1982 Anayasası, Milli Eğitim Temel Yasası, YÖK Yasasında Milli Kültüre ve Milli Musikiye ağırlık verilmesini, Beş Yıllık Kalkınma Planında şimdiye kadar ihmal edilmiş olan Türk Musikisinin araştırılması, geliştirilmesi ve tanıtılmasının
ana ilke olarak benimsenmesini; öğretimin çeşitli kademelerinde verilen musiki eğitiminin, Türk Musikisinin gençlere tanıtılması ve sevdirilmesi amacı ile yeniden düzenlenmesini; Türk Musikisi eğitimi veren kuruluşların yurt seviyesine yaygınlaştırılmasını emreden hükümleri doğrultusunda mevcut konservatuarlara ilaveten yenilerinin açılması, üniversitelerimizde yeni birimlerin faaliyete geçmesi, Türk Musikisi Eğitiminin başıboşluktan kurtarılarak, belli bir program dahilinde disipline edilmesi hususunda önemli adımlar atılmasını sağlamıştır.
Bu girişimlere paralel olarak, Türk sazlarının eğitim ve öğretimine başlanması da kaçınılmazdı, Nitekim öyle de
oldu. Açılan okullarda Nefesli, Yaylı, Vurmalı ve Mızraplı sazlar öğretilmeye başlandı, Metot çalışmaları sürdürüldü. Konservatuar mezunları Devlet ve Özel Müzik Kuruluşlarında çalışma alanı
buldular. Kendi alanlarında gösterdikleri yüksek performans ile tercih edildiler.
Ne var ki; bu olumlu gelişmelere rağmen, saz eğitiminde bazı problemler de su yüzüne çıkmaya başladı. Yaşları 14 ve daha küçük olan öğrenciler, Türk Musikisi sazlarına hakim olmakta güçlük çekip, istenilen seviyeye gelmekte zaman kaybettiler. Bunun sebebi, sazlarımızın yapısının çocuk yaştakilere uymaması idi, 11-12 yaşında çocukların tanbur, ud, kanun gibi mızraplı sazları kucağında tutabilmeleri şöyle dursun, taşımakta dahi zorluk çekerlerken, saza hakim olabilmeleri mümkün müdür? Gelişmiş, büyüme sürecini tamamlamış erkeklerin fizik yapılarına göre imal edilen Türk sazları, büyüme sürecini tamamlayan kadın sanatçılar için bile, çalmakta zorluk çıkarırken, çocuklar bu sazlara nasıl hakim olabilsinler? Bir tanburun boyunu çocuğun boyu
ile kıyasladığımız zaman, tanbur çocuktan bir karış uzun görünmekte, ud'un gövdesini aşarak göğsüne erişmek çocuklar için mümkün olamamakta, kanun, yavrucağın kalça ve diz mesafesini 15 cm geçmekte iken kucakta nasıl taşınabilirdi?
Eski dönemlere baktığımızda kız tanburu, kız ud'u, kız kanunu, gibi tabirler görüyoruz. İşin erbapları, bunların boyutlarının normal sazlara göre daha küçük olduğunu söylüyorlar. Bu da bize gösteriyor ki, sanata karşı eğilimi olan kızlarımız, kadınlarımız kendi fizik yapılarına uygun sazların imalini istemiş ve zaman içinde bu arzularına ermek için verdikleri mücadelede başarılı olmuşlardır. Ancak zaman ve zannederim ki şartlar, hanımlarımız ve çocuklarımızın lehine değil aleyhine zorlanmış, olumlu gelişme bir noktada frenlenmiştir. Bu frenlenmede arz-talep kanununun etkisi de düşünülebilir. Hatta sosyal ve ekonomik gelişmeleri de gözden uzak tutmamak lazımdır.
Folklorda Sazlar
Yurt düzeyinde yapılan incelemelerde, saz gruplarının (tezeneli,yaylı, üflemeli, vurmalı) değişik boyutlarda örneklerine rastlıyoruz. Halk dehası, çocukların saz ihtiyaçlarını karşılamanın yollarını bulmuştur.
Tezeneli sazlarımızdan cura, cura bağlama, tanbura, bağlama ve divan sazı, sanki çocuk yaşlarından başlayıp, gittikçe gelişen insanın fizik yapısına ayrı ayrı ve her yaşa göre cevap verecek ölçülerde yapıldığı gibi. Bu grubun (divan, cura, bağlama, tanbura) kendi içinde dahi standartlarını (büyüklü, küçüklü) aşanlarına rastlamak mümkündür. Saz yavrusu, köçekçe, Bulgari, ırızva, bağlama curası, tanbura curası, çöğür, iki telli, çifttelli, kısa sap v.b. gibi adlarla tanınan sazlar ait olduğu grubun normal ölçülerini (uzun ve kısa) aşan sazlardır.
Örnekleri çok daha artırmak kolaydır.
Üflemeli sazlarda 15 cm'den (yaklaşık olarak) 100 cm'ye kadar büyüklükte olan dilli-dilsiz kavallar ile zil zurna 'dan, kaba, kaba kaba zurna'ya, cura mey'den ana mey'e kadar insan parmaklarının genişlemesine açılabileceği oranda kamışlı üflemeliler yanında bahar aylarında ağaçlara su yürümesi döneminde, kabukla gövde arasındaki özsuyun, kabuklaşmaya dönüşmesi mevsiminde, çocukların kavlatmak sureti ile elde ettikleri borulara perde delikleri açarak yaptıkları, ömrü kısa öttürgeçlerin, çocukların müzik ve saz çalma gereksinimlerini, sevki tabii ile nasıl giderdiklerini hayret ve hayranlıkla görürüz.
