Türk
folkloru içerisinde oldukça önemli bir yere sahip olan halk müziği
ve oyunları,birçok yönü ile oldukça zengin bir yapıya
sahiptir. Bu zenginlikler içerisinde gerek halk türkülerinin
gerekse halk oyunlarının ayrılmaz parçası olan halk çalgılarının
önemli bir yeri vardır.
“Çalgı”kaynaklarda;1.Müzik
aygıtı,enstrüman, 2.Süpürge,
3.Müzikte
güzel uyumlu sesler çıkarması için yapılmış araç, enstrüman,
4.Müzikle
yapılan eğlence,müzik aracı çalma, 5.Saz takımı,6.Saz,Türkçe
çalmak fiilinden ism-i alet.
7.Çalgı deyiminin müzikle müzik aletiyle uzaktan yakından hiçbir
ilgisi yoktur. Çalgı deyimi Anadolu halkının çalı süpürgesine
verdiği addır. Çalmak ise hırsızlıktır.,
8.Süpürge
sapı,çanak-çömlek,teneke kutu gibi herhangi bir nesne. Her ne
kadar çok değişik anlamları olan “çalmak” fiilinden yapılmış
“çalgı” kelimemiz,Farsça,sazın karşılığı gibi görünüyorsa
da çalgı çalmak,çalgıya gitmek,çalgıcılık yapmak
toplumumuz da;saz çalmak,saz meclisine gitmek,sazendelik
yapmak,deyimlerinin yanında pek fazla itibar görmemiştir.
Şekillerinde açıklanmıştır.
Bu
açıklama ve tanımlardan yola çıkarak müzik yönünden çalgıyı(sazı)
tanımlayacak olursak; müzik yapmak veya üretmek için kullanılan
aletlere halkımızın verdiği genel bir isimdir denilebilir.
Türk
halk çalgısından ise; fabrika imali olmayan, halkın kendi
mevcut imkanları içerisinde ve basit araçlarla elde yaptığı,
akustik kanunlara uymayan, standart ölçü ve kalıpları
olmayan, etnografik özelliği olan çalgıları anlıyoruz.
Çalgı
bilim olarak Türkçeleştirilebilecek olan, çalgıların türlerini,
tarihini, yapım biçimlerini, ses genişliklerini v.b. konuları
inceleyen bilim dalına ise, organoloji denir. Çalgı bilimin
temeli XX.y.y. başlarında atılmıştır. Çalgılarda bulunan
parçaların adlandırılarak uluslar arası birer terim haline
gelmesi de bu yakın döneme rastlar. İlk çağda Çinliler ve
Hintliler, orta çağda Araplar çalgıları sınıflandıran çalışmalar
yapmışlardır.
Çalgıların
kullanımları ve tarih içinden gelerek aldıkları yeni biçimler
sosyolojik araştırmalar kapsamındadır. Arkeolojik araştırmalar
çalgıların 5000 yıl önce de kullanıldığını göstermektedir.
Günümüzde kullanılan hemen hemen her çalgının İsa’nın
doğumundan önce de ilkel biçimleri ile bulunduğu
bilinmektedir. İlk çağda kullanılan ve günümüz çalgılarının
atası sayılabilecek bir çok türün imalinde deri,tahta,kemik
ve kurutulmuş toprak v.b. malzemeler kullanılmıştır.
Türk
çalgılarının ilk şekilleri yay ile çalınınca kopuz gibi değişik
adlar alıyordu. Yay ile çalınan bu teller, parmak ile de çalınıyordu.
Ancak tip ve şekil bakımından birbirlerinden fazla bir ayrılıkları
yoktu.
Bu sazlar, yaylı tamburlar gibi hem parmakla hem de yayla çalınan
sazlardı. Ancak eski ve ilkel şekilleri daha çok kemençelerdir.
Ögel bu açıklamaları ile,kopuzun hem parmakla hem de yayla çalınan
aynı tür çalgı olduğunu ve bu çalgının ilk şekillerinin
de yayla çalınan kemençeler olduğunu düşünmektedir.
Gazimihal
ise; kopuz adının çalgı anlamında kullanıldığını, telli
ve yaylı kopuzların da Asya’dan
Avrupa’ya yayıldığını belirtmektedir.
