| 
               “Abdal” kelimesi Arapça “bedel”, “bedil” 
            sözlerinin çokluk şeklidir. “Bedel”in anlamı; “bir şeyi karşılık 
            olarak başka bir şeyin yerine koymak, değiştirmek” tir. Aslında Arap 
            gramerine göre bu kelimenin “budala” olması gerekir. Abdal, “abit, 
            zahit, münzevi” anlamlarına gelir (Köprülü, 1989; 367). Abdal sözü, 
            tasavvufta ise, ulu zatlardan birisinin ölmesinden sonra, tanrı 
            tarafından onun yerine geçirilen bir bölük insana verilen isim 
            anlamında kullanılmıştır (Gölpınarlı, 1977, 5). XII. ve XIV. 
            yüzyıllarda “derviş”, XV. yüzyılda ise “divane, meczup” sözleri 
            Abdal kelimesiyle bir tutulmuştur. 
 Şair Vahidî, 1522’de tamamladığı Hace-i Cihan ve Netice-i Can adlı 
            eserinde Rum abdallarından söz ederken onların özelliklerini şöyle 
            sıralar: “... sırtlarında yalnız bir tennure, adeta çıplak denecek 
            şekilde, daima yalın ayak ve başları açık gezerlerdi. Bellerine yün 
            örgü bir kuşak, omuzlarında Ebû Müslim nacağı, ellerinde baba Şüca 
            çomağı, kuşaklarına asılı –kav, çakmak ve esrar taşımağa mahsus- iki 
            cür’adan, tahtadan gayet büyük ve saplarına aşık kemiği asılı bir 
            sarı kaşık ve bir keşkül vardı. Vücutlarında yanık yerleri, dövme 
            Zülfikar resimleri veya Ali’nin ismi, bâzûlarında yılan şekilleri 
            bulunurdu. Ellerinde def, kudüm, boynuz gibi musiki aletleri 
            bulunurdu ve zikir esnasında yahut yürürken bunları çalarlardı... 
            Bunlar Adem’in sünnetine uyarak çıplak gezerler, esrar yerler, 
            sakallarını, saçlarını, bıyıklarını tıraş ederlerdi. Muharrem’de 
            Kerbelâ şehitlerinin matemini tutarlar, bıçakla vücutlarına yaralar 
            açarlar,sonra büyük bir aşure ziyafeti yaparlardı.” (Köprülü, 1989; 
            374-375)
 
 Abdallar, nefisleri köreltmek, kibirden kaçınmak için dilenmeyi 
            kendilerine caiz görmüşler, gittikleri kaza ve köylerde bellerine 
            zincirle taktıkları boynuzdan yapılma nefirlerini üfler, kudümlerine 
            vurarak nefesler söyler, zikir ve sema ederlerdi.
 
 Abdal sözü, kibirden kaçınıp alçakgönüllü olmayı gerektirdiğinden ve 
            kendisini abdal olarak görme düşüncesinden dolayı bazı Alevi-Bektaşi 
            şairleri tarafından mahlas olarak alınmıştır.
 Şiirde mahlas kullanma geleneği Türklerde oldukça köklü bir 
            gelenektir ve biz bunu XI. yüzyıl Uygur şiirinden itibaren takip 
            edebilmekteyiz. Bilindiği gibi, şairler takma ad olarak 
            kullandıkları mahlaslarını, tac beyiti veya mahlas beyiti dediğimiz 
            son beyitte veya son dörtlükte söyler. Mahlas, şairin uygun bizzat 
            kendisi için uygun bulduğu veya bir başkası tarafından verilen bir 
            kelimedir. Bu konuda geniş bir araştırmamızı daha önce 
            yayımladığımızda (Kaya, 1994; 83-94) burada ayrıca bu konunun 
            üzerinde durmak istemiyoruz. Ancak şunu söyleyelim ki, âşıklar 
            mahlas olarak adlarını, soyadlarını kullanmakla beraber, kimileri de 
            isimlerinin başına veya sonuna birtakım sıfatlar almışlardır. 
            Bunlar; biçare, dertli, garip, sefil şeklinde âşığın kendisini alçak 
            gönüllü göstermek için seçtiği sözlerdir. Bunun yanında bir inanca 
            dayalı abdal, derviş, kul, pir nev'inden sözler isme eklendiği gibi, 
            âşığın özelliğini (genç, ikiz ) ve mesleğini (müezzin ) yansıtan 
            sözlerden de istifade edildiği olur.
 
 İşte bizim çalışmamıza konu olanlar da “Abdal” sözünü kendilere 
            mahlas olarak almış şairlerdir.
 
