Asıl adı Hasan Tutal’dır. 1928 yılında Şarkışla’nın Emlek yöresi
Hüyük köyünde doğmuştur. Soyu, baba tarafından Horasan’dan gelme
Şeyh Merzuban-ı Veli’ye dayanır. Ferhat ve Kibar’ın oğludur. Babası,
1924 yılında, Zara’nın Tekke köyünden gelip doğduğu köy olan Hüyük’e
yerleşmiştir. Küçük yaşlarda babasını, 1959 yılında da annesini
kaybetmiştir. Çocukluğu yoksullukla geçmiştir. Ailesine yardım için
komşu köylerde çobanlık yapmıştır. Köyünde okul olmadığı için okula
da gidememiştir. Okuma yazmayı askerlik yaptığı Sarıkamış’ta
öğrenmiştir. Yaşı, nüfusta büyük yazıldığı için askere dört yıl
erken gitmiştir. 1945 Şubatında Sarıkamış’ta askerken, şiddetli
derecede böbreklerinden rahatsızlanıp ameliyat geçirmiş, doktorlar
böbreğinin birini almak mecburiyetinde kalmıştır. Ameliyat
sonrasında altı ay Sivas’ta hava değişimine gönderilmiş, bu süre
sonunda kıtası değiştirilmiş Samsun 90. Piyade Alayına sevk
edilmiştir. Ancak burada da rahatsızlanınca kendisine çürük raporu
verilip terhis edilmiştir. 1953’te Yeter Hanım’la evlenmiş bu
evlilikten bir oğlu, dört kızı olmuştur. 20 Şubat 1993’te Ankara’da
vefat etmiştir.
Şiire 1945’te böbreğinin birinin alınmasından sonra başlamıştır.
1947’de de sazı çalmasını öğrenmiştir. Birlikte olduğu ustalardan
Hasan Yüzbaşıoğlu, Âşık Veysel, Ali İzzet Özkan ve İzzat Savaş’ın
şiir tekniğini ilerletmesinde büyük rolü olmuştur. Aynı zamanda iyi
bir saz ustası olan Devranî, yıllarca köy köy, şehir şehir dolaşıp
âşıklık sanatını icra etmiştir. Bununla da kalmayarak 1975 yılından
itibaren Almanya, Avusturya, Yugoslavya, Hollanda, Irak, İran,
Suriye gibi ülkelerde de programlar yapmıştır. Şiir tekniği güçlü
olup başka sosyal problemler olmak hemen her konuda şiiri vardır.
Defalarca ödüller almıştır. Şiirlerini ihtiva eden dört kitabı
çıkmıştır. Dergâha Varış (1963), Uyanalım (1968),
Gerçek Ozan Susmaz (1969 ve 1974), Yırtık Aba (1991).
Yrd. Doç. Dr. Doğan Kaya
|
Bir Yanda
Şimdi bizim eller yaylaya göçtü
Koyunlar bir yanda yozlar bir yanda
Sulağın başına kuruldu demler
Kemanlar bir yanda sazlar bir yanda
Güzeller halayın başından tutar
Herkes sevdiğine cilve naz satar
Tenhalarda gözün kırpar kaş atar
Gelinler bir yanda kızlar bir yanda
Ninni sesi gelir oymaklarından
Dersin ballar akar dudaklarından
Kırmızı gül açar yanaklarından
Eda1ar bir yanda poz1ar bir yanda
Obaları Besereğ’e yaslanır
Gökkuyu’dan çobanları seslenir
Her tarafı "çiçeklerle süslenir
Baharlar bir yanda yazlar bir yanda
Ağustosta serin olur havası.
Sarp kayalar kartalların yuvası
Devranî yeşerir dağı ovası
Dereler bir yanda düzler bir yanda
Ali’nin Varlığı
Hakkın kandilinde gizli nihanda
La mekan elinde sır idi Ali
Küntü kenzin hep esrarı andadır
Dünya kurulmadan var idi Ali
Feriştahlar kendi nurundan oldu
Sen kimsin diye Cibril’e sordu
Cibril bilemedi kanadı yandı
Ol zaman kandilde nur idi Ali
Ol vakit “Kün” dedi dünya kuruldu
Ademi balçıktan yaptı yoğurdu
Kendi anasını kendi doğurdu
(Be) nokta altında bir idi Ali
Adem’in bezminden Şit’e erişti
Müminin evrakı ona karıştı
Ayin oldu Yasin ile görüştü
Evrakı ezelden dür idi Ali
Kur’an’da Ali’dir İncil’de İlyâ
Zebur’da Papa’dır Tevrat’ta Ulya
Yoktan var eyledi bu cümle eşya
Devranî kapında kulundur Ali
Geçti
Adem’den bu deme gelene kadar
Nice mürsel nice ulu er geçti
Kimseye kalmadı bu fani dünya
Yüz yirmi dört bin peygamber geçti
Adem’i Havva’dan önce yarattın
Dört anasır şeş cihetten halk ettin’
Haz(i)ret-i Nuh’a bir gemi çattın
Eyledin bir tufan dünya dar geçti
Süleyman tahtıyla havada gezdi
Nesimî Hak için postunu yüzdü
Nemrut kaviminin fiiili azdı
İbrahim’i nara attı nur geçti
Yusuf da bir zaman zindanda yattı
Züleyha aşk için peşinden tuttu
Ahiri Mısır’a hükümdar etti
Ağlattı Yakub’u günü zar geçti
Musa’nın eline bir asa verdi
Çağırdı turunda tekellüm kıldı
