Doğu Anadolu Halk Âşıklarından
Yaşar Reyhanî yaşamını sürdürdüğü Bursa’da vefat ederek dünyadan
göçtü. Âşıklar camiasının ve Türk milletinin başı sağ olsun.
1990 yılında Erzurum’dan göç ederek Bursa’ya göçmüştü. Göç
nedenini ise “Gidirem” adlı türküsüyle açık bir şekilde ifade
etmiş halka duyurmuştu. Erzurum’un Hasankale ilçesinin Alvar
köyünde 1932 senesinde dünyaya gelen Reyhanî, Bursa’nın Yıldırım
ilçesinde ki evinde 10 Aralık 2006 Pazar günü vefat ederek Hakkın
rahmetine kavuştu. Asıl adı Yaşar Yılmaz, mahlası Reyhanî. Rabia
Hanım ile evli olup Mansur, Meryem, Yasemin, Leyla, Yüksel, Ozan
ve Hülya adında yedi çocuk babasıydı.
Konya Âşıklar Bayramı’na sürekli katılan Yaşar Reyhanî, başta
Nihani, Cevlani, Cemal Hoca, Huzuri gibi âşıklardan usul ve
gelenek öğrendi. Kendinden önce yaşamış olan Sümmani, Emrah,
Şenlik, Hıfzı gibi âşıkların şiirleriyle beslendi.
Ömrü boyunca sazıyla düğünlerde, derneklerde, konserlerde yer
aldı. Yarışmalarda birçok ödül kazandı. Doğu Ozanları Derneği
Başkanlığında bulundu. ABD’nin Michigan Üniversitesinde katıldığı
bir konferanstan sonra kendisine fahri öğretmenlik unvanı
verildi.(1)
Reyhanî’nin şiirleri çeşitli dergi ve gazetelerin yanı sıra
“Alvarlı Reyhanî (1962), Böyle Bağlar (1966), Kervan (1988), Âşık
Yaşar Reyhanî (1977) gibi kitaplarda yayınlandı.
Yazdığı şiirler, yaktığı türküler ve yaptığı atışmalarla dikkat
çektiği kadar düzdüğü hikâyelerle de adından sıkça söz ettirdi.
Özellikle kahvehane ve çeşitli toplantılarda anlattığı hikâyelerle
büyük beğeni toplayan Yaşar Reyhanî, plak ve kasetlerinde de kısa
halk hikâyeleri seslendirdi. Hikâyeciliği Behçet Mahir, Fazıl dede
ve Nalbant İshak gibi isimlerden öğrendiğini değişik
söyleşilerinde dile getiren Reyhanî’nin, kendi yazmış olduğu ve
kasetlere okuduğu Emrah ile Selvi, Kerem ile Aslı, Âşık Garip,
Ferhat ile Şirin, Ali İzzet, Varaka ile Gülşah, Necip ile Telli,
Asuman ile Zeycan gibi ve Zaloğlu Rüstem gibi hikâyeli halk
türküleri bulunmaktadır. (2)
Sanatı Hakkında Değerlendirme
Yaşar Reyhanî, sanatını saz çalmaya ve şiir yazmaya başladığı
yıllardan itibaren geliştirip büyük ozanlar kervanına katılma
gayretiyle çalışarak geliştirmiştir. Hedefi geleneğin bütün
icaplarını öğrenmek, şiirleriyle belgelemek ve yarınlara aktarmak
olmuştur. O sıradan bir isim bırakmak niyetinde olmadığı için
kelimeleri kerpiç gibi yan yana ve üst üste işlemesiz, motifsiz,
süssüz bir şekilde yığarak şiir yazmayı değil, içi dolu kıtalar,
imge yoğunluğu kazanmış mısralar, çarpıcı, kalıcı şiirler yazmayı
tercih etmiştir. Bunu bir çok şiirinde başarmıştır. Yazmış olduğu
pasif şiirlerin yanı sıra çok güçlü eserler ortaya koymuştur.
