Daha senden gayrı âşık mı yoktur
Nedir bu telaşın ey deli gönül
Hele düşün devr-i Adem’den beri
Neler gelmiş geçmiş say deli gönül
|
Mevlâ’m kanat vermiş uçamıyorsun
Bu nefsin elinden kaçamıyorsun
RUHSATÎ dünyadan geçemiyorsun
Topraklar başına vay deli gönül |
A. HAYATI
Bir şiirinde;
Elli birde zuhur edip
Doğup cihana gelelim ben
diyen Ruhsatî, H. 1251 (Miladî 1835) yılında doğmuştur. Yine bir
şiirinde;
Sultan Mehmet şant zat-ı âlişan
Erer maksuduna pâyına düşen
ifadelerinden de onun Sultan Mehmet Reşat devrini (1909-1918) idrak
ettiğini anlıyoruz. Vehbi Cem Aşkun, Ruhsatî’nin cülustan iki yıl
sonra, yani 191I’de vefat ettiğini söylüyor. Eflatun Cem Güney de; “Ruhsatî...
1327 (191l)’de yetmiş altı yaşında gözlerini kapamıştır” diyerek,
Aşkun’u destekler.
Bir köy şairi olan Ruhsatî, Sivas’ın Deliktaş bucağında doğmuş ve
ömrünün hemen hemen tamamını burada geçirmiştir. Onun;
Dedem vilayeti gitsem Tonus’a
Saklamaz sırrını sezegen olur
sözlerinden, soyunun Tonus (yeni adı; Altınyayla) ilçesinden geldiği
hükmüne varıyoruz.
Ben bilirim Şeyh Mehmet’tir pederim
RUHSATî’ye eş ben oldum ağlarım
deyişinden, Ruhsatî’nin babasının Mehmet olduğunu öğreniyoruz. Fakat
şiirlerinde annesinin ismine yer vermemiştir. Eflatun Cem Güney,
annesinin isminin Safiye olduğunu ifade etmiştir.
Ruhsatî on iki yaşında öksüz ve yetim kalmış; bu bakımdan kuvvetli
bir tahsil görememiştir. Bir divandaki;
Eğer nikâhtan sorarsan dördü bitirdim tamam
Eğer evlattan sorarsan yiğirmi üçtür heman
ifadelerinde, dört kere evlendiğini ve bu evliliklerden yirmi üç
çocuğu olduğu neticesine varıyoruz. Eşlerinin adı sırasıyla
şöyledir: Mihri, Ayşe, Fatma ve Mühimme. Bunlardan Mihri, oğlu Âşık
Minhacî’nin annesidir.
Ruhsatî, uzun müddet Deliktaş ağalarından Ali Ağa’nın yanında azap
durmuştur. Kimi zaman Tecer’deki değirmenlerin su işlerinde
çalışmış, kimi zaman da köyünde kiracılık, rençperlik ve çobanlık
yapmıştır. Bazen de inşaatlarda bennelik (duvarcılık) yaptığı
olmuştur. Zaman zaman gurbete çıkan Ruhsatî ömrünün sonlarında
köyünde imamlık yapmıştır. Ömrü fakirlikle geçen Ruhsatî, ufak-tefek
yardımlar haricinde kimseden arzuladığını bulamamıştır. Mezarı,
doğduğu yer olan Deliktaş’tadır
Ruhsatî, bedeli bir âşıktır. Birgün Kertme köyü mezrasında
uyuyakalmış ve bu sırada pirlerin verdiği badeyi içmiştir. Aşağıdaki
sözlerinden de anlaşılacağı üzere, kendisi de zaman zaman bunu dile
getirmiştir.
Bir gece menamda gördüm muhabbetin badesin
İçmeden mest eyledi fincana aklı m yetmedi
Baktım bir bade sundular yatarken bir gecen ben
Anasından doğduğuna oldu pişman sanmasın
Ben değilim Hak söyletir dilimi
Bade içtim kimse bilmez hâlimi
Asıl adı Mustafa olan Ruhsatî’nin mahlasını Şeyh İbrahim Efendi
vermiştir.
Kimi Ruhsatî der kimisi koca
Kimisi âşık der kimisi hoca
Kimisi Cehdi’ der kimisi yuca
Gazaya razı ol belâya sabur
Bir zaman İcadi bir zaman Cehdî
Şimdi de Ruhsati baba dediler
sözlerinden anlaşılacağı gibi, her ne kadar İcadî, Cehdi mahlasını
da kullandığını söylüyorsa da biz, bu mahlaslarla söylenmiş şiirine
rastlayamadık.