Firavun kavmiyle deryaya girdi
İnkâr etti hakkı ondan kör geçti
Devranî bu sırrı anlamak gerek
İnsanı her zaman güldürmez felek
Kimisi kürk giyer kimisi yelek
Benim de sırtıma hırka şal geçti
Kocalık
Haber verip kapımız çalmadan
Köşenin başına çöktün kocalık
Gençliğimde yanaşmadın yanıma
Eğdin kametimi büktün kocalık
Yokuşa yukarı sırtıma binen
İnişe aşağı ayağım çelen
Her düşüp kalktıkça halime gülen
Bak şimdi anamı ettin kocalık
İçimde yanıyor gitmez bir acı
Bulunmaz derdimin yoktur ilacı
Ocağ(ı)mın başına incir ağacı
Getirip zorunan diktin kocalık
Devranî halimi diyemez oldum
İşitmez kulağım duyamaz oldum
Bir lokma ekmeğim yiyemez oldum
Ağzımda dişimi döktün kocalık
Bu Millet
Bir bütündür bölünür mü bu millet
Gökte haritalar çizerek geldik
Semaya yükselen Çin Setlerini
Yıkıp yumruk ile bozarak geldik
Akından akına durmadan koştuk
Yalçın kayaları dağları aştık
Haçlı ordusuyla nice savaştık
O Tuna nehrini yüzerek geldik
Elli bin er ile üç yüz bin ere
Allah Allah sesi çıktı göklere
Bizans ordusunu serdik yerlere
Atlar ayağında ezerek geldik
Aslımız Mete Han Hunlar Oğuzlar
Alpaslanlar Yıldırımlar Yavuzlar
Viyana’ya kadar at sürdük bizler
Şehitlere mezar kazarak geldik
Devranî bu cihan az gelir bize
Savaşta çoğunu getirdik dize
Yunan ordusunu döktük denize
Tarihlere destan yazarak geldik |
|
Bilmem
Çoktan uğramadım dostun köyüne
O yar kahırlanıp küstü mü bilmem
Gelip giden yoktur bir haber almam
Benden umudunu kesti mi bilmem
Yine perişan mı zülfün telleri
Esip dağıttı mı seher yelleri
Sarmaya kıymazdım ince belleri
Elleri bağrına bastı mı bilmem
Sordum “Obasından göçtü” dediler
“Bilmem hangi yana geçti” dediler
“Bir hoyrat eline düştü dediler
Âşık Devranî’ye küstü mü bilmem
Yoruldum
Ne bir mektup yazdın ne haber saldın
Yollarına baka baka yoruldum
Bugün yarın “Belki gelir” diyerek
Şu gediğe çıka çıka yoruldum
Coşkun çaylar gibi çağladım aktım
Hasret aşkı ile bağrımı yaktım
Her yolcu geldikçe yoluna çıktım
Oturup da kalka kalka yoruldum
Haberin bekledim uçan kuşlardan
Gözüm görmez oldu akan yaşlardan
Devranî der sorun kara taşlardan
Şu bağrıma çaka çaka yoruldum
Emlek Ozanları
Âşıklar diyarı Emlek köyleri
Agâhî Kemterî Veli’si vardır
“Mühür Gözlü”süyle ün yapan ozan
İzzet’i Özkan’ı Ali’si vardır
Veysel’in sesinden tabiat coşar
Sular dalgalanır bendinden taşar
Kara toprak ile ebedî yaşar
Âşıklar Serdar’ı ulusu vardır
Sabri sazı ile yurtları gezmiş
Bilim deryasında çırpınmış yüzmüş
Hüseyin’le Kamber gör neler yazmış
Aşkın badesinden dolusu vardır
Halkın dertlerini dile getiren
Gözünün yaşını sele getiren
Mecnun gibi Leyla’sını yitiren
Âşık Devran gibi delisi vardır
Bir Bir
Bu kutsal çabanın kutsal çağında
Halkın yarasını saralım bir bir
Namuslu insanlar yurdu yurdumda
Paslı zincirleri kıralım bir bir
Çıkar için bin palavra atarak
El sırtından kazanıp yan yatarak
Beşe alıp yirmi beşe satarak
Yoksulu soyana vuralım bir bir
Bir ulu ağaçsın budanmış dalın
Kirli gökyüzünü fırçalayalım
Yıkalım bu bendi parçalayalım
Yepyeni bir düzen kuralım bir bir
Kulak ver sözüme dinle gel beri
Her gün çalınmakta a1nının teri
Artık geldi çattı hesap günleri
İğneden ipliğe soralım bir bir
Paslı zincirleri bir bir kırınca
Yoksulu soyana bir bir vurunca
Yurdumda yeni bir düzen kurunca
Birlikte meyvesin derelim bir bir
Yeter artık bitsin kula kul olmak
Karanlık açlıktan sararıp solmak
Kendi sınıfına küfreden ahmak
Devranî gerçeği görelim bir bir
Aşk
Aşk insanı deli eder
Aşktan büyük bir şey yoktur
Aşk insanı Veli eder
Aşktan büyük bir şey yoktur
Aşktır insanı coşuran
Aşktır insanı pişiren
Aşktır insanı taşıran
Aşktan büyük bir şey yoktur
Aşk insana bir çiledir
Aşk insana bir yaradır
Aşk insana bir beladır
Aşktan büyük ‘bir şey yoktur
Aşk insanı hayran eder
Aşk insanı seyran eder
Aşk insanı Devran eder
Aşktan büyük bir şey yoktur |