“Abdal” kelimesi Arapça “bedel”, “bedil”
sözlerinin çokluk şeklidir. “Bedel”in anlamı; “bir şeyi karşılık
olarak başka bir şeyin yerine koymak, değiştirmek” tir. Aslında Arap
gramerine göre bu kelimenin “budala” olması gerekir. Abdal, “abit,
zahit, münzevi” anlamlarına gelir (Köprülü, 1989; 367). Abdal sözü,
tasavvufta ise, ulu zatlardan birisinin ölmesinden sonra, tanrı
tarafından onun yerine geçirilen bir bölük insana verilen isim
anlamında kullanılmıştır (Gölpınarlı, 1977, 5). XII. ve XIV.
yüzyıllarda “derviş”, XV. yüzyılda ise “divane, meczup” sözleri
Abdal kelimesiyle bir tutulmuştur.
Şair Vahidî, 1522’de tamamladığı Hace-i Cihan ve Netice-i Can adlı
eserinde Rum abdallarından söz ederken onların özelliklerini şöyle
sıralar: “... sırtlarında yalnız bir tennure, adeta çıplak denecek
şekilde, daima yalın ayak ve başları açık gezerlerdi. Bellerine yün
örgü bir kuşak, omuzlarında Ebû Müslim nacağı, ellerinde baba Şüca
çomağı, kuşaklarına asılı –kav, çakmak ve esrar taşımağa mahsus- iki
cür’adan, tahtadan gayet büyük ve saplarına aşık kemiği asılı bir
sarı kaşık ve bir keşkül vardı. Vücutlarında yanık yerleri, dövme
Zülfikar resimleri veya Ali’nin ismi, bâzûlarında yılan şekilleri
bulunurdu. Ellerinde def, kudüm, boynuz gibi musiki aletleri
bulunurdu ve zikir esnasında yahut yürürken bunları çalarlardı...
Bunlar Adem’in sünnetine uyarak çıplak gezerler, esrar yerler,
sakallarını, saçlarını, bıyıklarını tıraş ederlerdi. Muharrem’de
Kerbelâ şehitlerinin matemini tutarlar, bıçakla vücutlarına yaralar
açarlar,sonra büyük bir aşure ziyafeti yaparlardı.” (Köprülü, 1989;
374-375)
Abdallar, nefisleri köreltmek, kibirden kaçınmak için dilenmeyi
kendilerine caiz görmüşler, gittikleri kaza ve köylerde bellerine
zincirle taktıkları boynuzdan yapılma nefirlerini üfler, kudümlerine
vurarak nefesler söyler, zikir ve sema ederlerdi.
Abdal sözü, kibirden kaçınıp alçakgönüllü olmayı gerektirdiğinden ve
kendisini abdal olarak görme düşüncesinden dolayı bazı Alevi-Bektaşi
şairleri tarafından mahlas olarak alınmıştır.
Şiirde mahlas kullanma geleneği Türklerde oldukça köklü bir
gelenektir ve biz bunu XI. yüzyıl Uygur şiirinden itibaren takip
edebilmekteyiz. Bilindiği gibi, şairler takma ad olarak
kullandıkları mahlaslarını, tac beyiti veya mahlas beyiti dediğimiz
son beyitte veya son dörtlükte söyler. Mahlas, şairin uygun bizzat
kendisi için uygun bulduğu veya bir başkası tarafından verilen bir
kelimedir. Bu konuda geniş bir araştırmamızı daha önce
yayımladığımızda (Kaya, 1994; 83-94) burada ayrıca bu konunun
üzerinde durmak istemiyoruz. Ancak şunu söyleyelim ki, âşıklar
mahlas olarak adlarını, soyadlarını kullanmakla beraber, kimileri de
isimlerinin başına veya sonuna birtakım sıfatlar almışlardır.
Bunlar; biçare, dertli, garip, sefil şeklinde âşığın kendisini alçak
gönüllü göstermek için seçtiği sözlerdir. Bunun yanında bir inanca
dayalı abdal, derviş, kul, pir nev'inden sözler isme eklendiği gibi,
âşığın özelliğini (genç, ikiz ) ve mesleğini (müezzin ) yansıtan
sözlerden de istifade edildiği olur.
İşte bizim çalışmamıza konu olanlar da “Abdal” sözünü kendilere
mahlas olarak almış şairlerdir.
Tespitlerimize göre edebiyatımızda bugüne kadar 29 şair “Abdal”
kelimesini kendilerine mahlas olarak almışlardır. Bunların
başlıcasını şöyle gösterebiliriz: Abdal, Abdal Dede, Abdal Musa, Abdaloğlan, Abdal Pir Sultan, Arif Abdal, Cafer Abdal, Gencî (Genç
Abdal), Güvenç Abdal, Hüseyin Abdal, Kalender Abdal, Kaygusuz Abdal,
Koyun Abdal, Küçük (Köçek) Abdal, Meczub Abdal, Mesrur Abdal, Meydan
Abdal, Muhyiddin Abdal, Pinhan Abdal, Pir Gaib Abdal, Pir Sultan
Abdal, Sadık Abdal, Sefil Abdal, Seher Abdal, Sersem Abdal, Teslim
Abdal, Uryan Abdal, Viranî Abdal, Yeşil Abdal.
Bunların tek tek tanıtılması takdir etmek gerekir ki, bu kısa etüdün
çok çok üstünde bir çalışmayla ortaya konulabilir. Kaldı ki, bizim
buradaki amacımız da bunları tek tek tanıtmak değil, meseleye belli
bir boyuttan açıklık getirmektir. Bu da, Sivas’ta elimizde bulunan
cönklerdeki “Abdal“ mahlasını kullanan şairleri değerlendirmek
şeklinde olacaktır.
Arşivimizde bulunan 35’ten 19’unda Abdal mahlaslı şairleri tespit
ettik. Bu cönkler; 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 16,
20, 22, 30, 32 numaralı cönklerdir. Bunlardan 30, 32 ve Zile Cöngü
adını verdiğimiz cönklerin dışında kalanlar, Sivas’ta elde
edilmiştir ve büyük çoğu Divriği ağırlıklı olmak üzere Sivas’ın ilçe
ve köylerinde tutulmuş cönklerdir.
Elimizdeki cönklerde yukarıda sıraladığımız 29 şairden 19’unun
şiirleri kayıtlıdır. Bunların içinde ilim âlemine ilk defa
tanıttığımız üç tane de yeni şair vardır. Bunlar; Abdal Dede,
Kalender Abdal ve Sersem Abdal’dır.
