Âşık Nuri Çırağı 1948 yılının onuncu ayında
Erzurum’un Şenkaya ilçesinin Gaziler (Bardız) nahiyesinin Kaynak
köyünde doğmuştur. Köyün eski ismi Çermik yeni ismi ise Kaynak’tır.
Asıl ismi Nuri Cihan Karataş’tır. Nüfus kayıtlarına göre doğum
tarihi 01.01.1949’dur. Dedesinin ismi Süleyman, babası Muhammet
Hamit’tir. Babaannesi Fadime, annesi Emine (Seher) hanımdır. Bir
babanın bir çocuğudur. Seher Hanım doğum yaptıktan sonra hastalığa
yakalanır. Genç yaşta annesini kaybeder.
İlkokuldan 1960-1961 eğitim öğretim sezonunda mezun olur. Mezun
olduğu yıl Erzurum Yavuz Sultan Selim Öğretmen Okulunu kazanır.
Annesi yanından ayırmak istemediği için okula kaydolamaz.
Eşi halasının kızı Zennure Hanım’dır. Zennure on beş yaşında Nuri on
yedi yaşında iken evlilik gerçekleşir. Bu evlilikten; Emine, Neşe,
Mehmet Mansur, Ahmet Nesimi, Ali İmran ve Ömer Faruk adında altı
çocuğu dünyaya gelir.
1976 yılında Âşık Reyhani ile Kars’ın kahve kültüründen de
etkilenerek Erzurum’da “Âşıklar Kahvesi”’ni açar ve bu kültürün
gelişmesine hizmet ederler. Reyhani ile olan birliktelik 1978 yılına
kadar devam eder. Bu kahve 1993 yılına kadar kültüre hizmet eder.
1993 yılında Kocaeli’nin Darıca beldesine taşınır. Halen Darıca’da
yaşamaktadır.
1994 yılında İstanbul’da “Gülhane Parkı Âşıklar Kahvesi”ni açar. Bu
kahve âşıkların İstanbul’a taşınmasını sağlar. Bu kahve aynı zamanda
İstanbul’da kurulan ilk âşıklar kahvesidir. 1999 yılına kadar devam
eden bu kahve 2000 yılında “Gebze Âşıklar Kahvesi” olarak açılır ve
hâlâ devam eder. Âşıklar kahvesi zincirine 2001 yılında açılmak
üzere olan “İzmit Çene Suyu Parkı Âşıklar Otağı” eklenir.
Çocukluğundan beri kendisinden büyüklerle aynı mecliste olmayı
sever. Âşık Nihani, Müdami, Deryami, Efgâri, Gülistan, Ruhani,
Reyhani ve hocası Âşık Mevlüt İhsani gibi âşıkların saz meclisinde
bulunur. Aynı köyde yaşadığı hocası Mevlüt İhsani kendisine ilk
sazını alır. Bir gün babası namaz kılarken babasını rahatsız edince
babası sazını kırar. Sazının kırılmasına çok üzülür. Daha sonra
babasından aldığı para ile Kars’tan kendisine yeni bir saz alır.
Şiir yazmaya kabiliyeti olan Nuri, ustası İhsani’den aldığı dersler
sayesinde saz çalmayı öğrenir. Yıllarca beraber olduğu Reyhani’nin
de kendisi üzerinde etkisi olduğunu kabul eder. Ancak asıl ustası
Mevlüt İhsani’dir.
1966’da başlayan Konya Âşıklar Bayramı’na 1967 yılından itibaren
katılmaya başlar. Mahlâsını Orhan Şaik, Fevzi Halıcı, Ahmet Kabaklı
ve Behçet Kemal Çağlar Konya Âşıklar Bayramı’nda vermiştir. Konya
Âşıklar Bayramı başta olmak üzere birçok kutlama, şenlik, tören gibi
programlara katılmıştır. Türkiye’de gezmediği çok az il vardır. Bu
iller Sinop, Hakkâri ve Muğla’dır. Bunun yanında yurt dışında
Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde turnelere katılmıştır. Bunların yirmi
biri Avrupa’ya biri ise Orta Asya’yadır. Özel televizyon
kanallarında ilk âşıklar programını yapan Âşık, halen bu tür
programlara çok düzeyli bir katkı sağlamaktadır. TRT dâhil birçok
radyoda da değişik programlara katılmıştır. Ayrıca TRT’nin Kars
radyosunun onaylı sanatçısıdır. Yüzün üzerinde ödülü olan âşık,
ulusal bir televizyon kanalında program yapmaya devam etmektedir..
