|
|
Hodlu Noksani
Kader layık gördü gurbet elini
Gönlümü sılada eğlerken gördüm
Erken kalkıp hazırlığa başlarken
Çorap çamaşırı bağlarken gördüm
Gel vazgeç Noksani gurbet karından
Asla fayda yoktur dünya varından
Git al muradını kendi yarinden
Dermansız devayı sağlarken gördüm
Fotoğraf: M. Muratoğlu arşivi
|
1922-1964. Artvin'in Yukarı Hod (şimdiki adı Yukarı Maden) köyünde doğdu. Asıl adı
İbrahim Muratoğlu'dur.
Aşık edebiyatıyla içiçe olan ağabeylerinin de bilgilerini aktarmalarıyla aşıklık geleneğini küçük yaşlarda öğrendi.
Önceleri aşıklık geleneğinde şiir ve türküleri ezberleyip kaydeden Aşık Noksani, yaklaşık 18 yaşlarından itibaren kendi de şiir yazmaya başladı. Bu ilk şiirlerin bazılarında kendi adını, 1940'ların 2. yarısından sonra
Noksani mahlasını kullanmaya başladı.
İlkokul öğrenimi olmasına karşın babası ve ağabeyinden Arapça ve kısmen Farsça öğrendi.
Şiirlerinde zaman zaman Sümmani ve Şenlik gibi Farsça etkiler görülmesine karşın ağırlıkla yalın Türkçeyi kullandı.
Şiirlerinde genellikle aşk ve doğa konularını işledi. Ancak taşlama ve övgü konulu şiirleri de bulmaktadır.
Öldüğünde geride, kendi şiirleri dışında Sivaslı Aşık Talibi'den
Hodlu Şamili'ye dek birçok aşığın türkü ve şiirlerinden oluşan yüzlerce sayfayı bulan elyazması ve daktilo edilmiş notlar bıraktı.
Hodlu Noksani'ye ilişkin bir araştırma Bekir Karadeniz tarafından
"Hodlu Noksani Yaşamı ve Şiirleri" (2000) adıyla yayımlandı.
Bekir Karadeniz
Eserlerinden bazıları:
|
Belasıdır
Kimse rızasıyla çıkmaz vatandan
Lakin ab u dane dar belasıdır
Meşakkatle püryan oldu her yanım
Namerdin töhmeti ar belasıdır
Çok kimseler ayran bulmaz içime
Gözü yoktur bu dünyada geçime
Altmışında kır karışmaz saçıma
Berduşluk temelde har belasıdır
Yolu düşmez bu dünyada yokuşa
Kurban kessen eli gitmez bir işe
Sevdasını vermiş alış verişe
Zararı var ise kar belasıdır
Gönlünü verenler var zanaata
Zanaatın yoksa gir kanaata
Çalışıp kazanıp kon saltanata
Fazla zengin olmak zor belasıdır
Neden sana mevlam az taksim etmiş
Taksimde kısmetin yapana atmış
Herkes çalışırken Noksani yatmış
İdare midare var belasıdır
Benim İçin
Nedendir de zalim felek nedendir
Yağan yağmur ile kar benim için
Artıyor günbegün dert ile keder
Niye bir kez gülmez yar benim için
Eller gül gönderir daim dostuna
Kahpe felek düşmüş benim kastıma
Gözün dikmiş mezarımın üstüne
Geniş dünya şimdi dar benim için
Görünmez dağların başı dumandır
Kaldım gurbet elde halim yamandır
Yatarım burada hayli zamandır
Derdi çekmek olur ar benim için
Dahi mihnet çekti erlerin eri
Nuş etti şerbeti dünyanın varı
Geçen günler geçti dönmezler geri
Bilmem daha neler var benim için
Bilmem bir günümü hayli zamandır
Yağar boran tipi karlı dumandır
Noksan bu dünyada halın yamandır
Belli ki yaşamak zor benim için
Bulunmalı
Bu gönlüm çok sever güzel methini
Güzelde yangına sel bulunmalı
Bakması mest eder cansız yatanı
Gülerken yanakta hal bulunmalı
Gezerken ceylandır bakarken maral
İnce narin değil tam orta karal
Gezmesen o bağda solmadan saral
Sevda bahçesinde gül bulunmalı
Güzeli bulmalı eyyam deminde
Yoktur bir kusuru hub endamında
Bulmalı eşini tıfıl çağında
Sinesi üstünde el bulunmalı
Ölçülmez güzelin asla kıymeti
Herbir yerde olur onun rağbeti
Dinlenir mecliste olsa sohbeti
Güzelde hünerli dil bulunmalı
Herbir mahlukatı mevlam yarattı
Kimini çok kimin bir karar etti
Güzelin gamzesi canlara battı
Böyle güzellere kul bulunmalı
Güzel olan her dernekte seçilir
Verse bir kadehte zehir içilir
Gezdiği yerlerde güller açılır
Güzelde eda naz fel bulunmalı
Nedendir Noksani fazla yazarsın
Az şeylerden sinirlenir azarsın
Bir gün olur tatlı candan bezersin
Alemde cennete yol bulunmalı
İstanbul
Gönlüm hasret kaldı köşke seyrana
Bakarım uzaktan yaslı İstanbul
Bilmem nasip midir bir daha gezmek
Ağlarım gözümde tuzlu İstanbul
Görünür uzaktan baksan camiler
Dizilmiş sıraya evler haneler
Gezer sokaklarda çiftler sunalar
