Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra her alanda başlatılan yenileşme ve çağdaşlaşma çalışmalarından, Türk müziği ancak 53 yıl sonra nasibini almaya başlamıştır. İlk olarak 1975 yılında açılan Türk Müziği Devlet Konservatuarlarında, önceleri usta çırak ilişkisi içerisinde yetişmiş ve geleneksel halk müziğine çok büyük emekleri geçmiş olan öğretim elemanları görev yaparken, günümüzde bu hocaların yetiştirdiği ve çoğunlukla müzik okullarından mezun olan yeni bir nesil, eğitim ve öğretim görevini devralmaya başlamıştır. Gerek Türk müziği okullarının geç açılmış olması, gerekse bu müziğin eğitim, öğretiminin geliştirilmesi ve sistemleştirilmesi için yapılan çalışmaların yeterli olmayışı, Türk müziği ile ilgili bir çok problemin çözülemeden günümüze kadar taşınmasına ve usta-çırak ilişkisinden yeterince kurtarılamamasına neden olmuştur. Yeni yetişen nesil de konunun eğitimine yönelik bilimsel araştırmalar yapmak yerine, çoğunlukla piyasaya yönelik çalışmaları sonucu icracılık gelişirken, eğ;itim yönündeki aksaklıkların günümüze kadar taşınmasına ve devam etmesine neden olmuştur.
Türk müziği okullarının açılması ile birlikte bağlama, bu kurumlarda eğitimi ve öğretimi yapılan ilk halk çalgılarımızdan birisi olmuştur. Bağlama, yapım tekniği ve form olarak son derece rahat kullanımı olan işlek bir çalgıdır. Her iki ele sağladığı hareket serbestliği, sap üzerinde yatay ve düşey olarak sahip olduğu pozisyonlar,
2,5 oktavlık ses alanı, bağlamayı çok amaçlı kullanabilme olanağı sağlamaktadır.
Ayrıca ülkemizin her köşesinde yıllarca yaygın bir şekilde kullanılan bağlamanın bugün özellikle müzik eğitiminde bir araç olarak kullanılması artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Fakat usta çırak ilişkisi içerisinde eğitimi verilerek günümüze kadar gelen bağlama, müzik okullarının açılmasına rağmen yeterli metot çalışmaları yapılmadığından bu gün bu ilişkiden yeterince kurtarılamamıştır.
Bağlama eğitim ve öğretimi ile ilgili metot çalışmaları bulunmaktadır. Fakat bu çalışmaların büyük bir çoğunluğu usta çırak ilişkisi içerisinde kendisini yetiştirmiş kişiler tarafından yapıldığından, bilimden daha çok ticari veya ekonomik endişeler ön planda tutulmuştur. Metot adı altındaki bu çalışmalar incelendiğinde, ciddi yaklaşımlar da olmakla birlikte büyük bir çoğunluğu türkü kitabı olmaktan öteye gidememiştir. Kaynakçası veya bibliyografyası olmayan birçok metot çalışmasını görmek mümkündür. Bunun sonucu olarakta, birçok ezginin notası yanlış yazılmış, anlatımlar ve kavramlar birbirine karışmış, bağlamayı ve notayı yeni gören öğrencilere metodun
4. veya 5. sayfasında türkü öğretilmeye çalışılmıştır. Konu ile ilgili kaynaklar görülmeden, araştırma ve inceleme yapılmadan hazırlanmış olan bu çalışmalar, ancak piyasadaki belirli bir çevreye hitap etmektedir. Bu tür çalışmaların Üniversite çatısı altında eğitim ve öğretim yapan müzik okullarında ders kitabı olarak kullanılması, ancak zaman kaybına neden olacaktır.
Bu çalışmalarının büyük bir çoğunluğunda amaç yeterince belirgin değildir. Metot'un bir konuyu öğretebilmek için izlenmesi ve takip edilmesi gereken bir sistem veya yol olduğuna inanıyoruz. Öğretici, konu ile ilgili metodu veya
metotları uygular, öğrenci o metotlardan çalışarak konuyu öğrenir. Böylece metot, öğreticinin rehberi, öğrencinin ise çalışabileceği bir kaynak olur. Öğrencinin metodu alıp okuyarak bağlama çalmayı öğrenmesi beklentisini de yeterince doğru bulmuyoruz.
Bazı metotlarda ise sadece eser (türkü) öğretmeye yönelik amaçlar edinilmiştir. Oysa bağlama eğitiminde, ilk aşamada halk ezgilerinin birer araç olarak
kullanılmasının daha doğru olacağına inanıyoruz. Bu tür çalışmalarda; ''Nota bilen öğrencilere mi yoksa bilmeyenlere mi hitap edildiği veya ilk önce nota mı öğretiliyor bağlama mı? Yoksa her ikisi paralel mi öğretiliyor?'' yeterince açık değildir. Ayrıca her notanın altına notanın adının yazılması da izahı zor bir uygulamadır.