Ayrıca “Yaysız saplı sazların kıdemi yaylılar
merhalesinden tahminlenemeyecek kadar derindedir; mesela, oklu
kopuz olan ıklığ neden sonra oksuz kopuzdan türemiş.”
diyerek yaylı sazların daha sonra türediğini savunmakta ve Ögel
ile farklı düşünceleri paylaşmaktadır.
“Türk
sazlarının ataları, Dede Korkut veya ulu evliyalar ile
efsanelerde adı geçen devlerden gelen!...Ağacı,yerin
derinliklerine inen ulu ağaçların köklerinden çıkarılan!...Kılları,
telleri, yörük atların kıllarından çekilen!...Derisi, şen
ve deli taylardan yüzülen!...Burgu veya kulakları, ulu çöllerde
ilahi güçle yalnız biten çalılardan tornalanan, maddelerden
yapılmışlardı. Kutlu maddelerden yapılmış sazların, kutlu
sesleri vardı. Türkler böyle inanmış, böyle gelmişlerdi. Bu
karışık ve gürültülü dünyada, birliğin huzurun ve
saadetin yolu da bu idi...”
Burada
da görüldüğü gibi, günümüzde özellikle alevi inancında görülen
bağlamanın kutsallığı, geçmişi çok eskilere dayanan bir Türk
inanışıdır.
Yay
ile çalınan eski karekterdeki Türk sazları, insana biraz korku
ve biraz da sihirle dolu bir duygu verir. Zaten sesi de iniltili
ve genizden gelen bir mırıltı ile doludur. Herhalde en eski
destanlar bu kemençeler ile çalınıyordu.
“Telli
sazlar, yaylı veya yaysız olsunlar, daha çok kapalı yer sazlarıdır.
Sevgi ve saygı, tanrıya yakarış, ululardan medet dilenme hep
bu sazlarla anlatılır ve yapılırdı. Gazi erenlerin başından
geçenler bu sazların eşliğinde söylenirdi. Saz ile söz söyleyenlerin
de, dinleyenlerin de ruhlarını kaynaştırırdı. Toplumla
ilgili duygular tazelenir, güçlendirilirdi. Uzak duran kişiler
yakınlaştırılır, yarına daha iyi hazırlanılırdı. Sazlar
ile sözü dinleyip duygulananlar arasında bir duygu birliği ve
yakınlaşma doğardı. Birlik ve bütünlük içinde bir millet
olma yolunda, telli sazlar bir aracı olurlardı.”
Müziğin
ilk insanlarda nasıl başladığını incelediğimizde her ne
kadar efsaneye dayanan tarafları varsa da, gerçek olduğuna
inandığımız yanları da bulunmaktadır. Esen rüzgarların,
sazlıklardaki kırık kamışlara çarparak çıkarmış oldukları
ıslık seslerini, onların da taklit ettikleri, üzüntülü ve
sevinçli günlerinde çıkarmış oldukları seslerin ilk müzik
duygularını verdikleri tahmin edilmektedir. Zamanla düşüncelerini
geliştirerek kamışın veya kirişin çıkarmış olduğu sesler
onların ilgisini çekmeye başlamış, avlanmak üzere kullandıkları
ok ve yaylarını bir müzik aleti gibi kullanmış oldukları
bilinmektedir. Avlanma yayına oku sürterek bir takım sesler çıkarmışlar
ve adına “okluğ” demişlerdir. Daha sonra okluğun ucuna su
kabağı ilave ederek “ıklığ”a dönüştürmüşler ve at kılından
yapılan yaylar ile de çalmaya çalışmışlardır. Su kabağının
üst kısmına ince deriler gerdirip sap ilave etmişler ve kiriş
telleri deri üzerinden geçirmek suretiyle, sesin daha net çıkmasını
sağlamışlardır. Yay ile çalınanlara ıklığ, parmak veya mızrap
türünden maddelerle çalınanlarına da kopuz adını vermiş
oldukları tarihi belgelerden anlaşılmaktadır. Iklığ yaylı
sazların, kopuz ise mızraplı sazların atası olarak
bilinmektedir.
Bu
açıklamalardan; Türk çalgılarının ilk çıkışının aynı
tür çalgının parmakla ve yayla(okla) çalınması ile dallara
ayrılarak gelişmeye başladığı anlaşılmaktadır. Ayrıca,
kopuz gövdesinin önceleri avuç içi şeklinde ağaçlardan
oyularak yapıldığını ve üzerine deri gerilerek uzun yıllar
çalındığını fakat XVII y.y.dan sonra deri yerine ağaç
kullanıldığını da Evliya Çelebi’den öğreniyoruz.