Bunun yanı sıra Erzurum ve Kars Âşıklık Makamları’na yeni halkalar
eklemiştir. Her ne kadar Erzincanlı Davut Sulari, İsmail Daimi,
Sivaslı Muhlis Akarsu gibi makamlar üretememişse de kendine ve
Erzurum/Kars Âşık Makamlarına özgü ve o makamların üzerinde
makamlar yaparak beğenimize sunmuş ve belleklere yerleştirmiştir.
Bu noktada belirtmek gerekir ki iki yıl önce kaybettiğimiz Karslı
Âşık Murat Çobanoğlu bunu başaramamıştır. O öldüğünde Televizyon
kanallarında bir iki âşık onun bir iki makamını söyleyerek
yetinmiştir. Çünkü çok sayıda ve başarılı makamlara imza
atamamıştır. Ama Yaşar Reyhanî’de bunun farklılığını ve
zenginliğini görmekteyiz. Yaşar Reyhanî’nin anısına düzenlenen
Televizyon programlarında onun birçok eserine ve makamlarına
dinleyerek şahitlik ettik. Ürettiği makamlar arasında: Erzurumlu
gelin düştü aklıma, Umut dağı aşılmıyor, Hayatımı zindan eyleyen
kadın, Bahar gelsin şu dağlara gideyim, Aman gazeteci gel bizim
köye, Demedim mi gönül kalkıp yürüme, Bir muhannet yâre gönül
bağladım, Öz canımdan çok sevdiğim Erzurum, Gözüm yummuş
gafletinen giderken, Behey rüzgâr gider isen canana söyle beni
gibi mısralarıyla başlayan eserlerini sayabiliriz.
Yaşar Reyhanî’nin şiirlerine değinecek olursak, gençlik yıllarında
yazdığı şiirler onun sanat gücünü ortaya koymaktadır.
Edebiyatçılarda Reyhanî’nin şiir gücünü fark etmiş ve çeşitli
dergi ve gazetelerde yayınlamışlardır.
1950 li yıllardan itibaren Doğu Anadolu’ya sanatını icra etmek
için çıkan Yaşar Reyhanî Kars’a, Kağızman’a sık sık uğramaktadır.
Bu gezileri sırasında Kağızmanlı Cemal Hoca’yı ziyaret eder onun
şiirlerini okur, esinlenir. 1964 yılında sanatını icra etmek için
vardığı Kağızman’da Ortaokul Müdürü/Edebiyat Öğretmeni olan Halk
Bilimci Nejat Birdoğan ile tanışır. Ona şiirlerinden örnekler
verir. Nejat Birdoğan Hoca Kağızman’da yayın hayatını başlattığı
Su adlı Edebi Gazete’de “Bir Genç Ozan Reyhanî” başlıklı yazı ile
Reyhanî’yi tanıtır ve şiirlerinden örnekler yayınlar.
Nejat Birdoğan Hoca yazısını şöyle başlatır:
“Sizlere zaman zaman çeşitli sınıflamalar altında çeşitli
değerleri tanıtacağız. Bunlar zaman zaman aruzdan genç kuşağı,
heceden, düz yazı ustalarına kadar gidecektir. Gazeteyi çıkaranlar
folklor ve ulus geçmişine candan inanmaları diğer yazı
denemelerinin üzerinde halk gökçe yazınızı gösterecektir.
Kars, Erzurum ve Artvin üçgenide halk ozanları iki kısma ayrılır.
Doğuşu olanlar ve doğuşu olmadığı halde düşünerek şiir deme gücü
bulanlar. Bu sınıflandırmayı şöyle açıklayabiliriz.
Gördüğümüz ozanlardan Müdami, Davut Sulari, Deryami ve Reyhani,
birinci sınıfa dâhildir. Herhangi bir konu alanında düşünmeden
şiir söyleyip dinleyeni doyurabiliyorlardı. İşte öteden beri halk
ozanlarına özgü karşılaşmalarda bu çeşit değerler söz sahibi idi.
İkinci sınıflar ise ilginç oldukları bu konularda daha ziyade
taşıyıcı görevinde idiler. Bu çeşitler birinciler kadar Türk
Şiirine yardım etmişler varlığımızın silinip gitmesine engel
olmuşlardır. Şiirinde asıl ayıplanacak ücüncü tarz ise bir değer
olmadığı halde kendini değer gösteren hırsız ozanlardır. Şunun
bunun şiirlerini çalarak kendi malları gibi gösteren bu ozanlardan
ne yazık ki Kars’ınızda da ünlü, isim yapanlar var.
