A. GİRİŞ
Şanlıurfa Halk Müziği, ezgi yapısı, söz zenginliği, eser sayısı,
kaliteli ve sistemli icrası ile Türk Halk Müziği içinde seçkin bir
konuma sahip olmuştur. Güzel icra yeteneğine sahip yöre
sanatçılarının ses rengi ve ağız özellikleriyle bütünleşen bu
müzik, yurdumuza güzellikler dünyasının kapısını açmıştır.
Şanlıurfa müzik kültüründe "sıra geceleri" ve "yatı geceleri"nin
özel bir rolü bulunmaktadır. Haftada bir gece evlerde toplanarak
sıra gezen gruplar ile birkaç gün kalmak üzere dağlara yatıya
giden grupların içinde çalgı takımı ve okuyucular da bulunur. Bu
gecelerde sohbetlerin yanı sıra usta-çırak geleneği içerisinde
makam geleneğine göre sistemli müzik icra edilmekte olup gençler
ilk müzik bilgisi ve terbiyesini bu gecelerde almaktadırlar.
Şanlıurfa Halk Müziği ürünleri sanat değeri yüksek, insanı
yürekten etkileyen, içli ve duygulu eserlerden oluşmaktadır.
Duyguların, düşüncelerin, sevginin, ıstırabın, mutluluğun ve
hayatın diğer özelliklerinin türkülere, hoyratlara, gazellere ince
ince işlendiği Urfa Havaları müzik camiasınca ve geniş kitlelerce
sevilmekte ve zevkle dinlenmektedir.
Ağızları, müzik anlayışları, etkinlenmeleri, makam geleneğine
bağlı müzik icrası gibi ortak özellikleri, benzerlik veya
yakınlıkları olan bilhassa; Kerkük, Elazığ, Diyarbakır ve
Şanlıurfa gibi illerin türkülerinde çok çeşitli varyantlar
olabilmektedir. Bir Şanlıurfa türküsünün Elazığ veya Malatya
türküsü, bir Elazığ türküsünün de Malatya veya Diyarbakır türküsü
olarak kaydına rastlanmıştır. Bu yörelerin önemli oranda melodi
(ezgi) benzerlikleri olan türkülerinin varlığı bilinen bir
gerçektir. Yörelerin kendi kendilerine mal ettikleri fakat aslında
kendilerinin olmayan türküleri de vardır. Halk müziği derlemeleri
ve araştırmalarında bazı türkülerin hangi yöreye ait olduğunun
kesin olarak tesbiti çoğu kez mümkün olmamaktadır. Bazı eserlerin
daha geniş bir coğrafyada sevildiği ve daha ortak izler taşıdığı
görülmektedir. Bu durum halk müziğine ayrı bir güzellik ve
zenginlik katmaktadır.
Şanlıurfa Halk Müziği sahasında araştırılacak, incelenecek ve
derlenecek birçok ürün bulunmaktadır. Konuyla ilgili kurum ve
kuruluşlar ile araştırmacıların yapacağı yeni çalışmalar bu kültür
mirasımızın gelecek kuşaklara aktarılmasını ve yaşatılmasını
sağlayacaktır.
B. URFA TARİHİNDE MUSİKİNİN İZLERİ
Şanlıurfa musiki tarihi hakkında köklü bir çalışma bugüne kadar
yapılmamış olup, sadece birkaç kitapta, birkaç satır halinde
Şanlıurfa müziğinden bahsedilmektedir. Gelecekte bu konu ile
ilgili yapılacak bilimsel araştırmalar Şanlıurfa musiki tarihini
biraz olsun aydınlatacaktır.
İnsanlık tarihi ile yaşıt olan musiki, günümüze gelinceye kadar,
çeşitli değişikliklere uğramış ve gelişmeler kaydetmiştir.
Yerleşim merkezi olarak 11.000 yıllık bir tarihe sahip olan
Şanlıurfa, musiki tarihi yönünden de aynı tarihlere kadar uzanan
bir seyir izlemektedir.
Şanlıurfa'da musiki ile ilgili ilk bulgular milattan önceki
dönemlere kadar uzanır. Şanlıurfa'nın Hilvan ilçesi Kantara
Köyü'nde yapılan "Nevalı Çori" kazılarında bulunan, M.Ö. 7000
tarihine ait (Neolitik Çağ/Cilali Taş Devri) bir kap parçası
üzerinde bir dans sahnesi görüntüsü tespit edilmiştir. Yine "Titriş"
kazılarından elde edilen M.Ö. 3000 yıllarına ait (İlk Tunç Çağı)
kireç taşından yapılmış, keman tipi stilize edilmiş bir insan
figürü bulunmuştur. Bahsedilen buluntular Şanlıurfa Müzesi'nde
sergilenmektedir.
Şanlıurfa musiki tarihinde söz edilecek en eski şahsiyetlerden
biri 154-222 tarihleri arasında yaşayan Bardaysan'dır.
Bardaysan'ın ailesi Erbil'den Urfa'ya gelip yerleşmiştir. Daysan
Nehri (Sonraları ismi Karakoyun olan) kenarında doğduğundan
Bardaysan (Daysan'ın oğlu) lakabıyla ünlenmiştir. Putperest olup
Bereket Tanrıçası Atargatis'e tapınan Bardaysan, ilk eğitimini
Suruç ile Halep arasındaki Menbic (Mabbog) şehrinde almış ve daha
sonra Urfa'ya gelmiştir. Büyük bir din filozofu, büyük bir bir
şair ve iyi bir sporcu da olan Bardaysan, okçulukta, nişancılıkta
ve binicilikte de hüneri ile tanınmıştır. Müziğe de düşkün olup,
dünyaya gelen oğlunun adını "Ahenk" manasına gelen "Harmonius"
koymuştur. (1)
Bardaysan, Kral VIII. Büyük Abgar ile aynı dönemde yaşamıştır.
Urfa'da onunla birlikte eğitim almış ve saraya da sık sık misafir
olmuştur.
Bardaysan, Süryânice yazdığı mersiyeleri aynı zamanda bestelemiş
veya besteletmiştir. Onun zamanında kiliselerde ayin müziği
yapılırdı. Bardaysan'ın dini ayin ile müziği birleştiren ilk fikir
ve sanat adamı olduğu söylenir. O dönemde Urfa'daki musikinin,
yeni doğmuş bulunan Hıristiyanlığı etkilediği anlaşılmaktadır.
Şanlıurfa'nın Eyyûbiye Mahallesi'nde 1970 yılında bulunan, miladi
228 yılına ait bir mozaikte, Yunanlı efsanevi musikişinas Orpheus
ve onun müziğini dinleyen, kuş, arslan, geyik ve melekler tasvir
edilmiştir.(2) Bu mozaik, üçüncü
asırda Urfa'da musikinin gelişmiş olduğunu göstermektedir. Mozaik
bugün kayıptır.
Türk Mûsikisi'nde adını, Urfa şehrinin eski adından almış "Rehâvî"
denilen bir makam bulunmaktadır. Aslı Ruhâvî olmalıdır ki, Urfalı,
Urfa'ya ait ve mensup demektir. Çok eski olan bu makam ve İbn-i
Sînâ'da geçtiğine göre I. asırdan yeni olamaz. Eskiden çok
kullanılmıştır. Sonraları yerini tamamen Rast almıştır. İki türlü
Rehâvî vardır. Birincisi basittir, Rast makamına benzeyen bir
makamdır. Asıl Rehâvî ise Bayatî makamıyla Rast makamının
birleşiminden meydana gelen bir terkiptir. Türk müziğinde 102
parça mevcuttur.(3) Rehâvî makamına
Urfa halk müziğinde bugün rastlanılmamaktadır.
Rehâvî makamının yanı sıra Arap musikisinde "Urfa Makamı" diye
bilinen bir makam da bulunmaktadır. Bu makam, Urfa'da kullanılan
"Urfa Divan Makamı"dır. Bugün birçok Arap ülkesinde
kullanılmaktadır. Bu durum, Şanlıurfa Halk Müziğine özgü bir
makamın Arap müziğini etkilediğini göstermektedir.
"Urfa-Mahur Makamı" ise Irakta kullanılan yeni bir Arap Mûsikisi
mürekkep makamıdır.
Bunlardan başka bir de -mahalli tabirle- "Kılıçlı Makamı" denilen
bir makam vardır. Bu makamda bir Urfa hoyrat çeşidi bulunmaktadır.
İşte; Rehâvî, Urfa, Urfa-Mahur ve Kılıçlı makamlarının Urfa ile
ilişkili olması, tarihte musikinin yöremizde ne kadar etkin
olduğunu gösteren örneklerdir.
Şanlıurfa'nın ilçesi Harran'da 1984 yılında yapılan kazılarda, 13.
yüzyıla ait Eyyûbiler döneminden kalma kemikten yapılmış bir kaval
bulunmuştur. Halen Harran kazı evinde muhafaza edilmektedir. Bugün
de aynı yörede yapılan düğün törenlerinde kaval eşliğinde oyunlar
oynandığı görülmektedir.
Şeyhül-İslâm Mehmet Esad Efendi, "Atrab-ül Asar" isimli eserde,
Şanlıurfalı Şair Yusuf Nâbi'nin (1642-1712) müzik alanında da
üstad olduğunu, güzel sesi ve "Seyyid Nuh" müstear adıyla şahâne
eserler bestelediğini belirtmektedir.
18. ve 19. yüzyıl, Osmanlı idaresindeki Urfa'da musikinin ve
şiirin ileri düzeyde olduğu dönemlerdir. "Kılıçlı Makamı"nın bu
dönemde Şanlıurfa'da doğduğu söylenmektedir. Kılıçlı Makamı'ndaki
"Güle Kon Dikene Konma" adlı eser günümüzde de sevilerek icra
edilmektedir. Günümüze kadar gelen anonim halk müziği eserlerinin
birçoğu bu dönemlerden kalmadır. Özellikle bu dönemlerde gazel
biçiminde yazılmış şiirler zengin ezgilerle divan tarzında uzun
havalar olarak okunmaya başlamıştır.
Musikiye tamamen birinci planda yer vermesiyle Mevlevilik, diğer
tarikatlerden daha fazla güzel sanatlara eğilmiştir. 1725-1925
yılları arasında faaliyetini sürdüren Urfa Mevlevihânesi'nde icra
edilen tasavvuf musikisinin Urfa halk müziğine önemli etkileri
olmuş ve bugünkü Halk müziğinin temellerini oluşturmuştur
diyebiliriz. Tasavvuf musikisine ait repertuarın içinde okunan
İlahi, Nefes ve kırık havalara Şanlıurfa'da "çifte" deyimi
kullanılmaktadır. Yine bu repertuarın içinde münacat, naat,
mersiye, kaside, ve gazel gibi "tek" (solo) okunan eserlerde
vardır.
Urfa'da müziğin gelişme sebeplerini ve seyrini araştırdığımızda
bazı kaynak kişiler ise Osmanlı döneminde saraydan sürgün edilen
birçok musikişinasın Urfa'ya gönderildiğini, bu insanların
yıllarca müzik birikimlerini yöre insanlarına aktardıklarını ifade
etmişlerdir.
20. yüzyılın ilk başlarında savaşlardan dolayı musikinin duraklama
dönemine girdiği görülmektedir. Daha sonra Cumhuriyet dönemiyle
birlikte yeniden gelişmeler görülmüştür.