“Türk
sazlarının tel sayıları sonradan çoğalmış ve çeşitli
adlar almışlardır.”Asya
Türkleri çalgılarını tel sayısına göre adlandırmıştır.
İki telli ve parmakla çalınanların yaygın adı dutar(İki
telli) dır. Tel sayısı ikiden çok olanlar dombıra, dambıra
ve tambura olarak adlandırılmıştır. Özbekler, üç telli ve
kalın saplı tamburalarına
setar, dört tellilere çartar, beş tellilere pençtar ve altı
telli olanlara ise şeştar demişlerdir. Kazak tambura ve
kopuzlarının çoğu iki telli ve kıyak adını verdikleri kemençelerdir.
Bu tür çalgılarda tel olarak ilk önceleri at kılı ve bağırsak
kiriş kullanılmıştır.
Daha sonraları ipek yoluna yakın bölgelerde ve kültür
merkezlerinde ipek tel kullanılmaya başlanmıştır.
İngiliz
kökenli kaynaklar, madeni telin 1350 yılında Avrupa’da
Klavikord ve Harpsikord’da kullanıldığını yazmaktadır.
Fakat, tarihçi Von Hammer Osmanlı tarihi ciltlerinin son kısmına
doğru bir notunda madeni saz telini Türklerin İstanbul’a
soktuğunu ve dolayısı ile Avrupalılara da tanıttıklarını
kaynak göstermeden yazmıştır.
Gerek
tezeneli gerekse yaylı kopuz türü çalgıların kökenlerinin
Asya olduğu bilinmesine rağmen, Anadolu’da bu çalgıların
daha önceden var olduğu, dolayısı ile kökenlerinin Anadolu
olduğu konusunda görüşler de bulunmaktadır.
Bunlardan
bazıları;
1.Iklığ
adlı Türk kemençesinin asıl yurdu Anadolu’dur. Yaygın
olarak Mısır’da görülüyordu. Türkistan’da bu sazın bir
yurdu olarak gösteriliyordu. Eski Anadolu’da ıklık adlı
kemençe daha çok ve yaygın olarak görülüyordu.
2.Terim
olarak kopuz genel adı altında toplanabilen tambura tipli sazların
ebedi ülkesi kısmen Anadolu’dur.şeklindedir.
Nejat
Birdoğan ise;”....bağlamanın kopuzdan türemediğine ilişkin
bir sav daha var; O da bağlamanın Hitit’lere özgü kutsal bir
saz olduğudur. Karkamış kabartmalarında sapından sallanan püsküle
kadar bütün biçimiyle bağlama görülmektedir. Kralın önünde
çalındığına göre de kutsal bir sazdır. Başka bir sav da;
Mezopotamya Çalgı Müziği adlı yayıma göre, Luth,M.Ö.2000’de
Sümerler ve Akatlar da yeğlenilen bir çalgı idi. Bu saz,
Elamlar’ da da yüzyıllar boyu kullanılmıştır. Gövde
toparlak ya da yumurta biçiminde olup, sapı çoğunlukla uzun
olan bu çalgının adı “üç telli “anlamına “sa-esh”
dir. Çalgı Elam’da çok yaygındır ancak, kaynağının Elam
olduğu söylenemez. Çalgının çeşitli bölümlerinin oranları
bu günkü bağlamanın tıpkısıdır. Karkamış harabelerinde görülen
de bu çalgıdır. Bize öyle geliyor ki, Asyalı göçmen Türk,
Anadolu’ya gelirken kendi kopuzunu, çöğürünü sırtına alıp
getirdi. Anadolu’da Elam ve Hitit sazını gördü. Meçhul
sanatçı(çalgı yapımcı) iki sazı birleştirdi. Bu günkü
saz ortaya çıktı.”diyerek,
kaynak ta göstererek konuyu açıklamamaktadır.
Aslında
bu açıklamalarda da görüldüğü gibi, dikkat çekici olan; bağlamanın
kopuzdan türeyip türemediğinden veya kopuz türü çalgıların
kökeninden daha çok, kopuz türü çalgıların Anadolu’da da
olduğu ve Anadolu kültürü ile Anadolu’ya gelen Türk’lerin
kaynaşmasında bu tür çalgıların önemli rol oynadığıdır.