 Tespitlerimize göre edebiyatımızda bugüne kadar 29 şair “Abdal” 
            kelimesini kendilerine mahlas olarak almışlardır. Bunların 
            başlıcasını şöyle gösterebiliriz: Abdal, Abdal Dede, Abdal Musa, Abdaloğlan, Abdal Pir Sultan, Arif Abdal, Cafer Abdal, Gencî (Genç 
            Abdal), Güvenç Abdal, Hüseyin Abdal, Kalender Abdal, Kaygusuz Abdal, 
            Koyun Abdal, Küçük (Köçek) Abdal, Meczub Abdal, Mesrur Abdal, Meydan 
            Abdal, Muhyiddin Abdal, Pinhan Abdal, Pir Gaib Abdal, Pir Sultan 
            Abdal, Sadık Abdal, Sefil Abdal, Seher Abdal, Sersem Abdal, Teslim 
            Abdal, Uryan Abdal, Viranî Abdal, Yeşil Abdal.
 
 Bunların tek tek tanıtılması takdir etmek gerekir ki, bu kısa etüdün 
            çok çok üstünde bir çalışmayla ortaya konulabilir. Kaldı ki, bizim 
            buradaki amacımız da bunları tek tek tanıtmak değil, meseleye belli 
            bir boyuttan açıklık getirmektir. Bu da, Sivas’ta elimizde bulunan 
            cönklerdeki “Abdal“ mahlasını kullanan şairleri değerlendirmek 
            şeklinde olacaktır.
 
 Arşivimizde bulunan 35’ten 19’unda Abdal mahlaslı şairleri tespit 
            ettik. Bu cönkler; 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 16, 
            20, 22, 30, 32 numaralı cönklerdir. Bunlardan 30, 32 ve Zile Cöngü 
            adını verdiğimiz cönklerin dışında kalanlar, Sivas’ta elde 
            edilmiştir ve büyük çoğu Divriği ağırlıklı olmak üzere Sivas’ın ilçe 
            ve köylerinde tutulmuş cönklerdir.
 
 Elimizdeki cönklerde yukarıda sıraladığımız 29 şairden 19’unun 
            şiirleri kayıtlıdır. Bunların içinde ilim âlemine ilk defa 
            tanıttığımız üç tane de yeni şair vardır. Bunlar; Abdal Dede, 
            Kalender Abdal ve Sersem Abdal’dır.
 
 Söz konusu ettiğimiz 19 şairin şiirlerinin yer aldığı cönkler ve 
            şiirler şunlardır.
 Abdal : DK cönk 2, 9 (2 şiir)
 Abdal Dede : DK cönk 9 (2 şiir)
 Abdal Musa : DK cönk 30(1 şiir)
 Abdal Pir Sultan : DK cönk 2, 3, 5, 6, 7, 20 (10 şiir)
 Cafer Abdal : DK cönk 3 (1 şiir)
 Genç Abdal : DK cönk 30 (1 şiir)
 Hüseyin Abdal : DK cönk 9 (1 şiir)
 Kalender Abdal : DK cönk 16 (1 şiir)
 Kazak Abdal : DK cönk 30 (1 şiir)
 Meczub Abdal : DK cönk 3 (1 şiir)
 Mesrur Abdal : DK cönk 30 (1 şiir)
 Pir Sultan Abdal : DK cönk 1, 2, 3, 4, 7, 8, 9, 10, 12, 13, 16, 20, 
            22, 30 (9’u mükerer toplam: 54 şiir)
 Sadık Abdal : DK cönk 4 (1 şiir)
 Sefil Abdal : DK cönk 20 (1 şiir)
 Seher Abdal : (Zile/350-351-352) (1 şiir)
 Sersem Abdal : Zile/79-80, DK cönk 32 (2 şiir)
 Teslim Abdal : DK cönk 2, 3, 6, 7, 9, 10, 11, 12, 20, 32 (5’i 
            mükerrer toplam 38 şiir)
 Viranî Abdal : DK cönk 1, 2, 4, 7, 10, 12, 13, 20, 22, 32 (14’ü 
            mükerrer toplam 34 şiir)
 
 ....................................................................
 
 
 ABDAL
 
 Hakkında kesin bilgiye sahip değiliz. Diğer şiirlerinin yer aldığı 
            cönklere bakıldığında XVII. yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir. 
            Bu yüzyılda yaşamış olan Sun’î’nin, şairleri konu edindiği 
            Tekerlemesinde de Abdal’a yer vermesi, onun daha sonraki yüzyıllarda 
            yaşamadığını gösterir (Kaya, 1990; 45). Kimi araştırmacılar onun Kul 
            Budala ile aynı kişi olduğu ihtimali üzerinde durmuştur (Özmen III, 
            1998; 55).
 
 Cönklerimizde iki şiiri bulunmaktadır. Bunlardan birisi 11 (Cönk no: 
            9), diğeri de 8 hecelidir (Cönk no: 2). Dili sade olup şiirleri 
            teknik yönden başarılıdır.
 