Taşplakların yaygın olduğu dönemlerde müziği seven Urfalı
tüccarlar, İstanbul'a gittiklerinde o günün en beğenilen
sanatçılarının taşplaklarını getirmişler ve bu taşplaklar Urfalı
müzik icracıları tarafından dinlenilmiş ve öğrenilen eserler daha
sonraları çeşitli meclislerde (özellikle sıra gecelerinde) icra
edilmiştir. Bir yandan da yörenin sanatçı ruhlu insanları yeni
eserler meydana getirirek Urfa'da musiki kültürünün gelişimine
katkıda bulunmuşlardır.
1926 yılında derleme çalışmaları yapmak üzere Dar'ül-Elhan
(İstanbul Konservatuvarı)'dan Şanlıurfa'ya gelen heyette bulunan
Ekrem Besim Bey, daha sonra derlemelerle ilgili hazırlanan Dar'ül
Elhan'ın "Anadolu Halk Şarkıları Defteri"nin önsözünde Şanlıurfalı
musıkişinaslar ve icraları hakkında: ".....Şunu ilave etmek
isterim ki, Urfa'da dinlediğimiz zevatın hemen cümlesi, müziğe az
çok vakıf insanlardı. Terennüm ettikleri parçaların hangi makamda
olduğunu ve seyrini bilerek okuyorlar. Urfalıların sesleri çok
temiz ve tizdir. ilk işittiğim vakit erkek sesinin bu kadar yüksek
perdelere fennin vesaitinden istifade etmeksizin erişebileceğine
hayret ettim" (4) diye yazmaktan
kendini alamamıştır.
1932’de Atatürk'ün isteği üzerine Türkiye'de kurulan "Halkevleri"
bünyesinde Dil, Tarih, Edebiyat ve Folklor şubeleri
oluşturulmuştur. Urfa Halkevi'nde ise musiki faaliyetleri bu
dönemde yoğunlaşmış ve kurumsallaşmıştır. Halkevi'nde halkbilimi
alanında geniş ölçüde derleme çalışmaları da yapılmıştır. Urfa
Halkevi'nin yıllık bir yayın organı da olmuş ve 1951’e kadar
çalışmaları sürdürülmüştür.
Daha sonra "Urfa Musiki Cemiyeti" kurulmuş ve uzun yıllar
(1955-1975 arası) bu cemiyette eğitim ve sanat faaliyetleri devam
etmiştir.
1991 yılına gelindiğinde, Kültür Bakanlığına bağlı olarak kurulan
"Şanlıurfa Devlet Türk Halk Müziği Korosu" Şanlıurfa'nın musiki
hayatında yerini almıştır. Devlet Korosu, Türk Halk Müziğinin
yanısıra Şanlıurfa Halk Müziğine ait ezgileri de repertuarına
alarak, bu eserleri üstün tekniklerle icra etmekte ve bu kültürü
sanat konserleriyle geniş kitlelere yaymaktadır. Bu koronun
faaliyetleriyle Şanlıurfa Halk Müziğinde yeni ufukların açıldığı
görülmüştür.
1990 yılı Aralık ayında kurulan ŞURKAV (Şanlıurfa İli Kültür
Eğitim Sanat ve Araştırma Vakfı) bünyesinde; Halk Müziği
Yetişkinler Korosu, Halk Müziği Çocuk Korosu, Tasavvuf Müziği
Korosu ve Türk Sanat Müziği Korosu çalışmaları ile çeşitli
enstrüman kursları 11 yıldan beri etkin bir şekilde devam
etmektedir. Vakıf'taki müzik eğitimi çalışmalarına bu süre
içerisinde 1000'in üzerinde genç katılmıştır.
1993 yılında Şanlıurfa'da, Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Müzik
Bölümü açılmış ve yetenekli gençler bu çatı altında müziğin temel
bilgilerini alarak daha bilinçli ve bilgili yetişmeye başlamıştır.
1996 yılında ise, Harran Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi'nde
Müzik Bölümü açılarak Şanlıurfalı gençlere, müzikte akademik ve
bilimsel çalışmalara katılma fırsatı doğmuştur.
Halen geleneksel olarak bütün canlılığı ile yaşayan Şanlıurfa Halk
Müziği; görüldüğü gibi son yıllarda Şanlıurfa'da kurulan bazı
kurumların bünyesindeki faaliyetlerle yeni bir boyut kazanmıştır.
C. ŞANLIURFA'DA HALK MÜZİĞİ DERLEME ÇALIŞMALARI
Şanlıurfa Halk Müziği ile ilgili yapılan en önemli derleme
çalışmalarını; 1926 yılında Dar'ül Elhan heyetinin, 1938 yılında
Ankara Devlet Konservatuarının derleme ekibinde bulunan Muzaffer
Sarısözen'in, Osman Özsoy (Bandocu Osman)'un, TRT'nin, 1976
yılında MİFAD'ın, Fatih Yükselmiş, Fikret Otyam, Mehmet Özbek,
Necati Aydınlı, Osman Güzelgöz, Abuzer Akbıyık, Salih Turhan,
Kubilay Dökmetaş ve S. Sabri Kürkçüoğlu ile 1991 yılından itibaren
Şanlıurfa DTHM Korosu’nun yaptığı çalışmalar olarak sayabiliriz.
Derleme çalışmaları kronolojik olarak şöyledir:
1) Dar'ül Elhan Heyeti'nin 1926 Yılında Yapmış Olduğu Derleme
Çalışması
Urfa türküleriyle ilgili ilk kapsamlı derleme çalışması Dar'ül
Elhan Heyeti'nin (İstanbul Konservatuarı) Yusuf Ziya Demircioğlu
başkanlığında yaptığı çalışmadır.
Dar'ül Elhan (İstanbul Konservatuarı) heyeti; türkü, uzun hava ve
oyun havaları derlemek üzere Anadolu'ya dört gezi yapmıştır.
Yapılan dört derleme çalışmasında yurdun çeşitli yörelerinden 850
kadar türkü notaya alınmış; bunların önemli bir kısmı plağa
kaydedilmiştir. Bu plaklar sıhhatsiz arşivleme ve imkansızlık
yüzünden birkaç yıl içinde bozulmuştur. Bu gezilerde derlenen
ezgiler "Anadolu Halk Şarkıları" ismiyle 15 defter halinde 1927
yılında yayınlanmıştır.
Heyet, birinci araştırma gezisinde, 31 Temmuz 1926 tarihinde
Şanlıurfa'ya gelmiştir. Bu geziye Yusuf Ziya Demircioğlu, Rauf
Yekta, Dürri ve Ekrem Besim katılmışlardır. Birinci araştırma
gezisi Urfa'nın yanısıra Adana, Gaziantep, Niğde, Kayseri, Sivas
illerini de kapsamıştır. Bu gezide 250 adet halk türküsü ve oyun
havası derlenmiştir. Bu bölgede ilk seyahatte toplanan türkülerin
notaları ve sözleri "Anadolu Halk Şarkıları" 1., 2 ve 5. defter
adı altında nota ve sözleriyle 1927 yılında Osmanlıca
yayınlanmıştır.
Urfa türkülerinden 36 adedinin sözleri ve notaları ise Dar'ül
Elhan Heyeti'nin derleme çalışmalarının yer aldığı Anadolu Halk
Şarkıları'nın 5., 6., 13. ve 15. defterlerinde yayınlanmıştır.
Osmanlıca basılmış 5. Defterin önsözünü yazan Ekrem Besim Bey'in
Urfa türküleri ve okuyucuları hakkında güzel tespitleri vardır. Bu
nedenle 5. defterin önsözünü Osmanlıcadan çevirerek aşağıya aynen
almayı uygun gördük.
"Konservatuarın Türk Halk Şarkılarını toplamak için Anadolu'ya iki
sene sıra ile çıkardığı iki heyetle, birincisinin semere-i
mesaisini kısmen muhtevi olan bu risalede Türkiye'de ilk defa
olarak ciddi ve fenni bir surette bu vadide çalışmaya başlayan
heyetin seyahatinden bir nebze bahsetmek isterim.
Bu seyahatin, ne gibi düşüncelerin, müesseratın ve ihtiyacatın
mahsülü olduğunu, evvelki defterlerde muhterem meslektaşlarım izah
ettikleri cihetle o nukattan sarf-ı nazar edip, asıl seyahatten ve
gezdiğimiz yerlerden toplanan halis Türk müziği nüveleri olan halk
şarkılarından bahs etmeye gayret edeceğim.
Heyet, İstanbul'dan 31 Temmuz 1926 tarihinde hareket ederken,
çizilmiş bir proğram vardı ve kendisine kati bir istikamet tayin
etmiş bulunuyordu. Herkesin kemal-i iştiyakla bahsettiği ve
dinlediği vakit hususiyeti dolayısıyla büyük bir zevk aldığı
meşhur "Urfa Ağzı" tabir edilen üslûp hepimizi o şair memleketine
celp etmiş idi, binaenaleyh seyahat müddetimizin mühim bir kısmı
Urfa'da geçti.
Avrupalıların sitayişle yad ettikleri Türk misafirperverliğinin en
koyusunu Urfa'da bulursunuz. Heyetimiz orada çalıştığı müddetçe ne
kadar hüsn-ü kabul gördüğünü, ne gibi samimi rabıtalar tesis
ettiğini unutmaz, bu husus; maksadımızı, hangi gayeye doğru
gittiğimizi, velev ki, kabul olduğu kadar veciz bir surette izah
etsek, şimdiye kadar görülmemiş, işitilmemiş bir iş için, yani en
doğrusu kendi memleketlerinde ehemmiyet vermedikleri uzun havalar,
oyun havalarını toplamak uğrunda İstanbul'dan kalkıp diyar diyar
gezmek anlaşılacak şey değildi. Fakat hiç de böyle olmadı. Urfa
Valisi Fuat Beyefendi, Türk Ocağı Reisi bulunan eşraftan Hacı
Mustafa Reşit Bey gibi münevver zevat derhal teşebbüs ettiğimiz
işin ehemmiyetini idrak ettiler, asıl nağmeleri bize verecek
olanlar ise eski Urfa şarkılarının bir defa bu suretle tesbit
ettikten sonra artık ziyaa uğramayacağını anladılar ve memnunen,
seve seve mesaimize iştirak ettiler, hepsine alenen teşekkür
etmeyi bir borç bilirim.
Anadolu'nun her tarafında olduğu gibi halk teganniyatı o havalide
de iki türlüdür. Uzun hava, kayabaşı tabir ettikleri usülsüz yani
ritmsiz parçalarla muayyen ritm dahilinde terennüm edilen
parçalar. Uzun havaları Urfa'da (divan) ve (hoyrat) olarak iki tip
şeklinde tasnif edebiliriz. Şunu ilave etmek isterim ki, Urfa'da
dinlediğimiz zevatın hemen cümlesi müziğe az çok vakıf insanlardı.
Terennüm ettikleri parçaların hangi makamdan olduğunu ve o makamın
seyrini bilerek okuyorlar. Keyfiyeti iki nokta-i nazardan tetkik
edecek olur isek, herhalde başka başka neticeler elde ederiz.