Bu yazıyla sizlere Erzurum Hasankalesinin Alvar köyünden
Reyhanî’yi tanıtalım. Kendi anlatımına göre, 1932 yılında aynı
köyde doğmuştur. Babası Recep Erzurumlu anası Avlarlıdır. İlkokul
ikinci sınıftan ayrılmış eski yazıyı kendisi öğrenmiştir. 14
yaşında Horasının Aşağı Tahir Hoca köyünden Hatun isminde 5 yıl
sevdiği bir kızla evlendi. Bir ay sonra geçimsizlikten ayrıldılar.
Yaşar Reyhanî bu ayrılık yüzünden âşık olmuştur. Kızı amcasının
oğluna verdiler. Ozanımız bu kez Görüşken Baba Türbesini uğrak
yaparak oralarda oturup kalmağa başladı. Yaşar Reyhani’nin hayatı
hakkında kısaca anlatacağımız budur. Tapşırmasını kendisi reyhan
otunu çok sevdiği için Reyhanî olarak almıştır. Ozanlar arasında
doğuşunun çok kuvvetli olması sebebiyle ün tutmuştur. İlk şiirinin
şu olduğunu söylüyor:
Gel kalem gel ben söyleyim sen de yaz/ Biz bu derdi birer birer
sayalım
Usandım siyahtan giymeli beyaz/ Ben için ateştir evlat ayalim
Gelenim yok boş beklerim yolları/ Getirmez bir haber seher yelleri
Al duvakta solgun yârin elleri/ Nerde benim ak odada dayalım
Gündüzüm gam keder bir zevk almadım/ Gece yatak serdim uyuyamadım
Sordular derdimi söyleyemedim/ Tabir olmaz rüyam bitmez hayalim
Reyhani görmese bir gün mah yüzün/ O gün avcı olur tutardı izin
O ceylan bakışın o şahin gözün/ Yanakları kuduretten boyalım
Reyhanînin genç yıllarında ozanları tanıması ve ders alması
bakımından bir açık şansı olduğu gerçektir. Ustalar ustası
diyebileceğimiz Ali Huzuri ve Camışlılı Cemal Hoca’yı görmesi buna
en yakın tanıktır. Şiirlerine bakılırsa gururlu ve alnı dik bir
ozan sezer gibi oluruz. Bilhassa:
Bülbül güle âşık olmuş/ Dört yanın gezer âşık yok
Cananı canında bulmuş/ Nameler yazar âşık yok
Reyhani göreni görmez/ Bilen görmez gören demez
Âşıklar bu bezme girmez/ Çok âşıklar var âşık yok
Dörtlüklerinde bu gurura ve beğenmeye açıkça erişiyoruz.
Anlatılana göre Erzurum da bir gün kendisine “Eğer âşıksan ne
bağırıp geziyorsun. Sessiz sedasız derdine yansana demişler” o da
almış sazı ve şu deyişi söylemiş.
Camide ibadet Allah içindir/ Mezin nida etmesinde ne tat var?
Düşmanını sessiz vursa daha hoş/ Kurşun feryat etmesinde ne tat
var?
Bülbül girmiş öter zar figanında / Kıskanır gülünü har figanında
Güle âşık ise o da yanında / Acı acı ötmesinde ne tat var?
Ağlayan çok gözden yaşı gelen yok/ Reyhan satar bu dür taşı alan
yok
Bulutun emrine karşı gelen yok/ Gökte feryat etmesinde ne tat var
Genç ozan için bu yersiz gururdan çabuk vazgeçmesini diliyelim.
Sizlere onun çoğu genç kuşak serbest deyiş ozanlarını
kıskandıracak bir şiiriyle veda edelim.