 Yüz süzmeye geldim hâk-i payına
 Arzuhalim sana pir mürvetkânı
 Sen tabipsin göstereyim yarayı
 Derdin dermanını ver mürvetkânı
 
 Eşiğinde karar kıldın eğlendin
 Elestüde bir ikrâra bağlandın
 ........................ kul evine yığlandın
 Kesbin dil içinde sır mürvet-kânı
 
 Eşiğinde ednâ geda kullar var
 Sana arz olacak hasbıhâller var
 Açılmış bahçede taze güller var
 Elinen pazarmış şar mürvet-kânı
 
 Efendim didâra eyledik niyet
 Tâ ezel ezelden kılmıştık biat
 Cemâlini gördüm dostum bu saat
 Yazılır cemâlde nûr mürvet-kânı
 
 ABDAL’ım uzaktan birdir özümüz
 Birlik mekânına var niyazımız
 Kavuştuk bir pire geldi yazımız
 Sensin dil içinde pîr mürvet-kânı
 (9/178)1
 
 x x x
 
 Hakikât kilidini
 Açana gazi dediler
 Bu yolda canıyla baştan
 Geçene gazi dediler
 
 Mürşid inanmaz yalana
 Raz k ile mala kalana
 Dost meydanında olana
 Koçana gazi dediler
 
 Geç gel rızk ile malından
 Nişan göster öz halinden
 Aşk kadehin dost elinden
 İçene gazi dediler
 
 Al kırmızı eyle donunu
 Muhkem sakla hem dinini
 İmam yolunda kanını
 Saçana gazi dediler
 
 Bir haber diyeyim sana
 İşit sözüm inan bana
 ABDAL eydür dosttan yana
 Göçene gazi dediler
 (2/69)
 
 
 ABDAL DEDE
 
 Hakkında herhangi bir bilgi bulamadığımız Abdal Dede, acaba Abdal 
            mahlaslı şairle aynı kişi midir, yoksa farklı bir şair midir, 
            bilemiyoruz. Çünkü daha önce Abdal Dede mahlaslı bir şaire 
            rastlayamamış olmamız bizim ihtiyatlı davranmamızı gerektiriyor.
 
 Elimizde 11 heceli (Cönk no: 9) ve 8 heceli (cönk no: 9) iki şiiri 
            olan Abdal Dede’nin dili oldukça sadedir. Şiirler, teknik yönden de 
            başarılıdır.
 
 Ali gelir diye karşı giderler
 Bindiği Düldül’ün medhin ederler
 Himmet eylen erler uyansın pirler
 Ali’nin Düldül’ün biz de görelim
 
 Üstüne binince yel gibi eser
 Bir üzengi desem engine basar
 Önüne gelince çok başlar keser
 Ali’nin Düldül’ün biz de görelim
 
 Ayağına altın nallar çaktırmış
 Üzengisini has gümüşten döktürmüş
 Gözlerine yeşil perde çektirmiş
 Ali’nin Düldül’ün biz de görelim
 
 Gemini gevherden takmış başına
 Lezzet verir dudağına, dişine
 Bir nûr doğmuş eyerinin kaşına
 Ali’nin Düldül’ün biz de görelim
 
 ABDAL DEDE’m eydür dengi bulunmaz
 Her kula görünüp nasip olunmaz
 Altmış yıllık yolu alsa yorulmaz
 Ali’nin Düldül’ün biz de görelim
 (9/143-144)
 
 x x x
 
 Bugün akşama ceme
 Evliyâlar gelir deme
 Hızır İllezi görmeye
 Sefa geldin Hızır İllez
 
 Kerbelâ’yı yarı geçti
 Buğdayını orada saçtı
 Ebu Hayyan hazır içti
 Sefa geldin Hızır İllez
 
 Kerbelâ’yı geçe geçe
 Buğdayını saça saça
 Ebu Hayyan içe içe
 Sefa geldin Hızır İllez
 
 Hasan Hüseyin’dir pirimiz
 Hakk’a teslimdir serimiz
 Cennetten isterük yerimiz
 Sefa geldin Hızır İllez
 
 Yedi günlük orucu
 Tutana yoktur sorgucu
 Münkire batam kılıcı
 Sefa geldin Hızır İllez
 
 ABDAL DEDE’me varalım
 Ahvâlini soralım
 Hızır gelmiş gönderelim
 Sefa geldin Hızır İllez
 (9/163-164)
 
 
 ABDAL MUSA
 
 Alevî ve Bektaşilerin saygı duyduğu şahsiyetlerin başında gelir. 
            Hakkında Âşıkpaşazade Tarihinde, Gelibolulu Ali’nin Künhü’l-Ahbarında, 
            Hoca Sadeddin Efendi’nin Tacü’t-Tevarihinde, Evliya Çelebi’nin 
            Seyahatnamesinede bilgiler vardır.
 
 Hakkında bilinenler vesikalara dayalı bilgiler olmayıp şiirlerindeki 
            ifadelere ve onun adına olan Velâyetnameye dayanır. Horasan’dan 
            geldiği, Bursa’nın fethine katıldığı, Elmalı’da yaşadığı, Hacı 
            Bektaş Veli’den sonra Hacım Sultan’a bağlandığı, Kaygusuz Abdal’ın 
            piri olduğu ittifak edilen bilgiler arasındadır. XIV. yüzyılda 
            yaşadığı tahmin edilmektedir. Keramet sahibidir.
 