Ruhsatî, irticali olan fakat saz çalmayan bir âşıktır. Hakkında
yazılmış kitaplarda ve makalelerde, saz çaldığından söz edilmişse de
bunun böyle olmadığını bizzat kendisi ifade etmiştir.
Ne çöğürüm ne kavalım ne sazım
Ne bir Hakk’a yarar vardır niyazım
Saz ile söz ile alınmaz meydan
Ruhsat’ın mahlası serpilmedikçe
Ruhsatî’nin pek çok âşıkla karşılaştığı şüphesizdir. Ancak biz
bunlardan Hacı Necati, Âşık Halil ve Kanaklı Sefilî gibi isimleri
tespit edebildik.
Fiziki olarak uzun boylu, beli bükük, çil yüzlü, çakır gözlü, sarı
sakallı bir yapıya sahip olan Ruhsatî, karakter itibariyle de ideal
insan vasıflarına sahiptir. Basiret, kanaat, tevazu ve izan
sahibidir. Haramdan, koğ, ve gıybetten kaçınmış; sır saklamasını
bilmiştir. Kimsenin azına çoğun karışmamış; kimsenin malına göz
dikmemiştir. Samimi bir Müslüman olup İslâm Peygamberini aşk
derecesinde sevmiştir. Önceki kaynaklarda Bektaşî olduğu ileri
sürülmüşse de Ruhsatî, kendisinin de pek çok şiirinde belirttiği
gibi Nakşibendi tarikatine mensup bir âşıktır. .
B. EDEBÎ VE FİKRİ YÖNÜ
1. Şiirlerin Teknik Yapısı
a. Vezin
XIX. yüzyılın seçkin halk şairlerinden olan Ruhsatî, şiirlerinin
çoğunu hece vezni ile yazmıştır. Ancak Âşık Ömer, Dertli, Emrah,
Seyranî gibi geleneğe uyarak aruz vezni yahut hecenin 14 ve 15’li
şekilleri ile şiirler (divanlar) yazdığı da olmuştur. Sözgelişi Uğru
ile Kadı Hikâyesi’ni aruz vezni ile yazmıştır. Ne var ki, pek çok
halk şairinde rastladığımız gibi aruz vezninde başarılı olamamıştır.
Hece vezninde olan divanları 7+7 yahut 8+7 duraklıdır. Ruhsan, bu
tür şiirlerde genellikle olaylara ve mistik düşüncelere yer
vermiştir. Her ne kadar divan adını verdiğimiz bu şiirlerde veciz
sözler söylemişse de Ruhsatî, asıl başarısını hece vezinli şiirlerde
göstermiştir.
Ruhsan, en çok on bir heceli şiirler söylemişti. Bunu sekiz heceli
şiirler takip eder.
Âşık-ı didar
Allah Allah de
Dağıtsm keder
Allah Allah de
veya;
Yola sevdiğim yola
Kolun boynuma dola
Zülüfünü sağa sola
Bölüşü bir hoşçadır
şeklinde gördüğümüz beşli yahut yedili şiirleri ise azınlıktadır.
Ruhsatî’nin gerek on bir, gerekse sekizli şiirlerinden duraklar
sağlamdır. On birli şiirlerde 6+5 ve 4+4+3, sekizli şiirlerinde 4+4,
5+3 ve 3+3+2 duraklarını kullanmıştır.
b. Kafiye
Türk halk şairleri genellikle yarım kafiyeyi kullanmışlardır.
Ruhsatî’nin şiirlerinde de aynı özellik vardır.
Vuslatına yol bulmaya iverim
Sana gelen gazaları savarım
Aman küsme gözlerini severim
Yüzümden bezmede meramın nedir
dörtlüğünde görülen yarım kafiyeler şiirin tamamına hakimdir. Fakat
birçok şiirinde;
On altıya kadar verdim yaşını
Yenice sevdaya salmış başını
El yanında yıkar gider kaşını
Tenhalarda gülüşünü sevdiğim
dörtlüğündeki gibi tam kafiyelere ve;
Her nereden baksam nazarıma gel
Cam dükkânı açtım pazarıma gel
Ölürsem ziyaret mezarıma gel
Başıma bir çiçek yadigâr eyle
örneğindeki gibi zengin kafiyelere rastlarız.
Ruhsati’nin dili sadedir şiirlerinde zorlama yoktur. Hece, durak,
kafiye ve rediflerde titiz davranmış; anlam bütünlüğüne dikkat
ederek daha güçlü, daha kalıcı şiirler söylemiştir. Kelimeleri
seçerken tesadüflere yer vermemiştir. Sözgelişi, “çalar” döner
ayaklı şiirinde Türkçe’yi nakış nakış işlediğini görmekteyiz.
