Aşk sevdası geldi, kaynadım coştum
Yüksekten uçarken engine düşdüm
Eşimden ayrıldım, ben burda şaşdım
Yabancılar vurmuş telli durnamı
Aşık Hasan Hüseyin Orhan resmi kayıtlarda 1900
Minayik yeni adıyla Kuyudere köyünde doğmuştur. Babası,
fahri olarak nahiye müdürlüğü yapmış Hüseyin Efendi,
annesi Kazo ana diye bilinen Keziban Hanımdır. Ehlibeyt
neslinden olup İmam Zeynel Abidin soyundandır. Küçük yaşlardan
itibaren gerek Aleviliğin esasları gerek saz-söz sanatı üzerine
kendisini yetiştirmiştir. Kendisini tanıyan ve hayatta olan
insanlar, Hasan Hüseyin Orhan'ı her yönüyle hakikate ulaşmış
bir insan olarak tanımlamaktadırlar.
Hasan Hüseyin Orhan cem-camaat birleyen, insanlara
sevgi, saygı ve hoşgörüyü aşılayan Alevilerin ruhani
liderleri sayılan; inancı ile güçlü, bilgili bir "dede''
olarak bilinmektedir. Doğanın saf, temiz ve güzelliğini kendi
kişiliğine yansıtmış ve bunu şiirleri ile bütünleştirmiştir.
Aşık Hasan Hüseyin Orhan bağlamayı küçük yaşta öğrenmiştir.
Önceleri Hatayi, Virani, Pir Sultan, Yemini, Fuzuli, Dertli,
Esiri gibi ustalardan beyitler çalıp söylemiş, daha sonraları
kendi yazdığı beyitleri de eklemiştir. Aşıkların şiirlerini
yazmalarında genellikle baş vurdukları bir yol olan mahlas
kullanmayı, Aşık Hasan Hüseyin Orhan'da da görmekteyiz,
Mahlas, aşıklık geleneğinde ve aşık edebiyatında çokça baş
vurulan bir yoldur. Aşık şiirlerinde kendi isminin yanında
''Mahsun Hüseyin'', ''Aşık Hüseyniyem'' mahlasını da
kullanmıştır.
Araştırmamız sırasında Aşık Hasan Hüseyin Orhan'ın
bağlamayı pençe ile, daha geniş bir deyimle şelpe ile çok hünerli
çaldığı tespit edilmiştir. Yine araştırmamızda, sazının
perdelerini kesmek suretiyle, perdesiz olarak icra etmesi, aşığa
has bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bağlama Alevi toplumunda kutsal bir saz olarak
kabul edilmektedir. Bu nedenle, dini inançları gerçekleştirmede
ve icra etmede bir araç olduğundan, itibar görmektedir. Aşıklar
için sazın apayrı bir yeri olup, sazlarına tutkun oldukları
bilinmektedir. Aşık Hasan Hüseyin Orhan'ın bilinen ve günümüze
kadar söylenen ''Telli Turnam'' deyişinde sazına ne derece
tutkuyla bağlı olduğunu, bu tutkusunu şiirlerinde, bir oya
gibi işlediğini görmekteyiz. Gerçekten de sazı onun için üzüntüsünü,
kederini, sevincini paylaştığı gerçek bir eş, vazgeçilmeyecek
bir tutkudur. Sazına bir eş tutkusuyla bağlı olmasının yanında,
gerçek yaşamda hayatının tek eşi Sultan Ana olmuştur. Sultan
Ana ile evliliğinden Hüseyin Avni, Doğan, Haşim Vehbi adlarında
üç erkek Akgül, Makbule, Naile ve Halise (Kibara) adlarında dört
kız olmak üzere toplam yedi çocuğu olmuştu.
Aşık Hasan Hüseyin Orhan; Aşık
Veysel, Ruhsatı, Aşık Daimi gibi, birçok
aşıklarla sazlı sözlü meclislerde bulunmuştur.
1937-38 yıllarında Ankara Devlet Konservatuarı tarafından
bir çok deyişleri ses kayıt aygıtlarına alınarak derlenmiştir.
1938'de İstanbul'a gelmiş, 18 adet plak
yapılmıştır. Günümüzde kaybolan taş plaklara 36
adet türkü ve deyiş okumuştur. Türkiye Radyo-Televizyon
Kurumu repertuarında Telli Turnam ve Karşıda Kara Erik türkülerinin
yanında repertuar dışında kendi sesinden ve sazından bir çok
türkü, oyun havaları mevcuttur. Ayrıca yörede Aşık'a ait
bir Çok şiirler ve ezgileri kendinden sonraki kuşaklar tarafından
günümüze kadar taşınmış ve devam ettirilmesi sağlanmıştır.