Filvaki, makamların dar çerçevesi içinde kalmayan, daha doğrusu
okuyt şurutu bilmedikleri için onlardan tamamiyle azâde olan halk
musıkişinasları herhalde (halkçılık) nokta-i nazarından daha çok
müraccahtırlar; çünkü onlar nasıl hissiyatını zincirlemiyor ise o
hissiyatın dili olan musıkiyi de dört duvar arasına almıyorlar.
Diğer taraftan Urfalıların müzik ile kısmen iştigal etmiş olmaları
velev ki bu muayyen bazı nukata münhasır kalmış olsun, o memleket
ahalisinin tabii ve coğrafi vaziyetinin icabatındandır.
Uzun hava tiplerinde Divan herhalde diğeri olan hoyrattan daha çok
musanna ve daha sanatkârane vücut bulmuş bir numunedir. Müzik
nokta-i nazarından gazele çok müşabih olan divanın (Meyan) kısmına
tecnis tabir ederler.
Güftesi, hoyratın güftesi, yerli şairlerin arasından alınır.
Hoyrat ise bütün halkın en ufak çocuktan en ihtiyar köylüye kadar
herkesin terennüm ettiği havadır. mecmuamızda neşrettiğimiz kırık
hava tabir ettikleri mevzun şarkıların adedi ise namütenahidir.
Şurası şayanı hakikattir ki, 2/4, 6/8 ve 10/16 vezinlerin çokluğu
yanında 9/8 vezini gibi mütebellir bir hususiyete malik olan ritm
çok azdır.
Urfalıların sesleri çok temiz ve tizdir. ilk defa işittiğim vakit
erkek sesinin bu kadar yüksek perdelere fennin vesaitinden
istifade etmeksizin erişebileceğine hayret ettim.
Konservatuarımızın memlekete naçiz bir hizmet olarak ziya'dan
vakiye ettiği halk türkülerini tespit ve neşr uğrundaki
faaliyetine devam etmesini memnuniyetle karşılayan büyüklerimizden
gördüğümüz teşvike mukabil, minnettarlığımı burada arz etmeyi bir
vecibe addederim."
Ekrem BESİM
Mahmut Ragıp Gazimihal de, "Anadolu Türküleri ve Müzik
İstikbâlimiz" adlı kitabında bu ilk derleme gezisine dair Yusuf
Ziya Demircioğlu'nun anlattıklarına yer vermiştir.
Ayrıca Yusuf Ziya Demircioğlu "Anadolu Köylerinin Türküleri"
(5) isimli kitapta 18 Şanlıurfa
türküsünün sözlerine yer vermiştir. bu türküler şunlardır: Ağlama
yar ağlama, Az kaldı bayram ola, Kalenin ardında üç ağaç incir,
Harman yeri sürseler, Gidin bulutlar gidin, Çaya indim çağlarım,
Karanfil ekilende, Elinde altın terazi, Arabası mavi boya, Petekte
üzüm kara, Giderem ben de ben de, Oğlan gider oduna, Giderem
burdan artık, Evlerinin önü yoldur yolaktır, Hüvengin yollarında,
Çelik pazarında ufacık taşlar, Ben de gittim bir geyiğin avına,
Vara vara vardım bu kara taşa.
2) Ankara Devlet Konservatuarı'nın 1938 Yılında Yapmış Olduğu
Derleme Çalışması
Urfa'da yapılan ikinci önemli derleme çalışması Ulvi Cemal Erkin
başkanlığında Muzaffer Sarısözen'in de katılımıyla Ankara Devlet
Konservaturı tarafından yapılan derleme çalışmasıdır.
1938 yılında Urfa'ya gelen heyet, Urfa'nın ileri gelen
ustalarından; türkü, uzun hava ve oyun havaları kaydetmişler ve
daha sonra bunların bir kısmını notaya alarak radyo arşivine
kazandırmışlardır. Bu derleme çalışmasında Mukim Tahir, Hacı Nuri
Hafız (Başaran), Şükrü Hafız (Çadırcı), Bayan Saniye, Mehmet
Sağlamkol (Kurrik Mehey), Mehmet Bardakçı, Hakim Ercan, Bekir
Kaynak, Karaköprülü İsmail, Nusret Ergun, Kadir Yılmaz, Hüseyin
Simitçi, İsmail Şimşek gibi Urfa'nın meşhur okuyucularından
derlemeler yapmışlardır.
Bu derlemenin ses kayıtları; Ankara Devlet Konservatuarında,
TRT'de, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma Genel
Müdürlüğü arşiviyle Abuzer Akbıyık ve Sabri Kürkçüoğlu özel
arşivinde bulunmaktadır.
1938 yılında Şanlıurfa'da yapılan derleme çalışmasında tespit
edilen ve arşivlerde bulunan banttaki türkü, uzun hava ve oyun
havaları şunlardır:
Urfa hoyratı/Mehmet Sağlamkol (Kurrik Mehey), Ebe kümeci/Mehmet
Sağlamkol (Kurrik Mehey), Taşa vurdum/Mehmet Sağlamkol (Kurrik
Mehey), Urfalıyam ezelden, Tutam yar elinden tutam/Mehmet
Bardakçı, Dağlar başı kışladı, Güzel senin ne belalı başın var,
Bugün bayram günüdür, Pınarın başında yatmış uyumuş, Kahveyi
kaynatırlar/Mehmet Bardakçı, Lokman kimin (Uzun hava)/Mehmet
Bardakçı, Dön beri yüzün göreyim/Mehmet Bardakçı, Mersiye, Yara
sızlar (UH)/Mahmut Küçüksüslü, Kolumu salladım/Mehmet, Kavalla
oyun havası/Kavalcı Ramazan, Kavalla oyun havası/İsmail Şimşek,
Gelemem ben/Mehmet Sağlamkol, Bağlama ile oyun havası/Hakim Ercan,
Ben sıhmamı al isterem/Hafız Nuri Başaran, Ağam etme bu nazı,
Urfa'nın bedenleri, Tavus kuşu/Mehmet Sağlamkol, İndim kuyun
dibine, Pencereden kar geliyor (UH), Çadır kurdum düzlere, Divan
hoyratı/Hafız Nuri Başaran, Bağlama ile oyun havası/Hakim Ercan,
Yine doğdu güneşler (Hoyrat)/Hafız Nuri Başaran, Bağlama ile oyun
havası/Hakim Ercan, Giderem burdan artık/Topluluk, Tamburam rebap
oldu/Topluluk, Kavalla karayılan oyun havası/Kavalcı Ramazan,
Anadolu oyun havası, Urfa mahpushanası/Balo Atar, Bağlama ile oyun
havası, Hasan Dağı oyun havası/Siverekli Mehmet Çelik, Delali
Mihrican oyun havası, Deloyloy oyun havası/Siverekli Mehmet,
Evlerinde var badiya/Bekir Kaynak, Gülizar oyun havası, Çarşıda
nişe/Tahir Oturan (Mukim Tahir), Bu bağ bizim olaydı/Bekir Kaynak,
Bu pınar eşme pınar/Tahir Oturan (Mukim Tahir), Atımı
bağladım/Bayan Saniye, Anama söyleyin damda yatmasın (Ağıt), Senin
yazın kışa benzer/Karaköprülü İsmail, Mahpushâne, Saray yolu/Nusret
Ergun, Kışla şarkısı/Nusret Ergun, Yüce dağ başında/Fehmi Torkan,
Abdo'nun mezarını (UH)/Tahir Oturan (Mukim Tahir), Küstürdün
barışamam/Şükrü Çadırcı, Ayrıldım özlerinden (UH), Bu derenin
armudu/Kadir Yılmaz, Havayi deli gönül (UH) Tahir Oturan (Mukim
Tahir), Bülbüller düğün eyler/ Şükrü Çadırcı, Seherde girdim
bağa/Şükrü Çadırcı, Gül iken açıldım soldum/B.Gürses, Derdi bile (UH)
Kadir Yılmaz, Karalar giymişim (UH) Kadir Yılmaz, Hamra çarşaf
başında, Kekliğimi doyurdular/Nusret Ergun, Bağlama ile oyun
havası/Hüseyin Simitçi,
3) Osman ÖZSOY'un (Bandocu Osman) Yaptığı Derlemeler
1940-1950 yılları arasında Urfa'da bando takımını kurup yürüten
Osman Özsoy Urfa Halkevi'nde musiki faaliyetlerinde bulunmuştur.
Bu hizmetleri sırasında birçok kişiye nota ve solfej öğretmiştir.
Bu yıllarda Urfa türküleri ve oyun havalarını da derlemiştir.
Derlediklerini "Urfalı Musikişinaşlar ve Halk Türküleri" adlı bir
defterde toplamıştır. Bu defter Abuzer Akbıyık'ın arşivinde
bulunmaktadır.
4) Fikret OTYAM'ın Yaptığı Derlemeler
1953 yılında Dünya Gazetesi'nde çalışırken ilk kez bir röportaj
için geldiği Urfa'ya sevdalanan Fikret Otyam 48 yıl boyunca
Urfa'ya yılda birkaçkez gelip gitmiştir. Bu gezilerinin
bazılarında Urfa Türkülerinden derlemeler yapıp bantlara
kaydetmiştir. Bu bantları 1994 yılında ŞURKAV arşivine vermiştir.
Bantlar üzerinde çalışılmaktadır.
Yıllar önce bir yazısında "Doğduğum Aksarayı çok seviyorum ama
anam, keşke Urfa'da doğursaydı beni, sorulduğunda ben de URFALIYAM
diyebilseydim" diye yazan Fikret Otyam 1960 yılının Mayıs ayında
Urfa'ya yaptığı bir seyahatindeki izlenimlerini "Gide Gide 3/
Harran Hoyrat Mayın" isimli kitabında ise şöyle anlatıyor:
"Akşamdı... Urfa Palas Oteli önündeydim. Akıl almaz, dinlemesi
doyulmaz, bir ses, beni olduğum yere çaktı. Bütün Urfa inliyor
desem inanın yalan değil gerçek... Kahvede kürsülere oturmuş
Urfalılar 'huşu' içindeydiler.. İşte dedim, İlhan'a duyurmak
istediğim hoyrat bu.. Dinledim biraz daha.. Koşarak dar sokaklara
daldım. Dar sokakların birisinde bir ev vardır. Kapısında 'Urfa
Musiki Cemiyeti' yazar.. Kapıyı yumruklamaya başladım, halk
oyuncusu canım insan İsa Barak açtı kapıyı 'Hoş gelmişsen Baboo '
dedi, 'yorulmışsandır. '
- Aman İsa , bir yerde bir hoyrat okuyorlar bizim İlhan (İlhan
Başgöz) dinlese deli olur.
Şaşırdı.
Baktım iç odadan bir türkü gelir. Kulak kesildim. Usulca girdim
içeri. Yirmi kadar vardılar. Bizim uzun İlhan, TK 30 Grundig'i
kurmuş, ses kaydediyor. Dışarıdan duyduğum türkü buradan
yayılıyordu. Hem kayıt yapıyorlar, hem de dışarıdaki hoparlöre
veriyorlardı türküyü.."
Fikret Otyam bir sonraki seyahatinde ise şöyle anlatıyor Urfalıyı
ve Urfa müziğini:
"Urfa Musiki cemiyeti yöneticilerine haber ulaştırdık..
Dileklerimizi duyurduk.. Derneğin üyeleri halis Urfa çocukları,
insanları. Çoğu esnaf .. İş güç sahibi.. Garip dostu kişiler..