Bilmez misin/ Niçin sevdim
Dışın görüp/ İçin sevdim
Mahzun durma/ Boyun burma
Teli sırma/ Saçın sevdim
Şeş münevvel/ Oldu temel
Dörtten evvel/ Üçün sevdim
Ekin biçin/ Sözü seçin
Onu için / İçin sevdim
Neler çektim/ Belim büktüm
Ekin ektim / Biçin sevdim
Reyhan’a bak/ İstersen yak
Rıza-yı hak/ İçin sevdim (3)
Âşık Yaşar Reyhanî’nin sanatında ki başarısı Nejat Birdoğan
Hoca’yı yanıltmamış o zaman yaptığı tespit ve değerlendirmeleri
yıllar sonra haklı çıkarmıştır. Reyhanî’nin şiirlerinden
vereceğimiz örnekler gerçektende onun bir Seyrani, bir Sümmani,
bir Hıfzı, bir Müdami, bir Ruhsati, bir Şenlik kadar güzel şiirler
yazdığını ortaya koymaktadır.
Reyhanî, halkın sesine kulak veren, onun yanında yer alıp ona
zulmedeni hicvederek yeren, taşlayan, iğneleyen, uyaran bir
ozandır. Onun en güzel yanı gerçekçi olması, gelene ağam, gidene
paşam dememesidir. Eleştiri oklarını sazının yayıyla atan yanıdır.
Reyhanî bu yönüyle çoğu âşıktan farklı olduğunu dizelerinde
göstermiştir.
Örnek verecek olursak; Reyhanî’nin çırağı Nuri Merami Usta evimde
misafir iken dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in Kars’a bir
gelişini anlattı. O zaman Reyhanî, Çobanoğlu Kars’tadır. Akşam
yemeğinde program alırlar. Çobanoğlu Demirel’e bir methiye söyler.
Methiyesini Âşık Şenlik’in bir hikâyesinde geçen “geldi ha geldi”
ayaklı övgü şiirine nazire yaparak uyarlar ve övücü mısralar
döker. Reyhanî’yi çıkarırlar sahneye. Reyhanî halkın içinden bir
insan olduğu için çektikleri sıkıntılardan, yoksulluktan
usanmıştır. Başbakan’ın ve yanındakilerin önlerinde tabaklar
dolusu pirinç pilavını, tavuk etlerini görünce başlar demeye
Taze tavuk eti pirinç pilavı
Ye babam ye böyle fırsat bulunmaz
Vaktinde dövülür demirin tavı
He babam he böyle fırsat bulunmaz
………
Reyhanî’yim işim gücüm haraba
Eski mücevherler düştü turaba
Yine eski öküz eski araba
Ho babam ho böyle fırsat bulunmaz
Bu güzel mısralarla devam eden şiirini dinlettikten sonra bazı
eller alkışlamasa da çoğunluğun güçlü alkışlarıyla sahneden iner.
Biraz da Reyhanî’nin şiirine genel olarak değinmek ve çizgisinden
bahsetmek istiyorum. Çoğu ozanların olduğu gibi Reyhani’ninde işe
yaramaz, sanattan, imgeden uzak birçok şiiri mevcuttur. 1966
yılında yayınlanan Böyle Bağlar adlı kitabında “Kar olmayınca”
ayaklı “Sümmani’ye Nazire” , “Turnalarla Mekke’ye Selam” adlı
şiirlerini ve bunlara benzer örnekler verebiliriz.(4) Güzel
şiirler yazma becerisine sahip bir ozanın basit mısralarla ve
nazire şiirlerle uğraşması doğru olmasa gerek.
Âşık Yaşar Reyhanî ‘nin çizgisine baktığımızda üç evreyle
karşılaşıyoruz.1970–1980 yılları arasında yaşanan sağ-sol
çatışması zaman zaman onun şiirlerine de yansımıştır. Mısralarında
sol kesiminde, sağ kesiminde sesini duyurmaktan geri durmamıştır.
