Bu bildirimizde ozanlık geleneğinde Emlek yöresinden bir ozanın yeni şiirlerini
tanıtacağız. Emlek yöresinden dedim, çünki Emlek bölgesinin ozanlık geleneklerinde önemli bir yeri vardır. Ülkemizin tanınmış önemli büyük ozanları bu bölgede yetişmiştir. Eskilerden Emlek dendiğinde geniş bir bölgeyi kapsarken, bugün sadece Sıvas ilinin Şarkışla ve Yıldızeli'nin köyleriyle Yozgat'ın Akdağmadeni ilçesinin güney kısmında bulunan köylere verilen isimdir. Ayrıca Emlek ismi ozanlığı çağrıştıran bir isim olagelmiştir.
Bölgenin ozanlarından bazıları; Pir Sultan Abdal, Serdari, Talibi, Ağahi, Kemter, Aşık Hüseyin, Aşık Veli, İzzeti, Kul Sabrı, Aşık Veysel, Ali İzzet, Devrani hemen akla gelenlerdir. Bu ozanların her birisi diğerinin etkisindedir. Çünki hepsi de tekke geleneği ozanlarıdır. Aşık Veysel, Ali İzzet de dahil bu gelenekten yetişmiştir. Yetiştikleri bölgede iç içedirler ve her birinden diğerine bir bağ vardır. En eskisiyle yenisi arasında her ne kadar yaş farkı olsa da bir birbirleriyle ilgilidirler.
Tanıtacağımız ozan gibi bir çoğunun da bulunamamış şiirleri vardır. Köyden kente göç arttıkça gizli cönkler ortaya çıkmaktadır. Zaman içerisinde bizleri şaşırtacak düzeyde ve çoklukta şiirlerin gün yüzüne çıkacağına inanmaktayım. Emlekli ozanların her biri ayrı ayrı değerlendirildiğinde onların önemi daha da anlaşılacaktır. Eğitim, tecrübe şiirlerindeki farklı ustalık yerlerini korumaktadır.
Aşık Veli'ye gelince onun adını küçük yaşlarda tanıdım. Çünkü benim de doğduğum köy olan Sivrialan da Alevi-Bektaşiliğin usta zakir ve dedeleri vardı. Aşık Veysel'in yakın arkadaşı Hıdır Dede amcazadelerimizdendir. Çoğunluğu Aşık Veli türküleri söylerdi. Aşık Veli türkülerini beşikten beri dinlerdim. İleriki yıllarda hep Hıdır Dede Aşık Veysel muhabbetleri usumdan çıkmaz olmuştur.
Aşık Veli adını Hıdır dedenin okuduğu türkülerin dışında Ali İhsan Tuncalı tarafından 1966 yılında derlenen ''Emlek Alevi Aşıkları'' adlı kitabın Aşık Veli bölümünde türkülerin altında ''Sivrialanlı Hıdır Dede'den derledim'' yazıları vardı. Kültür Bakanlığı 1984 yılında İbrahim Aslanoğlu tarafından hazırlanan Aşık Veli adlı kitabı yayımladı.
Aslanoğlu kitapdaki şiirlerin ve bilgilerin bir kısmını Ali İhsan Tuncalı'dan almasına karşılık, cönklerden, Aşık Veli'nin yakınlarından ve Tuncalı'nın da ulaşamadığı çeşitli yayınlardan derlemiş. Kitap 103 sayfa ve 97 şiir yer almış. Aslanoğlu, kitabının sonunda yer alan Aşık Veli adına derlenmiş ancak Kul Veli, Derviş Veli mahlaslı şiirlerin Aşık Veliye ait olmadığı görüşündedir ki biz de bu görüşe katılıyoruz.