Söz konusu ettiğimiz 19 şairin şiirlerinin yer aldığı cönkler ve
şiirler şunlardır.
Abdal : DK cönk 2, 9 (2 şiir)
Abdal Dede : DK cönk 9 (2 şiir)
Abdal Musa : DK cönk 30(1 şiir)
Abdal Pir Sultan : DK cönk 2, 3, 5, 6, 7, 20 (10 şiir)
Cafer Abdal : DK cönk 3 (1 şiir)
Genç Abdal : DK cönk 30 (1 şiir)
Hüseyin Abdal : DK cönk 9 (1 şiir)
Kalender Abdal : DK cönk 16 (1 şiir)
Kazak Abdal : DK cönk 30 (1 şiir)
Meczub Abdal : DK cönk 3 (1 şiir)
Mesrur Abdal : DK cönk 30 (1 şiir)
Pir Sultan Abdal : DK cönk 1, 2, 3, 4, 7, 8, 9, 10, 12, 13, 16, 20,
22, 30 (9’u mükerer toplam: 54 şiir)
Sadık Abdal : DK cönk 4 (1 şiir)
Sefil Abdal : DK cönk 20 (1 şiir)
Seher Abdal : (Zile/350-351-352) (1 şiir)
Sersem Abdal : Zile/79-80, DK cönk 32 (2 şiir)
Teslim Abdal : DK cönk 2, 3, 6, 7, 9, 10, 11, 12, 20, 32 (5’i
mükerrer toplam 38 şiir)
Viranî Abdal : DK cönk 1, 2, 4, 7, 10, 12, 13, 20, 22, 32 (14’ü
mükerrer toplam 34 şiir)
....................................................................
ABDAL
Hakkında kesin bilgiye sahip değiliz. Diğer şiirlerinin yer aldığı
cönklere bakıldığında XVII. yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir.
Bu yüzyılda yaşamış olan Sun’î’nin, şairleri konu edindiği
Tekerlemesinde de Abdal’a yer vermesi, onun daha sonraki yüzyıllarda
yaşamadığını gösterir (Kaya, 1990; 45). Kimi araştırmacılar onun Kul
Budala ile aynı kişi olduğu ihtimali üzerinde durmuştur (Özmen III,
1998; 55).
Cönklerimizde iki şiiri bulunmaktadır. Bunlardan birisi 11 (Cönk no:
9), diğeri de 8 hecelidir (Cönk no: 2). Dili sade olup şiirleri
teknik yönden başarılıdır.
Yüz süzmeye geldim hâk-i payına
Arzuhalim sana pir mürvetkânı
Sen tabipsin göstereyim yarayı
Derdin dermanını ver mürvetkânı
Eşiğinde karar kıldın eğlendin
Elestüde bir ikrâra bağlandın
........................ kul evine yığlandın
Kesbin dil içinde sır mürvet-kânı
Eşiğinde ednâ geda kullar var
Sana arz olacak hasbıhâller var
Açılmış bahçede taze güller var
Elinen pazarmış şar mürvet-kânı
Efendim didâra eyledik niyet
Tâ ezel ezelden kılmıştık biat
Cemâlini gördüm dostum bu saat
Yazılır cemâlde nûr mürvet-kânı
ABDAL’ım uzaktan birdir özümüz
Birlik mekânına var niyazımız
Kavuştuk bir pire geldi yazımız
Sensin dil içinde pîr mürvet-kânı
(9/178)1
x x x
Hakikât kilidini
Açana gazi dediler
Bu yolda canıyla baştan
Geçene gazi dediler
Mürşid inanmaz yalana
Raz k ile mala kalana
Dost meydanında olana
Koçana gazi dediler
Geç gel rızk ile malından
Nişan göster öz halinden
Aşk kadehin dost elinden
İçene gazi dediler
Al kırmızı eyle donunu
Muhkem sakla hem dinini
İmam yolunda kanını
Saçana gazi dediler
Bir haber diyeyim sana
İşit sözüm inan bana
ABDAL eydür dosttan yana
Göçene gazi dediler
(2/69)
ABDAL DEDE
Hakkında herhangi bir bilgi bulamadığımız Abdal Dede, acaba Abdal
mahlaslı şairle aynı kişi midir, yoksa farklı bir şair midir,
bilemiyoruz. Çünkü daha önce Abdal Dede mahlaslı bir şaire
rastlayamamış olmamız bizim ihtiyatlı davranmamızı gerektiriyor.
Elimizde 11 heceli (Cönk no: 9) ve 8 heceli (cönk no: 9) iki şiiri
olan Abdal Dede’nin dili oldukça sadedir. Şiirler, teknik yönden de
başarılıdır.
Ali gelir diye karşı giderler
Bindiği Düldül’ün medhin ederler
Himmet eylen erler uyansın pirler
Ali’nin Düldül’ün biz de görelim
Üstüne binince yel gibi eser
Bir üzengi desem engine basar
Önüne gelince çok başlar keser
Ali’nin Düldül’ün biz de görelim
Ayağına altın nallar çaktırmış
Üzengisini has gümüşten döktürmüş
Gözlerine yeşil perde çektirmiş
Ali’nin Düldül’ün biz de görelim
Gemini gevherden takmış başına
Lezzet verir dudağına, dişine
Bir nûr doğmuş eyerinin kaşına
Ali’nin Düldül’ün biz de görelim
ABDAL DEDE’m eydür dengi bulunmaz
Her kula görünüp nasip olunmaz
Altmış yıllık yolu alsa yorulmaz
Ali’nin Düldül’ün biz de görelim
(9/143-144)
x x x
Bugün akşama ceme
Evliyâlar gelir deme
Hızır İllezi görmeye
Sefa geldin Hızır İllez
Kerbelâ’yı yarı geçti
Buğdayını orada saçtı
Ebu Hayyan hazır içti
Sefa geldin Hızır İllez
Kerbelâ’yı geçe geçe
Buğdayını saça saça
Ebu Hayyan içe içe
Sefa geldin Hızır İllez
Hasan Hüseyin’dir pirimiz
Hakk’a teslimdir serimiz
Cennetten isterük yerimiz
Sefa geldin Hızır İllez
Yedi günlük orucu
Tutana yoktur sorgucu
Münkire batam kılıcı
Sefa geldin Hızır İllez
ABDAL DEDE’me varalım
Ahvâlini soralım
Hızır gelmiş gönderelim
Sefa geldin Hızır İllez
(9/163-164)
ABDAL MUSA
Alevî ve Bektaşilerin saygı duyduğu şahsiyetlerin başında gelir.