Övmeye münasip süslü İstanbul
Her dakika vardır mevcut vesayet
Otobüs taksi tramvay transit
İstasyonu iskelesi müsait
Yoktur bir emsali özlü İstanbul
Gezerken olmalı cepte bol paran
Parasız gidene gezmesi haram
Zevki eğlencesi her saat her an
Seyirli neşeli sazlı İstanbul
Gelir vesayetler Garp ile Şarktan
Gezmekten doyulmaz sinema parktan
Çokları kahrolur hasta yatmaktan
Elemli kederli gizli İstanbul
Belli olmaz gecesiyle gündüzü
Farkedilmez sonbaharı yaz kışı
Denizleri tepeleri var düzü
Yokuşlu engelli düzlü İstanbul
Her yandan üstündür süslü Beyoğlu
Ne hoş görünüyor bak Cağaloğlu
Çok fazla gezemem yüreğim dağlı
Şanı üç beş değil yüzlü İstanbul
Haydarpaşa Eminönü Üsküdar
Gezmeyenler bu dünyadan küs gider
Görenlerde elem kalmaz yas gider
Kahırlı mihnetli nazlı İstanbul
Gözün açıp bu aleme baksana
Gezmek lazım Eminönü Taksim'i
Fazla yazıp kederlenme Noksani
Bedeldir dünyaya bizli İstanbul
|
|
Gördüm
Kader layık gördü gurbet elini
Gönlümü sılada eğlerken gördüm
Erken kalkıp hazırlığa başlarken
Çorap çamaşırı bağlarken gördüm
Aldım da çantamı çıktım kapıya
Nazar ettim bağ bostana yapıya
Değer vermem mala mülke tapuya
Yarimi peşimden ağlarken gördüm
Yola çıktım ayaklarım gitmiyor
Yokuşu çıkmaya dizim tutmuyor
Ah ederim elim yare yetmiyor
Hasretlik gönlümü dağlarken gördüm
Bilmem nasip midir yoksa ki kader
Kimseye küsemem böyle mukadder
Gittikçe gönlümü aldı bir keder
Bahar seli gibi çağlarken gördüm
Gel vazgeç Noksani gurbet karından
Asla fayda yoktur dünya varından
Git al muradını kendi yarinden
Dermansız devayı sağlarken gördüm
Kalmadı
Bir dinleyen yoktur derdimi desem
Asla bir meslekte elim kalmadı
Çok başvurdum sağa sola fayda yok
Döktü yaprak gazel gülüm kalmadı
Daim arz ederim ticaret karı
Asla sevmez oldu evdeki karı
Arayan bulurdu serveti varı
Soramam kimseye dilim kalmadı
Üç beş kuruş bulunurdu arasan
Şapkam kopmuş saçlarımı tarasan
Çıra yakıp meteliği arasan
Gitti kazanç servet pulum kalmadı
Gitmez hayalimden aşk-ı ateşim
Silsem de tükenmez gözümden yaşım
Ezelden yoksulluk boşlamaz peşim
Savruldu dumanım külüm kalmadı
Geçti bir devranım tıfıl çağlarda
Bülbül sesi dinler idim bağlarda
Vardı sürüm çobanlarım dağlarda
Şimdi seyretmeye malım kalmadı
Yorulmadan yüce dağlar aşardım
Bulanmadan kaynayıp da coşardım
Rençperliğe beş on boyun koşardım
Büküldü kametim belim kalmadı
Halılar yerinde yoktur hasırım
Düşündüm taşındım bilmem kusurum
Sular akmaz kol vermiyor mısırım
Düşsem tutunacak dalım kalmadı
Şimdi ticaretim yolcu bacından
Dizlerimde can yok öldüm acımdan
Kar edemem kuvvetimden gücümden
Gitti kuvvet derman halim kalmadı
Gönül müpteladır daim güzele
Yaprağım yok bağlar hasret gazele
Akla gelir bir Murgul'u tazele
Başka da gidecek yolum kalmadı
Sabreyle Noksani dert ile zora
Yokuşta yorulan bir düze vara
Bir gün devredersin kara toprağa
Görsem sağ tarafı solum kalmadı
Olmayınca
Gönlüm ister meramına ermeyi
Neyleyim talihim var olmayınca
Çok isterim bülbül sesi duymayı
Bülbül gülü sevmez har olmayınca
Nasihatim gezme gönül yabanda
Bir umudum kaldı karasabanda
Düşmüşüm efkara iş yok tabanda
Gönül ziyan eder kar olmayınca
Devrettim otuzu kırka yüz tuttum
Hiçbir gün gülmedim daim yas tuttum
Bir dem için bir ateşi dost ettim
Yandırır cismimi kar olmayınca
Gözüm yaşı akar eli işlemez
Bülbül figan eder gülü beslemez
Gönül verip yar kolunu yaslamaz
Dostun seni sevmez yar olmayınca
Feryat eder daim sende kar bülbül
Ah eder bülbülü için gonca gül
Yüz bin mihnet etsen yine eldir el
Kalpte senin için ar olmayınca
Hoşa gider güzellerin oynağı
On sekizde yakar gönül sığnağı
Terkedemez güzel seven sevmeyi
Bulanıp da sonra dur olmayınca
Kader gül demezse asla gülünmez
Gönül kuşu pervaz etse yorulmaz
Dostun güzel olsa yine sarılmaz
Baştan iki gönül bir olmayınca
Bu sene kısmet çok fazla gezdi
Gözüm gördüğünü elim de yazdı
Zalim gurbet elden usandı bezdi
Noksan Hod'da durmaz zar olmayınca
|
|
|
|
|
|