Burada sunacağımız bilgilerde Aşık Veli'nin hiçbir yerde yayınlanmayan ve bilinmeyen 48 adet şiiridir. Bu şiirler elime geçtiğinde hiç de ciddiye almamıştım, ancak şiirleri okuduktan sonra gördüm ki diğerleriyle benzerlik ancak biçim ve şekil yönündendi. Acaba bu Veli başka bir Veli olmasın diye düşündüm. Başka bir Veli'nin olması da bir kazançtı. Çünkü yeni bir ozan ortaya çıkacaktı. Şiir mahlaslarına bakıldığında aynı tarzın kullanıldığı dikkat çekmekteydi. Aşık Veli genelde ''Velim Eyder'' sözcüğünü görünce kuşkum kalmadı. Aşık Veli'nin yeni şiirleri ortaya çıkıyordu.
Bu Şiirleri Nasıl mı Elde Ettik?
Yunus Koçak emekli bir Emniyet Müdürüdür. Halk kültürü ve tekke edebiyatım yerinde araştıran biri. Diyor ki; ''1961 yılında Hasan Dede kasabasından Hasan Dede son postnişinlerinden Bardak Dede'nin oğlu Abdullah Dede oğlu Hasan Demirhan'ın bir işini yaptım. Bana çok minnettar oldular. Ne yapacağını şaşırdılar. Eski kitaplara merakım vardı. Babasının kitaplarını gösterdi ve öykülerini şöyle anlattı. ''Bu yazma eserleri babamındır. Dergahtan kurtardım. Bunlar Dergah ziyaret defterleriymiş. 1925 yılıydı, Keskin'den üç dört at araba dolusu asker geldi. Kapıyı kilitleyip bizi dışarı çıkarttılar, sonradan gördüm ki. Ne kadar kitap, defter varsa at arabalarına yüklüyorlar. Dergahın çok zengin bir kütüphanesi vardı. Babamın yazdıkları hatıraları diyerek bir takım belgeleri kurtardım. Geri kalan kitapları üç at arabasına yükleyerek Kızılırmak' a götürüp döktüler'' Abdullah Dede bunları bana bir hüzün içinde anlattı. Dedi Yunus Koçak. ''İstersen bunları sana hediye edeyim'' Abdullah Demirhan'a ne diyeceğimi şaşırdım. Bu emanetler benim için hala kutsallığını korur. Yıllarca bunları inceledim. Günümüz Türkçesine çevirdim.''
Yunus Koçak gerçekten de çok ciddi bir çalışma sonucu şiirleri ve bazı anıları güncel dile aktarmış. Elinde bulunan ziyaret defteri dedikleri cönke çok önem vermektedir. Fotokopisinden çalışmakta ve orijinalini çok iyi korumaktadır. Eline geçen bu belgelerden Hasan Dede kitabını hazırlamıştır. Bu kitapta Hasan Dede'nin bir çok bilinmeyen şiiri de yer almaktadır.
Elimizdeki belge Yunus Koçak'ın elindeki orijinal belgelerin fotokopisi ve şiirlerin günümüz Türkçesine çevirisidir. Orijinal defterin boyutları 12x14 cm. Defterin sayfası 284. Kapağın hemen ön yüzünde Sahibi Mustafa Bin-i Yakub-u Cemal yazısı yer almaktadır. İkinci sayfada ''bu deftere 1124 de başladım'' yazısı ile başlanıyor ki, bugün ki tarih 1808'e karşılık gelmektedir. Ancak iç sayfalarda bir yerdeki tarihde 1802 kaydı bulunmaktadır.
Bu ziyaret defterinin özelliği, dergaha gelen her ozanın mutlak birkaç şiir yazmasıdır. Defter her ne kadar Yakub-u Cemal imzasını taşımış olsa da sonuçta hatıraları içermektedir. Defterde çokça şiir olması yanında, bir çok dua de yer almaktadır. Yine her Bektaşi dergahında olduğu gibi duaların tamamının Türkçe olması belgenin önemini artırmaktadır. Bu cönkteki en çok şiir Aşık Veli'ye aittir. Ancak dergaha uğrayan her ozan kendinden bir şeyler yazmıştır. Zakirler ise cemlerde söylediği usta malı şiirleri deftere yazmadan geçememişler. Bunlar Hatayi, Teslim Abdal, Kul Himmet, Pir Sultan Abdal, Dedemoğlu, Nesimi şiirleridir. Dergaha bizzat gelerek kendi şiirlerini yazan ozanlar da şunlardır:
Emini, İsmail Haydaroğlu, Siyahi, İbrahim, Başeri, Yesari, Hüseyini, Amini, Kul Hüseyin, Ali, Fadıl Derviş Ali, Dertli Kemter, Aşık Kemter, Dedemoğlu, Derviş Süleyman, Mehemmed, Hasan Baba, Kul Sevindik ve Budala.
