İster Abbasiler döneminde, ister ondan sonra gelen dönemlerde yazılan bütün eski musiki kitapları, büyük şehirlerde ve daha çok hükümdarlar huzurunda icra edilen musikiyi kapsamaktadır. Dolayısıyla yazılan musikilerin, milli bir hüviyetleri olmasana rağmen, milletlerin yaratmış oldukları top yekun musiki değerlerini ihtiva etmeyebilirler. Nitekim küçük şehir ve köylerde yaşayan halkın yarattığı musiki eserlerini yazılı kaynaklarda bulmak zordur. Mesela, Klasik Türk Musikisi ile Türk Halk Musikisinin nazari yapılan ve ana kaynaklan aynı olmasına rağmen, Osmanlı tarihi içerisinde Türk musikisi hakkında yazılan eserlerin hiç birinde halk ezgilerine, uzun havaların isim ve musiki yapılarına rastlanmamaktadır.
Bu tespit Bağdat'tan birkaç yüz kilometre kuzeyde olan Kerkük için de geçerlidir. Aslında Bağdat'ta icra edilen musiki bizi dört sebepten dolayı ilgilendirmektedir.
1. Bağdat'ın 1659 yıl Türk egemenliğinde kalmış olması,
2. Türk musikisini ilgilendiren önemli kitapların bu şehirde yazılmış olması,
3. Abbasiler döneminde hatırı sayılır sayıda Türkün bu şehirde yaşamış olması,
4. Bağdat'ın Irak'taki Türk yörelerine ve özellikle de Kerkük'e yakın olması.
1638 yılında IV. Murad'ın Bağdat'ı fethedişinden sonra şehir, hükümdarlar şehri olmaktan çıktı, buna bağlı olarak hep hükümdarlara ithaf olunan musiki kitaplarının da yazılması ortadan kalkmış oldu. Dolayısıyla bu donemden sonraki gelişmeleri takip etmek oldukça zorlaşmıştır.
Bu olumsuz tespitlere rağmen Irak Türklerinin bugünkü musikilerini, Moğolların Bağdat'ı ele geçirdikleri doneme bağlamak imkansız değildir. Bugün Irak'ta Türkler arasında yaygın olan Bayati ezgisinin Abbasiler dönemine kadar uzaması, Irak Türkleri taraf1ndan icra edilen musikinin eskiliğini göstermektedir.
Hal böyle iken Irak Türklerinin yoğun olarak yaşadıkları Kerkük'te yaygın olan ve adeta Kerkük Türklerinin simgesi haline gelen hoyratlar i<;in ne diyebiliriz? Eskiliği ne kadardır? bir taraftan Bağdat'la, diğer taraftan Türk yöreleriyle ilişkisi ne ölçüdedir? Seyir özellikleri nasıldır? bugünkü Türk musikisi sistemi açısından tahlili ve tasnifi mümkün müdür? Bundan sonraki bölümlerde imkanların verdiği ölçülerde bu sorulara cevaplar aranacaktır.
Kerkük'ün değerli folklor araştırmacısı Ata TERZİBAŞI, hoyratın menşeini, kesin olarak bilmemekle beraber, Meragalı devrine hatta ondan daha önceleri gelen Kemal TEVRİZİ çağına ulaştırmaktadır (TERZİBAŞI, Kerkük Hoyratları: 131). TERZİBAŞI şiirin bir beyti kadar uzayan ve aynı ölçüde kısalarak vezinsiz ve kafiyesiz uydurma sözlerle sona eren nağmelerden ibaret olan ve Tevrizi tarafından icad edilen "Peşveren" in muhtemelen bugünkü hoyratın aslı olabileceğini savunmaktadır. Ancak araştırmacı hoyratın son gelişmiş şekliyle Kerkük'te en az üç yüz yıllık bir geçmişe sahip olduğunu ilave etmektedir (TERZİBAŞI, a.g.e., 132).
Bu görüşe itibar etmekle beraber iki noktayı gözden uzak tutmamak
icap eder.
1. Anonim bir halk ürünü olan hoyratların bir anda ve bir tek kişi tarafından meydana gelme ihtimali folklor ilmi açısından çok zayıftır.
2. Bir ezgi, ister milletin bir ferdi tarafından icat edilmiş olsun, isterse başka milletlerden veya yörelerden gelmiş olsun, eğer yöre halkının milli zevklerine uygun düşmüyorsa, kısa surede unutulur ve belki de hiç; benimsenmez. Nihavend makamının eskiliğine rağmen Kerkük Türkleri tarafından hiç; kullanılmaması gibi. Binaenaleyh hoyratların bir anda doğduğuna ihtimal vermiyoruz. Türkler Irak'a girerken beraberlerinde getirdikleri musikiye yeni şartlara göre, ilaveler yapmışlar, tanıştıkları milletlerden seciyelerine uygun, melodiler iktibas etmiştir. Hatta farklı tarihlerde Irak'ın kuzeyine yerleşen yeni Türk kabilelerinden yeni ezgiler almışlardır. Ancak TERZİBAŞI'nın "Hoyratın Irak Türkleri arasında doğup tekamül etmekle beraber, diğer Türk yörelerine de yayıldığı" görüşüne aynen katılıyoruz (TERZİBAŞI, a. g.e.,130). Nitekim Kerkük'ten çok daha eski bir Türk şehri olan Erbil, hoyrat çağırma geleneği açısından Kerkük'ten sonra gelmektedir.
|