Hakkında Âşıkpaşazade Tarihinde, Gelibolulu Ali’nin Künhü’l-Ahbarında,
Hoca Sadeddin Efendi’nin Tacü’t-Tevarihinde, Evliya Çelebi’nin
Seyahatnamesinede bilgiler vardır.
Hakkında bilinenler vesikalara dayalı bilgiler olmayıp şiirlerindeki
ifadelere ve onun adına olan Velâyetnameye dayanır. Horasan’dan
geldiği, Bursa’nın fethine katıldığı, Elmalı’da yaşadığı, Hacı
Bektaş Veli’den sonra Hacım Sultan’a bağlandığı, Kaygusuz Abdal’ın
piri olduğu ittifak edilen bilgiler arasındadır. XIV. yüzyılda
yaşadığı tahmin edilmektedir. Keramet sahibidir.
Elimizdeki şiiri 5 dörtlük olup arşivimizdeki 30 numaralı cönkte
bulunmaktadır. Şiir 11 hecelidir.
Muhammed Ali’nin kıldığı dava
Yok meydanı değil var meydanıdır
Muhammed Kırklara niyaz eyledi
Ar meydanı değil er meydanıdır
Kırklar özün bir araya kodular
Erenler ölüyü susuz yudular
Deveyi gördün mü görmedik dediler
Sen ört eteğini sır meydanıdır
Gezdiğin yerlerde ara bulasın
Sahba olup her dem kevser dolasın
Hakk’ın her sırrına settar olasın
Çek çevir kendini kâr meydanıdır
Ne diyeyim şu insafsız kalana
Yuf çekerler bu meydanda yalana
Üç yüz altmış merdiveni bilene
Kör meydanı değil gör meydanıdır
ABDAL MUSA her dem gerçek er ise
Ali’yi sevenler muhib yar ise
Hakk’ın didarını görem der ise
Urganı boynunda dar meydanıdır
(30/82)
ABDAL PİR SULTAN
İbrahim Aslanoğlu’nun büyük bir emek sonrası ortaya koyduğu Pir
Sultan Abdallar adlı eserinde bu isimle tapşırmış altı şaire yer
vermiştir. Bunlar; Pir Sultan, Pir Sultan Abdal (XVI-XVII yüzyıl),
Pir Sultan’ım Haydar (Merzifon veya Çorumlu), Pir Sultan Abdal
(Halil İbrahim), Abdal Pir Sultan (XIX yüzyıl), Pir Sultan Abdal
(Aruz şairi)’dır.
Arşivimizde Abdal Pir Sultan mahlaslı 10 şiir bulunmaktadır. Bunlar
11 heceli şiirler olup 2, 3, 5, 6, 7, 10, 20 numaralı cönklerde
bulunmaktadır. Şiirlerin ayakları, dörtlük sayıları ve cönk numaralı
ile bulundukları sayfalar şunlardır:
Benden sana emanet değme gönüle (5 dörtlük, 3/42-43)
Geçirdim beyhude devrana hayıf (5 dörtlük, 20/99-100)
Önünde delili Cebrail deyi (7 dörtlük, 6/32-33)
Bir hayli vakittir yastadır gönül (5 dörtlük, 5/ 45-46)
Yanmış yüreğime kar bulamadım (5 dörtlük, 10/84)
Su içemeyip şehit olan Hüseyin (7 dörtlük, 7/211-213)
Koynunda ibrişim kılı var koçun (5 dörtlük, 6/33)
Erenlerin demi nurdan sayılır (5 dörtlük, 20/200-201)
Alim ne yatarsın bir günün doğdu (5 dörtlük, 2/26)
Mansur olmayınca dara varılmaz (5 dörtlük, 6/28-29)
CAFER ABDAL
Hayatı hakkında elimizde hemen hemen hiç bilgi yoktur. İsmail Özmen
XVIII. yüzyılda yaşadığı ihtimali üzerinde durmuştur (Özmen, 1998;
286). Şiirindeki ifadeye bakılırsa inancında samimi birisi olduğunu
söyleyebiliriz. 3 numaralı cönkte bulduğumuz şiiri 11 hecelidir.
Dili sadedir.
Sırrınla seyr ettim âlem halkını
Zapta kadir değil elde bulunmaz
Dervişimdir terk eylemez hûbunu
Dervişlik nişanı dilde bulunmaz
Benliğin terk etse kalbini silse
Özünü pâk etse nefsin öldürse
Eğer tarîkatta dervişim derse
Nefsine uyanlar yolda bulunmaz
Nefsine uymamak kişiye zordur
O rahı tanımak haylice erdir
Er kuşağı kuşanır binde birdir
Er kuşağı değme belde bulunmaz
Aşkın gemisi derya-yı ummanda
Bizim istediğimiz dinde imanda
CAFER ABDAL eydür şimdi zamanda
Hakk’a yarar amel kulda bulunmaz
(3/3-4)
GENÇ ABDAL
Edebiyatımızda bu mahlasla şiir söyleyen iki şair bulunmaktadır.
Birisi Vilâyetnamede adı geçen ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli
Hazretlerinin hizmetinde bulunmuş olan Güvenç Abdal; diğeri de XIX.
yüzyılda yaşamış olan şairdir.
Aşağıda şiirini kaydettiğimiz Genç Abdal, işte bu şairdir.
Eskişehirli olduğu, Şeyh Gazi ve Şücaeddin Veli Tekkelerinde sade
bir hayat yaşadığı, H. 1290 (M. 1874)’da öldüğünü bilmekteyiz.
Şiirlerinde Genc Abdal yahut Gencî mahlaslarını kullanmıştır.
Şiirleri, genellikle didaktik tarzdadır.
Arşivimizdeki 30 numaralı cönkte yer alan şiiri 4 dörtlüktür ve 11
hecelidir.