Tenekeci Mahmut Güzelgöz, Sazcı Aziz Çekirge, Şoför Mehmet
Sağlamkol (Kurrik), yüz yaşında Hafız İsmail Baba, Mustafa
Çölkesen, öğrenci Yavuz Tapucu, Kemal Geçgil, Mehmet Şengül, İsa
Barak, İbrahim Ağan unutulur insanlar değil. Mahmut Güzelgöz
dükkânını kapatıp geldi.. Asırlık Urfa türkülerini bilen bu mert
insan, garip dostu, yiğit sesli.. Kazancını, üç günlük kazancını
düşünmedi.. Şoför Mehmet Kurrik, yüklü kamyonu kirkoya vurup
uzattı dost elini.. İsa Barak, hele İsa Barak üç gün üç gece
gözlerimize baktı, nasıl yararlı olabilirim diye.. Urfa'yı
sevdiğimi biliyorlardı, Urfalıları sevdiğimi biliyorlardı,
yüreklerini açtılar.. Unutulmaz.."
Şanlıurfalılar adına, Sayın Otyam'a teşekkür edilmek istenmiş ve
2001 yılının 11 Nisan günü onun adını taşıyan Harran kütüphânesi
kendisinin de katılımı ile Vali Muzaffer Dilek tarafından hizmete
açılmıştır.
5) Fatih YÜKSELMİŞ Tarafından Yayınlanan "Urfa Halk Türküleri "
Kitabı
Fatih Yükselmiş, derlediği Urfa türküleri ve hoyratlarının
sözlerini 1963 yılında "Urfa Halk Türküleri" ismiyle küçük boyutta
bir kitap olarak İstanbul'da Çelikcilt Matbaası’nda basılarak
yayınlanmıştır.
6) MİFAD Tarafından 1976 Yılında Yapılan Derleme Çalışması
Urfa'da yapılan önemli bir derleme çalışması da MİFAD (Kültür
Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi) tarafından yapılmıştır.
Bugünkü adı HAGEM (Halk Kültürlerini Araştırma Genel Müdürlüğü)'dir
Bu çalışmada Yaşar Doruk başkanlığındaki heyet, Şanlıurfa'ya
gelerek meşhur okuyucu ve kaynak kişi Tenekeci Mahmut, Bakır
Yurtsever, Abdullah Balak ve Ahmet Alaybeyi'nden 350 civarında
türkü ve oyun havası derlemişlerdir. Daha sonra derledikleri bu
türkü ve oyun havalarından 39 adedi notalarıya birlikte
"Şanlıurfa'dan Derlenen Türküler ve Oyun Havaları" adlı kitapta,
1977 yılında Milli Folklor Araştırma Dairesi tarafından
yayınlanmıştır.
7) Mehmet ÖZBEK'in Yaptığı Derleme Çalışmaları
Şanlıurfalı THM Sanatçısı Mehmet Özbek, Urfa'da bulunduğu (1960'lı
yıllarda) talebelik yıllarında meşhur ustaların meclislerinde
bulunmuş ve birçok türkü derlemiştir. Daha sonra İstanbul
Radyosu'nda ve TRT Müzik Dairesi'nde görev yaptığı yıllarda
bunları değerlendirerek radyo repertuvarına kazandırmıştır. Ayrıca
1975 yılında yayınladığı "Folklor ve Türkülerimiz" adlı kitabında
50 adet Urfa türküsünün sözlerine yer vermiştir.
8) Osman GÜZELGÖZ'ün 1981 Yılında Yaptığı Derleme Çalışması
1981 yılında Osman Güzelgöz, babası ünlü okuyucu ve kaynak kişi
Tenekeci Mahmut Güzelgöz'den 8 kaset türkü ve uzun hava
derlemiştir. Bu derleme çalışmasında A.Cihat Kürkçüoğlu ve Bakır
Karadağlı da sazlarıyla Tenekeci Mahmut Güzelgöz'e eşlik
etmişlerdir.
9) Abuzer AKBIYIK ve S. Sabri KÜRKÇÜOĞLU'nun Yaptıkları Derleme
Çalışmaları
Abuzer Akbıyık ve S.Sabri Kürkçüoğlu, 1975 yılından itibaren
Şanlıurfa türküleri, uzun havaları ve oyun havalarıyla ilgili
mahalli kasetleri arşivlemişler ve 1980 yılından itibaren de
Şanlıurfa'nın kaynak kişileri, bestekârları ve okuyucularıyla
yüzyüze görüşerek birçok ezgi derlemişlerdir.
Tenekeci Mahmut Güzelgöz, Yusuf Kuşçuoğlu, Şükrü Hafız (Çadırcı),
Mahmut Ağe (Yetkin), Değirmenci Kadir, Bekçi Bakır (Yurtsever),
Ahmet Alaybeyi, Abdullah Balak, Şükrü Algın, Mehmet Ataç, Mustafa
Şahin, Mehmet Sağlamkol (Kurrik Mehey), Ahmet Cankat, Doğan
Güllüoğlu, Mustafa Dişli, Kazancı Bedih (Yoluk), Karaköprülü
İsmail, Şemsi Parmaksız, Mustafa Savaş, Fırıncı Mehmet Gözoğlu,
Halil Binbaşıoğlu, Nenê Mehey, Hellan Bakır (Keçeloğlu), Halil
Damdam, Mehmet Delioğlu, Fevzi Atlıoğlu, Bedir Çağlayan, Saime
Kazazoğlu, Cihat Kürkçüoğlu, Osman Doğan, Cülha Hafız, Halil
Yıldırım, Bedirhan Kırmızı, Osman Bengisu, Saatçı Yusuf Hafız,
Mehmet Nacak, Sait Küçük, Ziya Küçükoğlu, Abdülkadir Algın, Arif
Çelik gibi Urfalı kaynak kişi, okuyucu ve bestekârla yüzyüze
görüşmeler yapılmış ve bu derleme çalışmaları banta
kaydedilmiştir. Özel arşivlerinde bulunan bu bantlarda yer alan
bazı ezgiler, TRT arşivine kazandırılmıştır. TRT arşivlerinde yer
almayan bazı türkü ve oyun havalarını arşive kazandırmak için
çalışmaları devam etmektedir. 1996 yılından itibaren Abuzer
Akbıyık ve S. Sabri Kürkçüoğlu'nun bu çalışmalarına Osman Güzelgöz,
Salih Turhan ve Kubilay Dökmetaş da iştirak etmişlerdir.
10) Necati AYDINLI Tarafından 1997 Yılında Yayınlanan ÖYKÜLERİYLE
ŞANLIURFA TÜRKÜLERİ Kitabı
Şanlıurfa Devlet THM Korosu’nda 1990 yılından itibaren 5 yıl
misafir sanatçı olarak çalışan bağlama sanatçısı Necati
Aydınlı'nın Şanlıurfa türküleri çalışması bir diğer derlemedir.
1997 yılında Şanlıurfa'da Özdal Matbaacılık'ta "Öyküleriyle
Şanlıurfa Türküleri" ismiyle kitap olarak basılarak
yayınlanmıştır. Kitapta 190 türkü notasıyla yer almaktadır.
11) 1999 Yılında Yayınlanan ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİ Kitabı
Şanlıurfa Halk Müziği ile ilgili son dönemde yapılan en önemli
derleme ve yayın çalışması Abuzer AKBIYIK, Salih TURHAN, Sabri
KÜRKÇÜOĞLU, Osman GÜZELGÖZ, ve Kubilay DÖKMETAŞ tarafından
hazırlanan ve Ekim 1999'da Şanlıurfa Valiliği'nce yayınlanan
"ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİ" kitabıdır.
Şanlıurfalıların ve aynı zamanda kültür- sanat dünyasının
istifadesine sunulan bu eser; 16*24 cm ebadında, 664 sayfa ve dört
bölümden oluşmakta. I. Bölümünde 311 sözlü kırık hava (türkü); II.
Bölümünde 14 adet oyun havası ve gezinti; III. Bölümünde 46 adet
hoyrat, maya, ağıt, ve diğer uzun hava tarzı eserler; IV.
Bölümünde ise 28 adet gazel, divan gibi klasik eserler bulunmakta
ve kitapta toplam 399 eser notasıyla yer almaktadır. Ayrıca
kitapta sözlük, konu ile ilgili kaynakça, 103 biyografi ve 156
fotoğraftan oluşan sanatçılar albümü bulunmaktadır.
Şanlıurfa Halk Müziği'ne büyük katkı sağlayacak olan ve "Osmanlı
Devleti'nin Kuruluşunun 700. Yıl Dönümü"nde yayınlanan bu kapsamlı
çalışma, müzisyenlerin, araştırmacıların, öğrencilerin ve diğer
ilgililerin ellerinin altında bulundurabileceği önemli bir başvuru
kitabı olacak durumda.
12) TRT Repertuarında Bulunan Şanlıurfa Türkülerini Derleme
Çalışmaları
Şanlıurfa türküleriyle ilgili olarak 1960 yılından bu yana gerek
TRT adına gerekse kişisel derleme yapıp TRT repertuarına
kazandıran isimler ise şunlardır. da Emin Tugay, Ahmet Yamacı,
Abdullah Balak, İzzet Altınmeşe, Nida Tüfekçi, Muzaffer Sarısözen,
Ahmet Bayram, Bakır Karadağlı, Kubilay Dökmetaş, Salih Turhan,
Bedir Çağlayan, Mustafa Canan, Bedirhan Kırmızı, Yücel Paşmakçı,
Yavuz Tapucu, Ramazan Şenses, Nihat Mercanlı, Selahattin Erorhan,
Bünyamin Aksungur, Cemil Cankat, Mehmet Özbek, Selahattin Alpay,
Bakır Yurtsever, Abdülkadir Algın, Osman Güzelgöz, Melih Duygulu,
Süleyman Yıldız, Adnan Ataman'ı sayabiliriz.
13) Kültür Bakanlığı Şanlıurfa Türk Halk Müziği Korosu'nun
Derlemeleri
Devlet Türk Halk Müziği Korosu 1991 yılında Kurulmuş ve
faaliyetlerine başlamıştır. 10 yıllık çalışmaları içerisinde çok
sayıda yöre ezgisi korodaki sanatçılar tarafından derlenerek
notaya alınmış ve çeşitli dönemlerdeki konserlerde bu eserler icra
edilmiştir.
D. KAYNAK KİŞİ VE DERLEYİCİLERİN BELİRLENMESİ
Türkülerin (sözlü kırık hava ve uzun havaların), oyun havalarının
kaynak kişisinin ve derleyicisinin tespiti her zaman kolay
olmamaktadır. Bilindiği gibi halk ezgilerimiz genel olarak
"Anonim"dir. Anonim Şanlıurfa türküleri ve oyun havaları 1926
yılından başlanarak İstanbul Konservatuarı, TRT ve Kültür
Bakanlığı gibi kuruluşlar tarafından birçok defa derlenmiştir. Bu
derleme çalışmalarında aynı türkü, değişik zamanlarda, değişik
kaynak kişilerden derlenerek kayıtlara geçirilmiştir.
Yine, bazen ticari amaçla, bazen de tespit amacıyla bu konuyla
ilgilenen kişiler özel derlemeler yapmışlar, bunları plaklara,
kasetlere ve kitaplara kaydetmişlerdir.
