Erzincan'ın Tercan ilçesine bağlı Doluca Köyü'nde 1969 yılında
doğdum. Köyümüzde yedi yaşıma kadar kalabildim.
Ancak burada geçirdiğim yılların hayatımın en güzel, en özgür
yılları olduğunu söyleyebilirim. Halk türküleri ile tanışıklığım da
hatırlayamayacağım kadar küçük yaşlardadır. Çünkü türküler köy
yaşantısının her anında yer almaktadır. Neredeyse köydeki bütün
erkekler bağlama çalıp türkü söylerdi. Bunun dışında kendi
yaptıkları kavalı ve meyi çalanlarda vardı. Babamda bağlama, kaval
ve mey çalardı. Sesi çok güzeldi. Kadınlara gelince, onlar
yaptıkları her işi sanki kutsal kılmak için bir türkü söyleyerek
süslüyorlardı. Benim böyle bir ortamda doğmam sanırım hem türkülere
ilk adım, hem de büyük bir şanstır.
Ailemin kültür kökenlerinin de yapığım müziği etkilediğini
düşünüyorum. Atalarımızın Ahmet Yesevi'nin kardeşi Şah Hasan'ın
torunları olduğu, önce Horasan'a oradan Tunceli, ardından
Erzincan'a yerleşmiş Alevi Türkmenlerden olduğu bilinmektedir.
Türkü söylemek bizim için yemek yemek, nefes almak, uyumak gibi
doğal ve gerekli bir şeydi. İbadet ederken, ekmek pişirirken,
tarlada, bahçede, düğünde, bayramda hayatın her alanında türkü
söylenirdi. Bir de radyonun köylere yeni ulaştığı zamanlardı o
yıllar. Köyde bir tane radyo vardı. herkes rahat duyabilsin diye, o
radyo köyün en çağdaş yapısı olan çeşmenin üzerine özenle
yerleştirilir, büyük zevkle dinlenirdi. Yurttan Sesler, Muzaffer
Sarısözen, Neriman Tüfekçi, Nida Tüfekçi, Muzaffer Akkün, Ali Ekber
Çiçek, o yıllarda radyodan duyup öğrendiğimiz isimlerdi.
Okul çağına gelince köyden de ailemden de ayrılmak zorunda
kalmıştım. Köyde okul olmadığı için annem ve babam beni
İstanbul'daki amcamın yanına göndermeye karar verdiler. Küçücük
köyümden koca İstanbul'a gelmiştim. Benim için ailemden ve
saatlerce derelerinde, çeşmelerinde oynadığım, çimenlerinde
yuvarlandığım, ışıl ışıl güneşin altında çamurdan güveçler,
ekmekler yaptığım o özgür günlerimden ayrılmak çok zor olmuştu. İlk
okul 2. sınıfta öğretmenimiz arada bir tanımadığım bir çalgı
çalıyor ve onunla bize şarkılar söylüyordu. Bu çalgının adının
gitar olduğunu daha sonra öğrendim. O günlerden aklımda kalan, hâla
söylediğim şarkılardan birinin sözleri şöyle :
Bu dünyada ne varsa onu yapan emektir
Emek doğruluk demek çalışkanlık demektir
Gel emeği övelim türküler söyleyelim
İnsanı insan eden kutsal emek diyelim
Öğretmenimiz çaldığı saz farklıydı ama söylediği sözler bizim
türkülerimizi çağrıştıyordu.
İlk okul, orta okul ve lise yıllarında okuldaki korolarda,
törenlerde bütün sosyal etkinliklerde yer alıyordum. Öğretmenlerim
sesimi çok beğeniyor ve bu alanda eğitim almamı öneriyorlardı.
Bende yeni çıkan türkü albümlerini yakından takip ediyordum.
Öğrendiğim türküleri, deyişleri, uzun havaları aile toplantılarında
söylüyordum. Beğenilerin artması beni yüreklendiriyordu.
Sonunda 1991 yılında, İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği
Konservatuarı sınavlarına girdim. Üç ayrı bölümü birden
kazanmıştım, ses eğitimi bölümüne kaydımı yaptırdım. Okul benimde
çok farklı ufuklar açmıştı. Müzik okur yazarı olmayı, halkın
ürettiği değerlere bilimsel açıdan bakmayı öğrenmek, hem önemli hem
zevkliydi. Alanında çok önemli hocaların öğrencisi olma şansına
sahip oldum. Neriman Tüfekçi, Alaeddin Yavaşça, Bekir Sıtkı Sezgin,
Tülin Yatarçelik, Güher Güney, Ali Yılmaz, Süleyman Şenel,
Selahattin İçli, kendilerinden yaralandığım hocalarımdır.
Daha sonra bende yavaş yavaş TRT'de ses sanatçısı olma hayali
oluştu. 1993 yılında yetişmiş sanatçı sınavını kazanarak İstanbul
Radyosu'na girdim. Hem okula devam ediyor hem de radyoya
gidiyordum. İstanbul Radyosu'da benim için hep önemli bir okul
olmuştur. 1996 yılında konservatuardan mezun oldum. Ardından İTÜ
Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel Bilimler bölümünde yüksek lisans
eğitimine başladım. <<Halk Türkülerinde kadının konumu>> konulu
bir çalışma hazırlayarak 1999 yılında bu bölümden mezun oldum.
Bu tezle, kadının Anadolu'daki sosyal yaşantısını, yerini ve
toplumdaki önemini türküleri inceleyerek ortaya koymaya
çalışmıştım. Ayrıca, türkü yakma geleneği içinde kadının rolünü
saptamak istemiştim. Esas amacım, türkülerin ortaya çıkış
nedenlerinin ve sözlerinin ardındaki sosyal gerçeklere dikkat
çekmek, türkülerin aslında birer sosyal belge olduğunu
vurgulamaktı.
Aynı yıl, bizim konser programlarımızı görüntüleyen genç
yönetmenlerimizden Ümmühan Kızıltepe hazırladığı yeni bir programı
benim sunmamı önerdi. 19 bölümden oluşan ''Türküler Bizi söyler''
adlı programı sundum ve metinlerini hazırladım.
1999-2003 yılları arasında, Haliç Üniversitesi Konservatuarı Türk
Müziği Bölümünde ''Repertuar ve Halk Müziği Bilgileri'' dersleri
verdim. 2001-2002 yıllarında Açık Radyo'da ''Yer Demir, Gök Bakır''
adıyla ve ''Suskun Uygarlığın Ahenkli çığlığı'' sloganıyla iki
yayın dönemi halk müziği programları yaptım. Bu programda çok
değerli konuklar ağırladım. Yurt içi ve dışında çok sayıda konser,
TV ve radyo programına katıldım.
|