Fakat,
yukarıdaki düşüncelerden farklı düşünceler de bulunmaktadır.
Bunlardan bazıları şöyledir; “Bağlamanın kökeni kopuza
dayanır. Kopuz Orta Asya’dan Çin’e, Kıpçaklara,oradan da
Avrupa’ya yayılmış, Hunlulardan Bizans’a geçmiş, Oğuzlarla
Anadolu’ya girmiş, Selçuklularla da yerleşmiştir.”
“Şimdiki
bağlama cinsi çalgıların atası diyebileceğimiz kopuz, soyca
uzun saplı, armut biçimi yada üç kenar gövdeli, önceleri kıl
telli ve ses perdeleri yokken, Anadolu’ya gelince şöyle böyle
XIV.y.y. da madeni tel takılmak ve bağırsak kirişten ses
perdeleri bağlanmak suretiyle oldukça gelişkin bir şekil almıştır.”
“Evliya
Çelebi, Levendane bir sazdır ki hemen şeşhanenin
yavrusu zannolunur.” demektedir. Yine Çelebi’nin
ifadesine göre Anadolu’da neslini görmediği bu saz, Bosna,
Budin, Eğri ve Temeşvar gibi serhat ahalisine mahsustur.
“En
eski Romen çalgılarından olan cobza(kobza) aslen bir Türk çalgısı
olan kopuzun değişikliğe uğramış bir şeklidir. Kökeni Orta
Asya olan bu çalgı, bir çok yerlere yayıldığı gibi
Romanya’ya da çok eskiden XIV.y.y.ın ilk yarısında girmiştir.”
gibi düşünceler bulunmaktadır.
Bilindiği
gibi, kopuz türü çalgılarda tel olarak ilk önce at kılı,
daha sonra ise bağırsak kiriş kullanılmıştır. Atın ise ilk
önce Türkler tarafından evcilleştirilerek binek hayvanı
olarak kullanıldığı antropolojik ve arkeolojik çalışmalardan
çıkarılan sonuçlardır.
Bu
bulgu ve düşünceler bize; kopuz türü çalgıların Asya kökenli
olduğunu ve bu çalgılarda at kılını tel olarak ilk
kullananların da Türkler olduğunu göstermektedir. Ayrıca
kopuzun devamı olan bağlamanın günümüzde de kutsal sayılması
ve bunun çok eski bir Türk inanışı olması da bu görüşümüzü
desteklemektedir. Fakat bu tür çalgıların Anadolu’da da olduğu
söylenebilir. Çünkü, gerek Anadolu’ya gerekse Anadolu üzerinden
Orta Avrupa’ya kadar olan bölgelere çeşitli zamanlarda yapılan
Türk göçleri ile bu tür çalgılar Anadolu’ya da taşınmış
olabilir. Bu göçlerin tarihini de M.Ö.5000 yıllarına kadar
dayandırmak mümkündür.
TÜRK HALK ÇALGILARININ
TASNİFİ
Türk
halk çalgılarını yapıları bakımından üç gurupta tasnif
etmek mümkündür.
I.
Telli Çalgılar.
1.Tezeneli Çalgılar
2.Yaylı Çalgılar
II. Nefesli Çalgılar
1.Kamışlı Üflemeli
Çalgılar
2.Dilli Üflemeli
Çalgılar
3.Dilsiz Üflemeli
Çalgılar
4.Tulumlu Üflemeli
Çalgılar
III. Vurmalı Çalgılar
1.Deri Vurmalı
Çalgılar
2.Çarpma Çalgılar.
1.Telli
Çalgılar:
Rezonans
kutusunun üzerinde seslerin titreşimi esasına dayalı çalgılardır.
1.
Tezeneli Çalgılar:
Bu guruba Türk halk çalgılarından Bağlama ve Tar
girmektedir.
A.
BAĞLAMA: Bağlama,
Asya kökenli sazlardan olan Kopuz'un Anadolu'daki bir devamı
olmuştur. Kopuz, Türk müzik kültüründe yer alan uzun saplı
ve mızrapla çalınan çalgıların atası olarak bilinir. Bağlama
adı ise tahmini olarak 17. yy. sonlarında kullanılmaya başlanmıştır.
"Bağlama adı, sazın kendisinden önce perdelerine mi yoksa
gerili deriye tercih edilen tahta göğüs kapağına mı verilmişti
? nedeni çözülememiştir."
