan bilgi ölçmeye dönük yapılan tamamlayıcı teorik sınavdan
sonra lisansüstü programa başlayabilmektedir.2 Sosyo-ekonomik ve
eğitim olanaklarının oldukça yüksek olduğu bu ülkede okumak isteyen
kişilere devletin her olanağı sunduğunu görmekteyiz.
Bu noktada ülkemizde Türk müziği alanında uygulama tamamen
değişmekte,lisans mezuniyetinden sonra, LES, KPDS, ÜDS yada TOEFL
gibi genel yetenek ve yabancı dil seviyelerinden başarılı
olamayanların lisans üstü eğitimi yapamadıklarını görmekteyiz.En
önemlisi,teorik sınavlarda başarılı olan kişilerin sanatsal niteliği
ölçülmeden yüksek lisans yada doktora(sanatta yeterlik)yapmaları söz
konusu olabilmektedir.
Ülkemizde,batı müziği eğitimi veren Konservatuarlarda uygulanan
sistem ise Avrupa ile benzerlik göstermektedir.Örneğin,Hacettepe
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Devlet Konservatuarı
mezunlarını tabii tuttuğu sınav içeriğinin sadece uygulama yapısında
bulunduğu belirtilmiş;akabinde kültürel ve bilimsel düzeyi düşük
öğrencilerin varlığından bahsedilerek bunun dengelenmesi için yüksek
lisans programlarına daha fazla kültür ve teori dersi konulmasının
hedeflendiği ifade edilmiştir.3 Bunun ile birlikte yapmış olduğumuz
görüşmeler sonucunda, Hacettepe Üniversitesi, Devlet Konservatuarı
mezunlarından lisanstan sonraki eğitim için LES puanı istenmediğini
de öğrenmiş bulunmaktayız.
İngiltere de ise sistemin, Almanya örneğinden farklı bir yanı
bulunmamaktadır.Hatta bu ülkede,üniversite eğitimi bir sektör haline
geldiğinden,müzik alanında lisans okuduktan sonra, akademisyenlik
için her öğrencinin sadece alanından uygulama sınavına tabi olduğu
görülmektedir.
Klasik müzik eğitimi oldukça köklü olan Rusya ve Azerbaycan’da müzik
eğitimi alan icracıların, akademik kariyer yapmalarını belirleyen
ilk kriterin alanlarında gösterdikleri sanatsal başarı olduğu tespit
edilmiş, mastır yada doktora sınavları ve ders içerikleri büyük
ölçüde icra alanda yoğunlaşmıştır.4
Yukarıdaki karşılaştırmalarda görüldüğü gibi ülkemizde Türk müziği
eğitimi veren üniversiteler; enstitüleri aracılığı ile teorik yapısı
%76 ile %93 arasında değişen, Mühendislik ve Fen-Edebiyat
Fakültelerinden5 mezun olanlara uyguladığı sınav şeklini, teorik
yapısı %32 olan Konservatuar mezunlarına da uygulamaktadır. Bu
işleyiş Türk müziği eğitiminden sonra lisansüstü eğitimin eşiğinde
bulunan konservatuar mezunlarında şu sonuçları doğurmaktadır.
1. %68 lik uygulama potansiyellerinin ve sanatın uygulama esasına
dayalı ruhunun daha işin başında göz ardı edilmesi.
2.Türk müziğinde akademisyenlik için sanatsal seviyenin gerekmediği
fikrinin gelişimi ve mevcut yapının uygulanması sonucunda genelde,
sanatsal vizyonu bulunmayan tez ve projelerin yüksek lisans ve
sanatta yeterlikte çalışılması.
3.İcra veya uygulaması zayıf fakat teorik yanı gelişkin kişilerin
Türk müziğini yönetme ve yönlendirme noktasında bulunmaya başlaması.