Konumuz Olan Aşık Veli Kimdir?
Aşık Veli'nin ölüm tarihi bilinmekle birlikte, doğumu konusunda her hangi bir kayda rastlanılmamıştır. Ancak akrabalarından derlenen bir araştırmada ozanın 60 yaşında öldüğü belirtilmiştir. Buna göre Aşık Veli 1793 doğumludur. 1818 yalında öldüğü bilinen Emlek Kale Köyü'nde ustası Kemter Aşık Veli'nin yetişmesinde etkili olmuştur. Aşık Veli ustasının ölümü ardından şu şiiri yazar:
Şu yalan dünyada bir üstad buldum
Beni bırakmadın işime felek
Şakirt olan şaşkın olur dembedem
Ne okursun bilmem guşuma felek
Aşık Veli, Emlek yöresi köylerinden İğdecikli'dir. Yoksul bir ailenin çocuğu olarak büyür. Ancak yakın köylerden Kale köyüne tutma olarak verilir. Ağası yörenin zenginlerindendir. Kızı Suna ile birlikte büyür. 17
yaşına gelince Suna'ya aşık olur. Babasından istetir. Çulsuza kız vermeyeceğini söyleyen ağa, kızını Yozgat Mahal köyünden akrabalarına verir. Bunun üzerine Veli, Suna'ya olan tutkusundan dolayı yanık türküler söylemeğe başlar.
Hel hel ettim Mağara'dan uçurdum
Telli kızın gitti derler bu yola
Elim ile evlerini göçürdüm
Telli kızın derler bu yola
Telli kız dediği Suna'nın gitmesi Veli'yi deliye çevirir. Veli huzursuzdur. Ustası Kemter ona yeni bir yol göstererek Hacı Bektaş'ı ziyaret etmesini önerir. Sıvas, Yozgat üzerinden Hacı Bektaş'a varan Veli, Hacı Bektaş Postnişini Hamdullah Çelebi'yi ziyaretinde Çelebi'nin çocuğunu kaybettiğini, çok üzüldüğünü görür ve kendi derdini unutup Çelebi'yi teselli etmeye başlar.
Derde tabi olup derman aradım
Vardım ki tabibin derdi benden çok
Her derdin dermanı sendedir bildim
Ne hikmet ki senin derdin benden çok
Hak böyle buyurmuş bina kurunca
Ağlamayı gülmeye eş verince
Tabipler tabibi dertli olunca
Besbelli ki şu dünyada dertsiz yok
Veli'nin Hamdullah Çelebi ile ilişkilerini geliştirmesi ozanın ufkunda geniş açılım oluşturur. Sıvas ile Hacı Bektaş arasında uzun süre gidip gelmeler sırasında Çelebi'nin de önerisiyle Hasan Dede Kasabasında, Hasan Dede tekkesine de uğramadan geçemez. O dönemler tekkeler özellikle ozanların uğrak merkezidir. Hasan Dede Tekkesi Anadolu'nun en işlek tekkelerinden birisidir. Çünkü Anadolu'nun ortasında bulunur. Doğudan batıya, batıdan güneye bütün yolların kesim yerlerindedir. İşlerliği, zenginliği bu nedenledir. Burada aşevleri, mihmanevi, dedeevi, ozanevi, konuklar için yatakhane gibi önemli binalar bulunmaktadır. Cem yapılırken zakirler güçlü tarikat aşıklarından kurulmuştur. Aşık Veli de bunlardan bir tanesidir.
1818 yılında ustası Kemter'in ölümü ozanı Emlek'ten uzaklaştırır. Öyle zannediyoruz ki bu süre içinde Aşık Veli, Hasan Dede tekkesinde kaldı. Bu sırada da Hamdullah Çelebi adına tekkeler arası ilişkileri de yürüttüğünü düşünüyoruz. Hamdullah Çelebi ilişkileri bunu kanıtlıyor.
