Hilmi Şahballı 01.10.1953 tarihinde Kahramanmaraş'ın Türkoğlu
kazasında dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Kahramanmaraş'ta
tamamladı. Şiir yazmaya 1972 yılında başladı. 1973 yılında Dengin Plak şirketinin düzenlemiş olduğu Aşıklar Yarışması'nda
1.nci seçilerek kendisine "ŞAH" unvanı verilir ve o günden sonra "Hilmi Şahballı" olarak tanınır. Sonrada Mahkeme kararı ile soyadını "Şahballı"
olarak değiştirir.
Yıllarca yurtdışında bir çok ülkeyi gezmiş, Türkülerimizi okuyarak Türk kültürünün yayılmasına yardımcı olmuştur. 750'nin üzerinde şiiri bulunmaktadır. Bu şiirlerin 300 ünü bestelemiştir. Bunlardan bazıları "Yürüyorum, Esmerin adı Oya, Kızılırmak, Yoruldum, Volkan gibiyim, Doğ güneş, Aman Dokunmayın çok fenayım, Takatım mı var, Bir yudum su, Bahar gelmiş bizim ele, Mahkumların Türküsü, Neden bana gönül verdin, Unutuldum, Oda yandı bende yandım, Ay Kızım Kınalı kuzum, Belki gelirim Ana, Bebeğim vs. gibi…
Etkilendiği şair ve aşıklar ise: Hayati Vasfi Taşyürek, Aşık
Mahzuni Şerif, Abdurrahim Karakoç, Aşık Veysel, Neşet Ertaş, Halit Araboğlu, Yusuf Polatoğlu'dur.
Çalışmaları arasında ayrıca 55 adet plağı, 5 adet filmi vardır. Filmlerinin isimleri : Gurbet Ölümleri, Bayram Türküsü, Beklenmeyen misafir, Gülelim eğlenelim, İbrahim Hakkı Hazretleridir…
Ayrıca :
Kanal 6'da 50 bölüm Türkü Pınarı Programı; TGRT'de 100 bölüm Ozanların Dilinden Programı;
3 Yıl Merhum Sn. Turgut Özal'ın Müzik Danışmanlığı; 5 Yıl Ankara
Radyosunda sözleşmeli olarak görev yapmıştır.
Meclis Başkanı Ömer İzgi'nin vermiş olduğu "2001 yılının Altın Adamları" ödülüne layık görülmüştür.
Sanat hayatına 35 senesini vermiş 30. uncu kasetinin çalışmalarına devam etmektedir.
Evli ve 5 çocuk babasıdır.
|
YÜRÜYORUM
Karlı dağların ardından
Yare doğru yürüyorum
Yunus'un feyiz aldığı
Yere doğru yürüyorum
Kâh atlıyım kâh yayayım
Hangi derdime yanayım
Ben bu âlemde rüyayım
Sırra doğru yürüyorum
Şahballı'm konan göçecek
Dünya fani ölüm gerçek
Kula şefaat edecek
Er'e doğru yürüyorum
ÇOBAN ŞAHBALLI
Bir köyümüz vardı baykuşu çoktu
Yıldızları saya saya büyüdük
Fakir yoksulduk ya anlımız aktı
Karda kızak kaya kaya büyüdük
Anam teşt içinde yurdu başımı
Bizi çimdirirken gör telaşını
Bazlamaya katık yaptım aşımı
Teh dürümü yiye yiye büyüdük
Kışın dam loğlardık kürürdük karı
Av avlardık bulamazdık avcarı
Ne pantol bilirdik nede şalvarı
Uzun fistan giye giye büyüdük
Dut toplamak için ağaca çıkardık
Ölümden korkmazdık daldan sarkardık
Horozun sesine erken kalkardık
Ezan sesi duya duya büyüdük
Sarılar köyündür oban Şahballı
Dilde destan elde saban Şahballı
Boşa büyüklenme Çoban Şahballı
Dağda davar yaya yaya büyüdük
DUYGUNUN ESERİ
Güzel seni sana tarif edeyim
Çünkü sevda vardır yolun ucunda
Gönül uslanmıyor nere gideyim
Bülbülün figanı gülün ucunda
Ne kadar meth etsem az geliyor az
Hepsi sende mevcut cilve, iş ve naz
Yanakların elma dudağın kiraz
Sandım bal akıyor dilin ucunda
Gözlerin şaheser kirpiğin oktur
Gülüşün ölümcül hastaya doktor
Velhasıl cihanda menendin yoktur
Sanki bir gül açmış dalın ucunda
Hilmi Şahballı'yım alayım kadan
Görünüşün berrak bir duru sudan
Kavuşmadan göz edersem dünyadan
Ruhum görmek ister salın ucunda
VAKTİ DOLANA KADAR
Zerre zerre arı çiçekten balı
Süzer gider vakti dolana kadar
Rüzgar ıslık çalar doğa sevdalı
Tozar gider vakti dolana kadar
Gelinin iffeti havası duvak
Harç sağlam olmazsa dökülür suvak
Merteklik olunca kesilir kavak
Uzar gider vakti dolana kadar