“Sakahüm” sırrını söyleme sakın
Sakla kulum beni saklayım seni
Cevher-i zatını keşf etme sakın
Sakla kulum beni saklayım seni
Elde ayağında dilde gözünde
Saklar ahır evvel her bir sözünde
Canından içeri kendi özünde
Sakla kulum beni saklayım seni
Dizilmiş katara gerçekler pirler
Hakk’ın emri ile Hakk’a giderler
Hakikat sırrını söyleme derler
Sakla kulum beni saklayım seni
GENC ABDAL sakla sen seni sende
Hak seni saklasın can ile tende
Hak buyurdu ben sendeyim sen bende
Sakla kulum beni saklayım seni
(30/87)
HÜSEYİN ABDAL
Edirnelidir. XVI. yüzyılda yaşamış bir Bektaşi şairidir. Geçimini
helvacılıktan sağlamıştır. Divriği’nin Çamşıhı yöresinde yatan
Hüseyin Abdal ile herhangi bir ilgisi yoktur. Bu yüzden Helvacı
Hüseyin olarak tanınmıştır. Bazı şiirlerinde Hüseynî mahlasını
kullanmıştır. Hakkında çeşitli dedikodular çıkarılmıştır. Aşkî’ye
göre şiir söylemede oldukça usta; Hasan Çelebi’ye göre şiir
hırsızıdır. Şiirlerini hem aruz hem de aruz ölçüsüyle söylemiştir.
Yayımladığımız şiir 9 numaralı cönkte kayıtlıdır. 11 heceli ve 5
dörtlük olan bu şiirin konusu aşktır.
Ağlama (hey) nazlı dilber ağlama
Ağlamanın gülmeleri yakındır
Hidâyet olursa Gani Mevlâ’mdan
Çeşmim yaşı silmeleri yakındır
Siyah zülfün mâh yüzüne tel gibi
Acep güler miyim ben de el gibi
Bir yiğit yâr sevse gonca gül gibi
Ayrılınca solmaları yakındır
Hain olur avlanması doğanın
Kalkıp havalanıp göğe ağanın
Göğsü çifte benli dilber sevenin
Ağlamanın gülmeleri yakındır
Erisin dağların karı erisin
Sel sel olsun çöl ovayı bürüsün
Ordu kalksın ağ obalar yürüsün
Güzel yârın karaları bağlasın
HÜSEYİN ABDAL’ım gezer dünyada
Abdalları semâh döner Konya’da
Ne cefâ verirsen sen bu dünyada
Felek beni almaları yakındır
(9/209)
KALENDER ABDAL
Şiirinin yer aldığı arşivimizdeki 16 numaralı cönkteki şairler göz
önünde tutulduğunda, Kalender Abdal’ın en geç XIX. yüzyılda yaşadığı
tahmin edilebilir. Hakkında bu güne kadar hiç bir kaynakta bilgi yer
almamaktadır. Samimi bir Bektaşî mürididir. 11 heceli ve 4 dörtlük
olan şiiri teknik yönden başarılıdır.
Dün gece seyrimde batın yüzünde
Allah bir Muhammed Ali’yi gördüm
Elif tâç başında nikap yüzünde
Hünkâr Hacı Bektaş Veli’yi gördüm
İçtim ol doluyu iman yetirdim
Çıkardım kisvetim ikrar yetirdim
Menzil gösterdiler geçtim oturdum
Tığ-ı bentle bağlı belimi gördüm
Mürşit eteğinden tutmuşam destim
Bilmem sarhoş muyam içmişem mestim
Bu idi muradım erişti kastım
Erenler vird eden dilimi gördüm
KALENDER ABDAL’ım koymuşam seri
Şükür kurban kestim gördüm didarı
Erenler serdarı gerçekler pîri
Sultan Hacı Bektaş Veli’yi gördüm
(16/27)
KAZAK ABDAL
XVII. yüzyılda yaşadığı söyleniyorsa da şiirlerindeki konu ve üsluba
bakılacak olursa XVI. Yüzyılda yaşadığı kuvvetle muhtemeldir.
Romanya Türklerindendir. Söylentiye göre, genç iken Deliorman’da
Demir Baba onu evlat edinmiş, daha sonra Balım Sultan’ın müridi
olmuş ve ondan el almıştır. Asıl adı Ahmet olmakla beraber, Kazak
Abdal adıyla tanınmıştır. Kabri Denizli’dedir.
Dili sadedir. Daha ziyade hicvi şiirleriyle tanınmıştır.
Yayımladığımız şiir arşivimizdeki Zile Cöngünde ve 30 numaralı
cönklerde kayıtlıdır. Şiir 8 heceli ve yergi konuludur. Pek çok
kaynakta de geçen bu şiiri, karşılaştırma imkânı sağlama
düşüncesiyle yayımlamakta fayda görüyoruz.
Eşeği saldım çayıra
Otlayıp karnın doyura
Düşü görüp de hayıra
Yoranın da avradını
Köyüne sokma bed-huyu
Yıkar harap eder köyü
Ölüsüne meyyit suyu
Koyanın da avradını
Bir müfsidin bir gammazın
Birisi de var yemezin
Ölüsüne meyyit namazın
Kılanın da avradını
Derince kazın kuyusun
İnil inil inilesin
Kefen diken iğnesin
Verenin de avradını
Dağdan odun getirenin
Mezarına götürenin
Iskatına oturanın
İmamın da avradını
KAZAK ABDAL ne söyledi
İşitenler hatm eyledi
Diyorlarsa kim söyledi
Soranın da avradını
(Zile/274, 30/91)
MECZUB ABDAL
XVI. yüzyılda yaşadığı tahmin edilmekle beraber hakkında bilinenler
çok yetersizdir. Bilinenler, Otman Baba dergahının postnişini olan
Zati Baba’dan el aldığı, elinde sazı ile Deliorman ve Dobruca
civarında dolaşan gezgin bir derviş olduğundan öteye gitmemektedir.
Elimizdeki şiiri 11 heceli ve 7 dörtlük olup teknik yönden
başarılıdır. Şiir; “Pîrim Otman Baba ganidir gani” şeklinde tek
ayaklıdır. Şiirde Otman Baba’nın büyüklüğü, keramet konu
edinilmiştir.