Aşık Veli'nin Hasan Dede tekkesinde bulunan şiirlerinin bir ikisi dışında hepsi hiç duyulmayan şiirleridir.
Horasan ilinden Anadolu'ya
Islahata geldi Pir Hasan Dedem
Seyreyle didemden akan selini
Islahata geldi Pir Hasan Dedem
Peşinden ordusu gayet fırkatlı
Taçları yeşildir dilleri tatlı
Böyle er görmedim gayet heybetli
Islahata geldi Pir Hasan Dedem
Haydarı Berek'e bekçidir koydu
Necef denizinden kılıçın aldı
Tahta kılıç ile çok kafir kırdı
Islahata geldi Pir Hasan Dedem
Ol Berek dağında Haydar seslenir
Varan deli akıllanır uslanır
Tahta kılıç kılıfında paslanır
İslaha geldi Pir Hasan Dedem
Aksede üstünde gördüğüm böyle
Gül yüzlü efendim gördüğün söyle
Pir Otman Baba'ya bir niyaz eyle
Islahata geldi Pir Hasan Dedem
Velim der ki şüphesiz Ali
Bir ismi Hasandır, bir ismi Ali
Niyaz et Allahın sevgili kulu
Islahata geldi Pir Hasan Dede
Aşık Veli'nin zamanın büyük bir bölümünü Hasan Dede'de geçirdiği anlaşılıyor. Alevi-Bektaşi felsefesi onun şiirlerinde bambaşka bir anlam kazanıyor. Şiirlerinin içini süsleyen, ona anlam kazandıran, ona şevk veren Hacı Bektaş evlatlarından olduğuna inanılan Çelebilerden kendisi de ozan olan Hamdullah Çelebi, Aşık Veli için bir ışık olmuştur. Bu ışık Veli'nin yüreğini de aydınlatmaktadır. Ancak 1826 yılında Sultan II. Mahmut'un Bektaşilere uyguladığı kıyım ve sürgün bütün insanlığı yaralamıştır. Türkçe'nin ve Türk kültürünün temsilcisi Bektaşi tekkeleri diğer tarikatların padişahın kışkırtmasıyla o dönem hem Türk kültürü büyük darbe alıyor, hem de bir çok insan sürgün ediliyor. Bazıları dar ağacına çekilirken, altmış yaşın altında olan tekke binaları da yıktırılıyordu.
Hamdullah Çelebi, Türkiye Alevilerinin Hacı Bektaş makamındaki temsilcisidir. Sultan II. Mahmut merkezi tekkede oturan Alevilerin liderini de Amasya'ya sürgüne göndermiştir.
Aşık Veli on beş yıldır göremediği piri Hamdullah için aşağıdaki türküyü söylüyordu. Bize bazı şiirlerin verdiği ipuçları Aşık Veli'nin 1826 sürgünü sırasında Hasan Dede tekkesini zaman zaman ziyaret ettiği ya da o çevrede bu ocağın faaliyetlerini gizlice sürdürdüğü yönünde bilgiler ortaya koyuyor. On beş yıla yakın bir zaman neden Çelebi'yi ziyaret için Amasya'ya gidemediği de bir yasaklı çağrışımını
da göstermektedir. Büyük bir ihtimalle Veli'nin Çelebiyle olan ilişkileri ve Aşık Veli'nin ardından yazdığı şiirler yakın bağların çeşitli engellerle süremediğini göstermektedir. Bu şiirden anladığımıza göre yıl 1841 civarıdır.
Bu bilgiler ışığında Aşık Veli'nin bugüne kadar ele geçmeyen bu şiirleri Hasan Dede tekkesinde bu dönemde nasıl birikmiş olabilir diye düşünüyoruz. Ziyaret defterlerine yazıldığı belirlenen şiirler ozanlar tarafından bizzat yazılmış, Ancak yasaklı dönemde Hasan Dede tekkesinin açık olduğunu da yakın bir ihtimal olarak düşünmekteyiz. Yarı dokunmazlık ve Aşık Veli'nin de bu tekkede gizlendiği, şiirlerin çokluğundan da anlaşılmaktadır. Aradan on beş yıl geçiyor, bu sürenin öncesinden de Çelebi için yazılmış bir çok Veli şiiri vardır ki bu şiirlerin bazıları Hasan Dede tekkesi dışında var olan şiirlerdir.