 Elimizdeki şiiri 5 dörtlük olup arşivimizdeki 30 numaralı cönkte 
            bulunmaktadır. Şiir 11 hecelidir.
 
 Muhammed Ali’nin kıldığı dava
 Yok meydanı değil var meydanıdır
 Muhammed Kırklara niyaz eyledi
 Ar meydanı değil er meydanıdır
 
 Kırklar özün bir araya kodular
 Erenler ölüyü susuz yudular
 Deveyi gördün mü görmedik dediler
 Sen ört eteğini sır meydanıdır
 
 Gezdiğin yerlerde ara bulasın
 Sahba olup her dem kevser dolasın
 Hakk’ın her sırrına settar olasın
 Çek çevir kendini kâr meydanıdır
 
 Ne diyeyim şu insafsız kalana
 Yuf çekerler bu meydanda yalana
 Üç yüz altmış merdiveni bilene
 Kör meydanı değil gör meydanıdır
 
 ABDAL MUSA her dem gerçek er ise
 Ali’yi sevenler muhib yar ise
 Hakk’ın didarını görem der ise
 Urganı boynunda dar meydanıdır
 (30/82)
 
 
 ABDAL PİR SULTAN
 
 İbrahim Aslanoğlu’nun büyük bir emek sonrası ortaya koyduğu Pir 
            Sultan Abdallar adlı eserinde bu isimle tapşırmış altı şaire yer 
            vermiştir. Bunlar; Pir Sultan, Pir Sultan Abdal (XVI-XVII yüzyıl), 
            Pir Sultan’ım Haydar (Merzifon veya Çorumlu), Pir Sultan Abdal 
            (Halil İbrahim), Abdal Pir Sultan (XIX yüzyıl), Pir Sultan Abdal 
            (Aruz şairi)’dır.
 
 Arşivimizde Abdal Pir Sultan mahlaslı 10 şiir bulunmaktadır. Bunlar 
            11 heceli şiirler olup 2, 3, 5, 6, 7, 10, 20 numaralı cönklerde 
            bulunmaktadır. Şiirlerin ayakları, dörtlük sayıları ve cönk numaralı 
            ile bulundukları sayfalar şunlardır:
 
 Benden sana emanet değme gönüle (5 dörtlük, 3/42-43)
 Geçirdim beyhude devrana hayıf (5 dörtlük, 20/99-100)
 Önünde delili Cebrail deyi (7 dörtlük, 6/32-33)
 Bir hayli vakittir yastadır gönül (5 dörtlük, 5/ 45-46)
 Yanmış yüreğime kar bulamadım (5 dörtlük, 10/84)
 Su içemeyip şehit olan Hüseyin (7 dörtlük, 7/211-213)
 Koynunda ibrişim kılı var koçun (5 dörtlük, 6/33)
 Erenlerin demi nurdan sayılır (5 dörtlük, 20/200-201)
 Alim ne yatarsın bir günün doğdu (5 dörtlük, 2/26)
 Mansur olmayınca dara varılmaz (5 dörtlük, 6/28-29)
 
 
 CAFER ABDAL
 
 Hayatı hakkında elimizde hemen hemen hiç bilgi yoktur. İsmail Özmen 
            XVIII. yüzyılda yaşadığı ihtimali üzerinde durmuştur (Özmen, 1998; 
            286). Şiirindeki ifadeye bakılırsa inancında samimi birisi olduğunu 
            söyleyebiliriz. 3 numaralı cönkte bulduğumuz şiiri 11 hecelidir. 
            Dili sadedir.
 
 Sırrınla seyr ettim âlem halkını
 Zapta kadir değil elde bulunmaz
 Dervişimdir terk eylemez hûbunu
 Dervişlik nişanı dilde bulunmaz
 
 Benliğin terk etse kalbini silse
 Özünü pâk etse nefsin öldürse
 Eğer tarîkatta dervişim derse
 Nefsine uyanlar yolda bulunmaz
 
 Nefsine uymamak kişiye zordur
 O rahı tanımak haylice erdir
 Er kuşağı kuşanır binde birdir
 Er kuşağı değme belde bulunmaz
 
 Aşkın gemisi derya-yı ummanda
 Bizim istediğimiz dinde imanda
 CAFER ABDAL eydür şimdi zamanda
 Hakk’a yarar amel kulda bulunmaz
 (3/3-4)
 
 
 GENÇ ABDAL
 
 Edebiyatımızda bu mahlasla şiir söyleyen iki şair bulunmaktadır. 
            Birisi Vilâyetnamede adı geçen ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli 
            Hazretlerinin hizmetinde bulunmuş olan Güvenç Abdal; diğeri de XIX. 
            yüzyılda yaşamış olan şairdir.
 
 Aşağıda şiirini kaydettiğimiz Genç Abdal, işte bu şairdir. 
            Eskişehirli olduğu, Şeyh Gazi ve Şücaeddin Veli Tekkelerinde sade 
            bir hayat yaşadığı, H. 1290 (M. 1874)’da öldüğünü bilmekteyiz. 
            Şiirlerinde Genc Abdal yahut Gencî mahlaslarını kullanmıştır. 
            Şiirleri, genellikle didaktik tarzdadır.
 
