Edirne
valisi Süleyman Paşanın oğludur. Ölüm ve doğum tarihleri belli
değildir. Tahminen 50-60 sene evvel 63 yaşında iken Ziniski’de
öldüğü söyleniyor. 3 oğlu ve 5 kızı olmuştur. Şairliğe kırk yaşından
sonra başlamış, Hatayi’yi üstad tanımıştır. Bu başlayışı çocukları
şöyle anlatıyorlar: “Kendisine Hızır tarafından bir elma verildi.
Yarısını kendisi, yarısını da karısı yedikleri takdirde iyi bir aşık
olacakları söylendi. Kadından aşık mı olur, diye karısına bir şey
vermeyip hepsini kendisi yedi. Neler olduysa, işte bundan sonra
oldu; ölünceye kadar kaynayıp, coştu.”
Yalnız nefes ve duvazlar değil, güzel aşk şiirleri de söyleyen Er
Mustafa, birçok mecmua ve cönklerde Kul Mustafa ile
karıştırılmıştır. Sadettin Nüzhet dahi aynı şahıs zannıyle Er
Mustafa’nın bir şiirini Kul Mustafa’nınkiler arasında neşretmiştir.
Tabiidir ki, şairlerin muhitine göre (Kul) ve (Er) kelimelerinin
değiştirilmek suretiyle birininkinin diğerine mal edilmesi
ihtimalini her zaman göz önünde bulundurmak gerekir. Oğlundan
aldığım ve Er Mustafa’nın olduğunu tahmin ettiğim şiirlerinden beş
örnek veriyorum.
Divriği Şairleri-İbrahim Aslanoğlu
İstanbul 1961
Eserlerinden bazıları:
|
1
Çok günah işledim senin katında
Bir de için yalvar Muhammet
Şefaatkanımsın Hakkın katında
Bir de bizim için yalvar Muhammet
Benim günahlarım yetmiş seksendir
Seksenden yukarı belki doksandır
Kulun işi hata ile noksandır
Bir de bizim için yalvar Muhammet
Orda nice nice peygamber vardır
Geçemezsin kıldan ince göl vardır
Cümlemizin başı pirim Selverdir
Bir de bizim için yalvar Muhammet
Can dayanmaz cehennemin narına
Gidiyorsun sen zahirde batında
Şefaatkanımsın Hakkın katında
Bir de bizim için yalvar Muhammet
2
Ol ilm-i hikmetten haber almayan
Götürdüler seni dara ne minnet
Gülün goncanın kadrini bilmeyen
Ahiri karışır kara ne minnet
Fırsat elde iken kurtar postunu
Fark edegör düşmanını dostunu
Bir gün bürür kara toprak üstünü
Eziyet çekersin zara ne minnet
Deli gönül şu ağyardan farısa
İkrar verip ikrarında durursa
Eğer senin meylin Hakka varırsa
Çağrınca yetişir cara ne minnet
Cahil ile meyil katma hoyrata
Gizli sırlarını söyleme yada
Tamunun ateşi oddan ziyade
Başına buz yağar kara ne minnet
Er Mustafa’m sözün atma yabana
Yatacak yer gerek bu şirin cana
Cehd et meylini ver mah-i tabana
Sen aşık olursan yara ne minnet
3
Uğradım bir bengi kadeh doldurmuş
Aşkın dolusunu içti der ağlar
Sordum bir avcıya ayın aldırmış
Şahanım elimden uçtu der ağlar
Bire kulakçığım ne seğilersin
Eski dertlerimi sen yenilersin
Sordum Ulusu’va ne inilersin
Kalktı dalgalarım coştu der ağlar
Karşıma gelmiş de ne perk gülersin
Yaratan Allahtan dilek dilersin
Sordum bir güzele ne perk solarsın
Evvelki hubluğum geçti der ağlar
Mecnun olmuş pınarlarda oturmuş
Bahçesinde gonca göller bitirmiş
Sordum bir yolcuya yolun yitirmiş
Kervanım bellerden aştı der ağlar
Nice yiğit gördüm meydan muratlı
Konmuş bir yaylaya yaylası otlu
Sordum bir yiğide ol benden dertli
Meylim bir dilbere düştü der ağlar
Birbirini bulmuş mihr ile vefa
Titirer yüreğim gelmiyor hayfa
Ne kasavet çekersin Er Mustafa
Felek yakasız don biçti der ağlar |
|
4
Adem oğlu gezme yüksek havayı
Alçağında ne acaip haller var
Çiçek diye dermeyesin kovayı
Dost bağında yeni açmış güller var
Umarım çiçeği gülden deresin
Eğlene de dost bağında durasın
Huri kızlarını sen de göresin
Göresin ki ne acaip kullar var
Eriştin menzile üçler de bile
Yedilerle kırklar beşler de bile
Müminler gidiyor bir kadim yola
Göresin ki ne acayip yollar var
Menzilimiz erenlerin menzili
İnkar olan bu dergahtan üzülü
Şeyh Saki’nin buyruğunda yazılı
Okudum ki anı hüsn-i diller var
……………….
Kimi sarhoş gezer kimisi ayık
Kimi atlas dokur şaha ilayık
Kiminin altında kıldan çullar var
Er Mustafa’m eydür ya böyle derdik
Ustam Hatayi’nin darına durduk
Vasiyetnameyi biz böyle gördük
Korkuyorum ki söylemeğe eller var
5
Evvel bahar yaz ayları gelince
Kızılırmak kenarını sel alır
Mor menevşe bitip boynun eğince
Dost dostuna nergiz sunar gül alır
Haşarı ey deli gönlüm haşarı
Her andıkça didelerim yaşarı
Çok çıkarma zülüflerin dışarı
Esen yeller zülüfünden tel alır
Hezeli ey deli gönlüm hezeli
Güz gelince bağlar döker gazeli.
Gözünü sevdiğim Türkmen güzeli
Hiç mi yoktur kapınızda kol alır
Zağlanmış hançerin ağdır bileğin
Hak katında kabul olsun dileğin
Çok sallanma kömür gözlü meleğim
El ariftir gezişinden hil (e) alır
Er Mustafa’m gurbet elde kaldığım
At binip de kapısına geldiğim
El bağlayıp divanına durduğum
Varamazsam nazlı yari el alır |