Gönül mahzun iken şâdân eyleyin
Pîrim Otman Baba ganidir gani
Kudret eli ile düşmüşün alan
Pîrim Otman Baba ganidir gani
Ziyaret edenler olurlar hacı
Üç yüz altmış altı halifesi duâcı
Yedi burca teşbih giymiştir tâcı
Pîrim Otman Baba ganidir gani
Kerâmetle şu dünyayı taşıran
Yezid kabilesin aklın şaşıran
Yeşil çimen üstünde kebap pişiren
Pîrim Otman Baba ganidir gani
Kutbiyyet burcuna geçip oturan
Kudret eli ile bulut getiren
Arkasını kara taşa geçiren
Pîrim Otman Baba ganidir gani
Yüz bin kerameti var cümlesi âyan
Yezid sen bu gerçek veliye inan
Karataş üstünde hırkasın yuyan
Pîrim Otman Baba ganidir gani
Yeşil temrenli oklarını uçuran
Münkir olanları geri kaçıran
Yedi yüz abdalı önden göçüren
Pîrim Otman Baba ganidir gani
MECZUB ABDAL eydür ikrarın tutan
Cümle Rum ilini bekleyip yatan
Kudret definesi diye suyu akıtan
Pîrim Otman Baba ganidir gani
(3 / 54-55)
MESRUR ABDAL
Hayatı ve kişiliğiyle ilgili olarak hemen hiçbir kaynakta bilgi
yoktur. Şiirlerinden anladığımız ifadeye ve dile bakacak olursak XIX.
yüzyılda yaşadığı tahmininde bulunabiliriz. Elimizde bir şiiri
bulunmaktadır. Şiir 4 dörtlük, 11 heceli ve sosyal tenkit konuludur.
Bir acep haline erdik dünyanın
Görüp birbirimiz seçemez olduk
Zevali yakındır bilem cihanın
Her dem ağlamaktan gülemez olduk
Makadri bilinmez oldu irfanın
Budur nişanesi ahır zamanın
Evvel sürdüğümüz dem ü devranın
Şimdi zerresini göremez olduk
Hiç kemal-i ehle kalmadı rağbet
Nadâna her yerde ederler izzet
Kıyametten olmak gerek alâmet
Bir hakikat ehli bulamaz olduk
Nasihati budur MESRUR ABDAL’ın
Tükenmez payesi kıyl ile kâlin
Kimseye “şu” diye ağlama halin
Kendi halimize gülemez olduk
(30/182)
PİR SULTAN ABDAL
Alevi Bektaşi edebiyatında adından en fazla söz ettiren şairler
arasındadır. Nitekim elimizdeki cönklerde de en fazla Pir Sultan
Abdal’ın şiirleri kayıtlıdır. Hakkında kitap ve makale bazında pek
çok araştırma yapıldığından biz burada ayrıca üzerinde durmak
istemiyoruz. Bu bakımdan sadece tespit ettiğimiz şiirlerin
ayaklarını vermekle yetiniyoruz
Şiirler 1, 2, 3, 4, 7, 8, 9, 10, 12, 13, 16, 20, 22, 30.
cönklerdedir. Sayısı, 54’tür. Bunların 9’u mükerrer olup farklı şiir
sayısı toplam 54’tür. Şiirlerin ayakları, dörtlük sayıları ve cönk
numaralı ile bulundukları sayfalar şunlardır:
Şu âlemde her şey var olmayınca (5 dörtlük, 12/48-49)
Dünya sana bana kalmaz ne fayda (5 dörtlük, 7/173-174)
Acep şu dağları aşam mı ola (5 dörtlük, 9/97-98)
Dost senin aşkınla dost yana yana (5 dörtlük, Zile/314)
Ârif isen bu mânâna fark eyle (5 dörtlük, 10/59-60)
Bir dem sureti kadim kal etti böyle (5 dörtlük, 9/47-49)
Kamu dertlilere derman olan şah (30/133)
İndim ziyaret ettim Balım Sultan’ı (5 dörtlük, 9/177)
Pirim var neylerim dünya malını (5 dörtlük, 3/3)
Yine tazelendi yürek yarası (5 dörtlük, Zile/259)
Ali'm ne yatarsın günlerin geldi (5 dörtlük, 7/236-237)
Kalma günahlara medet mürvet Yâ Ali (7 dörtlük, Zile/33-34)
Şu mülkün sahibi Ali değil mi (5 dörtlük, 9/35-36)
Yazar da sorayım Şâhıma bari (5 dörtlük, 9/208)
Uyabilirsen gel beri (5 dörtlük, Zile/273)
Ayrılmam katardan ben şimden geri (5 dörtlük20/167-168)
Soyuyorlar Şah-ı merdan Ali’yi (5 dörtlük, 4/34-35)
Diriye saydılar bizi (5 dörtlük, 30/81)
Ananın belinden indirdin felek (7 dörtlük, 9/142-143)
Her zaman el sözüne uymalı değil (5 dörtlük, 9/81-82)
Durulur gâm yeme divane gönül (5 dörtlük, 12/23-24)
Durulur gam yeme divâne gönül (5 dörtlük, (20/160-161)
Dalgalandı taştı gönül (5 dörtlük, 32/11)
Hey erenler ben bir kumaş dokuram (5 dörtlük, 9/68-69)
Var seni Ali’nin yoluna saldım (7 dörtlük, 7/69-70)
Yürü var Ali’nin yoluna saldım (5 dörtlük, 9/49-50)
Var seni Ali’nin yoluna saldım (7 dörtlük, 12/47-48)
Var seni Ali’nin yoluna saldım (6 dörtlük, 13/68-69)
Öğünden gülmedim ana ağlarım (5 dörtlük, 9/93-94)
İcâzet isterik sizden canlarım (4 dörtlük, 9/200)
Ali'nin Düldül'ün biz de görelim (4 dörtlük, Zile/1)
Ak üstünde karayı seçebilirsen (5 dörtlük, 32/8-9)
Sensiz bir içim su içmezem dersin (5 dörtlük, 22/63-64)
Elin günahını sen mi görürsün (5 dörtlük, 22/58)
Danışıp yolları aşar mı aşar (5 dörtlük, 10/50-51)
Her kim hakkımızda bühtan demişler (4+2 mısralı 5 bent, 1/21-23)
Dağlar Ya Muhammed Ali çağırır (5 dörtlük, 16/9)
Dağlar Yâ Muhammed Ali çağırtır (5 dörtlük, 12/55-56)
Ayrılık derdinin dermânı nedir (6 dörtlük, Zile/313)
İnsan olan gelir nura çevrilir (4 dörtlük, 30/61)
Musahipsiz kişinin hali nic’olur (5 dörtlük, 2/74-75)
Sahipsiz kişinin hâli nice olur (5 dörtlük, 10/8)
Karşımda üç yıldız süzülüp durur (5 dörtlük, Zile/264-265)
Karşumda üç yıldız görünüp durur (5 dörtlük,12/44-45)
Dost bende yaralar türlü türlüdür (4 dörtlük, 9/79-80)
Bendeki yaralar türlü türlüdür (5 dörtlük, Zile/436)
İmam Hüseyn’in kanı nice oldu (6 dörtlük, 9/69-71)
Değdi şu sineme ne dağlar oldu (5 dörtlük, 8/30-31)
Hışm ile yıldırım şeytana düştü (5 dörtlük, 3/9-10)
Mihman canlar yüzüm basa geldiniz (5 dörtlük, 7/99)
Koyduğu yollara gitmiyor talip (5 dörtlük, 9/100)
Pınarı başından bağlasanız (6 dörtlük, Zile/9-10)
Hani bizim dehmenimiz ilimiz (5 dörtlük, 9/92-93)
Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz (6 dörtlük, 12/97-98)
SADIK ABDAL
XV. yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir. Dimetoka’da yaşadığı
Seyit Ali Sultan (Kızıl Deli)’nın müritlerinden olduğu rivayet
edilir. Aruzla şiirler yazdığı ve bunda da başarı sağladığı göz
önünde tutulursa, Arapça ve Farsçaya vakıf olduğu ve tahsil gördüğü
anlaşılır.