Sol iktidarlar döneminde “Aman gazeteci gel bizim köye/Biz de olan
türlü halleri de yaz”, “Yövmiye on lira on iki nüfus/Kazma vura
vura öldün fukara”, “Bir Abdullah vardı öldü dediler/Ne ey oldu
kardaş öldün kurtuldun” gibi mısralarla süslediği şiirleri yazarak
sol kesimin ozanı olmuş, sağ iktidar döneminde ise sağ tarafa
yaslandığından solcular tarafından “gerici” diye nitelenince
“Bizden selam olsun çağdaş dünyaya/Gerici değiliz biz de uygarız/Biatımız
vardır ilm-i imlaya/Nutkumuz gerçektir biz de uygarız”(5)
mısralarıyla tepki göstermiştir. Sağ –Sol ayrımının bittiği
noktada “Bana şöyle böyle derler/Ben ne şöyle ne böyleyim/Bana
doğru söyle derler/Yalan ise ne söyleyim” diyerek sağcılığı,
solculuğu terk etmiştir.1980 sonrasında ise doğduğu yer olan
Hasankale-Alvar köyü çevresinde aldığı dini eğitimin bir sonucu
olarak “Fani dünya bir hikâye/Bir var imiş bir yok imiş/Tabutta
tükenmiş gaye/Bir var imiş bir yok imiş”, “Ya İlahi kâinatı
yaratan/Bensiz sen olursun sensiz ben olmam/Ağaca çekirdek ilme de
irfan/Bensiz sen olursun sensiz ben olmam”, “İlahi her şeyim
bitti/Yalnız seni benden alma/Varlığım elimden gitti/Yalnız seni
benden alma” gibi mısralar ile Tasavvuf’a yönelik şiirler yazmaya
başlamış, her insan gibi ömrü içinde yaptığı hatalardan dolayı
kendini kabahatli bilerek “Bu âlemde bir günahkâr kul ararsan gör
beni/Yıllar yılı bir çiğnenmiş yol ararsan gör beni” diyerek te
hayıflanmıştır.(6) Oysa çağdaşları içerisinde başarılı ürünler
vermiş olan Mahzuni Şerif’in çizgisi birdir. Her halk ozanının
çizgisi bir olmalıdır. Aksi takdirde sanat hayatında sergilediği
zikzaklar şiir helaline leke getirir. Bu lekede tutarsızlığın bir
ifadesi olarak yazılıverir.
Reyhanî hakkında son bir değerlendirme yapacak olursak şunu
diyebiliriz: Yaşar Reyhanî başarılı olarak yazdığı şiirlerinde bir
Köroğlu, bir Dadaloğlu, bir Pir Sultan Abdal gibi başkaldırıcı
mısralar ortaya koymuş, bir Sümmani gibi nasihat mısraları
söylemiş, bir Seyrani gibi iğneleyici dizeler vücuda getirmiş, bir
Hıfzı gibi aşk nameleriyle sesini duyurmuş, bir Cemal Hoca gibi,
Müdami gibi din dışı ve din içi şiirler yazmış söz ustası bir
âşıktır.
Şiirlerinden Örnekler
KARA YER
Gözüm yummuş gafletinen giderken
Dediler ki tebdil görmüş kara yer
Dünya varlığını hayal ederken
İki taş bir mezar örmüş kara yer
Sanma bu dünyanın bir vefası var
Aldatır oynatır eder ihtiyar
Ağayla hızmekâr yan yana yatar
Ne asıl ne nesil sormuş kara yer
Reyhanî farkı ne az ile çoğun
İkisi bir olur var ile yoğun
Mezar bir tarladır insanlar tohum
Her gün dane dane sürmüş kara yer
BAĞLAR
Demedim mi gönül kalkıp yürüme
Bir gün yollarını harami bağlar
Dertliysen derdini dertsize deme
Dertsiz hekim olsa yara mı bağlar
Yazılan kaderdir başa gelince
Suç sende ayağın taşa gelince
Kudretin damlası coşa gelince
Onu bent mi eyler dere mi bağlar
Oku sayfasını geçen çağların
Yaprağı dökülmüş nice bağların
Âdeti böyledir yüksek dağların
Aslı'ya yol verir Kerem'i bağlar
Ben de Reyhanî’yim susuz pınarım