Açtığı kahvelerle âşıkların yetişmesine büyük katkı sağlayan Çırağı,
aktif hayatı nedeniyle doğrudan usta-çırak ilişkisiyle âşık
yetiştiremese de bu kültüre katkılarıyla tarihteki yerini alacağına
inanmaktadır. Doğu Anadolu’da ilk kez âşıklar için turne düzenlemiş,
açtığı “Âşıklar Kahvesi” ile kültürün yayılmasına büyük hizmetler
etmiştir.
Kaynak:
Edeb. Öğr. Ömer ÖZBAYRAK
Kocaeli Ün. Fen-Edebiyat Fak. T.D.E.
Lisans Tezi-2001
|
GÖRDÜKLERİM
Gittim gördüm bizim köyü
Neler olmuş biz gideli.
Kurumuş pınarın suyu
Neler olmuş biz gideli.
Bir dolu içtim tasınan
Gene eski hevesinen
Gönlüm ayrıldı yasınan
Neler olmuş biz gideli.
O gün çok geç oldu sabah
Kalktığımda çektim bir ah
Yok olmuş diktiğim kavak
Neler olmuş biz gideli.
Pınar bilir sözümüzü
Senle yuduk yüzümüzü
Gel de bir gör emmim kızı
Neler olmuş biz gideli.
Han evler virâne olmuş
Çiçekler sararmış solmuş
Yerine baykuşlar konmuş
Neler olmuş biz gideli.
Çırağı’yım çok merağım
Şirin yaylam Kumru dağım
Yıkılmış baba ocağım
Neler olmuş biz gideli.
KAR ÇİÇEKLERİ
Çıktım bu dağlara seyran eyledim
Serpilmişler düze kar çiçekleri.
Durdum onlarınan sohbet eyledim
Karıştılar söze kar çiçekleri.
Tarihi çok yakın düneyin daha
Huşu ile can vermişler Allah’a
Bütün istekleri tek bir Fatiha
Sesleniyor bize kar çiçekleri.
Ölmemişler, canlı fakat konuşmaz
Aklı idrak eden bu işe şaşmaz
Yazın, kışın renkleri de değişmez
Her zaman tap taze kar çiçekleri.
İstiklâl uğruna bahşetmiş canı
Ruhu ile birleştirmiş vatanı
Baktığında selamlıyor insanı
Sanırsın yelpaze kar çiçekleri.
Her zaman her yerde beraber onlar
Vatanın âşığı sevdâkâr onlar
Gelenden gidenden haberdar onlar
Bakarlar göz göze kar çiçekleri.
Biz de yanlarına gitsek otursak
Durup ibret ile onlara baksak
Nuri Çırağı’yım bir sual sorsak
Ne söylerler yüze kar çiçekleri.
OĞUL
Yaratılan kulu ufak göremem
Gönlü kendisine şah olur oğul.
Yetimlerin torbasına el atmam
Vallahi çok günah ah olur oğul.
Çirkef ile gel nefsini bezetme
Olur olmaz yere sözün uzatma
Elin tabağına elini atma
Batar ciğerine mıh olur oğul.
Aklı olan hiç boş yere zorlanmaz
Bulutun yokluğu göğü gürletmez
Cahile bin cila sürsen parlatmaz
Kâmillerin yüzü mâh olur oğul.
Çırağı derdine bir çâre ara
Hayır et, yâr ol yâr olan yâra
Günah ile çıkar isen huzura
Sadece kendine vah olur oğul.
AÇMIŞ OLAYDIM
Varıp gittim bir kapıya dayandım
Şahâdet miftahıyla açmış olaydım.
Ben dört renkli boya ile boyandım
Emrini nehyini seçmiş olaydım.
Varlığımı Hak cennete koydurdu
Sol yanımdan Havva çıktı dedirdi
Zalim nefis bana buğday yedirdi
Elimle sitrimi biçmiş olaydım.
Kara ettim Hakk’a karşı yüzümü
Kalmadı cennette adam lüzûmu
Serendib’e fırlattılar özümü
Bu tatlı canımdan geçmiş olaydım.