Yayımladığımız şiiri Fâ i lâ tün / Fâ i lâ tün / Fâ i lâ tün / Fâ i
lün kalıbıyla ve gazel kafiye düzeninde 10 beyittir.
Boş değildir şu âlemde her biri bir kâra mest
İns ü cinni yok ademde kalmamış envâre mest
Şeytanı boşda komuşdır Hak Habib-i Zülcelâl
Nemrudı yarattı ana harici fi’n-nara mest
Hak kelâmın bile bile ketm idilse bir kişi
Evliyâlar kabul etmez billahi ol nûra mest
Ayat-i âdem safidir hulkımız Hazret-i Şit
Egnine bir hülle giyen Haydar-ı Kerrar’a mest
Ârif isen ey birader ilmini mürşidden al
Mürşid-i kâmil olanın arzusu dîdara mest
Evliyâlar enbiyâlar ceddim İbrahim Halil
Tâcı nâme bahş olunca mail oldu nura mest
Hak Habib’ine mi’racda namazu bahş eyledi
Kuduretden tevhid indi tevhid-i kerrara mest
Doksan bin kelam danışdı Hak Habib ü’l-mürselin
Şu’lesi kırk pâre oldu cümlesi Zinnur’a mest
Hüsn-i canı birdir amma hulku huyu bir değil
Kimisi Ali’yi sever kimisi katara mest
Evliyâlar enbiyâlar serefrazı Şahımız
Bu SADIK ABDAL bîçâre Hazret-i Hünkâr’a mest
(4 / 45-46)
SEFİL ABDAL
XIX. yüzyılda yaşadığı tahmin ediliyor. Şiirlerindeki ifadelerden
samimi bir Bektaşi olduğu anlaşılıyor. Baktaşi kültürüne vakıf
birisidir. Şiirleri teknik yönden iyi olan Sefil Abdal’ın, terimler
bir kenarda tutulursa dilinin sade olduğunu söyleyebiliriz.
Elimizdeki şiir, 5 dörtlüktür ve 11 hecelidir.
Vücudum şehrini seyran eyledim
Girdim ol şehire şahlar şahı var
Üç yüz altmış altı sokak yokladım
(Gördüm) dört yüz kırk dört min dergahı var
Ol şarın (içinde) yaptığım yapı
Hem Şah-ı Merdan’dır taptığım tapı
Arşullah’a çıkar ol yedi kapı
Ol yedi kapının yetmiş harfi var
Ol şarın içinde men yari gördüm
Gaziler dilinde Ümran’ı gördüm
Her ne yana baksam meyhane gördüm
Meyhane kündünün Beytullah’ı var
Ol şarın içinde çoktur oyaktır
Bir köyü var yetmiş iki boyaktır
Şeriat tarikat ma’rifet haktır
Gördüm hakikatin doğru rahı var
Bir camisi vardır bin bir direkli
Birgün o da mü’minlere gerekli
SEFİL ABDAL binmiş altı buraklı
Kazası mümkündür eyvallahım var
(20/192-193)
SEHER ABDAL
Şiir tekniği oldukça iyidir. Gerek aruz gerekse hecede ve ele aldığı
konuyu yansıtmada başarılı bir şairdir. XVI. Veya XVII. yüzyılda
yaşadığı tahmin ediliyor.
Aşağıya kaydettiğimiz şiir 7 dörtlük olup 8+7=15 heceli bir divani
şiirdir. Şiirde Seher Abdal, samimi bir Bektaşi olarak karşımıza
çakar.
Pîş(i)vâ olup âlemde yol tarîk ta'lim eden
Miskiniyim ol sultanın kulu derviş den bana
Erenler er derdi ana verip ikrârın bilene
Kadîm et dest-i damanın eli derviş den bana
Sığınırım Sübhan'ınıma suçuma kalmaz deyi
Nutk-ı Gani sırr-ı Settar yüzüme gelmez deyi
İşbu demde ağlamayan o demde gülmez deyi
Nâ-şâd akar dü-çeşmimden seli derviş den bana
Nice canlar dü âlemde ber-murad almış durur
Veçhini bildirmiş ana kendini bilmiş durur
Sen Hakk'ı hazır görmezsen Hak seni hazır görür
Evsiz sanman bu dükkanı dolu derviş den bana
Bir yare ki azgın ola melhem koya teniye
Yareyi bilmeyen tabip zor eder ki emleye
Ahmak oldur dü-cihanda beş gün için gam yiye
Dilemem dünya devleti malı derviş den bana
Tabip eydür bir kuluna kendi vere yarayı
Sen yarayı aziz tut ki bir gün bulur çareyi
Bu felek gafil göçürür çok uzatma arayı
Günbegün pîre yakın et yolu derviş den bana
Ben garibim şehr içinde yalvarıp ilâhıma
Kullukta isyanım çoktur kalmaya günahıma
Bir amelim yaramazsa erenler dergahına
Giyinmem hırkayı tacı şalı derviş diyen bana
SEHER ABDAL seher ile Hakk'a secde kıldığım
Uzak değil "ayn-el-yakin" Hak özümde bulduğum
Acep dostlar bildi m’ola ki melâmet olduğum
Neynerim ar-ı namus arı derviş diyen bana
(Zile/350-351-352)
SERSEM ABDAL
Hakkında kaynaklarda bilgi bulamadık. Elimizdeki iki şiiri iki ayrı
cönkte (Zile Cöngü, ve 32 numaralı cönk) kayıtlıdır. Şiirlerindeki
üsluba bakacak olursak XIX yüzyılda yaşadığını söyleyebiliriz.