Damlam coş ederse olmaz kenarım
Öldüğümü duysa o nazlı yârim
Bilmem al mı giyer kara mı bağlar
ŞİMDİ
Tükendi mürekkep karıştı satır
Bilemez ki kâtip ne yaza şimdi
Dört mevsimde ne şevk ne umut kaldı
Minnet ne bahara ne yaza şimdi
Vazgeç gafil göremezsin içimi
Sen kendinle kıyas etme suçumu
Doğuştan simsiyah olan saçımı
Söyle kim boyadı beyaza şimdi
Reyhanî’yim geçti ömrüm saz ile
Gıda aldık hayaldeki haz ile
Bir ömür devrettik cilve naz ile
Naz bitti çevrildik niyaza şimdi
AĞAM
Sakın ayrı gayrı görme
Yollar ayrı han bir ağam
Gel yanıma uzak durma
Diller ayrı can bir ağam
Bir bağda bin çiçek biter
Kokusu âleme yeter
Kuşlar onda meskan tutar
Dal ayrı fidan bir ağam
Reyhani’yem düştüm aşka
Âşık olsa idim keşke
Düşünceler başka başka
Hal ayrı insan bir ağam
GİDİREM
Öz canımdan çok sevdiğim Erzurum
Çaresiz dişimi sıktım gidirem
Gafillerden darbe yedi gururum
Kaderime boyun büktüm gidirem
Selam olsun ecdâd ile ebâya
Abdurrahman Gazi, Habip Baba'ya
Tuz ektiler çalıştığım çabaya
Emeğimi suya kattı m gidirem
Kırılmış sazımı astım tavana
Çevirdim yönümü döndüm divana
Gurbet kelepçedir yurdu sevene
Bilerek koluma taktım gidirem
Palandökenlerin sisli dumani
Engininde bulamadım gümani
Ezanlar okundu seher zamani
Üç kez geri döndüm baktım gidirem
Benim canım feda olsun bin cana
Bin can az gelirse iki bin cana
Kırk sene gözyaşı döktüm fincana
Kattım Karasu'ya aktım gidirem
Yel devirsin sebeplerin kökünü
Sırtıma verdiler sitem yükünü
Kırk senedir beklediğim ekini
Harmana dökmeden yaktım gidirem
Alnımız apaçık yüzüm karasız
Buna rağmen bırakmadılar yarasız
Tambura köyünden Emrah çaresiz
Ben de Erzurum'dan çektim gidirem
Reyhanî’yim derdim gamım dinmedi
İftira darbesi cana sinmedi
Zeynel, Horasan'a gitti dönmedi
Bu da benim kara bahtım gidirem
KARA NE
Subaşına üryan olup çimenler
Ne anlasın ak nicedir kara ne
Issız dağ başında çayır çimenler
Soldu gitti tipiye ne kara ne
Âşıkların yüzü olur ak yârim
Dere isen deryalara bak yârim
Herkes giymiş sarı yeşil ak yârim
Yaslı mısın başındaki kara ne
Der Reyhanî görem yüzün gül senin
Yanağından rengin almış gül senin
Bülbül isen has bahçede gül senin
Boşuna düşmüşsün gam efkâra ne
BİR YANA
Yar aşkıyla aşık oldum vatana
Onun için gidemedim bir yana
Bir insan ki zulüm ederse cana
Kırıla kolları düşe bir yana
Desti doldurmamış yarı gibiyim
Kovanı olmayan arı gibiyim
İçine kurt düşmüş sürü gibiyim
Her bir parçam çekti gitti bir yana
Bir gün sabağınan erkenden kalktım
Vakit akşam olmuş saata baktım
Yüz bin minnetinen bir ocak yaktım
Kahbe felek bırakmadı bir yana
Âşık Reyhanî'yim burcum yıkıldı
Zalim felek arkamıza takıldı
Anadan doğarken boynum büküldü
Soran yok ki niye eğri bir yana
Dipnotlar
1- Salih Şahin, Ölçek Gazetesi Sayı 3444,12 Aralık 2006
2- Zaman Gazetesi, Bölge Haberleri, 18.12.2006
3- Nejat Birdoğan, Su Gazetesi, Sayı 8–9, 15 Eylül 1964
4- Ali Galip Tutar, Böyle Bağlar,1966 Erzurum
5- Yaşayan Halk Ozanları Antolojisi, Kültür Bakanlığı, Ankara 1992
6- Kervan, Âşık Yaşar Reyhanî, Kültür Bakanlığı, Ankara 1988
|