Diğer bir konu ise; üniversitelerde, akademik yükselme
değerlendirilmelerinde bilimsel yayınlarla birlikte, sanatsal
çalışmaların sanatsal sunum olarak değerlendirilip akademik
yükselmede bilimsel yayınlar gibi kullanılmasına olanak sağlanması
ve bunun yöntemi konusudur. Bu noktada, bilimin, bilimsel bilginin
ve bilimsel çalışmaların hayati değer taşıdığı çağımızda, bu
niteliklerle üretim yapmayan her ülkenin, toplumun, grubun yada
ticari işletmenin yaşama şansının bulunmadığını ifade
etmeliyiz.Ancak sanatsal sunum ve sanatsal ifade yollarının,bilimsel
yayın ve bilimsel sunumlarla mevzuatlar nedeniyle tam örtüştüğü
söylenemez.Bu konuda bir konuşmasında Prof. Dr. Ali
Güler; “Evrenselliği oluşturan olgular ve önermeler bilimde farklı
estetik yaklaşımda farklı bir boyutta ele alınmak zorundadır.Bir
estetik disiplin olarak müzik evrensel bir olgu olarak
tanımlanabilir. Ancak müziğin evrenselliği bilimsel olanın genel
geçerliliğinden farklıdır. Bilimin olguları her koşulda aynı
sonuçları verecek niteliktedir. Bu olgular doğrulanabilir ya da
yanlışlanabilir oluşlardır. Sanatın özelliği ve nesnelliği bilimsel
nesnelden farklıdır. Sanat nesneli oluşturmada bilimsel ilkelerden
yararlanabilir. Ancak bir estetik konusu olan müziğin salt kendisi
bilimsel olarak nitelendirilemez. Bu oluş müzik için olumsuz bir
niteleme değildir. Sanatın evrenselleşme çabalarında bir gelişme
hızı kazandıran bir niteliktir. Tıpkı felsefe ve matematikte olduğu
gibi. Açıkça belirtmek gerekir ki müziği evrenselleştirmede
bilimselden yararlanmak başka şeydir,sanatı bilimin sıkı kalıplarına
oturtmak başka bir şeydir. Esasen bunu yapma olanağı da yoktur.
Sanatın kendisiyle, yapıtlarının nitelikleri farklıdır”6 demektedir.
Bilim ve sanat kavramları, içerikleri, üretimleri, tüketimleri ve
sunumları bakımından farklı kapsamlarda değerlendirilebilecek
kavramlardır. Bu sebeple; sanatsal sunumların, akademik yükselmede
algılanışı ve değerlendirilişi yeni yaklaşım tarzıyla ele
alınmalıdır. Üniversite yapısında bu farklılığın tanımlanmamış ve bu
farklılığı ölçen bir sistemin olmaması, sanat kurumlarında kariyer
yapmanın yada yükselmenin ilk ve tek koşulu olarak bilimsel yayının
görülmesine neden olmaktadır. Bu durum, uzun vadede sanat
kurumlarında sanatsal alanda çalışan ve üreten kişileri daha pasif
hale getirmeye başlamıştır.
Öncelikle YÖK mevzuatlarında7 Ana Bilim Dalı
yada Ana Sanat Dalı;
Bilim Dalı yada Sanat Dalı; Doktora yada Sanatta Yeterlik
ibarelerinden, bilim ve sanat terimlerinin eş ve denk kavramlar
olarak görüldüğü anlaşılmaktadır. Bu duruma rağmen, sanatsal
üretkenliğin ve seviyenin değerlendirildiği bir kriterin
bulunmayışı; dinleti, konser, düzenleme, derleme, beste ve bunların
sahnelenmesi gibi sanatsal sunumların akademik yükselmede
değerlendirilmemesi, sanatın veya müziğin vitrini olan sahne
sunumunu önemsizleştirmektedir. Bu işleyişlere rağmen sanat alanda
eğitim, araştırma ve çalışmalar yapan kurumların, sanatsal sunum
çalışmalarını, ölçecek ve bu çalışmaları değerlendirecek bir
mekanizmanın kurgulanmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Sanatsal sunum amacıyla hazırlanan bir konsere harcanan emek ve
zaman, bir makaleye harcanandan daha az değildir. Günümüzde
teknolojinin geldiği son noktada sanatsal sunumların çok başarılı
yöntemlerle izlenmesi, değerlendirilmesi, CD, DVD, VCD, olanakları
ile mümkündür. Fakat buna rağmen sanatsal icraya veya uygulamaya
yönelik çalışmalar yok sayılmakta, daha doğrusu sahnede alkışların
arasında kaybolup gitmektedir.
