Kemali, Kastamonuludur. Adı, Mustafa'dır. Kemali mahlasını, saza başladıktan sonra almıştır.
Babası, Cebrail mahallesinden mantar oğlu İbrahim idi. Mustafa
doğduğu zaman,babası Kastamonu Kalesi sipahilerinden bulunuyordu.
Şimdi, tek bir bekçi kulübesi bulunan kalede, o zaman 20-30 ev vardı.
İşte Mustafa 1821 yılında bu evlerden birinde doğdu. Ve 12 yaşına
kadarda babasıyla beraber kalede kaldı.
Küçük Mustafa,kalede otururken, her Kastamonulu gibi, dört yaşında
dört aylık mektebe verildi. Ve şimdi cumhuriyet ilk mektebi olan ve
o zaman yarebci adını taşıyan mektebe devama başladı; Yarebci hocası
Hamdinin babasından okudu. Burayı bitirince medreseye devam etti. Medriye medresesinde Müderris Hacı Ahmet den okudu.
Sipahiliğin kaldırılmasından sonra, babası,sanatı olan bakırcılığa
dönmüştü. Mustafa, medreseyi ikmal etmedi; babasının yanına girdi,
bakırcılığı öğrenmeye başladı. Fakat babasının yanında pek az kaldı.
O zamanları Kastamonu her taraftan gelen dertli, Emrah gibi usta ve
diğer ikinci derecedeki saz şairlerinin gelip oturdukları, saza,
söze çok meraklı bir muhitti. Memlekette yetişen her delikanlı, bu
şairlerin etkisi altında kalıyor, büyük şairlerin toplantılarına
sahne olan Kastamonu da, her delikanlıda saz çalmak ve söylemek
hevesi uyanıyordu. Müstaid olanlar, istidalarını inkişaf
ettiriyorlar, istidadı olmayanlarda beceremedikleri bu işten
vazgeçmek zorunda kalıyorlardı.
İşte Mustafa da bu Kastamonu delikanlılarından biriydi. Memlekete
her şair geldikçe, onları dinlemekten kendini men edemedi. Bu
sahadaki istidadı, onda sazı bırakmak değil, bilakis üstüne fazla
düşmeyi icap ettirdi. Babasının çok kızmasına rağmen, saza ve söze
olan sevgisi sanatına galebe çaldı. Daha 17-18 yaşındayken babasının
mesleğini bıraktı; saz alemlerine karışmağa, saz omuzda mey ve mahbub alemlerinde dolaşmağa başladı.
İlk zamanları, kendisi bir ustaya çırak verildi, o usta ile üç ,
dört ay birlik çaldı. Az zaman içinde kendi kudretini, kendi inkişaf
ettirdi ve ondan sonra usta çıktı. En nihayet o da aşık oldu, aşıklar
meclisinde yer aldı. En sonunda da Kastamonu da ve Anadolu’nun pek
çok tanınan ve sevilen aşıklar sırasına geçti. Kemali mahlasını aldı.
Ömrünün sonuna kadar da aşık olarak kaldı.
Aşık Kemali, Kastamonu da yalnız değildi. Emrah’ın çıraklarından
hemşerisi Meydani vardı. Çok zaman beraber çaldılar ve bir çok
seyahatlerini birlik yaptılar.
Oğlunun anlattıklarına göre, Kemali, Anadolu’nun bir çok yerlerini
dolaştı. Bilhassa Çankırılılar Kemali yi çok seviyorlardı. Bugün
bile Çankırı da yaşamakta olan şiirleri vardır.
Şair, Ankara, Konya, İzmir, Samsun ve diğer bir çok vilayetler ve
havalilerinde seyahatler yaptı. Oralarda pek çok saz şairiyle,
bilhassa, Ispartalı Saydi, Zileli Kürt Ceyhuni, Gedayi, Çankırılı
Nuri, Kayserili Rüştü ve diğer birçok saz şairiyle tanıştı ve
onların muhitlerinde kendisini sevdirdi.
Şair yedi, sekiz defada İstanbul’a gitti. İki defasında Meydani ile
birlikte gittiler. İstanbul çok defa tavuk pazarında çaldı. Bir
defada Abdulazizin sünnet toplanan üçyüz aşık içine girdi ve orada
seçilen birkaç şair arasında bulundu.1
Şair, seyahatlerin den döndüğü zaman da Kastamonu da boş durmaz,
gelen şairlerle olsun, yahut Meydani ile birlik olsun, tekke altında
ve öteki kahvelerde saz çalmakla vaktini geçirirdi. Oğlu Hasan,
Emrah ile birlikte de çok saz çaldığını ve söz söylediğini
anlatmaktadır.
Kemali, Konyalı Yesarı baba ile de çok sevişirdi. Hatta iki şair,
diğerlerine nazirelerde yaparlardı.
Şair, bir defa da, Vali Hamdi paşanın musırrane daveti üzerine
Konya'ya gitti. Hamdi paşa Kastamonu valisi iken Kemali yi çok
severdi.Kendisi de şairdi. Konya’ya gittikten sonra Kemali yi
çağırdı ve altı ay kadar Konya dan Salı verdi.