Kullandığı kelimeler ve şiir şeklinden tahsil görmüş biri olduğu
anlaşılmaktadır.
İlk şiir, 3+4 mısralı bentlerden oluşmuş 4 bentlik bir şiirdir. 14
heceli olmakla beraber, hüznün verdiği duygu yoğunluğundan dolayı,
zaman zaman mısralarda ölçü sağlamlığı yitirilmiştir. İkinci şiir
ise 5 dörtlük ve 11 heceli bir şiirdir.
Bu gamlı gönlümü ahu giryan eyledi
Ehl-i beyt-i hanedana bunlar neler eyledi
Şah-ı merdan Ali'ye bunlar garaz eyledi
İbn-i Mülcem Zülcevşem Mervan'ı bileydi
Adi soran lanetidür lanetidür laneti
Her kim Yezid'e sıdkınan lanet ederse
İnsin Hakk'ın yüz bin rahmeti
Bu gamlı gönlümü ahu giryân eyledi
Ehl-i beyt-i hanedana bunlar neler eyledi
(Kerbelâ çölünde) Yigirmi dört bacıyı bunlar üryan eyledi
İbn-i Mülcem Zülcevşen Mervan'ı bileydi
Adi soran lanetidür lanetidür laneti
Her kim Yezid'e sıdkınan lanet ederse
İnsin Hakk'ın yüz bin rahmeti
Bu gamlı gönlümü ahu giryân eyledi
Ehl-i beyt-i hanedana bunlar neler eyledi
(Kufe şehrinde) Eba müslüm çocukları bunlar pâre (pâre) eyledi
İbn-i Mülcem Zülcevşem Mervan'ı bileydi
Adi soran lanetidür lanetidür laneti
Her kim Yezid'e sıdkınan lanet ederse
İnsin Hakk'ın yüz bin rahmeti
SERSEM ABDAL Yezid'e be-gayet lanet be–gayet
Ta ezelden onlar etti Ali evlada hıyanet
Çoluğuna çocuğuna lanet bin lanet
İbn-i Mülcem Zülcevşem Mervan'ı bileydi
Adi soran lanetidür lanetidür laneti
Her kim Yezid'e sıdkınan lanet ederse
İnsin Hakk'ın yüz bin rahmeti
Zile/79-80
x x x
Tevellâyı İmamlardan getirdim
Tavafın kabuldür abdal dediler
Kırklar ile bir meydanda oturdum
Tavafın kabuldür abdal dediler
Hızır elim aldı arşa götürdü
Bir saatte Kerbelâ’ya yetirdi
Öldüm de melekler şerbet getirdi
Dediler dediler sersem dediler
Miraç geceleri erkân kuruldu
Gökteki melekler hep yere indi
Şükrolsun dilekler hep kabul oldu
Tavafın kabuldür abdal dediler
Ali’m Düldül’üne binmiş sâr vurur
On sekiz bin âlem mevcut görünür
Alîm Allah şah’ım tacın bürünür
Tavafın kabuldür abdal dediler
SERSEM ABDAL der ki bu yolun sırdır
Ali’m serdir Muhammed ...... nurdur
Aşk ile muhabbat sıdk ile yardır
Dediler dediler sersem dediler
(32/53)
TESLİM ABDAL
Pir Sultan Abdal kadar olmasa da Alevi-Bektaşilerce tutulmuş hemen
her cönkte Teslim abdal’ın şiirlerine yer verilir. Teslim Abdal,
XVII. yüzyılda yaşmamıştır. Asıl adı Mehmet olup IV. Murad’ın Bağdat
seferine katıldığı söylenir. Yeniçeri ocağında Halife Babası
mertebesine yükselmiştir. Alevi-Bektaşi şairleri içinde mümtaz bir
yere sahiptir. Hakkında pek çok çalışma yapıldığından biz burada
sadece arşivimizdeki cönklerde kayıtlı şiirlerden söz edeceğiz.
Aşağıda ayaklarını, dörtlük sayılarını ve cönk numaraları ile
bulundukları sayfalarını kaydettiğimiz şiirler 2, 3, 6, 7, 9, 10,
11, 12, 20, 32 numaralı cönklerde bulunmaktadır. Şiirlerin sayısı
toplam 38’dir. Ancak bunların 5’i mükerrerdir.