Yoksa tellerin takılmasından dolayı mı
bağlama denildiği tartışma konusu olsa da bu konudaki yaygın
düşünce, sap üzerinde bulunan perde bağlarından kaynaklandığı
yönündedir.
Kopuz türü çalgılarda ilk önceleri at kılı ve bağırsak
kirişten yapılmış teller kullanılırken, daha sonraları ipek
yoluna yakın bölgelerde ve kültür merkezlerinde ipek teller
kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde ise bağlamanın büyüklüğüne
göre kalınlığı değişen metal teller kullanılmaktadır.
BAĞLAMANIN YAPISAL
ÖZELLİKLERİ
Bağlama tekne, kapak ve sap olmak üzere üç bölümden
oluşmuştur. Halk arasında bu bölümlere tekneye gövde, kapağa
göğüs, sap kısmına kol ve burgulara ise kulak denilerek
insana benzetilmiştir.
Bağlamanın gövde kısmı (teknesi) oyma ve yaprak olmak
üzere iki şekilde yapılır. Gürgen, kestane, erik, ceviz, kara
ağaç gibi sert ağaçlardan oyularak yapılan bağlamaların en
makbulü teknesi, dut ağacından olanıdır. Yaprak bağlama ise
çeşitli ağaçlardan oluşturulan parçaların birleştirilerek,
tekne oluşturması sonucu yapılır.
Bağlamanın göğsünde (kapağında) ise ladin, köknar,
çam gibi düzgün damarları olan ve tınlamaya daha elverişli
yumuşak ağaçlar kullanılmaktadır.
Sap'ta (kolda) kullanılacak ağaçların teknede olduğu
gibi sert ve kuru olmasına dikkat edilir. Bu nedenle ak gürgen,
limon, erik, ardıç ve ceviz gibi sert ağaçlar daha çok kullanılır.
BAĞLAMA AİLESİ VE
ÖLÇÜLERİ
Bağlama usta çırak ilişkisi içerisinde çok değişik
boy ve ölçülerde yapılarak günümüze kadar gelmiştir. Bu
nedenle oldukça geniş bir aileye sahiptir.
Yöresel kullanımda bozuk, çöğür, ırızva ve tambura
gibi adlarla bilinen sazların bütünü bağlama ailesinin birer
üyesidir.
Bağlama ailesinin yapı olarak en küçük olanına ve en
ince ses veren çalgısına cura, en büyük ve en kalın (pes)
ses veren çalgısına da divan denilmektedir. Divan sazı aynı
zamanda meydan sazı adı ile de bilinmektedir.
Donbıra, Danbıra ve Tanbura olarak bilinen çalgı ise
divandan daha küçük, curadan daha büyük bir yapıdadır.
Günümüzde
bağlamanın gerek eğitimde gerek toplu çalışmalarda kullanılabilmesi
için, ton ve ses rengi gibi özellikleri de dikkate alınarak,
bazı standart boylar ve ölçüler belirlenmiştir.
Bu boyların tür ve ölçüleri şu şekildedir.
TEKNE BOYU
İKİ EŞİK ARASI UZAKLIK
Cura ................... 23 - 28 cm ...................... 49
- 60 cm
Bağlama Curası .... 30 - 36 cm .....................
64 -
77 cm
Tambura .............. 39 - 43 cm .....................
93 -
90 cm
Bağlama .............. 44 - 47 cm .....................
94 - 100 cm
Divan ................. 49- 52 cm ...................... 105 -
111 cm
BAĞLAMADA DÜZENLER
Düzen, bağlamada akort karşılığında kullanılan bir
terimdir.
Bağlamada yapılan akort değişiklikleri, yöreler arası
icra farklılığını vurgulamada ve anlatımı güçlendirmede
önemli etkenlerdendir.
Tıpkı tavırlar gibi düzenler de bağlamada yöresel bir
özellik olarak karşımıza çıkar. Öyle ki bir yörede bilinen
bir düzen, diğer yörelerde bilinmeyebildiği gibi farklı bir
adla da bilinebilmektedir. Örneğin Ankara, Konya, Kütahya gibi
yörelerimizde "Kara Düzen" adı verilen düzen (akort)
Kastamonu ve Çankırı dolaylarında "Bozuk Düzen" adıyla
bilinir. Yöresel düzenler dikkatle incelendiklerinde bunların,
yörelerin tonal ve modal (makamsal) özellikleriyle doğrudan bağlantılı
olduğu görülür. Çünkü bağlamada, ezginin çalındığı
diziye bağlı olarak yapılan düzen değişimleri böylelikle
ezginin tonal eksenini de belirlemiş olmaktadır.