Bir çalgının öğretiminde ki en önemli konulardan birisi de çalgının doğru tutulmasıdır. Bunun için bağlamanın öğretiminde de; bağlamanın ve tezenenin nasıl tutulacağı veya tarif edilen şekilde tutulmazsa ne tür aksaklıkların olacağı. nedenleri ile birlikte açık ve anlaşılır bir dille anlatılmalıdır. Konunun pekiştirilmesi için gerekirse fotoğraf ve çizimlerden de faydalanılmalıdır. Fakat yapılan metot Çalışmalarının büyük bir çoğunluğunda bu en önemli konu yüzeysel olarak geçiştirilmiştir. Konunun anlatımı fotoğraf veya çizimler
ile yapılmıştır fakat, fotoğraf ve çizimlerin büyük bir çoğundan hiçbir şey anlaşılmadığı
gibi, bazıları da doğru yerine yanlışa örnek teşkil edecek türdedir.
Metot çalışmalarda yapılan diğer bir hata da; öğretime başlanırken tezene vuruşlarının standart bir şekilde olmayışıdır. Bir tartımdaki tezene vuruşu aynı kitabın başka bir sayfasında daha farklı da gösterilebilmektedir. Ayrıca tartımlar öğretilmeye çalışılırken yazılan ''Tam, Ta, Ta, Ta,...." gibi terimler ancak nota bilen insanlara bir
anlam ifade etmektedir. Nota bilmeyen insanlar ise, bu terimleri veya kelimeleri anlatılmak istenenden çok daha değişik şekillerde okuyabilmekte ve anlayabilmektedirler.
Bu çalışmalarda netleşmeyen diğer bir konu da; çalışmanın hangi ebatta bağlamaya göre yapıldığıdır. 39-43 tekne bir bağlamanın öğretimi ve icrası ile daha küçüğü veya daha büyüğü arasında, özellikle sol el parmak numaralarında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Bu nedenle metotta hangi ebattaki bağlamanın esas alındığı mutlaka belirtilmelidir. Öğretilecek konular mutlaka belirli bir sıra içerisinde ve basitten zora doğru verilmeli. hangi konunun hangisinden sonra öğretileceğinin planları çok iyi yapılmalıdır.
Bilindiği gibi, halk ezgileri notaya alınırken söze göre yazılmış, fakat çalgının çalabileceği yazım şekline ise fazla dikkat edilmemiştir. Bu nedenle metot hazırlanırken özellikle yöresel tavır özelliği gösteren türkü ve ezgiler, bağlamadaki tezene vuruşlarına göre yeniden yazılmalıdır.
Görüldüğü gibi, konu ile ilgili özellikle müzik okullarında ders kitabı olarak kullanılabilecek, bilimsel bir anlayışla hazırlanmış olan metot çalışmalarına ihtiyaç bulunmaktadır. Bu konuda özellikle üniversitelerde çalgı eğitimi veren ders hocalarına görev düşmektedir.
Yapılan bu hataların sayısını daha da artırmak veya bunların çözümlerini daha değişik şekillerde de ifade etmek mümkündür. Fakat yukarıda genel olarak bahsettiğimiz konulara dikkat edilerek ve ticari endişeden daha çok bilimsel bir anlayışla hazırlanacak olan metotların, eğitimdeki bu önemli açığı daha da kapatacağına inanıyoruz. Dileğimiz her halk çalgısı için bu anlayışla hazırlanacak olan metotların artmasıdır.
* Gaziantep Üniversitesi, Türk Müziği Devlet Konservatuarı, Öğretim Görevlisi.
Kaynaklar
ALTUĞ, Nevzat; Uygulamalı Temel Bağlama Eğitimi, Anadolu Mat., İzmir,1993.
CAN, Ömer; Keman Öğretim Kılavuzu II.
EKİCİ, Savaş; Bağlama İçin Etüdler ve Tezene Çalışmaları, Gaziantep Üniversitesi Basımevi, Gaziantep, 2000.
KARAHASAN, Temel Hakkı; Uzun Sap Bağlama Metodu, I.Bölüm, Bestem Musiki Yayınları, İstanbul,1999.
KARAHASAN, Temel, Hakkı; Yeni Bağlama Metodu Çöğür (Kısa Sap) İçin, Bestem Musiki Yayınları, İstanbul, 1999.
KURT, İrfan; Bağlamada Düzen ve Pozisyonlar , Pan Yayıncılık, İstanbul, 1989.
SAÇAN, Ahmet; Bağlama Düzeni (Çöğür), Pozisyonlar-Teknikler Metodu, Çağdaş Matbaacılık Ticaret, İzmir, 1998.
SAÇAN, Mehmet; Kısa Sap Bağlama (Çöğür) Metodu, Bağlama Düzeninde Pozisyonlar ve Şelpe Tekniği, İzmir, 1998.
TORUN, Mutlu; Ud Metodu, Çağlar Yayınları, İstanbu1, 1993.
UÇAN Ali-Edip GÜNAY; Çevreden Evrene Keman Eğitimi, Dağarcık Yayınları, Ankara,1980.
YENER, Sabri; Bağlama Öğrenim Metodu, I.II.III., Trabzon,1987.
|