Bu nefisler güri değil dünyada (7 dörtlük, 10/101-102
Küfür m’ola iman m’ola (7 dörtlük, 2/19-20)
Küfür m’ola iman m’ola (6 dörtlük, 7/24-25)
Küfür m’ola iman m’ola (7 dörtlük, 11/7-8)
Uğrumuz açık ola bu demde (4 dörtlük, /214-215)
Erin ere yolu düş gelir böyle (5 dörtlük, 6/19)
Düşünüp de hayrın şerrin bilsene (5 dörtlük, 11/3-4)
Üç yüz altmış dal üstüne (7 dörtlük, 2/70-71)
Ne yaman ucuzluk var bu gelişte (11 dörtlük, 7/176-178
Ben de şunda bulamadım meşayıh (5 dörtlük, 7/78-79)
İçmesinler tütün gibi murdarı (5 dörtlük, 7/112-113)
Ali evlâda iman eyle gör fakî (5 dörtlük, 12/34-35
Kulak verip dinlemeli (5 dörtlük, Zile/270-271)
On iki İmam Ali Ali (9 dörtlük, 7/149-151)
Kılavuzu neylemeli (5 dörtlük, 9/119)
İki gözün var görsün ite dökme yemeğini (5 beyit, 11/4-5)
Girledi girledi gitti (5 dörtlük, 7/227-228)
Eğer bülbül isen gonca güle bak (5 dörtlük, 9/155)
Küşâde sarhoş oldu da kaldı taş ayık (5 dörtlük, 7/78-79)
Dillere düşüp de yalan biz olduk (7 dörtlük, 7/80-81)
Dahî onlardan gayrı kimim var benim (7 dörtlük, 12/22-23)
Gün zevale indi sarardım soldum (5 dörtlük, 6/23-26)
Can cana inanmaynan (5 dörtlük, 6/18)
Salavat vermeyinen (5 dörtlük, 2/18)
Selâvatı virmeynen (5 dörtlük, 11/2-3)
Zerafet söyleyip gülmeden sakın (5 dörtlük, 7/172-173)
Boşa bizi söyletirler (5 dörtlük, 11/5-6)
Dış, yüzden esen yel bana neyler (5 dörtlük, 10/105)
İbtida insandan rehber isterler (7 dörtlük, 3/46)
İbtida insandan rehber isterler (7 dörtlük, 32/7-8)
Sevdiği yer olmayınca, sanki oda dağlanır (5 beyit, 11/9-10)
On beşinde kâmile erişen ay değil midir (5 dörtlük, 6/5)
Dinle sana derim o nasıl erdir (6 dörtlük, 6/4)
Evliyâya övkünüyor (12 dörtlük, 10/99-101)
Bizi burda bilir yoktur (5 dörtlük, 2/17)
Bizi burda bilir yoktur (5 dörtlük, 11/1-2)
Hikmetine şükr ederim Ya İlahî çok şükür (9 dörtlük, 20/96-99)
Lâ’net taşıdır, lâ’net oku (5 dörtlük, 10/77-78)
VİRANÎ ABDAL
Viranî Abdal, yedi büyük Alevi-Bektaşi şairi (Nesimî, Fuzulî, Hataî,
Pir Sultan, Kul Himmet, Yeminî, Viranî) nden birisi olan Viranî’den
başkası değildir. Çünkü cönklerde şiirlerin başında VİRANÎ ABDAL
denildikten sonra NUTKU VİRANÎ ibaresi konulmaktadır. Sözgelişi; 26
no’lu cöngün 11 sayfasında böyle bir ibare vardır. Viranî az da olsa
bazı şiirlerinde Viranî Abdal Mahlasını kullanmıştır. XVI. yüzyılda
yaşayan ve Balım Sultan’a bağlı olan Viranî, şiirlerinde Hurufî
inancının tezahürü olarak pek çok ibareye yer vermiştir.
1, 2, 4, 7, 10, 12, 13, 20, 22 ve 32 numaralı cönklerde Viranî’nin
34 şiiri kayıtlıdır. Ancak bunlardan 20 farklı şiirdir. Yani 14 şiir
mükerrerdir.Şiirlerin ayakları, dörtlük sayıları ve cönk numaralı
ile bulundukları sayfalar şunlardır:
Aldığı hem sattığı dükkânına (5 beyit, 12/70-71)
Aldığı hem sattığı dükkânına (5 beyit, 20/148)
Yazılmış sadr Bismillaha cemalin Vedduhasına (3+2’lik 5 bent,
20/26-28)
Gider küfrü deli bul Nuh-u necatı (5 beyit, 20/142-143)
Gider küfrü deli bul Nuh-u necatı (5 beyit, 12/66-67)
Fenâdan maksut uş bulmak bekâyı (5 beyit, 12/63-64)
Fenadan maksud uş bulmak bekâyı (4 beyit, 20/141-142)
Sinesinde eğlenir gönlüm, sayesi sevda gibi (5 beyit, 1/63-65)
Saklarım aşkın gönülde genc-i pinhanım gibi (5 beyit, 1/63)
Hem dahi Şah-ı evliyasın Ya Muhammed Ya Ali (7 beyit, 13/14)
Şehîdim Şâh evliyâsın Yâ Muhammed Yâ Ali (7 beyit, 12/75-76)
......................... kem görmez inan yoktur kemâli (5 beyit,
20/148-149)
“Velegat Kerremna” âdem değil mi (10 beyit, 20/135-136)
Malım mülküm bu arada Ali’den gayrı kimsem yok (11 beyit, 2/108-109)
Malım mülküm bu arada Ali’den gayrı kimsem yok (11 beyit, 1/65-67)
Çün şehadet eylemişem Mustafa’dan dönmenem (9 beyit, 20/38-40)
Çün şehadet eylemişem Mustafa'dan dönmezem (5 beyit, 7/226-227)
Çün şehadet eylemişem Mustafa’dan dönmezem (8 beyit, 32/38)
Hakk’ı buldum cismi can eyledim (5 beyit, 20/150)
Hakk’ı bildim cismi can eyledim (5 beyit, 12/72)
Hakk'ı bildim cismimi can eyledim(6 beyit, Zile/147)
Aliyyü’l-Murtaza ol Şah-ı merdan (5 dörtlük, 7/11-12)
Hakikat cismime bil can-ı canan (Sicilleme 20 mısra, 20/5)
Hasan'dır ki Şah Hasan'dır Şah Hasan (5 dörtlük, Zile/126-127)
Şah Hasan’dır Şah Hasan’dır Şah Hasan (5 dörtlük, 4/48)
Şah Hasan’dır Şah Hasan’dır Şah Hasan (5 dörtlük, 13/14-15)
Şah Hasan’dır Şah Hasan’dır Şah Hasan (5 dörtlük, 20/2-3)
Şah Hasan’dır Şah Hasan’dır Şah Hasan (22/11-12)
Dilersen göresin ayn-ı zatın (9 beyit, 2/105)
Şâh Muhammed Takî’dür tâc-ı serimde Şâh var (5 dörtlük, 10/10-11)
Dinle imdi Mustafa’dan arifler ey şehriyar (Sicilleme 20 mısra,
7/16-17)
Dinle imdi Mustafa’dan arifler ey şehriyar (Sicilleme 20 mısra,
20/10-11)
Cevabımdır cevap Hak mukarrer (5 beyit, 12/2-3)
“Muhitün külli şey’in” deryaya düşdü (17 beyit, 2/ 110-112)
"Lâ fetâ illâ Ali"dir şahımız merdânımız (9 beyit Zile/147-148)
Kaynaklar:
Doğan Kaya Arşivindeki cönkler (1-35)
GÖLPINARLI, Abdülbaki (1977), Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve
Atasözleri, İstanbul.
KAYA, Doğan (1990), Şairnameler, Ankara.
KAYA, Doğan (1994), Sivas’ta Âşıklık Geleneği ve Âşık Ruhsatî,
Sivas.
KÖPRÜLÜ, M. Fuad (1989), Edebiyat Araştırmaları 2, İstanbul.
ÖZMEN, (İsmail 1998), Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, C. 1-5,
Ankara.
|