Konya da kaldığı müddetçe, kendisinden hoşlananlar , meram
bağlarında şerefine pek çok mey be mahbub alemleri, saz ve söz
eğlenceleri tertib ettiler.
Kemali, bir defa da Kırşehir’e gitti. Fakat orada, dedesinin bile
tarikatı olan, babasının da bizzat inabe ettirdiği ve kendisinin de
bir çok mersiyeler yazdığı Sadi tarikatını bıraktı.Ve
Kurban oldum, o meydane girince
Hayyal ebed buldum, ikrar verince.
Kemali güşuma telkin edin ve,
Hacı Bektaşı Veli hünkara düştüm
Koşmasında da itiraf ettiği gibi Bektaşi oldu .Ve bir daha onu
bırakmadı.Yeni tarikatı ve piri hakkında bir çok mersiyeler yazdı .
Ve
Dönmeyiz ikrardan asla Kemali aşkile.
Hacı Bektaşi Veli hünkardır, ararımız.
Diyerek ölünceye kadar Bektaşi kaldı.
Kemali fakir bir adamdı. Serveti yoktu. Babasının ocağını terk
ettikten sonra, çok sevdiği (Çöğür) ünün yüzünden (ala külli hal)
bulabildiği bir lokma ekmek ve bir kadeh mey ile ömrünü geçirdi.
Bütün hayatınca da fakir kaldı.
Ülfet mi edef, ehli geda ile ganiler,
Anlar bu fena çifei dünyaya ilişdi.
Sözleriyle de ifade ettiği gibi zenginlerin fakirlere karşı aldığı
hodbinane tavırlara kızar onların ihtirasları hiç hoşuna gitmezdi.
Ve daima,
Göçüp namü nişandan varmıdır yopkluk devlet gibi.
Sözleri ile fakir kalmayı tercih eder ve
Alemde Kemali hele bir şeye ilişmez,
Ta (bezmü elest) den beri mevlaya ilişti.
Beyitlerinde söylediği gibi mütevekkil kaldı. Yalınız sevdiği ve
üzerine en çok düştüğü bir ihtirası vardı:
Mey ve mahbub.
Bütün ömrünün devamınca bu iki şeyin arkasından koştu.Ve bu iki şeyi
sayıkladı. Mey ve mahbub bulduğu zaman ,kendisini dünyanın en neşeli
ve en zengin adamların dan biri olarak görür,olmadığı zaman da
dünyanın en kederli ve yaşamaktan usanmış bir adamı sayardı.
Şu şiirler bunu çok güzel ifade etmektedir.
Susamış laline canım efendim, mey ver ey saki
Gözetle nevbetin geldikçe, sun peymanı doldur ha!
Mey içüb, mahbub sevmektir. Kemali adetin.
Bu pazarda bundan özke kisbu karım yok menim.
Bekleriz, nöbetimiz, badeyi sun dolu dolu.
Teşneler, saki sana hem bu kadar bekle demez.
Kastamonu’nun bu içli şairi,kendisine iyilik edenlere karşı hiçbir
zaman hürmetten başka bir his taşımadı.
Kendisinden çok iyilik gördüğü Vali Hamdi paşaya, Konya dayken şu
medhiheyi yazmıştı
Terabhum sahibisin, hiç misalin yok bu dünyada.
Yaz sürdüm mübarek hakipaya, bunda Konyada
………………………………………………….
Anınçün vasfi şanın eylemek uşşakına elzem.
Emekdarın, duacındır. Kemali kemterin her dem.
Veliyyü nimetin, devletlü sultanım efendimsin.
Kemali gittiği her yerde hem saz hemde sözün güzelliğinden hemde iyi
ahlaklı kanaatkar,alçak gönüllü olamasın dan büyük taktirler
görüyordu.
Edebi iktidarı hakkında söylenen sözlerden hoşlandığını.
Her kim okusa, dinlese erbabı Kemali.
Derler bu senin nazın ile eş’arama tahsin.
Kalendarisi de göstermektedir.
Kemali riyayı hiç sevmemiş, her zaman doğru özlü,doğru sözlü bir
adam olarak kalmıştır. Aynı zamanda kimse hakkında kötü fikir
taşımaz, ve
Ne senden kimse incinsin, ne sen bir kimseden incin.
Fehvasına göre hareket eder ve hiçbir kimseyi incitmemeğe çalışırdı
Halim, selim, sakin ve Kamil bir insandı. Bunu eserlerinde de görmek
mümkündür. Onun için neşrettiğimiz eserlerinde, münhasıran aşkdan,
fakrdan, dem, mey ve muhabbetten başka şeylerden söz eden parçalara
tesadüf olunmamıştır.
Yalınız her mütasavvif şair gibi, Kemali de erbabına taş atmaktan ve
bir parçacık olsun onların aleyhlerine söylemekten kendini alamamış
ve tesiri altında kaldığı Derdli, Emrah gibi şairlerin yaptığı gibi
onları (zahit, sofu) gibi tabirlerle küçük düşürmek istemiştir.