SONUÇ ve ÖNERİLER
1.Türk müziği eğitim anlayışını, lisans düzeyinden yüksek lisans ve
sanatta yeterlik veya doktora bitimine kadar uzanan geniş bir
yelpazede değerlendirmesi gereği bulunmaktadır. Bu nedenle;
a.Konservatuarların uygulama-teorik yapısını, lisansüstü eğitimle
ilişkilendirerek sınav ve sınav içeriklerini buna göre kurgulamak.
b.Türk Müziği Devlet Konservatuvarlarından yaklaşık %68 lik bir
“uygulama” profili ile yetişerek mezun olan öğrencilerin, LES, KPDS,
ÜDS yada TOEFL ve enstitülerin yaptığı bilim sınavları ile birlikte;
sanatsal becerilerinin de değerlendirilebileceği icraya dayalı bir
sınava tabii tutulması. Değerlendirme aşamasında ise, uygulamadaki
başarı veya başarısızlık yukarıdaki sonuçlarla eşit oranda göz
önünde bulundurularak sonuçlara gidilmesi.
2.YÖK mevzuatında denk eşleştirmeyle kullanılan bilim–sanat
kavramlarının, BİLİMSEL YAYIN – SANATSAL SUNUM kavramlarında da
tarifi yapılarak eş ve denk kavramlar olarak kullanılması
sağlanmalıdır.Bunun için;
a.Akademik yükselmede uygulanan ve bilimsel yayınları değerlendiren
jürilik sisteminde olduğu gibi, YÖK Sanat Konseyi sanatsal
çalışmaları ölçülebilen jüri heyetleri oluşturmalıdır. Böylece
sanatsal sunum çalışmaları bilimsel yayınlar gibi, akademik
karşılığını ve itibarını, sanat konseyi yetkinliğinde ölçülmesi
pratiği sağlanacaktır.
Eserlerini;çalgılarını,nazariyatını,sahnesel performansla
anlatabilen ve yorumlayabilen,bilimsel ve sanatsal geçerliliği
yaratılmış, metotları olan Türk Müziği hepimizin ortak hedefi
olmalıdır.
KAYNAKLAR
TÜFEKÇİ, Nida; “Türk Musikisi Eğitiminde Türk Sazları”, İstanbul
Kültür Sanat Vakfı Sempozyumu Yayınları, İstanbul,1988.
Gaziantep Üniversitesi Katalog Yayınları, Gaziantep,2004.
GÜLER, Prof.Dr.Ali; “Ulusal Müzik Eğitimi Programı Nasıl
Olmalıdır?”, 80.Yılında Müzik Sempozyum Bildirileri,
s.181-185,Malatya,2003.
KİTAPÇI, Dr.Altan; Yüksek Öğretim Mevzuatı, Yaylım Yayımcılık,
Ankara,1997.
*) Gaziantep
Üniversitesi,Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Sanatçı Öğretim
Elemanı
1) Nida Tüfekçi. Türk Musikisinde Çağdaş
Eğitim, Çağdaş İcra Sempozyumu XVI. Uluslararası İstanbul Festivali
Temmuz 1988 - İstanbul İstanbul Kültür Sanat Vakfı
2) Bu bilgiler; Almanya’da Bamberg
Üniversitesi, Etnimüzikoloji Bölümünde Doktora Öğrencisi olan,
Nevzat ÇİFTÇİ tarafından yapılan araştırma çalışmaları sonucu elde
edilmiştir.
3) Bu araştırma,Hacettepe Üniversitesi Arş.Gör.
Serdar ERKAN’ın,Prof.Dr.Binnur EKBER ile görüşmesiyle elde
edilmiştir.2006 Nisan/ ANKARA
4) Bu araştırma, Gaziantep Üniversitesi, San.Öğr.Gör.Gültekin
ŞENER’in, Doç.Dr.Afgan SALAYEV ile görüşmesiyle elde edilmiştir.
2006, GAZİANTEP
5) Gaziantep Üniversitesi ,Fen Edebiyat
Fakültesi,Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi 2004-2006 yılı
Katalogları,Gaziantep Üniversitesi yayınları.
6) Güler,Prof.Dr.Ali;Cumhuriyetimizin 80.yılında
Müzik Sempozyumu, s.181-185, Ekim 2003,Malatya.
7) Yüksek Öğretim Mevzuatı,Dr.Altan Kitapçı,Yaylım
Yayıcılık,1997.
|