Pek çok arzuladım varayım dedim
Varamadım gül yüzlü yar küstün mü?
Haki payına yüzler süreyim dedim
Süremedim gül yüzlü yar küstün mü?
On beş yıl yaklaştı olmadı çare
Erenler terkim kılmadı zara
Fazlı gibi kendi kendim hançere
Vurmadım gül yüzlı yar küstün mü?
Sıra ister Beytullah'm yolları
Onun yolu zordur yokuş belleri
Al yanakta al kırmızı gülleri
Deremedim gül yüzlü yar küstün mü?
Aşık oldum Ehlibeyt'in nuruna
Amasya'da yatan gerçek pirime
Elim bağlı belim bağlı darına
Duramadım gül yüzlü yar küstün mil?
Eşiğine süremedim yüzleri
Gözüme tütüyordur ayak izleri
Dili şeker ezer şirin sözleri
Eremedim gül yüzlü yar küstün mü?
Velim eyder işim ahızar idi
Bizi bu sevdaya salan yar idi
Danışmaya çok müşkülüm var idi
Soramadım gül yüzlü yar küstün mü?
Aşık Veli'nin derdi büyüktür. 1826 yılında Amasya'ya sürgün edilen Çelebi onun şiirlerinde bir ilhamdır. İçinde yatan Amasya özlemi bitmek bilmez. Çelebi'nin daha bir yıllık sürgününün ardından söylediği şiirindeki özlem de on beş yıl sonraki de bu kadar sıcaktır.
On iki aydın sevdiğime hasretim
Varaydım şahı merdan aşkına
Nasıl gider bu sinemden hasret
Göreydim şahı merdan aşkına
Kırk gülldür gördüğüm yoktur düşümde
Pusu mihnet gitmez oldu başımdan
Irmak kapısından Ferhat taşından
Varaydım şahı merdan aşkına
Velim eyder bu melhemin dadına
Aşık yanar maşuğun oduna
Küllü maksuduna her muradına
Ereydim şahı merdan aşkına
Zaman zaman Hasan Dede tekkesi dışında memleketine gittiği, ancak buralarda kalmadığı da anlaşılmaktadır. Eldeki şiirleriyle tekke
ziyaret defteri içinde bulunan şiirlerinden ancak birkaç tanesi aynı şiirdir. Örneğin; Aşık Veysel'in de plağına aldığı, bazı zamanlarda Ali İzzet Özkan'ın da ''benim şiirim'' dediği;
Mecnunum Leylamı gördüm
Bir kerece baktı geçti
Ne söyledi ne de sordum
Kaşlarını yıktı geçti
şiirindeki İzzeti mahlasından dolayı bu şiiri Ali İzzet kendisine mal etmek istemiştir. Bildirimizin sonuna koyduğumuz Arap harfleriyle yazılmış şiirin orijinali ziyaret defterinde yer almaktadır. Ve şiirin mahlası şöyle bitmektedir.
Velim eydir ne hikmet iş
Uyumadım ki görem düş
Zülfünü kement eylemiş
Boğazıma taktı geçti
bu şiirin de 1853 yılından çok daha önceleri yazıldığı ortadadır. Şiir yörede çok tutulmuş olmalı ki, yıllarca dilden dile günümüze kadar aktarılmıştır. Sivas Gemerek İlçesi Çepni Kasabasında Aşık Veysel ve Ali İzzet'in de tanıdığı İzzeti adlı bir ozan bu şiirde kendi mahlasını kullanmış.
Böylece bu şiirin de Aşık Veli tarafından söylenmiş olduğu kanıtlarla ortaya konmuş olmaktadır.