Yaşadığı dönemin devlet büyüklerine, Hatay'ın Türk
topraklarına katılması üzerine yazdığı deyişler
zamanın gazete ve mecmualarında yayınlanmış, Halkevleri arşivlerine
girmiştir. Halkevleri de Aşık Hasan Hüseyin Orhan'a sahip çıkmış,
her Cumhuriyet Bayramı'nda Malatya Halkevi tarafından vazgeçilmez
bir konuk olması sağlanmış ve icracılığı, şiirleri, deyişleri
tüm bölgeye tanıtılmıştır.
Ekonomik olarak pek varlıklı olmayan Aşık Hasan
Hüseyin Orhan, ekonomik durumunu düzeltmek için özel bir
gayret göstermemiştir. Mensup olduğu toplumun ve icra ettiği müziğini,
bir gönül işi olduğunu, bu gönül işinin hiç bir zaman
ticari amaç uğruna kullanılmayacağı düşüncesiyle, ekonomik
durumu güçlü olmamasına rağmen, sanatını para karşılığında
değer kaybettirmeme amacıyla, gazinolardan gelen bütün
teklifleri tereddütsüz geri çevirmiştir. Hemen hemen her
konuda şiirler yazmıştır. Doğup büyüdüğü topraklar üzerine
yazmış olduğu şiirinde, köylünün sosyo-ekonomik durumunu
dile getirmiş, hak'kın bu topraklar üzerindeki etkisini ince
bir dille anlatmıştır.
Kısa süren yaşamının (45 yıl) gençlik yıllarında
kendi ve çevresindeki yaşamı konu alan doğa ve toplumsal yaşantıyı,
insanı duygulan içeren şiirleri ağırlık taşırken sonraları
dedeliğin vermiş olduğu öğreti ve gelenekle kendisini tümüyle
Alevilik içinde tasavvufa yöneltilmiştir.
Aşık Veysel, Ruhsati, Aşık
Daimi, Aşık Seyit Mefutni, İkrari, Hüseyin Orhan, Bayram Aksüt
gibi aşıkların, kendisine hayranlık beslediğini, hürmet ettiğini
yine yaşayan kaynaklardan öğrenmekteyiz. Amansız bir hastalığa
yakalanarak genç yaşta 17 Kasım 1945'te vefat eden Aşık Hasan
Hüseyin Orhan geride yüzün üzerinde şiir bırakmıştır. Aşık
Hasan Hüseyin Orhan, diğer halk ozanlarında olduğu gibi, halk
tarafından çok sevilmiş ve adeta destansı bir kişiliğe büründürülmüştür.
O kadar ki 17 Kasım 1945 yılında kendi ölümünü tasvir eden
şiirini okuduğumuz zaman ölümünden bir kaç saat önce yazdığı
ve ölümünü sezinlediğini anlamaktayız. Halk arasında müspet
yönde bir takım söylencelerle beraber, O'nun adeta ermiş
mertebesine ulaşmış bir kişi olduğu, yöresinde kabul
edilmekte ve saygı görmektedir.
Tekke edebiyatına mensup olan aşıklar, yalnız
şiirlerini söylemekle kalmayıp, tekkeye mensup olan müritlerini
eğitme görevini de üstlenmişlerdir. Tekke mensuplarının,
kendi inanç ve düşüncelerini "yayacak ve gelecek
nesillere taşıyacak kişileri eğitip, el vermeleri manevi bir
zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Böyle bir dünya görüşünü
benimsemiş olan Aşık Hasan Hüseyin Orhan, halkın milli kültür
ürünlerinden biri sayılan aşıklık geleneğini, yozlaşmadan
günümüze kadar süregelmesinde çok büyük bir rol oynamıştır.
Vefat ettikten sonra geride aşıklık geleneğini sürdürecek
bir de kuşak bırakmıştır. Böylece Minayik köyünün aşıklık
geleneği günümüze kadar süregelmiştir. Bu kuşağa, Merhum
İbrahim Mamo Temİz (Seyit Meftuni), Merhum Hüseyin Avni Orhan
(Efendi Dede), Haşim Vehbi Orhan, Merhum Hüseyin Temiz (San
Dede), Muharrem Naci Orhan (İkrari), Hasan Temiz, Hüseyin Orhan
ve Bayram Aküt gibi örnekleri sıralayabiliniz.
Aşık
Hasan Hüseyin Orhan'ın yüz yirmi sayfalık kendi el yazısı
ile yazmış olduğu eski Türkçe şiirleri ve düşünceleri(cönk)
günümüz türkçesine çevrilmiştir. Aşığın mezarı doğduğu
yer olan Malatya'nın Arguvan ilçesi Minayik yeni adıyla
Kuyudere köyündedir.
Aşık
Hasan Hüseyin Orhan'ın hayatı ve eserleri nin
belgelerle tespiti- Bitirme Tezi
Muharrem Naci Temiz
|