Yaylı sazların yapımında da (büyüklü küçüklü) aynı olguyu tesbit etmek zor değildir.
Iklığ türlerinde de,
(nefesli ve tezeneli) sazlardaki oluşuma rahat rahat örnek bulabiliriz.
Söz gelimi, kabak kemanede, su kabağının çapı küçükse, bu çapa orantılı olarak, sap ta kısalır. Tabii ki aksi de olabilir. Kemençelerde, tekne (gövde) boyu kısa ise, sap ta kısadır. Ya da Karadeniz kemençeleri ile, Orta Anadolu kemençeleri arasında boyut farkları vardır.
Vurmalı sazlar, yukarıda anlatılan mızraplı, nefesli, yaylı sazların oluşumuna paralel manzara arz
ederler. Tef ve darbuka çeşitlerinden (büyüklü, küçüklü) davul nevileri, zil, kaşık, çalpara, çifte nağara, kemik, fincan, bardak gibi parmak marifetleri ile çalınan ritm aletleri, çocukların rahatlıkla kullanabilecekleri sazlardır. Bunlar için, fazla uzağa gitmeye gerek yoktur. İstanbul'da Eyüp semtinde bu sazların değişik çapta örnekleri meydanlarda satılmaktadır. Özellikle çocukları özendirecek süslerle donatılanlar rahat alıcı bulabiliyor.
Batıda Durum
Şunu itiraf etmek lazımdır ki; Batı bu problemlerini kökünden halletmiştir. Çocuk için her şey düşünülmüş, her imkan seferber edilerek önlerine serilmiştir.
Her sazın, her yaşa göre geliştirilen tipleri dışında, bu sazların oyuncakları resimlerle süslenip, renklerle zenginleştirilerek yapımı yoluna gidilip, bebek yaştakilerin dahi ilgileri çekilerek yeteneklerinin aranması yolları bulunmuştur.
Çocuk kemanları, piyanoları, blok flütler, pikola flütler, melodika, armonika, küçük orglar, mandolin ilk anda akla gelen müzik aletleridir. Yine bilinmektedir ki, sözü edilen bu sazlar yurdumuzda da geniş bir kullanım alanı bulmuş, ilkokullara kadar girebilmiştir.
Mesele bu kadarla kalmayıp, çeşitli yayın organlarına sızılarak, yukarıda sözü edilen sazların reklamı geniş ölçüde yapılmış, hatta bu sazları çalmanın ilericilik, diğerlerini kullanmanın ilkellik olduğu imajı yaratılmıştır.
Yanlış olduğunda hiçbir zaman şüphelenmediğim bu düşüncenin ne getirip, ne götürdüğü zaman içinde aydınlığa kavuşacaktır. Aklı selimin avdet ettiği, özentiden sıyrılarak öz benliğimize kavuşacağımız günlerin uzak olmadığı inancımı hala muhafaza ediyorum. Çünkü bu Türk sazları, Türk kültürünün oluştuğu toprakların insanının müzik aletidir. Onun gönlüne, duygusuna hitap eder. Onun tarihi akışı doğrultusunda gelişen, onun duygu alemine hitap edebilen ses renklerine sahiptir. Onunla halay çeker, bar tutar, semah döner, zeybek oynar, horon kurar, deyiş der, mani atar, koşma koşar, divan okur, teke, dımıdan, mengi, bengi, kaşık, zil oyunları ile ruhunun, duygularının ihtiyacını karşılar, tatmin olur.
Son
Bu tablo göstermektedir ki, müzik eğitim ve öğretiminde sazın yardımı, her kesimde, her zaman mesafe alabilmek için en büyük destektir.
Özellikle çocuk yaşlarındaki yeteneklerin yetiştirilmesi ve sanat alanındaki yerlerini alabilmelerini sağlamak, onların ihtiyaçlarını karşılamak başta gelen görev ve sorumluluklardır. Geçmişin usta-çırak ilişkileri yöntemi her ne kadar günümüzde terk edilmekteyse de, onun da yararlı yönlerini büsbütün atmak doğru olmaz kanaatindeyiz.
Çocuklarımızın saz öğrenimini daha verimli kılabilmek için onların fizik yapılarına uygun sazların imalatı yoluna gitmek, bu konuda çaba sarf edenleri özendirmek, resmi ve özel kuruluşların olduğu kadar sanatçıların da başta gelen uğraşları arasında yer almalıdır. Mevcut sazlarımız, yetenekli çocuklarımızın kolayca kullanabileceği boyutlarda, oranlar bozulmadan, çocuk zevkine uygun süslemelerle ilgiyi çekecek gibi yapılmalı, gerek TSM ve gerekse Halk sazları arasında eskiden var olup ta, günümüzde unutulmaya terk edilenler meydana çıkarılmalı, özendirilmeli, geliştirilmeli, bilimsel ve teknik incelemeleri yaptırılarak toplu icrada da
kullanılabilir bir yapıya kavuşturulmalıdır.
Batıdaki örnekler göz önünde bulundurularak, okul çağı ve okul öncesi yaşlardaki çocukların yapılarına uygun sazlar yapılarak, onların ilgilerine sunulmalıdır .Bu suretle doğuştan müziğe yetenekli evlatlarımızın bir an önce sanat hayatına adım atmaları sağlanacak, musikimiz her dalda yüksek seviyeli sanatçılar kazanacaktır.
Türk Musikisinde Çağdaş Eğitim, Çağdaş
İcra Sempozyumu
XVI. Uluslararası İstanbul Festivali
Temmuz 1988 - İstanbul
İstanbul Kültür Sanat Vakfı
|