 Arşivimizdeki 30 numaralı cönkte yer alan şiiri 4 dörtlüktür ve 11 
            hecelidir.
 
 “Sakahüm” sırrını söyleme sakın
 Sakla kulum beni saklayım seni
 Cevher-i zatını keşf etme sakın
 Sakla kulum beni saklayım seni
 
 Elde ayağında dilde gözünde
 Saklar ahır evvel her bir sözünde
 Canından içeri kendi özünde
 Sakla kulum beni saklayım seni
 
 Dizilmiş katara gerçekler pirler
 Hakk’ın emri ile Hakk’a giderler
 Hakikat sırrını söyleme derler
 Sakla kulum beni saklayım seni
 
 GENC ABDAL sakla sen seni sende
 Hak seni saklasın can ile tende
 Hak buyurdu ben sendeyim sen bende
 Sakla kulum beni saklayım seni
 (30/87)
 
 
 HÜSEYİN ABDAL
 
 Edirnelidir. XVI. yüzyılda yaşamış bir Bektaşi şairidir. Geçimini 
            helvacılıktan sağlamıştır. Divriği’nin Çamşıhı yöresinde yatan 
            Hüseyin Abdal ile herhangi bir ilgisi yoktur. Bu yüzden Helvacı 
            Hüseyin olarak tanınmıştır. Bazı şiirlerinde Hüseynî mahlasını 
            kullanmıştır. Hakkında çeşitli dedikodular çıkarılmıştır. Aşkî’ye 
            göre şiir söylemede oldukça usta; Hasan Çelebi’ye göre şiir 
            hırsızıdır. Şiirlerini hem aruz hem de aruz ölçüsüyle söylemiştir.
 
 Yayımladığımız şiir 9 numaralı cönkte kayıtlıdır. 11 heceli ve 5 
            dörtlük olan bu şiirin konusu aşktır.
 
 Ağlama (hey) nazlı dilber ağlama
 Ağlamanın gülmeleri yakındır
 Hidâyet olursa Gani Mevlâ’mdan
 Çeşmim yaşı silmeleri yakındır
 
 Siyah zülfün mâh yüzüne tel gibi
 Acep güler miyim ben de el gibi
 Bir yiğit yâr sevse gonca gül gibi
 Ayrılınca solmaları yakındır
 
 Hain olur avlanması doğanın
 Kalkıp havalanıp göğe ağanın
 Göğsü çifte benli dilber sevenin
 Ağlamanın gülmeleri yakındır
 
 Erisin dağların karı erisin
 Sel sel olsun çöl ovayı bürüsün
 Ordu kalksın ağ obalar yürüsün
 Güzel yârın karaları bağlasın
 
 HÜSEYİN ABDAL’ım gezer dünyada
 Abdalları semâh döner Konya’da
 Ne cefâ verirsen sen bu dünyada
 Felek beni almaları yakındır
 (9/209)
 
 
 KALENDER ABDAL
 
 Şiirinin yer aldığı arşivimizdeki 16 numaralı cönkteki şairler göz 
            önünde tutulduğunda, Kalender Abdal’ın en geç XIX. yüzyılda yaşadığı 
            tahmin edilebilir. Hakkında bu güne kadar hiç bir kaynakta bilgi yer 
            almamaktadır. Samimi bir Bektaşî mürididir. 11 heceli ve 4 dörtlük 
            olan şiiri teknik yönden başarılıdır.
 
 Dün gece seyrimde batın yüzünde
 Allah bir Muhammed Ali’yi gördüm
 Elif tâç başında nikap yüzünde
 Hünkâr Hacı Bektaş Veli’yi gördüm
 
 İçtim ol doluyu iman yetirdim
 Çıkardım kisvetim ikrar yetirdim
 Menzil gösterdiler geçtim oturdum
 Tığ-ı bentle bağlı belimi gördüm
 
 Mürşit eteğinden tutmuşam destim
 Bilmem sarhoş muyam içmişem mestim
 Bu idi muradım erişti kastım
 Erenler vird eden dilimi gördüm
 
 KALENDER ABDAL’ım koymuşam seri
 Şükür kurban kestim gördüm didarı
 Erenler serdarı gerçekler pîri
 Sultan Hacı Bektaş Veli’yi gördüm
 (16/27)
 
 
 KAZAK ABDAL
 
 XVII. yüzyılda yaşadığı söyleniyorsa da şiirlerindeki konu ve üsluba 
            bakılacak olursa XVI. Yüzyılda yaşadığı kuvvetle muhtemeldir. 
            Romanya Türklerindendir. Söylentiye göre, genç iken Deliorman’da 
            Demir Baba onu evlat edinmiş, daha sonra Balım Sultan’ın müridi 
            olmuş ve ondan el almıştır. Asıl adı Ahmet olmakla beraber, Kazak 
            Abdal adıyla tanınmıştır. Kabri Denizli’dedir.
 