Hıkıf inzal oldu kendi varından
Haber verdi bu gününden yarından
Daha evvel bilip şeytan şerrinden
Hakk’ın daldasına kaçmış olaydım.
Fâni mülke Âdem diye duyruldum
Bir kalmadım Havvâ ile ayrıldım
Tövbe ettim günahlardan sıyrıldım
Fâniden bâkîye göçmüş olaydım.
Çıkmaz idim cennet denen yuvadan
Ellerimi indirmezdim duadan
Bir kalırdım ayrılmazdım Havvâ’dan
Rahman pınarından içmiş olaydım.
Çırağı’yım razı olsam çileme
Dert dökmeye sarılmazdım kaleme
Kahretmezdim göçer iken âleme
Birlik tohumunu saçmış olsaydım. |
|
FAKİR
Kazanı kaynamaz eleği dönmez
Dumanı bacadan çıkmaz fakirin.
Kapısı açılmaz bir kimse gelmez
Komşusu yüzüne bakmaz fakirin.
Nasip olmaz gide düğüne toya
On bir nüfusu var düşmüş hay huya
Aylar geçer hasret şekere, çaya
Kurumuş pınarı akmaz fakirin.
Feleğin fakire bilmem kastı ne
Başın koyar kuru hasır üstüne
Dolu düşer harmanının üstüne
Karısı erkenden kalkmaz fakirin.
Kurban günü bir et değer diline
Acımazlar neden ise haline
Çocukları elvan değer diline
Düğünde bayramda yakmaz fakirin.
Çırağı geliyor bilmem ne yandan
Kirpiği karışmış yaş ile kandan
Her gün kuru ekmek acı soğandan
Yiyor çocukları bilmez fakirin.
VAZ MI GEÇER
Sinek ayranına konar
Arı baldan vaz mı geçer.
Suç işleyen kendi yanar
Mevlâ kuldan vaz mı geçer.
Bu varlığı beden bilir
Dili tevhit eden bilir
Hakk’a doğru giden bilir
Yolcu yoldan vaz mı geçer.
Yeşeren ağaçta dal var
Kâmilde bir ehl-i hal var
Kötüye bin kere yalvar
Fitne felden vaz mı geçer.
Kötünün kötü hevesi
Geriye kalacak nesi
Saz âşıkın gam teknesi
Parmak telden vaz mı geçer.
Çırağı vaadinde dursun
Çalışan murada ersin
İster ise avcı vursun
Turna gölden vaz mı geçer.
ARZUMUZ
Biz ki insan yaratıldık anadan
İnsan geldik insan olmak arzumuz.
Türlü renge sahip olduk sonradan
İnsan geldik insan olmak arzumuz.
Bakmaz mısın başındaki dumana
Sanma hevesliyim saza kemana
Ben âşık değilim fotoromana
İnsan geldik insan olmak arzumuz.
Dinle kardaş sana bir çift sözüm var
Çırağı’yım elde dertli sazım var
İnsan olmak için candan arzum var
İnsan geldik insan olmak arzumuz.
TÜRKÜLERİMİZ
Beni gardaşımla kucaklaştırdın
Dilden dile yaşa türkülerimiz.
Koskoca dünyaya sen çığır açtın
Toprak ile taşa türkülerimiz.
Biz seni severiz kollarını aç
Çünkü yaramıza sendedir ilaç
Gelinime duvak, güveyime taç
Bacıma gardaşa türkülerimiz.
Gönlündesin milletimin her zaman
Mehterle çalındın şaşırdı düşman
Gâh Köroğlu oldun gâhi Genç Osman
Yön verdin savaşa türkülerimiz.
Önünde krallar başını eğmiş
Kopuz ile çalınarak söylenmiş
Öz yurdumda mesken kurmuş eğlenmiş
Bir baştan bir başa türkülerimiz.
Bas bağrına dalgalansın bayrağı
Dünya bilsin bura Türk’ün toprağı
Seni söyledikçe Nuri Çırağı
Düşer mi telaşa türkülerimiz.
BENİM
Serin serin esme rüzgâr
Bugün gönlüm gamlı benim.
Şaka yapmayın bulutlar
İki gözüm nemli benim.
Ömür güneşimiz açtı
Vakit müddete yanaştı
Hayat ipliğim dolaştı
İşim serencamlı benim.
Hal dinlerim hal söylerim
Gam okurum dert çözerim
Çırağı ağlar gezerim
Günüm hep matemli benim. |