Yenice bir bağa bağıban oldum
Lebi sükker yanakları al çalar
Kemhalar giyinmiş servi boyuna
İnce bele lahuriden şal çalar
Benim mecnun olduğumu bilir de
Emsin diye dudağına bal çalar
Kerem et sevdiğim çıkma dışarı
Seher yeli zülüfünden tel çalar
Kerem eyle Ruhsatî’yi unutma
Düşmanlar sevinip bize el çalar
Yukarıdaki sözlerde “çalmak” kelimesi değişik anlamda
kullanılmıştır. Şiirde; “al çalmak” benzemek, “şal çalmak” örtmek,
kuşanmak, “bal çalmak” sürmek, “tel çalmak” alıp götürmek, “el
çalmak” vurmak anlamlarındadır.
Yine bir şiirinde;
Kimse bilmez hikmetinin batnı ne
Kim bilir ki zahiri ne batnı ne
Habibim de taş bağladı batnına
Aklına burayı getirsin demiş
diyen Ruhsatî, bize güzel bir cinas örneği veriyor.
Ruhsatî’nin destanlar dışında kalan şiirleri, genellikle 3-5
dörtlükten oluşur. İlk dörtlüğün kafiye düzeni (abab) yahut (abcd)
şeklindedir. Diğer dörtlüklerin ilk üç dizesi kendi arasında,
dördüncü dizeler ilk dörtlüğün ana kafiyesi ile kafiyelidir.
c. Dil ve Üslup
Anlatmak istediği düşünceyi, şiirlerinde gayet ustalıkla dile
getiren Ruhsatî, konuyu dinleyiciye veya okuyucuya haber vererek
şiirine başlar. Aynı tavrı diğer âşıklarda da görürüz. Bunu takip
eden dörtlüklerde olay, durum, duygu, düşünce, dilek dile getirilir.
Âşıklar vermek istedikleri mesajlara, dörtlüklerin üçüncü ve
dördüncü dizelerinde yer verirler. Asıl söylemek istediğini de son
dörtlüğe saklar. Ruhsatî de bu usulü kullanmakla, diğer âşıklardan
ayrı düşmez.
Şiirlerinde tasvire fazla yer veren Ruhsatî, bunda başarı
sağlamıştır. Bir köy şairi olduğu için, pek çok şiirinde ağız
özelliklerine bağlı kalmış, oldukça fazla yekun tutacak kadar
mahalli kelime kullanmıştır.
2. Şiirlerdeki Konular:
Halk şairleri halkın duygularına, düşüncelerine, inançlarına, dünya
görüşlerine, dertlerine, isteklerine, bunalımlarına, hülasa bütün
ferdi ve sosyal meselelerine tercüman olan kişilerdir. Sözleri,
anlamlı, özlü ve etkileyici olup, aynı zamanda gerçeği ve doğruyu
yansıtır.
Türk halk şiirinde işlenen konular müşterektir. Bir başka deyişle,
bir aşığın şiirinde yer verdiği konuya, bir başka zaman ve bir başka
yörede herhangi bir âşık da yer verir. Ruhsatî de bu konulara yer
vermekle, müşterek bir geleneğin bir üyesi olduğunu ortaya koyar.
Ruhsatî, şiirlerinde genellikle köy hayatının özelliklerini
yansıtmıştır. Duygu ve düşünce âlemi, köyde gördüğü intibalarla
doludur. Bunun yanın da duyduğu ve bildiği konulara da yer verdiği
olmuştur. Şiirlerinin mihverini halk kültürü ve kendi intibaları
oluşturur.
Ruhsatî’nin hemen her konuda deyişi vardır. Pek çok âşıkta
rastladığımız başta aşk, tabiat ve gurbet, öğüt, taşlama ve tenkit,
mistik düşünce fanilik olmak üzere dert, şikâyet, dilek konulardaki
şiirleri Ruhsatî’de de bulabilmekteyiz. Ancak zamana ve mekana bağlı
olarak konuyu ele alış tarzında ve üslupta, âşıklar arasında
farklılık gözükür.
3. Şöhreti, Etkilendiği ve Etkilediği Âşıklar
a. Etkilendiği Aşıklar
Türk halk şairlerinin söylediği şiirler, aitliği bakımından iki
cephelidir; kendisine ait şiirler, usta malı şiirler.