İyi düşün dostum bu dünya var ya
Bazen yüze güler bazen angarya
Yıldızlar sandaldır gökyüzü derya
Yüzer gider vakti dolana kadar
AĞLIYOR
Suçsuz yere bir hücreye atıldım
Kırıldı kalemler ferman ağlıyor
Kendi dostlarımca taşa tutuldum
Bendeki dertlere derman ağlıyor
Malımı mülkümü ettiler tapu
Sonunda yüzüme kapandı kapı
Kendinden olunca baltanın sapı
Toprak sancılandı orman ağlıyor
Âşıklar çalardı yanık sazları
Şahballı ordaydı bahar yazları
Yaylada yas tutmuş Yörük kızları
Çıkrık boynun bükmüş kirmen ağlıyor
O DA YANDI BEN DE YANDIM
Derman bulunmaz yaraya
Oda yandı bende yandım
Dağlar girince araya
Oda yandı bende yandım
Kerem'sen Aslı'yım dedi
Can bağımı hedefledi
Ben yandıkça yar üfledi
Oda yandı bende yandım
Şahballı'm neydim ne oldum
Yüze güleni dost bildim
Ne güldürdüm nede güldüm
Oda yandı bende yandım
|
|
EFENDİ
Şu dağların arkasında köyüm vardır efendi
Ne okul ne suyum vardır efendi
Bir çift tatlı sözcük sizden
Hemen bağlanırız özden
Alkış bizden şak şak bizden
Değişmeyen huyum vardır efendi
Borçlu doğuyor bebekler
Bir derdine bini ekler
Perişanlık hat safhada
Anadolu hizmet bekler efendi
Şu dağların arkasında hastam vardır efendi
Ne doktor ne ilaç vardır efendi
Yine ben oldum aldanan
Yüze güleni dost sanan
5 yılda bir hatırlanan oyum vardır efendi
Sizler eğlenirken barda
Açlıktan ölenler burda
Yediğiniz lokmalarda
Payım vardır efendi
Şu dağların arkasında acım vardır efendi
Dertli anam bacım vardır efendi
Melhem olan yok yaraya emekler gitti araya
Yazık fakır fukaraya kıyım vardır efendi
At gözlüğü takmış göze
Tepeden bakarlar bize
Diyeceğim vardır size
Rüyam vardır efendi
ANLATAMADIM
Ömrüm geldi geçti boş hayallerle
Bir türlü ben beni duyuramadım
Hiç vefa görmedim sevdiklerimden
Derdimi kimseye anlatamadım
Boş kovaya damla oldum dolmadı
Doluya damladım dolu almadı
Son şansımdır hiç ümidim kalmadı
Bir türlü ben beni duyuramadım
Şansımı aradım kaçtı fizana
Ümitlerim düştü kaynar kazana
Gülüp geçtim moralimi bozana
Kendimi kimseye anlatamadım
Gülüp eğlenmeyi çoktan unuttum
Yazık oldu gençliğime yas tuttum
Ben çevremi ben annemi unuttum
Bir türlü sesimi duyuramadım
YAYLA KIZI
Yayla kızı neden benden kaçarsın
Sensiz gitmek mümkün değil Sevdiğim
Kuşlar gibi yükseklerden uçarsın
Elin tutmak mümkün değil Sevdiğim
Benliğimi sevgin ile sardırdın
Şu Başımı taştan taşa vurdurdun
Bezirganım işlerimi durdurdun
Alıp satmak mümkün değil Sevdiğim
Sen lale sümbülsün kırmızı gülsün
Biraz himmet eyle Şahballı gülsün
Menekşemi güzel sen mi güzelsin
Ayırt etmek mümkün değil Sevdiğim
CEVİZ AĞACI
Hani biri vardı yıllar öncesi
Yaprağın yolardı o benim işte
Kazmayla kürekle arık yaparak
Bahçeyi sulardı o benim işte
Akşam sabah hiç gölgenden çıkmazdı
Tembel yatar işe güze bakmazdı
Bir atkısı vardı hiç bırakmazdı
Boynuna dolardı o benim işte
Ayaklarım yalın yırtıktı yakam
Bir canlı kuluyla olmazdı şakam
Bir kırık saz ile nefreti makam
Söylerdi çalardı o benim işte
Bazen başı ipe giden gibiydi
Bazen ruhsuz kalmış beden gibiydi
Bazen suyu kesik fidan gibiydi
Açılır solardı o benim işte
Kuşlar uçamazdı senin gölgende
Çünkü lastik sapan var idi bende
Yoğurt pekmez yerken koyu gölgende
Parmağın yalardı o benim işte
Hatırlıyor musun bak geldi yine
Yumruğun vururdu hep sinesine
Deliler misali kendi kendine
Ağlardı gülerdi o benim işte
Bir Şahballı vardı sorma ne için
Şimdi hatırladın kavruldu için
Komşu kızına hoş görünmek için
Hep namaz kılardı o benim işte
|