Durum böyle olunca bir anonim türkü, yıllar itibariyle birçok
kaynak kişiden, değişik zamanlarda derlenmiştir. Hal böyle iken,
bir türküyü plağa veya kasete okuyan bir sanatçı, kaynak kişi veya
derleyici olarak ya kendisini veya daha önceki çalışmalarda hiç
ismi geçmeyen birini yazmıştır.
İşte bu karmaşık durumda, bir türkünün esas kaynak kişisini ve
derleyicisini bulmak yıllar yılı çalışmayı gerektirmektedir. Bu
konudaki belirsizlik halen devam etmektedir. Bugün için bir
türkünün TRT, Kültür Bakanlığı, İstanbul Konservatuarı derleme
arşivi ile MESAM veya başka bir kuruluşta değişik kişi adına
kayıtlı olduğunu görmekteyiz.
E. TÜRKÜLERDE ANONİM VE BESTE KAVRAMI
Türkü denince genellikle, anonim olanlar, yani sahibi belli
olmayan, halkın ortak malı olan, sözlerinde ve müziğinde yörenin
folklorik özellikleri bulunan, kaynağından çıktıktan sonra halkın
yıllarca benimseyerek söylediği, zaman, içerisinde bazı
değişikliklere uğrayan ezgiler akla gelir.
Önceleri kişinin yaratısı olarak meydana çıkan türküler, bir süre
sonra toplumun malı olur. Türkü çıktığında, bestekârına ait iken,
duygu ve düşünce yönünden halkı ilgilendirirse, halk tarafından
sevilir ve benimsenir; o zaman ağızdan ağıza dolaşmaya başlar ve
zaman içinde bestekâr unutulur. Türküde kişilik izleri varsa
silinir, daha da güzelleşir, yani yeniden az ya da çok işlenerek
değişikliğe uğrar. Böylece türkü halkın malı (Anonim) olarak
yaşamaya devam eder.
Ancak günümüzde iletişim ve kayıt cihazlarının gelişmesi ve
türkünün telif yönünden bir değerinin ortaya çıkmasıyla artık
türküyü yakan veya besteleyen kişi ezgiye damgasını vurmakta,
notere ve çeşitli kurumlara başvurarak bestelediği eseri kendi
adına kaydettirmektedir.
Söz ve müziği belli kişilere ait olan Urfa türkülerinin çoğu,
anonim türküler kadar güzel olup, halk tarafından benimsenmekte ve
yörenin birçok folklorik motiflerini taşımaktadır. "Dolana ay
dolana", "Urfalıyam ezelden (Ağam çiğköfte oldu)" gibi türkülere
gerek Şanlıurfa'dan gerekse diğer yörelerden yüzlerce örnek
verebiliriz. Türküler konusunu işlerken bu gerçeği göz ardı
etmemiz mümkün değildir.
Bazen Aynı türküyü ve ezgiyi, yine aynı yörenin mahalli
sanatçıları küçük ezgi değişikliği ile farklı farklı çalıp
okurlar. Bunlardan biri doğru, diğerleri yanlış değildir.
Yapılanlar müzik kuralları içindeyse hepsi de doğru ve güzeldir.
Aksi takdirde doğru kime göre ve neye göre olacaktır?
Türkü yakma yeteneğine sahip sesi güzel bir Urfalı, muhakkak
surette halk şiiri ve müziği ilede ilgilenir. Ezberinde birçok
şairin değişik şiirleri bulunur. Bu değerlerle özel yeteneğini
birleştiren Urfalı yaşadığı olay ve duygu sonucunda türkü yakmakta
(bestelemekte) hiç de zorluk çekmez. Yarattığı yeni türkü yöresel
motifler taşıyorsa zamanla yayılıp halka mal olmakta gecikmez.
Türküdeki kişilik izleri kaybolup eser halka malolunca yakılan
türkü anonim halk müziği şekline dönüşür. Urfalı için türküler
belli kişilere ait birer olgu değil, tamamiyle toplumun malı olan
çok kıymetli değerlerdir.
Urfalı şunu çok iyi bilmektedir ki yaktığı türküsünü topluma mal
edebildiği nisbette sevdirebilecek, yaşatabilecek ve bunun
gerçekleştiği oranda da mutlu olacaktır.
Müzik meclislerinde bulunup ta kendisinde türkü söyleme yeteneği
olan bir Urfalının, o an içinde bulunduğu ruh haliyle, herhangi
bir makam geçilirken aynı makamda (irticalen) yeni bir türküyü
dile getirdiği görülmüştür. "Çay içinde adalar" türküsü bunun en
güzel örneğini teşkil etmektedir.
F. ŞANLIURFA TÜRKÜLERİNDE TEMA
Müzik, Şanlıurfalının hayatının önemli bir bölümünde yeraldığından
kafası, ruhu, gönlü, sürekli müzik aşkı ile doludur.
Şanlıurfalı ifade edemediği bütün duygularını, coşkusunu,
sevincini, kederini, yasını türkülere dökebilmiş ve bir noktada
kendi kendini türkülerle ifade etmiştir.
Ağlama yar ağlama (Anam)
Mavi yazma bağlama
Giderem tez gelirem (Anam)
Ele gönül bağlama
Eyledir yar eyledir
Gerdan altı yayladır
Almış yari dizine
Hem öper hem söyletir
Çoğu zaman aşkın en doruk noktasında sevgiliye yakılan bir uzun
hava ile kabahatini dahi kabullenir:
Küsme dilber barışalım
Her kabahat bendedir
Her kabahat bende ise
Ela gözler sendedir
Sevilen bir yiğidin öldürülmesi üzerine de en yanık türküleri
Şanlıurfalının ağzından duyabilirsiniz.
Mezarım üstüne gülü ektiler
Yeni gelin kimin kefen diktiler
Bütün ahbaplarım boyun büktüler
Nen eyle Zekim nen eyle
Cenazem geçiyor sen şivan eyle
Tüm bunların yanı sıra Şanlıurfa türküleri genellikle gurbet,
ayrılık ve hasret üzerinedir:
Çadır kurdum gurbet elin düzüne
Hasret kaldım ana baba yüzüne
Baş koymadım nazlı yarin dizine
Kardaş kâh gidelim sılaya doğru
Kardaş kâh gidelim Urfa'ya doğru
..........
Urfa'nın çayları çağlayıp akmaz
Garibem üzüme kimseler bakmaz
Beklerim postayı mektubum çıkmaz
Diyarı gurbette ağlar gezerim
Şanlıurfalının mayası kâhramanlıkla yoğrulmuştur. Özgürlük ve
vatan sevgisi için hiç bir fedakârlıktan kaçınmayan, bağrı yanık
Anadolu insanına tipik bir örnek teşkil eder. Şanlıurfa
türkülerinde kahramanlık örneklerini de her zaman görebiliriz:
Kolumu salladım toplar oynadı
Karadaş içinde asker kaynadı
Yaşasın Urfalılar teslim olmadı
Dı yeri yeri kumandanlar yerı
Askerlerin gidiyor dönmüyor geri
.........
Şanlıurfalı, türküsüne bazen bir tarihi olayı yüklemiştir.
Yukarıda örneği verilen türkü Urfa'nın 1920 yılındaki düşman
işgalinden kurtuluşunu işlerken, aşağıda örneği verilen türkü ile
de Erzurum 93 (1878) Osmanlı-Rus savaşından izler yansıtmaktadır:
Ordumuz gitti Muş'a dayandı
Daşı toprağı kana boyandı
Bitlis'i gördüm yüreğim yandı
Ağlama aney belki gelirem
Ölüm olmazsa seni görürem
(Rûz-ı mahşerde seni görürem)
............
Şanlıurfa türkülerini oluşturan halk şiiri de çok zengin
özellikler taşımaktadır. Zengin bir kafiye örgüsü, türküye uygun
(söyleyiş kolaylığı sağlayan) redif uyumu, duygu bütünlüğü ile
anlatım zenginliğinden kaynaklanan söz güzelliği ve ezgilerdeki
sanat unsuru, işleniş biçimi, motifleri gibi nitelikler Şanlıurfa
türkülerinin sevilip beğenilmesindeki önemli temel unsurlardandır.
G. ŞANLIURFA TÜRKÜLERİNİN KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ
Şanlıurfa, Türk Halk Müziği repertuarı açısından karakteristik bir
müzik yapısına sahip illerimizden biridir. Şanlıurfa yöresi
türkülerinin, diğer yörelerin türkülerinden farklı bir yapısı ve
icra üslubu vardır.
Türkülerin icrasında sesler; gür, parlak ve geniştir. Türkülerin
duygulu ve yanık oluşu ile hançere süslemeleri ayrı özellik
arzeder. Ezgiler 3 ile 12 ses arasında seyreder.
Şanlıurfa türkülerinin ezgi yapıları monoton olmayıp çok inişli
çıkışlı zengin ezgi motiflidir. Usul ve ritm yapısı da hayli
zengindir. Gırtlak nağmeleri bir hayli fazla olduğu için, bazı
istisna ve uzun havalar hariç; düz ve uzun seslerden çok, dinamik
ve küçük değere haiz sesler tercih edilmiştir.
Şanlıurfa türküleri arasında hem ağır tempolu, hem de hareketli ve
oynak türküler bulunmaktadır.
Şanlıurfa Halk Müziği ezgilerinde 2, 3, 4, 5, 6, 7, 9, 10 ve 12
zamanlı ölçüler kullanılmıştır.
H. ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİNİN İCRA ORTAMI VE BİÇİMİ
Şanlıurfalının yaşamının her döneminde müzik mevcuttur. Düğünde,
kına ve asbap gecelerinde, bayramda, dağ yatılarında, sıra
gecelerinde, arkadaş toplantılarında müzik icrası vardır. Bazı
esnafın kendine özgü bir hoyrat söyleyiş (Bahçeci, taşçı ve
kalaycı gibi) tarzı olması, yedisinden yetmişine kadar hemen hemen
her Şanlıurfa'lının müzik toplantılarına katılarak türkü, şarkı,
gazel ve hoyrat söyleyebilmesi Şanlıurfa'da müziğin ne derece
yaygın olduğunu bizlere göstermektedir.
Gelin olacak kızın evinde yapılan ve "Kına Gecesi" adı verilen
kadın eğlencelerinde, kadınlar çeşitli türküler ve maniler
okuyarak geceyi şenlendirirler. Erkeklerde ise, yazın "bağ-bahçe"
ve "dağ yatıları"nda; kışın ise arkadaş gruplarıyla yapılan "Sıra
Geceleri"nde; düğünden bir gece önce damat için yapılan "asbap
geceleri"nde makam geleneğine göre türküler ve hoyratlar okumak
bir gelenektir.
Şanılurfa'da yapılan eğlence, düğün, kına ve asbap gecelerine
belirli gruplar katılıp buralarda müzik icra ederler. Eğlence
meclislerinde şarkı, türkü, hoyrat ve gazel okunur. Çeşitli
meclislerde müzik icra eden bu guruplara Şanlıurfa'da "Takım" adı
verilir. Her takım kendi ustasının veya kurucusunun adı ile
söylenir. Mesela Mukim Tahir'in, Kel Hamza'nın, Tenekeci Mahmud'un
takımları gibi. Mevlüt gruplarında ise Hacı Nuri Hafız'ın,
Tenekeci Mahmud'un, Halil Hafız'ın, Şıh İbrahim'in, Boze'nin oğlu
Ahmed'in, Kazancı Bedih'in ve Köynekçi Yehye'nın takımları gibi.