Âşıklar usta malı şiirleri söylerken, daha çok çevresinde iz
bırakmış aşıkların veya ustasının ya da kendisinden önce yaşamış
meşhur halk şairlerinin deyişlerini söylemeye dikkat eder. Öyle an
gelir ki, gençliğinden beri usta malı söyleyen şair, zihnine yer
eden sözleri ve kafiyeleri kendi şiirlerinde de kullanmaya başlar.
Konusu, sözleri ve kafiyeleri aynı olan bu şiirlerin zamanla
karmaşıklığa yol açtığı olur.
Ruhsatî’nin şiirleri incelendiğinde en çok Karacaoğlan’ın etkisinde
kaldığı görülür. Bilhassa beşeri aşk konulu deyişlerinde, bu etki
daha fazladır.
XVII. yüzyılın güçlü temsilcilerinden Âşık Ömer ve Gevherî’nin de
Ruhsatî’de etkisi görülür. Bilhassa “divan”larında Âşık Ömer’in
etkisi daha belirgindir. Ayrıca Ruhsatî, Pir Sultan Abdal, Kul
Himmet Üstadım Dadaloğlu gibi âşıklarla, çağdışı âşıklardan Dertli
ve Seyranî’nin de etkisinde kalmıştır.
b. Etkilediği Âşıklar
Ruhsatî, ömrünün çoğunu Deliktaş’ta geçirmiştir. Gerek kişiliği,
gerekse kuvvetli deyişleriyle çevresinde sevilmiş ve sayılmıştır.
Sağlığında bizzat, öldükten sonra da şiirleriyle pek çok âşığa
ustalık yapmıştır.
Ruhsatî’den etkilenen âşıkların başında oğlu Minhacî gelir. Öyleki
halk, çoğu zaman ikisinin şiirini birbirine karıştırır olmuştur. Her
ikisinin şiiri de dil, üslup ve konu bakımından oldukça benzerlik
gösterir. Ancak Minhacî’nin şiirlerinde daha yanık ve daha içli bir
eda hâkimdir.
Minhacî’den başka Meslekî, Zakirî (Noksanî), Emsalî ve Tabibî gibi
âşıklar da Ruhsatî’den etkilenmişlerdir. Ayrıca Bekir Kılıç, Ehramî,
Gafilî, Hamza, Hitabî, İsmetî, Kelamî, Kenanî, Memiş Eroğlu,
Muzaffer, Nedimî ve Zakir gibi günümüz şairlerinin âşık olmalarında
Ruhsatî’nin şiirlerinin etkisi olmuştur. Bu etkilenmede asıl sebep,
onların Ruhsatî’yi usta kabul etmeleridir. Sözünü ettiğimiz âşıklar,
pek çok şiirlerinde Ruhsatî’nin işlediği konuları işlemişler, aynı
kafiyeyi kullanmışlardır.
Ruhsati, Sivas civarında avam tabakasının çok sevdiği bir kişidir.
Öyleki halk, kendisini veli olarak bilmektedir. Sağlığında
insanlardan ilgi göremeyen ve mutsuz bir ömür sürdüren Ruhsatî;
Sağlığımda beni teperler
Ölünce mezarım öperler
demiş ve öldükten sonra kıymetinin anlaşılacağını hissetmiştir.
Bugün mezarı kutsal bir yer olarak bilinmekte olup, halk toprağını
bazı hastalıklarda kullanmaktadır.
c. Ruhsatî Kolu
Toplumun birçok kesiminde gördüğümüz çırak yetiştirme geleneği, Aşık
Edebiyatında, aşıklığın yaşatılmasında da önemli bir yer tutar. Usta
aşık, saza-söze kabiliyeti olan bir genci yanında gezdirmek
suretiyle, zamanla onun aşık olmasını sağlar; günü gelince mahlasını
verir. Çırak da zamanı gelince ustasının izniyle şiirlerini çalıp
söylemeye başlar. Ustasının ölümünden sonra meclislerde, sohbetlerde
onun şiiriyle söze başlar, adını yaşatır izinden gider.
Aşık Edebiyatında çıraklık geleneği çerçevesinde birbiri ardınca
yetişen âşıklar, odak hüviyetindeki âşıkta hakim olan üslup, dil ve
konularına bağlı kalır. Zamanla bu gelenek zinciri içinde bir âşık
kolu ortaya çıkar. Edebiyatımızda bu şekilde vücut bulmuş Erzurumlu
Emrah, Ruhsatî, Dertli, Deli Derviş Feryadî, Sümmanî, Derviş
Muhammed, Huzurî ve Şenlik Kolları gibi sekiz kol vardır. Bu kollar
içinde Ruhsatî kolu, Şenlik kolundan sonra en kuvvetli âşık koludur.
C. ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER
|