 Dili sadedir. Daha ziyade hicvi şiirleriyle tanınmıştır. 
            Yayımladığımız şiir arşivimizdeki Zile Cöngünde ve 30 numaralı 
            cönklerde kayıtlıdır. Şiir 8 heceli ve yergi konuludur. Pek çok 
            kaynakta de geçen bu şiiri, karşılaştırma imkânı sağlama 
            düşüncesiyle yayımlamakta fayda görüyoruz.
 
 Eşeği saldım çayıra
 Otlayıp karnın doyura
 Düşü görüp de hayıra
 Yoranın da avradını
 
 Köyüne sokma bed-huyu
 Yıkar harap eder köyü
 Ölüsüne meyyit suyu
 Koyanın da avradını
 
 Bir müfsidin bir gammazın
 Birisi de var yemezin
 Ölüsüne meyyit namazın
 Kılanın da avradını
 
 Derince kazın kuyusun
 İnil inil inilesin
 Kefen diken iğnesin
 Verenin de avradını
 
 Dağdan odun getirenin
 Mezarına götürenin
 Iskatına oturanın
 İmamın da avradını
 
 KAZAK ABDAL ne söyledi
 İşitenler hatm eyledi
 Diyorlarsa kim söyledi
 Soranın da avradını
 (Zile/274, 30/91)
 
 
 MECZUB ABDAL
 
 XVI. yüzyılda yaşadığı tahmin edilmekle beraber hakkında bilinenler 
            çok yetersizdir. Bilinenler, Otman Baba dergahının postnişini olan 
            Zati Baba’dan el aldığı, elinde sazı ile Deliorman ve Dobruca 
            civarında dolaşan gezgin bir derviş olduğundan öteye gitmemektedir.
 
 Elimizdeki şiiri 11 heceli ve 7 dörtlük olup teknik yönden 
            başarılıdır. Şiir; “Pîrim Otman Baba ganidir gani” şeklinde tek 
            ayaklıdır. Şiirde Otman Baba’nın büyüklüğü, keramet konu 
            edinilmiştir.
 
 Gönül mahzun iken şâdân eyleyin
 Pîrim Otman Baba ganidir gani
 Kudret eli ile düşmüşün alan
 Pîrim Otman Baba ganidir gani
 
 Ziyaret edenler olurlar hacı
 Üç yüz altmış altı halifesi duâcı
 Yedi burca teşbih giymiştir tâcı
 Pîrim Otman Baba ganidir gani
 
 Kerâmetle şu dünyayı taşıran
 Yezid kabilesin aklın şaşıran
 Yeşil çimen üstünde kebap pişiren
 Pîrim Otman Baba ganidir gani
 
 Kutbiyyet burcuna geçip oturan
 Kudret eli ile bulut getiren
 Arkasını kara taşa geçiren
 Pîrim Otman Baba ganidir gani
 
 Yüz bin kerameti var cümlesi âyan
 Yezid sen bu gerçek veliye inan
 Karataş üstünde hırkasın yuyan
 Pîrim Otman Baba ganidir gani
 
 Yeşil temrenli oklarını uçuran
 Münkir olanları geri kaçıran
 Yedi yüz abdalı önden göçüren
 Pîrim Otman Baba ganidir gani
 
 MECZUB ABDAL eydür ikrarın tutan
 Cümle Rum ilini bekleyip yatan
 Kudret definesi diye suyu akıtan
 Pîrim Otman Baba ganidir gani
 (3 / 54-55)
 
 
 MESRUR ABDAL
 
 Hayatı ve kişiliğiyle ilgili olarak hemen hiçbir kaynakta bilgi 
            yoktur. Şiirlerinden anladığımız ifadeye ve dile bakacak olursak XIX. 
            yüzyılda yaşadığı tahmininde bulunabiliriz. Elimizde bir şiiri 
            bulunmaktadır. Şiir 4 dörtlük, 11 heceli ve sosyal tenkit konuludur.
 
 Bir acep haline erdik dünyanın
 Görüp birbirimiz seçemez olduk
 Zevali yakındır bilem cihanın
 Her dem ağlamaktan gülemez olduk
 
 Makadri bilinmez oldu irfanın
 Budur nişanesi ahır zamanın
 Evvel sürdüğümüz dem ü devranın
 Şimdi zerresini göremez olduk
 
 Hiç kemal-i ehle kalmadı rağbet
 Nadâna her yerde ederler izzet
 Kıyametten olmak gerek alâmet
 Bir hakikat ehli bulamaz olduk
 
 Nasihati budur MESRUR ABDAL’ın
 Tükenmez payesi kıyl ile kâlin
 Kimseye “şu” diye ağlama halin
 Kendi halimize gülemez olduk
 (30/182)
 