Fakat bir çok şairleri, hassaten Emrah ve Derdliyi telkin etmeye
çalışan ulema, Kemaliye de ilişmişlerse de, ötekilerine
yaptıklarının onda birini bile Kemaliye yapamamışlardır.
Kemali, edebi meslek itibarile Emrah ve Derdliden müteessir
olmuştur. Aynı zamanda, Fuzuliyi, Nedimi ve diğer bir çok divan
edebiyatı şairlerini de okumuş ve onlarında çok tesiri altında
kalmıştır. Mesela Nedimin,
Mesti nazım kim büyüttü böyle bir perva seni.
Mısrasıyla gazeline yazdığı ,
Sevdi gönlüm aşk ile Kameti bala seni
Naziresile,
Fuzulinin,
Gözüm canım efendim, sevgilim devletlü sultanım.
Diye biten gazeline ,
Veliyyü nimetin, devletlü sultanım efendimsin.
Mısrasıyla bitmekte olan gazeli,yarım bir tanzir bile olsa, buna
açık misal olabilir.
Yalnız sonraları girdiği Bektaşiliğin edebiyatından da mütessir
olmuş ve bir çok nefes ve koşmalar yazmıştır.
Kemali, oniki telli (çöğür) adı verilen bir saz çalardı. Sesi Davudi
idi ve çok güzeldi.
Söylediği şiirlerin herhalde neşrettiklerimizden fazla olduğunu kati
olarak tahmin ediyoruz.
Kemalinin usta olduktan sonra, bir kısım aşıklara ustalık ettiği
tahmin olunmaktadır. Bil hassa Kastamonulu saz şairlerinin sonuncusu
olduğu söylenen Fevzinin ustası idi. Fevzi, kendisinden hayli feyz
almış ve bilhassa tarih düşürmeği Kemali den öğrenmişti.
Kemali hayatında bir defa evlenmiştir. Biri kız biri erkek iki çocuğu
olmuştur.Kızı ölmüştür, oğlu sağdır. Hasan adındaki oğlu son
zamanlara kadar eskicilik etmekte idi.Bugün yetmiş yaşında olduğu
için evde, damadı İstanbullu terzi Nasıhın yanın da oturmaktadır.
Kemali artık ihtiyarlamıştı. Fakat gönlü her zaman gençti. Yaşının
altmış beşi geçmiş olmasına rağmen bir türlü seyahatlerden
vazgeçmiyor ve mütemadiyen saz omuzda dolaşıyordu.
O sırada Çankırı’ya göz açıcılar gelmişti.Dostları Kemaliye (hep
merak ediyoruz bir defada senin gözünü gösterelim) dediler.
Göz açıcılar kemalinin de gözlerine baktılar. Ve (dumanı
kaldıracağız) diye zavallı şairin gözüne mil saldılar. Fakat mil
dumanı kaldıracağı halde bebeği örseledi.Şair büsbütün rahatsız
oldu. Ve bir müddet daha Çankırı da kaldı.Gün geçtikce gözü görmez
oldu.Ve büsbütün körleşti.
Kemali, ihtiyarlığını ve seyahate tahammül edemeyeceğini anlayınca,
Kastamonu da oturmağa karar verdi. Kastamonu da sağ gözü de
hastalandı. Hekimlere gösterdiler ; ona da çare bulamadılar. O da
kapandı. O sırada karısı da ölmüştü.Artık iki gözden mahrum bir
şekilde inziva köşesine çekildi, sazı ve sözü bıraktı; mey ve
muhabbetten bahsetmez oldu.
Fakat kendisini sevenler, maluliyet zamanında da Kemaliyi
salıvermediler. Hiç değilse evine kadar giderek zorla birkaç kadeh
mey içirerek gözden mahrum şaire çaldırttılar, söylettiler ve
dinlettiler.
Şair böylece üç sene kadar evinde kaldı. Ve nihayet ecelin pençesi
onunda yakasına yapıştı. Yetmiş bir yaşında olduğu halde 1892
yılında kara topraklara kadar götürdü.
Kemali baba Kastamonu’nun şarkındaki Ahmed Dede kabristanına
gömüldü. Mezarı kitabesini de şakirdi ve dostu Kastamonulu şair
Fevzi yazdı:
Beldemizin Çöğür şairlerinden aşıkı hoşgü Kemali babanın sengi
mezarına:
Bia Arifü Edibin
Ömrü zevali buldu
İlanı mevteylleüb Ahir
Visali buldu
Hünkar Hacıbektaşın Hasmürüdi idi
Serçeşmei rizadan Feyzü zülali
buldu
Bu şairi sühansaz <Elfakru
fahrin> sırrın
Virdi zeban ederdi Nakdi visali
buldu
Tarihi irtihalin
Yazdı muhibbi Fevzi
(Hak, Dost) deyüb de Aşık Kemali buldu
1
Oğlu Hasan, babasından naklen, Kemalinin sarayda on sekiz gün
kaldığını ve külliyetli bir bahşiş de almış olduğunu söylemektedir
Kastamonu : Safalan
Talat Mümtaz Yaman
Kastamonulu Aşık Kemali Hayatı ve Eserleri
Kastamonu Halkevi Neşriyatından
Kastamonu 1935
|