Şanlıurfa'da eskiden gelini yaya veya atla müzik grubu eşliğinde
getirirlerdi; bu getirme esnasında her sokak başında bir fasıl
yapılır, ünlü hoyrat okuyucuları köşebaşlarında birer hoyrat
okuyarak düğün alayını şenlendirirlerdi. Yine avlulu evlerde
yapılan mahalli düğünlerde "Dörtlü Degenek Oyunu"nun bir bölümünde
oyuncular oyunu durdurur ve en güzel hoyrat okuyanın başına
mendili koyar bu hoyratçı zurna eşliğinde en yanık hoyratını okur
ve o esnada evin damından erkek düğününü seyreden kadınlar da
zılğıt çalarak karşılık verirler. Böylece düğün daha şenlenir,
oyuncular daha bir coşkuyla oyunlarını bitirirler.
Türkü okuma merakı, el sanatları ile uğraşan zanaatkarlar arasında
da çok yaygındır. Culhacı (dokumacı), debbağ (derici), keçeci,
tenekeci, kazancı, kazzaz gibi meslekleri icra edenler hem çalışır
hem de türküleri mırıldanırlar. Simitçi bile kafasındaki simit
tezgâhı ile dolaşırken hem türküsünü söyler hem de simidini satar.
Bahçeci, bahçesini çapalarken bir yanık türkü ve hoyrat söylemeden
edemez. Kalıpçısı, demircisi, hasılı birçok meslek erbabında
çalışırken türkü ve hoyrat söyleme alışkanlığı vardır. Kadınlar
beşikteki çocuklarını uyutmak için söyledikleri ninnilerin yanında
bazen yanık türküler de okurlar.
Şanlıurfa'da, İstanbul ve Anadolu Tasavvuf Musikisinden çok farklı
nitelikleri olan bir "Dini Musıki Geleneği"de mevcuttur. Bu
repertuarın içinde okunan İlahi, Nefes ve kırık havalara
Şanlıurfa'da "çifte" deyimi kullanılmaktadır. Yine bu repertuarın
içinde münacat, naat, mersiye, kaside ve gazel gibi "tek" (solo)
okunan eserlerde vardır.
Birçok yöremizde olduğu gibi Şanlıurfa'da da sünnet ve evlenme
törenlerinde veya ölüm nedeniyle mevlüt okutmak bir gelenektir.
Genellikle yatsı namazından sonra tertiplenen mevlüt ve zikir gibi
dini törenlere katılan tasavvuf meclislerinde, memleketin güzel
sesli hafızları ve makamşinasları tef (bendir) eşliğinde
okudukları dini menkıbe ve methiyeler arasında "çifte" denen
ilâhilerin yanısıra gazeller ve hoyratlar da okurlar.
Bilhassa genç ölümlerinde yapılan "Şivan"larda, kadınlar ölen
kişiye methiyeler dizerek ağıtlar yakarak ağlar ve duygulu sözler
ile orada bulunanları da ağlatır.
I. MAKAM GELENEĞİ VE MAHALLİ İCRAYA GÖRE MAKAM SEYRİ
Şanlıurfa türkülerinin sanat kurallarına bağlı olduğu
görülmektedir. Türk Musıkisi'nde kullanılan birçok makam Şanlıurfa
türkülerinde kullanılmıştır.
Şanlıurfa'da müzik yaşantısı günübirlik ve geçici değil, aksine
geçmişin kesin çizgilerini taşıyan kalıcı, ustalık (sanatkârlık)
isteyen bir yapıya sahiptir. Bu yapının temel taşı ise "Makam
Geleneği"dir. Yani sistemli bir müzik icrasıdır.
Şanlıurfalı müzik icra ederken, makam geleneğini uygulamakta o
kadar hassastır ki, Şanlıurfa'da herhangi bir sanatçının değeri,
makam bilmesi ve bildiği makamları icra edebilmesi ile ölçülür.
Türküler ve uzun havalar, çeşitli arkadaş toplantılarında, düğün,
kına gecesi gibi törenlerde söylenir. Fakat esas olarak makam
seyrine göre icra ediliş, sıra geceleri'nde, dağ yatıları'nda ve
asbap geceleri'nde olur. Bu toplantılarda, belirli bir makamla
(genellikle Rast veya Divan'la) başlayıp daha sonra diğer
makamlarla fasıl sürdürülür. Geceye katılanlar makam sırasına ve
seyrine göre türküler, uzun hava (hoyrat) ve gazeller okuyup
meclisi coşkun bir müzik şölenine çevirirler. Meclisin şevk ve
neşesi arttıkça birçok makamlar geçilir ve icra edilen müzik daha
da zenginleşir.
Şanlıurfa Halk Müziği eserleri, kaba taslak makam tasnifine tabi
tutulduğunda, eserlerin 14 makama yayıldığı görülür.
Bir kısım eserlerin belirli makam kalıp ve kurallarına uymaması
bir eksiklik olmayıp aksine müsbet yönde bir zenginlik olarak
sayılabilir.
Şanlıurfa ezgilerinde kullanılan makamlar, sayı çokluğuna göre
şöyledir: Uşşak, Hüseyni, Hicaz, Muhayyer, Hüzzam, Gerdaniye,
Sâba, Mahur, Çargâh, Kürdi, Karcıgâr, Segâh, Rast ve Hicazkâr.
Mahalli İcraya Göre Makam Seyri
(Tenekeci Mahmut Güzelgöz'den derlenmiştir)
1. Divan Makamı: Divan gezinti yapılır (sazlarla), divan açış
yapılır, divan türküler söylenir. Divanın 1. katı, 2. katı ve 3.
katı okunur (Kat, mertebe veya hâne karşılığı kullanılmaktadır).
Sonra İbrahimi gezinti yapılır (Gezinti: enstrümantal ritmik
ezgidir).
2. Rast Makamı: Rast açış yapılır, türkü ve şarkılar söylenir.
Rast'ın 1. ve 2. katı okunur, türkü ve şarkılar söylenir, Rast'ın
3. katı okunur. Bu arada okuyucunun sesi müsait ise Mahur okur;
Mahur'dan sonra Sâba'ya geçki yapılır, 2 hâne Sâba okuduktan sonra
tekrar Rast'a geçilir ve öylece bitirilir.
3. Nevruz Makamı: Nevruz açış yapılır, türkü ve şarkılar söylenir.
Nevruz'un 1. katı okunur, arada türküler söylenir, Nevruz'un 2.
katı okunur, Nevruz'un 3. katı (Garip Hicaz makamında) okunur.
Nevruz'un 4. katında Elezber (Arazbar) okunur, türkü ve şarkıyla
bitirilir.
4. İbrahimi Makamı: İbrahimi açış yapılır, iki hâne İbrahimi gazel
okunur (Arada İbrahimi gezinti yapılır). Gazelhan usta ise Çargâh
veya Beşiri hoyrat okur. Sonra Nevruz'un 3. katını okur, daha
sonra 2. ve 1. katına dönerek bitirir.
5. Hicaz Makamı: Hicaz açış yapılır, Hicaz gezinti yapılır. türkü
ve şarkılar okunur. Gazelhan, Hicaz'ın 1. katı ve 2. katını okur,
türkü ve şarkı söylenir. Hicaz'ın 3. katı Muhayyer makamında
okunur. Sonra türküler söylenir, İsfahan hoyrat okunur, ardından
türkü, sonra Mesnevi havası okunur. Hoyratçı, Garip Hicaz
makamında Kalata hoyratını okur. Sonra yine Hicaz'a geçilir, 2.
katı ve 1. katı okunduktan sonra bitirilir.
6. Uşşak Makamı: Uşşak açış yapılır, şarkı ve türküler okunur.
Gazelhan, 1. katında iki hâne, 2. katında da iki hâne okur. Sonra
3. katını okur ve tekrar 2. ve 1. katına iner bitirir.
7. Acem Aşiran Makamı: Acem Aşiran açış yapılır, gazelhan iki
hâneyi 1. katında okur, sonra iki hâne de 2. katında okur, daha
sonra Acem Aşiran türkü ve şarkılar okunur, saz Sâba Hüseynisi'ne
geçki yapar. Gazelhan gazelini okur ve bitirir. Sazlardan biri
tekrar Uşşak'a geçki yapar. Gazelhan Uşşak makamının1., 2., ve 3.
katlarını okuyarak bitirir.
8. Segâh Makamı: Segâh açış yapılır, Segâh şarkı ve türküler
okunur, sonra gazelhan Segâh'ın 1. katından, 2. katından ve 3.
katından okuyarak bitirir. Sonra Segâh bir türkü okunur, sazlardan
biri Irak makamına geçki yapar. Irak hoyrat okunur, sonra gazelhan
tekrar Segâh'ın 2. katından bir gazel, daha sonra 1. katından bir
gazel okuyarak başlanılan perdede bitirir.
9. Sâba Makamı: Sâba açış yapılır, Sâba peşrevi geçilir. Sâba
makamında iki türkü okunur. Gazelhan, Sâba'nın 1. katından ve 2.
katından gazelini okur, sonra türküler söylenir. Daha sonra
Mahmudiye'ye geçki yapılır ve Mahmudiye hoyrat okunarak bitirilir.
10. Acem Makamı: (Garip Hicaz makamı) Acem açış yapılır. Acem
gezinti yapılır, Acem türküler okunur. Gazelhan, Acem'in 1.
katında iki hâne, 2. katında iki hâne okur. Sonra Acem türkü
söylenir. Acem'in 3. katında gazel okunur. (Bu arada Sâba
Hüseynisi de okunabilir) ve tekrar sazlarla gezinti yapılır, türkü
söylenir, ardından Acem hoyratı okunur, türküler geçilir. Tekrar
Sâba'nın 1. katı ve 2. katı okunarak bitirilir.
11. Araban Makamı: Araban açış yapılır, türkü ve şarkılar
söylenir. Gazelhan, 1. katından ve 2. katından okur. 3. katında
Mahmudiye yerinden okuyarak tekrar Araban makamının 2. katını ve
1. katını okuyarak bitirir.
J. ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİNDE KULLANILAN ÇALGILAR
Şanlıurfa'nın Halk Müziği dalındaki zenginliğinin ve bu sahada
Türkiye'de önemli bir yer teşkil etmesinin bir nedeni de
kullanılan çalgıların oldukça çeşitli olmasından ileri
gelmektedir.
Halk çalgısı deyince, fabrika malı olmayan basit araçlarla ve
halkın kendisi tarafından elle yapılan, standart-teorik, akustik
kurallara uymayan halkın ürünü olan çalgılar anlaşılır. Şanlıurfa
musıkisinde bu çeşit çalgılar oldukça önemli bir yer tutar. Hele
Şanlıurfa düğünlerinde, dağ yatılarında, sıra gecelerinde ve asbap
gecelerinde bu çalgıların yeri çok önemlidir.
Yaygın olarak kullanılan çalgılar: Cura, Çöğür, Bağlama, Divan
Sazı, Ud, Cümbüş, Urfa Tanburu, Kanun, Keman, Kaval, Zurna, Davul,
Tef, Darbuka, Kaşık, Zilli Maşa, Çarpara ve Leğen'dir. Neşetkâr ve
Rebap isimli iki enstrümanın daha önceleri kullanıldığı bilinmekte
ise de günümüzde kullanılmamaktadır.
K. ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİNİN ETKİLEŞİM SAHASI
Makam ve ezgi zenginliği göstererek Şanlıurfa'da icra edilen
müzik, birçok yöreyi etkilemiş ve etkilenmiştir.
Suriye'ye sınır teşkil etmesi ve Osmanlı döneminde Şanlıurfa'nın
Halep vilayetinin sancağı olması dolayısıyla Arap âlemiyle
ilişkisi çok olmuştur. Bundan dolayı Şanlıurfa Halk Musikisi Arap
dünyasını etkilemiş ve etkilenmiştir. Arap dünyasının ünlü kültür
ve sanat merkezlerinde bu müziğin izleri görülür. Arap dünyasının
makamlarının en yaygın biçimde kullanılanı "Urfa" adı ile anılan
makamdır. Bu, "Urfa Divan Makamı"dır. yaptığımız araştırmalarda
birçok oyun havası ve türkülerin aynı olduğu görülmüştür.
Yıllardan beri Şanlıurfa'da Türkçe olarak söylenen "Kara sandık
açamadım lo lo" ve "Makaram sarı bağlar" gibi türküler, Arap
âleminde de Arapça olarak söylenmektedir. Bu örnekleri çoğaltmak
mümkündür.
Şanlıurfa Halk Müziği ayrıca yakın illerin müzik hayatını da
etkilemiş ve etkilenmiştir. "Şark Bülbülü" sıfatıyla tanınan
Diyarbakırlı Celal Güzelses; "Böyle bağlar", "Garibem bu vatanda",
"Kalemi kaşta koydun", "Coşkun sular ne bulanık akarsın", "Abdo'nun
mezarı" gibi Şanlıurfa uzun havalarını plağa okumuş, bunların
birer Şanlıurfa havası olduğunu özellikle belirtmiştir.
Ayrıca Elazığ, Şanlıurfa ve Kerkük arasında türkü ezgileri ve uzun
hava adlarında benzerlikler vardır. Elazığ'da okunan "Kövengin
yollarında" ve "Mamoş", Kerkük'te okunan "Kalanın ardında bir daş
olaydım" gibi türküler, Şanlıurfa' da da yıllardır sevilerek
okunmaktadır. Bu türkülerden başka her iki yörede de okunan birçok
türkü ve uzun hava vardır. Beşiri, Muhalif, Kesik, Elezber
(Arazbar) ve Kürdi, bu üç yörede de bilinen birer hoyrat türüdür.
Yine Elazığ ve Kerkük'te kullanılan Ud ve Keman gibi klasik
çalgıların Şanlıurfa'da da kullanılması, makam esasına göre müzik
icra biçimi dikkate değer benzerliklerdir. Divan, Nevruz, Rast,
İbrahimi Elazığ ve Şanlıurfa'da bilinen ve hemen hemen aynı
ezgilerle okunan birer klasik formdur.
Böylece Şanlıurfa'nın etkileşim alanı olarak; Elazığ, Diyarbakır,
Kerkük ve Halep'i sayabiliriz. Bunların dışında Erzurum, Bayburt,
Erzincan, Sivas, Kahramanmaraş ve Gaziantep ile etkileşim varsa da
bunun nispeti çok azdır.
L. ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİNİN TÜRK MÜZİĞİ İÇERİSİNDEKİ YERİ
Şanlıurfa müzik meclislerinde icra edilen sözlü ve sözsüz eserler,
makam ve üsul bakımından çok zengindir. Türk müziğinin
makamlarından birçoğunu Şanlıurfa türkülerinde görmek mümkündür.
Müzik meclislerindeki okuyucuların çoğu türkü yanında şarkıları da
mükemmel olarak okurlar. Hatta çoğu kez fasıllar; peşrevler ve
üsulu ağır şarkılarla başlar, fasılın sonuna doğru türküler
okunur.
Klasik sazlardan; Kanun, Ud ve Keman gibi çalgılar Şanlıurfa müzik
meclislerinde de kullanılır. Bunun sebebi müzik meclislerinde
sıkça klasik eserlerin okunması ve Şanlıurfa halk ezgilerinin ses
bakımından genişliği ve gürlüğüdür.
Şanlıurfa türküleri sanat yüklüdür. Bu nedenle birçoğunun icrası
zordur ve tecrübe sahibi olmayan kişiler icra edemezler.
Gerek makam seyri, gerek üsul ve gerekse sanat değeri yüksek
ezgilerin olması, yine meclislerde ud, kanun ve keman gibi
sazlarının kullanılması, türküler yanında şarkıların ve gazellerin
icra edilmesi nedeniyle, Şanlıurfa meclislerinde icra edilen
müziğe; "Türk Sanat ve Türk Halk Müziğini de içine alan bir yapıya
sahiptir" dememiz uygun olur kanaatindeyiz.
M. ŞANLIURFA HALK MÜZİĞİNDE KAYNAK KİŞİLER
Türk Halk Müziği içinde ezgi yapısı ve sayısının zenginliği,
kaliteli icrası ile seçkin bir konuma sahip olan Şanlıurfa Halk
Müziği yöre sanatçılarının ses rengi ve ağız özellikleriyle
bütünleşerek güzellikler dünyasının kapısını açmıştır. Öyle ki;
geçmişte ve günümüzde Şanlıurfa, ülkemizde adeta bir "Türk Halk
Müziği Konservatuarı" rolü oynamıştır. Şanlıurfalı birçok Halk
Müziği sanatçısı, bugün Türkiye'nin en gözde sanatçıları
durumundadır. Diğer illerin sanatçıları da Şanlıurfa türkülerini
repertuarlarına almaya büyük özen göstermektedirler.
Radyo, televizyon ve sahnelerde Halk Müziğinin icra edildiği ilk
günden bugüne kadar yetişen, Türk Halk Müziği sanatçılarından,
repertuarına Şanlıurfa türküsü almayan sanatçı hemen hemen yok
gibidir. Yıllardan beri, radyolarda, sahnelerde, televizyonlarda,
plak ve kaset dünyasında gözle görülür Şanlıurfa türküleri varlığı
ve etkisi yaşanıyor diyebiliriz.
Müzik kültürü, tarihi kadar köklü olan, bugün için yediden yetmişe
birçok kişinin müzikle amatör veya profesyonelce uğraştığı
Şanlıurfa'da, sayıca çok fazla olan Şanlıurfalı müzisyen ve
bestekârların tamamının biyografilerini yazmanın ne kadar zor
olduğu bilinen bir gerçektir. Kapsamlı bir biyografi çalışması
başlı başına bir kitap konusudur. Bu sebeple Şanlıurfa Halk
Müziğinin temel taşlarından sayılan ve halk müziğimizin günümüze
ulaşmasına sebep olan "kaynak kişiler"imizden birkaçının
biyografisi alfabetik sırayla aşağıda sunulmuştur.
Şanlıurfa Halk Müziğinin Önemli Kaynak Kişileri:
AHMET ALAYBEYİ
1935 Yılında Urfa'da doğdu. Babasının ismi Celal, annesinin
ismi Hayriye'dir. Bir devlet kurumunda muhasebecilikten emekli
oldu. Babası ve ağabeyi müziğe meraklıydı, kendisi de ailesindeki
müzik ortamında yetişti. Gençlik yıllarında Tenekeci Mahmut'tan
istifade ederek müzik bilgisini ilerletti. Urfa'da çeşitli
dönemlerde üç musıki cemiyetinde çeşitli çalışmalarda bulundu.
Talebeler yetiştirdi. Makamları ve Urfa makam geleneğini çok iyi
bilmektedir. Urfa tavrında bağlama çalar. derlediği türküleri TRT
repertuarına alınmıştır. 1976 yılında MİFAD'ın Şanlıurfa'da
yaptığı ve 340 adet türkü ile uzun havanın derlendiği çalışmada
kaynak kişi olarak, diğer kaynak kişilerle birlikte kendisinden de
istifade edildi.
AHMET UZUNGÖL (Ahmet Hafız)
1930 yılında Urfa'da doğmuş ve 1992 yılında vefat etmiştir.
Babasının adı Bozan, annesinin adı Emine'dir. Evli ve altı çocuk
babası idi. Müzik merakı, küçük yaşlarında başlamış ve meşhur
ustaları dinleyerek makamları öğrenmiştir. Daha sonra
Şanılurfa'nın ünlü müzik ustalarıyla fasıllara katılmış; okuduğu
gazel ve hoyratlarla Şanlıurfalıların gönlünde taht kurmuştur.
Birçok mahalli kasette okuduğu gazellerle, gazel okuma geleneğini
devam ettirmiş ve gazeli sevdirmiştir. kasetlerde okuduğu
gazeller, dinleyenlerin çok takdirini kazanmış ve halen sevilerek
dinlenmektedir. Urfa'da "çifte" denen ilâhileri de çok güzel
okumuş ve Urfa'da bu konuda yapılan derlemelerde kaynak kişi
olarak kendisinden faydalanılmıştır.
BAKIR YURTSEVER (Bekçi Bakır)
1909 yılında Urfa'da doğmuş ve 1985 yılında Şanlıurfa'da vefat
etmiştir. Musıkiye küçük yaşlarda başlamıştır. Ustası Pehel'in
Ahmet Hafız'dan makamları öğrenmiştir. Hacı Nuri Hafız'dan da
mevlüt okumasını öğrenmiştir. 30 sene kadar mevlüthanlık
yapmıştır. Bekçilik yaptığı için kendisine "Bekçi Bakır"
denilmiştir. Muzaffer Sarısözen'in hazırladığı "Yurttan Sesler"
proğramına zaman zaman çağrılmıştır. Ayrıca radyoda çeşitli
Şanlıurfa proğramlarına katılmıştır. TRT repertuarında derlemeleri
yer almaktadır. Birçok plak yapmıştır.
BEDİH YOLUK (Kazancı Bedih)
1926 yılında Şanlıurfa doğdu. Asıl mesleği kazancılıktır.
Belediye'den emeklidir. Müziğe küçük yaşlarda başlayan ünlü
gazelhanlarından biridir. Müziği sevmesinde Necip Şıhe, Nacar
Celal adlı ustalar etkili olmuştur. Tenekeci Mahmut Güzelgöz'den
de makamları öğrenmiştir. Fuzûli, Kuddûsi, Nâbi ve Yaşar Nezihe
gibi divan şairlerimizin gazellerini kendine has bir tavırla okur.
Gazellerin yanında şarkı, türkü ve hoyratları da
seslendirmektedir. Bir güfteyi farklı makamlarda gazel olarak icra
edebilme yeteneğine sahiptir. Ud, tanbur ve cümbüş çalmasını
bilir. Şanlıurfa'ya özgü gazel okuma geleneğinin son
temsilcisidir. Son yıllarda birkaç kaseti ve CD'si çıkmıştır.
CEMİL CANKAT
1913 yılında Şanlıurfa'da doğmuş 1976 yılında Şanlıurfa'da
vefat etmiştir Babası Onbaşı Mehmet, annesinin adı Ayşe'dir. Evli
olup 3 çocuğu vardır. Esas mesleği şoförlüktür. 19 yaşında
"Pencereden kar geliyor" adlı ilk plağını doldurur. Okuduğu plak
çok sevilince, plaklar birbiri ardına gelir ve 300 civarında plak
yapar. Ünü yurt sınırlarını aşmıştır. Bilhassa Arap ülkelerinde
sevilerek dinlenmiştir. Halep, Şam ve Kahire'de konserler
vermiştir. Ses sanatçılığının yanında aynı zamanda da bestekârdır.