 
 PİR SULTAN ABDAL
 
 Alevi Bektaşi edebiyatında adından en fazla söz ettiren şairler 
            arasındadır. Nitekim elimizdeki cönklerde de en fazla Pir Sultan 
            Abdal’ın şiirleri kayıtlıdır. Hakkında kitap ve makale bazında pek 
            çok araştırma yapıldığından biz burada ayrıca üzerinde durmak 
            istemiyoruz. Bu bakımdan sadece tespit ettiğimiz şiirlerin 
            ayaklarını vermekle yetiniyoruz
 Şiirler 1, 2, 3, 4, 7, 8, 9, 10, 12, 13, 16, 20, 22, 30. 
            cönklerdedir. Sayısı, 54’tür. Bunların 9’u mükerrer olup farklı şiir 
            sayısı toplam 54’tür. Şiirlerin ayakları, dörtlük sayıları ve cönk 
            numaralı ile bulundukları sayfalar şunlardır:
 
 Şu âlemde her şey var olmayınca (5 dörtlük, 12/48-49)
 Dünya sana bana kalmaz ne fayda (5 dörtlük, 7/173-174)
 Acep şu dağları aşam mı ola (5 dörtlük, 9/97-98)
 Dost senin aşkınla dost yana yana (5 dörtlük, Zile/314)
 Ârif isen bu mânâna fark eyle (5 dörtlük, 10/59-60)
 Bir dem sureti kadim kal etti böyle (5 dörtlük, 9/47-49)
 Kamu dertlilere derman olan şah (30/133)
 İndim ziyaret ettim Balım Sultan’ı (5 dörtlük, 9/177)
 Pirim var neylerim dünya malını (5 dörtlük, 3/3)
 Yine tazelendi yürek yarası (5 dörtlük, Zile/259)
 Ali'm ne yatarsın günlerin geldi (5 dörtlük, 7/236-237)
 Kalma günahlara medet mürvet Yâ Ali (7 dörtlük, Zile/33-34)
 Şu mülkün sahibi Ali değil mi (5 dörtlük, 9/35-36)
 Yazar da sorayım Şâhıma bari (5 dörtlük, 9/208)
 Uyabilirsen gel beri (5 dörtlük, Zile/273)
 Ayrılmam katardan ben şimden geri (5 dörtlük20/167-168)
 Soyuyorlar Şah-ı merdan Ali’yi (5 dörtlük, 4/34-35)
 Diriye saydılar bizi (5 dörtlük, 30/81)
 Ananın belinden indirdin felek (7 dörtlük, 9/142-143)
 Her zaman el sözüne uymalı değil (5 dörtlük, 9/81-82)
 Durulur gâm yeme divane gönül (5 dörtlük, 12/23-24)
 Durulur gam yeme divâne gönül (5 dörtlük, (20/160-161)
 Dalgalandı taştı gönül (5 dörtlük, 32/11)
 Hey erenler ben bir kumaş dokuram (5 dörtlük, 9/68-69)
 Var seni Ali’nin yoluna saldım (7 dörtlük, 7/69-70)
 Yürü var Ali’nin yoluna saldım (5 dörtlük, 9/49-50)
 Var seni Ali’nin yoluna saldım (7 dörtlük, 12/47-48)
 Var seni Ali’nin yoluna saldım (6 dörtlük, 13/68-69)
 Öğünden gülmedim ana ağlarım (5 dörtlük, 9/93-94)
 İcâzet isterik sizden canlarım (4 dörtlük, 9/200)
 Ali'nin Düldül'ün biz de görelim (4 dörtlük, Zile/1)
 Ak üstünde karayı seçebilirsen (5 dörtlük, 32/8-9)
 Sensiz bir içim su içmezem dersin (5 dörtlük, 22/63-64)
 Elin günahını sen mi görürsün (5 dörtlük, 22/58)
 Danışıp yolları aşar mı aşar (5 dörtlük, 10/50-51)
 Her kim hakkımızda bühtan demişler (4+2 mısralı 5 bent, 1/21-23)
 Dağlar Ya Muhammed Ali çağırır (5 dörtlük, 16/9)
 Dağlar Yâ Muhammed Ali çağırtır (5 dörtlük, 12/55-56)
 Ayrılık derdinin dermânı nedir (6 dörtlük, Zile/313)
 İnsan olan gelir nura çevrilir (4 dörtlük, 30/61)
 Musahipsiz kişinin hali nic’olur (5 dörtlük, 2/74-75)
 Sahipsiz kişinin hâli nice olur (5 dörtlük, 10/8)
 Karşımda üç yıldız süzülüp durur (5 dörtlük, Zile/264-265)
 Karşumda üç yıldız görünüp durur (5 dörtlük,12/44-45)
 Dost bende yaralar türlü türlüdür (4 dörtlük, 9/79-80)
 Bendeki yaralar türlü türlüdür (5 dörtlük, Zile/436)
 İmam Hüseyn’in kanı nice oldu (6 dörtlük, 9/69-71)
 Değdi şu sineme ne dağlar oldu (5 dörtlük, 8/30-31)
 Hışm ile yıldırım şeytana düştü (5 dörtlük, 3/9-10)
 Mihman canlar yüzüm basa geldiniz (5 dörtlük, 7/99)
 Koyduğu yollara gitmiyor talip (5 dörtlük, 9/100)
 Pınarı başından bağlasanız (6 dörtlük, Zile/9-10)
 Hani bizim dehmenimiz ilimiz (5 dörtlük, 9/92-93)
 Biz Muhammed Ali diyenlerdeniz (6 dörtlük, 12/97-98)
 
 
 SADIK ABDAL
 
 XV. yüzyılda yaşadığı tahmin edilmektedir. Dimetoka’da yaşadığı 
            Seyit Ali Sultan (Kızıl Deli)’nın müritlerinden olduğu rivayet 
            edilir. Aruzla şiirler yazdığı ve bunda da başarı sağladığı göz 
            önünde tutulursa, Arapça ve Farsçaya vakıf olduğu ve tahsil gördüğü 
            anlaşılır.
 