Bağlamada en çok bilinen ve yapılan düzenler şunlardır
;
Bozuk Düzen
Bağlama düzeni
--------------La
-----------------La
--------------Re
-----------------Re
--------------Sol
-----------------Mi
Misket Düzeni
Abdal düzeni
---------------La
----------------La
---------------Re
----------------La
---------------Fa#
----------------Sol
B.TAR:
Tezeneli bir çalgı olan Tar, göğüste tutularak çalınmaktadır.
Azerbaycan, Özbekistan, İran, Gürcistan ve Türkistan’ın bazı
bölgeleri ile Türkiye’de Kuzeydoğu Anadolu bölgesinde yaygın
olarak kullanılan bir çalgıdır. Kopuz’dan gelişen
sazlardandır ve ses genişliği 2,5 oktavdır. Gövde kısmı
ortadan boğumlu ve çift çanaklıdır. Tekne kısmı genellikle
dut ağacından oyularak yapılmaktadır. Çanaklar üzerine manda
yada sığır yüreğinin zarı veya yayın balığının derisi
gerilmektedir. Sapı sert ağaçlardan yapılmakta ve sap
üzerinde misinadan perde bağları bulunmaktadır. Üç çift ve
üç tek olmak üzere 9 teli vardır. Telleri çelikten olan
Tar’ın akordu 4 lü ve 5 li aralıklarla yapılır. Boynuzdan
yapılan tezene ile çalınmaktadır.
3. ___________________Do
2. ___________________Sol
1. ___________________Do
Tar’da başlıca iki gurup tel bulunmaktadır. 1. gurupta
ezgilerin çalındığı ikişer ikişer takılmış 1.2. ve 3.
grup teller, 2. gurupta ise, tınıyı zenginleştiren kök ve
zenk telleri bulunmaktadır. Kök telleri makamlara göre değişik
seslere akort edilir ve
genellikle dem tutma görevi taşır.
2.
Yaylı Çalgılar:
A.KABAK KEMANE: Kabak
Kemane Türkiye’de özellikle Batı Anadolu’da (Ege Bölgesi’nde)
yaygın olarak kullanılan bir sazdır. Kabak, Kabak Kemane,
Rebap(Güneydoğu Anadolu’da Rubaba, Hatay yöresinde Hegit) ve
Iklığ gibi adlar ile bilinmektedir. Orta Asya Türkmenlerinin
Gijek adını verdiği ve Azerbaycan halk müziğinde Kemança adıyla
kullanılan çalgı da aynı köktendir.
Kabak Kemane, su kabağı veya ağaçtan yapılmış gövde
ile saptan oluşmaktadır. Kemane, halk arasında üç telli
olarak kullanılmakta iken, son yıllarda dört tellisi de kullanılmaya
başlanmıştır. Eskiden bağırsaktan yapılmış kiriş teller
kullanılmakta iken, günümüzde metalden yapılmış teller
kullanılmaktadır. Kemane
yayı, bir çubuk üzerine at kuyruğundan veya misinadan yapılmış
tellerin bağlanması ile elde edilmektedir. Oturularak ve sol diz
üzerine konularak çalınmaktadır. Ses genişliği, 2,5 oktavdır.
4._____________________Sol
3._____________________Re
2._____________________La
1._____________________Re
şeklinde
akortlanmaktadır. Kemane perdesiz bir çalgı olduğu için her türlü
kromatik ve komalı ses elde edilebilir.
B.
KEMENÇE: Yaylı
bir halk sazıdır. Yurdumuzda özellikle Karadeniz bölgesinde
yaygın olduğu için “Karadeniz Kemençesi” olarak ta
bilinmektedir. Kemençenin gövdesi, dut, erik, ardıç ve kelebek
gibi sert ağaçlardan, göğsü ise, çam ve köknar gibi yumuşak
ağaçlardan yapılmaktadır.
Kemençenin üç teli bulunmaktadır. Eskiden bağırsaktan
yapılan bu tellerin yerini daha sonraları metal teller almıştır.