Plağa okuduğu eserlerin çoğunu kendisi bestelemiştir. Birçok
filmde başrol ve yardımcı rollerde oynamıştır. Plaklara okuduğu
eserlerden bazıları TRT repertuarına alınmıştır.
HALİL UZUNGÖL (Halil Hafız)
1928 yılında Şanlıurfa'da doğmuş, 1992 yılında vefat etmiştir.
Evli ve 6 çocuk babası idi. Çeşitli camilerde müezzinlik ve
imamlık yapmıştır. Babası meşhur gazelhanlardan Bozan Emmi'dir.
Şanlıurfa'nın son yıllarda yetiştirmiş olduğu en güzel ses, en
güzel tavıra sahip kişilerden biridir. Sesi çok temiz, parlak,
etkileyici ve yüksektir. Usta bir mevlüthan, gazelhan ve hoyrat
okuyucusudur. İlk hafızlık derslerini kurra Mehmet Hafız'dan,
makam derslerini de Hacı Nuri Hafız'dan almıştır. İyi bir
edebiyatçı olup gazeller yazmıştır. Farsça'yı da bilirdi.
Ramazan'da, bayramda ve yağmur dualarında okuduğu dualar
dinleyenleri ağlatırdı.
HAMZA ŞENSES
1904 yılında Şanlıurfa'da doğmuştur. Tanburacıoğulları'ndandır.
Ses sanatkârı ve bestekârıdır. Müziğe üç telli saz çalarak
başlamış, bilahare tanbura ve cünbüş çalmasını öğrenmiştir. Sesi
çok dik, temiz ve etkileyicidir. Mukim Tahir'le aynı dönemlerde
yaşamıştır. Şanlıurfa'da Halkevi Sahnesi'nde ve Aynzelha
gazinolarında proğramlar yapmıştır. Bir müddet de İstanbul
sahnelerinde çalışmıştır. Çok temiz giyinen ve modern görünüşlü
bir kişiydi. "Kışlalar doldu bugün", "Aşkın ne derin yaralar açtı
ciğerimde", "Ne hoş olur mahpushâne havası", "Kız adın Fatma
güzel", "Nazmiyem gel beni yakma", "Adanalı esmer olur can yakar",
"Duman duman olmuş karşıki dağlar" taş plağa okuduğu eserleridir.
MAHMUT GÜZELGÖZ (Tenekeci Mahmut)
1919 yılında Şanlıurfa'da doğmuş ve 1988 yılında vefat
etmiştir. Babasının adı İbrahim, annesi İslim'dir. Esas mesleği
tenekeciliktir. Kütüphâne memurluğundan emekli olmuştur.
Şanlıurfa'nın folklor tarihinde en büyük müzisyen ve kaynak
kişilerden biridir. Devrin en büyük ustalarından istifade
etmiştir. Şanlıurfa repertuarında icra edilen türküleri,
hoyratları, gazelleri bilir ve makam esasına göre eksiksiz okurdu.
Şanlıurfa ile ilgili; hikâye, masal, mani, gazel, atasözleri ve
benzeri folklorik bilgilerin hemen hemen hepsinde söz sahibi idi.
Büyük bir halkbilimcisi ve müzik üstadı idi. Şanlıurfa adına
birçok türküyü TRT repertuarına kazandırmıştır. Ayrıca MİFAD
tarafından Şanlıurfa'da yapılan derleme çalışmalarında kendisinden
kaynak kişi olarak faydalanılmıştır.
MEHMET ATAÇ (Aliçine Mehmet)
1931 yılında Şanlıurfa'da doğmuş ve 1994 yılında vefat etmiştir.
Babasının ismi Reşit'tir. Evli ve 4 çocuk babası idi. Cünbüş ve ud
çalar. Ustası Mukim Tahir'dir. Müzik toplantılarında edindiği
bilgileriyle içinden gelen duyguları bestelere döküp sevilen
eserler yaptı. yaptığı eserler birçok sanatçı tarafından kasetlere
ve plaklara okundu. "Derbederim yoktur yuvam", "Felek hançerini
almış eline" sevilen eserlerindendir.
ŞÜKRÜ ÇADIRCI (Şükrü Hafız)
1917 yılında Şanlıurfa'da doğmuş ve 1993 yılında vefat etmiştir.
Türk Halk Müziği ve Sanat Müziği dalında 70 civarında eseri
vardır. Şanlıurfa'nın yetiştirmiş olduğu en ünlü bestekârlarından
biridir. İki yaşında iken gözlerini kaybetmiştir. Devrin birçok
ustalarından faydalanmıştır. Devrin birçok klasik ve halk
türküleri sanatçıları eserlerini severek icra etmiştir. 1938
yılında Şanlıurfa'ya derleme yapmaya gelen Muzaffer Sarısözen,
kendisinden "Küstürdün barışamam", "Bülbüller düğün eyler",
"Seherde girdim bağa" adlı türküleri derlemiştir. TRT
repertuarında eserleri bulunmaktadır.
TAHİR OTURAN (Mukim Tahir)
1900 yılında Şanlıurfa'da doğmuş ve 1945 yılında Zonguldak'ın
Yenice ilçesinde vefat etmiştir. Babası Mukimlerden Hacı
Abdurahman'dır. Ailece sevilen ve sözleri geçen varlıklı bir
aileye mensuptur. Küçük yaşlarda bolluk içinde yetişti, ömrünün
son döneminde yoksul düştü. Okuduğu gazel, hoyrat ve türkülerinde
Urfa şivesini en mükemmel bir şekilde kullandı. Bağlamayı ve
darbukayı çok iyi çalardı. 1938 yılında Muzaffer Sarısözen,
Şanlıurfa'da yaptığı derleme çalışmalarında, kendisinden kaynak
kişi olarak istifade etmiştir. 1944 yılında 35 kişilik bir ekiple
Türkiye'de konser turnesine çıkmıştır. Taşplağa okuduğu eserleri;
"Ayağında kundura", "Kapıyı çalan kimdir" , "Elleri pambıh",
"Kırmızı kurdele", “Hüsnün senin ey dilber nadide kamer mi"dir.
YUSUF BİLGİN
1920 yılında Şanlıurfa'da doğdu. Babasının adı Halil,
annesinin adı ise Zemzem'dir. Esas mesleği helvacılıktır.
Şanlıurfa makam geleneğini bilir. İlahi ve gazel okumada ustadır.
Arûz vezniyle yazdığı şiirleri vardır. Keskin bir zekâya sahip
olup yüzlerce beyit gazeli eksiksiz olarak ezbere bilir. Çok geniş
bir ilâhi repertuarı vardır. Şanlıurfa'nın ünlü ustaları Mukim
Tahir, Kıdê Hafız, Ahmet Hoca, Dede Osman ve Tenekeci Mahmut'la
birlikte birçok meclislerde bulunmuştur. Kültür Bakanlığı başta
olmak üzere birçok kurum ve araştırmacı kendisinden kaynak kişi
olarak istifade etmiş ve kendisinden Şanlıurfa'da okunan ilâhiler
derlenmiştir.
YUSUF KUŞÇUOĞLU
1911 yılında Şanlıurfa'da doğdu. 1989 yılında vefat etti.
Babasının adı Reşat, annesinin adı ise İsmet'tir. Evli 8 erkek, 7
kız olmak üzere 15 çocuk babasıdır. Maddi yönden varlıklı bir
ailenin çocuğuydu. Buğday Pazarı'nda zahirecilik yapmaktaydı. Daha
sonra Ankara'ya yerleşerek kuşçuluk yaptı. Gençlik yıllarında
müziğe olan merakından dolayı Mukim Tahir gibi devrin müzik
ustalarının meclislerine katılarak onlarla birlikte okudu.
Hafızası çok kuvvetliydi; bir defa duyduğu eseri hafızasına
kaydederdi. Repertuarında çok sayıda şarkı, türkü ve gazel
bulunmaktaydı. "Küçük hanım bere giymiş başına" türküsü gibi
birçok türkü, kaynak kişi olarak kendisinden derlenmiştir.
DAMBURACI DERVİŞ
1877 yılında Şanlıurfa'da doğdu 1957 yılında vefat etti.
"Tamburacı" lakabı dayılarından kendisine gelmiştir. Kendisi baba
tarafından Timuroğulları'ndandı. Esas mesleği oturakçı
(Bedesten'de halıcı) idi. Küçük yaşlardan beri müziğe meraklıydı.
Devrin birçok ustalarına hizmet etti ve olgunlaştı. Ustaları;
Mehış'ın oğlu Ali Hafız, Hacı İbiş, Cürre Mehemet, Mehsim'in oğlu
Mehmet'tir. Bütün makamları ve makam geleneğini çok iyi bilirdi.
En çok sevdiği ve okuduğu makamlar Rast, Hicaz, Segâh, Sâba ve
Araban'dır. Günümüzde okunan gazel, hoyrat ve anonim
türkülerimizin oluşmasında çok önemli katkıları olmuştur. Birçok
ustalar yetiştirmiştir.
OSMAN ÖZSOY (Bandocu Osman)
1908 yılında Şanlıurfa'da doğdu. Babası Hacı Ali, annesinin adı
Adile'dir. çocukluk ve gençlik yılları Şanlıurfa'da geçmiştir.
1972 yılında vefat etmiştir. Bursa sanat Okulu'nda 2 yıl Musıki
Nazariyatı dersleri aldı. Daha sonra Urfa Sanat Okulu'nun bando
kısmına devam ederek Yüzbaşı Mehmet ve Ali Rıza Bey'den solfej ve
armoni dersleri aldı. Notayı, solfeji ve diğer müzik bilgilerini
ileri düzeyde öğrendi. 1934 yılında Mardin'de, daha sonra da
Urfa'da bando takımını kurdu. 1950 yılına kadar bu görevi yürüttü.
Bu hizmetleri sırasında birçok kişiye nota ve solfej öğretmiştir.
Şanlıurfa Halk Müziği ile ilgili türkü ve oyun havaları derlemiş;
derlediklerini "Urfalı Musıkişinaslar ve Halk Türküleri" adlı bir
defterde toplamıştır. İcracı ve ekip şefi olarak birçok
konserlerde bulunmuştur. 1946 yılında Gaziantep'ten başlayıp
İstanbul'a kadar birçok ilde konserler veren Şanlıurfalı
sanatkârlardan oluşan bir ekibin şefliğini yapmıştır.
Dipnotlar:
(1) J.B.Segal, Edessa 'The Blessed
City', Oxford 1970;
(2) J.B.Segal, a.g.e.
(3) Yılmaz Öztuna, Türk Musıkisi
Ansiklopedisi, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1969. Cilt II,
Sayfa 224.
(4) Dar'ül Elhan, Anadolu Halk
Şarkıları, Şehzadebaşı Evkaf Dergisi, 5. Defter, İstanbul 1927.
(5) Yusuf Ziya Demircioğlu, Anadolu
Köylerinin Türküleri, Burhaneddin Matbaası, 1938.
|