Aşık Veli'nin yeni bulunan şiirleriyle eskiden derlenmiş ve kitaplaştırılmış şiirleri hem konu, hem söyleyiş hem biçim, hem de mahlaslarda tartışma götürmeyecek birliktelik vardır. Konular bakımından üç isim hemen dikkati çekmektedir. Birincisi Hacı Bektaş Postnişini Hamdullah Çelebi'ye söylenen şiirlerin her iki dosyada da aynen yer alması, sevgilisi Telli Suna için söylenmiş şiirlerin ve ustası Aşık Kemter şiirleri çokça işlenmiş. Deyişler her iki dosyada da 7,8 ve 11 heceli, 4+3, 4+4, 6+5, 4+4+4. Duraklı söylenişlerde de farklılık yoktur. Ancak her iki dosyada bulunan ortak şiirlerin toplamı 4 adettir ki bunlar tanınmış şiirlerdir. Birisi Mecnunum Leylamı gördüm, ikincisi Ağlatırsan beni yoluna ağlat/Beni nagah yere ağlatma Ali, üçüncüsü; Ben hocamdan böyle duydum gafiller.
İbrahim Aslanoğlu'nun Aşık Veli isimli kitabında derlenen şiirlerin toplamı 80 adettir. Bizim elimizdeki dosyada bulunan ve çevirisi yapılan şiirlerin toplamı 48 adet, elde bulunan cönkten çevrilmeyen Aşık Veli şiirinin toplam sayısı40 adettir. Elimizde bulunan ve bugünkü dile çevrilen şiirlerin başlıklarını veriyorum. Bu başlıklar şiirin ilk mısralarına göre belirlenmiştir.
1. Horasan ilinden Anadolu'ya
2. Yari olmayanın yarası olmaz
3. Dedim beni öldürün, altısı da bir gelir
4. Her sabah her sabah seher vaktinde
5. Sene bin iki yüz elli yedide
6. Silinmedi garip gönlümün yası
7. Hüb derilmiş meclisiniz
8. Pek çok arzuladım varayım dedim
9. On iki aydır sevdiğime hasretim
10. Şerha şerha edin beni öldürün
11. Ağlatırsan beni aşkına ağlat
12. Şahımerdan zürriyeti kendisi
13. Bugün cılayı gülübün
14. Doldurdu doldurdu verdi
15. Ben hocamdan böyle duydum gafiller
16. Irıza gecesi ibadet eder
17. Muhabbetin aklım aldı
18. Kelp rakıp efendime taş atmış
19. Elhamdüllah çok şükür ol hüdaya
20. Cül yüzlümün gül cemalini gördüm de
21. Kahre lütfe beli demiş müminler
22. Urumdaki ağlayan Abdallar
23. Aşık oldum sevdim sırrı hüdayı
24. Gül yüzlü güneşim mahi taban
25. Deli gönül akıllan uslu ol
26. Allah Cebrayile böyle buyurdu
27. İslam dininin binasını sormuşlar
28. Bugün müminlerin Kerbela günü
29. O mah yüzler bilmeyene açılmaz
30. Hüda birdir ismi bin bir okunur
31. Hüsnünde ba-i bismillah hecedir
32. O Ali'nin her oyunu sırdandır
33. Ali evladına canım kurban olsun ki
34. Bir adu bir dostun zemmin eylerse
35. Cihanı yakar ateşi
36. Dilden dile düşen oldum
37 .Aman mürvet kesirete düşürn1e
38. Ben sılaya ne yüzünen gittim
39. Derde tabi oldum tabibi buldum
40. Cömertlik hakkında aslı Ali evladı
41. Bahar seli gibi dağlar başında
42. Gel gönül uyma başına gelene
43. Allah bir Muhammed Ali
44. Ya Muhammet Mustafa La feta illa Ali
45. Ya Ali mah-i muharremdir gam üstüne gam doğar
46. Evelli Muhammed Ali
47 Mecnunum Leylamı gördüm
48 Sene bin iki yüz altmış.
Orjinal
Metin -->
*Kültür Bakanlığı
Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü
Şube Müdürü
I. ULUSLARARASI ATATÜRK VE TÜRK HALK KÜLTÜRÜ
SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ
(6-7 EKİM 2000)
T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI
|