Kemençenin en önemli özelliği, iki tele aynı anda basarak
paralel dörtlü ve beşlilerle çalınabilmesidir. Süsleme
notaları oldukça sık kullanılmaktadır. Bir oktav civarında
ses genişliği vardır.
3._____________________Re
2._____________________La
1._____________________Mi
II.
NEFESLİ ÇALGILAR:
1.
Kamışlı Üflemeli Çalgılar:
A.
ZURNA: Nefesli
Türk halk çalgılarının en tiz ve en gür sesli çalgısıdır.
Bu nedenle genellikle meydanlarda davul ile birlikte çalınmaktadır.
Düğün bayram gibi önemli günlerde çalındığı gibi,
eski Türklerin savaşlarına
da katılıp mehter takımlarında da çok önemli bir yer almıştır.
Üflemeli halk çalgılarının başında gelen zurnanın kökeni
Ortaasya’ya dayanmaktadır. Yurdun her yöresinde açık hava çalgısı
olarak davul ile birlikte yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
Zurnanın boyu 30cm ile 56cm arasında değişmektedir. Gövde
ve sipsi olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Ön yüzünde
7, arka yüzünde de 1 olmak üzere 8 adet ses perdesi bulunmaktadır.
Bu perde deliklerinden başka kalak üzerinde daha küçük çaplarda
“Şeytan Perdesi” denen perdeler bulunmaktadır.
Türkiye’de zurnalar doğudan batıya doğru gittikçe
belirgin bir büyüme kaydettiği görülür. Büyüklük ve küçüklüklerine
göre üç guruba ayrılırlar.
1.
Kaba Zurna
2.
Orta Zurna
3.
Cura(Zil) Zurna
Zurnanın
erik, şimşir ve zerdali ağacından yapılanları tercih
edilmektedir.
B.
MEY: Gürgen,
ceviz vb. sert ağaçlardan yapılanları varsa da en makbulü
erik ağacından yapılanıdır. Genellikle Erzurum, Kars, Gümüşhane,
Bayburt, Van ve Erzincan yörelerinde yaygın olarak kullanılan
bir çalgıdır. Balaban diye de adlandırılan bu çalgı
Ortaasya kökenlidir. Sesi zayıf olduğu için daha çok kapalı
mekanlarda ve oda toplantılarında çalınmaktadır. Kamış üzerindeki
kıskaç sayesinde ses inceltilip kalınlaştırılabilmektedir.
Bir oktav civarında ses genişliği olan Mey’in üç çeşidi
vardır. bunlar;
1.
Ana Mey
2.
Orta Mey
3.
Cura Mey
Gövdenin
üst kısmında 7, alt kısmında ise 1 adet ses perdesi bulunan
Mey’in, 9-10 adet ses perdeli olanları Azerbaycan ve Türkistan’da
“Balaban” adı ile kullanılmaktadır.
C.
SİPSİ: Ege bölgesinde
ve Teke yöresinde kullanılan çalgılardandır. Gövde kısmı
20cm kadardır. Sipsi’nin boyu biçimi ve perde sayısı her çalan
ve yapan ustaya göre değişmektedir. 1 veya 1,5 oktav civarında
ses genişliği vardır. Genellikle 6 veya 7 adet ses perdesi
olanlar kullanılmaktadır.
D.
ÇİFTE:
İki
kavalın yanyana monte edilmesiyle Zonguldak civarı ve güneydoğu
Anadolu bölgesinde kullanılmaktadır. Ön kısmında 5-6 adet
ses perdesi bulunmaktadır. Boruların her ikisinde perde sayısı
eşit olabileceği gibi bir tarafta bir adet ses perdesi de
olabilir. Güney Anadolu da özellikle Antakya ve Yayla dağı çevresinde
Argun adı ile
bilinmekte ve çalınmaktadır.
DİLLİ
ÜFLEMELİ ÇALGILAR:
Dilli
düdük ve büyük çoban kavalları, 25-30cm olanlarından,75-80cm
olanlarına kadar değişik ebatlarda olabilir. Anadolu’nun
hemen hemen her yarinde kullanılmaktadır. Bu çalgıların ön yüzünde
6-7, arka kısmında ise 1 adet ses perdesi bulunmaktadır.
DİLLSİZ
ÜFLEMELİ ÇALGILAR:
A.ÇOBAN
KAVALI: Bu
kavalların oldukça yumuşak ve etkileyici bir sesi vardır.
Yurdun her köşesinde yaygın bir şekilde kullanılmaktadır.
Dilli ve dilsiz olmak üzere iki çeşidi vardır. Sert ağaçlardan
yapılmaktadır. Pirinç gibi madeni olanları da olsa bile, en
makbulü erik ağacından yapılanıdır. Kaval kelimesi içi boş
anlamında olan Kov’dan türemiştir. Ses genişliği 2,5 oktavdır.
B.
ÇIĞIRTMA:
Elazığ ve civarında Toros dağlarının batı kesiminde eskiden
yaygın olarak kullanılan dilsiz ve üflemeli bir çalgıdır. Önde
6-7, arkada ise 1 adet ses perdesi bulunmaktadır. Yaklaşık bir
oktav ses genişliği vardır.
TULUMLU
ÜFLEMELİ ÇALGILAR:
A.TULUM:Genellikle
Doğu Karadeniz bölgesinde (Rize, Artvin) yaygın olarak kullanılan
bir çalgıdır. Tulum oğlak derisinden çıkarılarak elde
edilmektedir. Ön ayağına ağızlık, arka ayağına ise
klavye(Nav) tespit edilerek diğer kısımlar kapatılır. Ağızlık
vazifesi gören tahta borudan üflenerek tulum şişirilir. Deri
hava ile dolunca klavyeden ses çıkmaya başlar. Koltuk altına
yerleştirilerek çalınmaktadır. Tuluma yerleştirilen klavye kısmına
"Nav” denilmektedir. Nav üzerinde birbirine paralel 5 çift
ses perdesi bulunmaktadır.
B.
GAYDA:
Trakya
bölgesinde yaygın bir halk sazıdır. Tuluma benzeyen bu sazda
çifte kamış yerine ağaçtan yapılmış düdük bulunmaktadır.
Ayrıca gayda da uzunca bir dem ses veren boru bulunmaktadır.
VURMALI
ÇALGILAR:
Deri
Vurmalı Çalgılar:
A.Davul:
Türk vurmalı
çalgılarının sembolü olarak kabul edilmektedir. Davul
tarihimizde çok değişik amaçlarla kullanılmıştır. Türkiye’nin
her yerinde değişik cins ve boylarda davul
bulunmaktadır. Kasnak, ip ve deri olmak üzere üç bölümden
oluşmaktadır. Tokmak ana ritmi, çubuk ise detayları çalmaktadır.
Genellikle küçük davul, orta davul, büyük davul ve koltuk
davulu gibi mahalli boyları ve adları bulunmaktadır. Türklerde
kullanılan en eski çalgıdır. Sesinin gür oluşu ve etkisi
nedeni ile bir haber aracı olarak ta kullanılmıştır.
B.
DÜMBELEK:Anadolu’nun
bir çok yöresinde çalınmaktadır. Bu günkü darbukanın çömlekten
(topraktan) yapılmış şeklidir. Yörelere göre deblek, dümbek
ve dümbelek gibi adlar almaktadır. Daha çok kadınlar arasındaki
çeşitli eğlencelerde kullanılmaktadır.
C.TEF:Hemen
hemen her yörede mevcuttur. Yaklaşık 20-40cm çapında, bir
kasnak ve tek yüzüne gerilmiş ince bir deriden ibarettir.
Kasnak üzerine açılan yarıklara 3-5 çift ince pirinçten yapılmış
ziller geçirilerek çalgının ritminin zenginleşmesi sağlanmaktadır.
Bazı yörelerde sade olanları da bulunmaktadır. Daha çok kadın
eğlencelerinde kullanılmaktadır. Daha büyük olanlarına
“Daire” denilmektedir.
ÇARPMA
ÇALGILAR:
A.
KAŞIK:Anadolu’da
eskiden beri kullanılan ve ağaçtan yapılan çorba kaşıkları
aynı zamanda çalgı olarak ta kullanılmaktadır. Türkiye’nin
özellikle Silifke ve Konya yöresi halk oyunlarında yaygın
olarak kullanılmaktadır.
B.
ZİLLİ MAŞA:Maşa
biçiminde iki ana kolun uçlarına yerleştirilen karşılıklı
zillerden ibarettir. Kollar kapandıkça ziller üst üste gelerek
ses çıkarmaktadır.
|