 Yayımladığımız şiiri Fâ i lâ tün / Fâ i lâ tün / Fâ i lâ tün / Fâ i 
            lün kalıbıyla ve gazel kafiye düzeninde 10 beyittir.
 
 Boş değildir şu âlemde her biri bir kâra mest
 İns ü cinni yok ademde kalmamış envâre mest
 
 Şeytanı boşda komuşdır Hak Habib-i Zülcelâl
 Nemrudı yarattı ana harici fi’n-nara mest
 
 Hak kelâmın bile bile ketm idilse bir kişi
 Evliyâlar kabul etmez billahi ol nûra mest
 
 Ayat-i âdem safidir hulkımız Hazret-i Şit
 Egnine bir hülle giyen Haydar-ı Kerrar’a mest
 
 Ârif isen ey birader ilmini mürşidden al
 Mürşid-i kâmil olanın arzusu dîdara mest
 
 Evliyâlar enbiyâlar ceddim İbrahim Halil
 Tâcı nâme bahş olunca mail oldu nura mest
 
 Hak Habib’ine mi’racda namazu bahş eyledi
 Kuduretden tevhid indi tevhid-i kerrara mest
 
 Doksan bin kelam danışdı Hak Habib ü’l-mürselin
 Şu’lesi kırk pâre oldu cümlesi Zinnur’a mest
 
 Hüsn-i canı birdir amma hulku huyu bir değil
 Kimisi Ali’yi sever kimisi katara mest
 
 Evliyâlar enbiyâlar serefrazı Şahımız
 Bu SADIK ABDAL bîçâre Hazret-i Hünkâr’a mest
 (4 / 45-46)
 
 
 SEFİL ABDAL
 
 XIX. yüzyılda yaşadığı tahmin ediliyor. Şiirlerindeki ifadelerden 
            samimi bir Bektaşi olduğu anlaşılıyor. Baktaşi kültürüne vakıf 
            birisidir. Şiirleri teknik yönden iyi olan Sefil Abdal’ın, terimler 
            bir kenarda tutulursa dilinin sade olduğunu söyleyebiliriz. 
            Elimizdeki şiir, 5 dörtlüktür ve 11 hecelidir.
 
 Vücudum şehrini seyran eyledim
 Girdim ol şehire şahlar şahı var
 Üç yüz altmış altı sokak yokladım
 (Gördüm) dört yüz kırk dört min dergahı var
 
 Ol şarın (içinde) yaptığım yapı
 Hem Şah-ı Merdan’dır taptığım tapı
 Arşullah’a çıkar ol yedi kapı
 Ol yedi kapının yetmiş harfi var
 
 Ol şarın içinde men yari gördüm
 Gaziler dilinde Ümran’ı gördüm
 Her ne yana baksam meyhane gördüm
 Meyhane kündünün Beytullah’ı var
 
 Ol şarın içinde çoktur oyaktır
 Bir köyü var yetmiş iki boyaktır
 Şeriat tarikat ma’rifet haktır
 Gördüm hakikatin doğru rahı var
 
 Bir camisi vardır bin bir direkli
 Birgün o da mü’minlere gerekli
 SEFİL ABDAL binmiş altı buraklı
 Kazası mümkündür eyvallahım var
 (20/192-193)
 
 
 SEHER ABDAL
 
 Şiir tekniği oldukça iyidir. Gerek aruz gerekse hecede ve ele aldığı 
            konuyu yansıtmada başarılı bir şairdir. XVI. Veya XVII. yüzyılda 
            yaşadığı tahmin ediliyor.
 Aşağıya kaydettiğimiz şiir 7 dörtlük olup 8+7=15 heceli bir divani 
            şiirdir. Şiirde Seher Abdal, samimi bir Bektaşi olarak karşımıza 
            çakar.
 
 Pîş(i)vâ olup âlemde yol tarîk ta'lim eden
 Miskiniyim ol sultanın kulu derviş den bana
 Erenler er derdi ana verip ikrârın bilene
 Kadîm et dest-i damanın eli derviş den bana
 
 Sığınırım Sübhan'ınıma suçuma kalmaz deyi
 Nutk-ı Gani sırr-ı Settar yüzüme gelmez deyi
 İşbu demde ağlamayan o demde gülmez deyi
 Nâ-şâd akar dü-çeşmimden seli derviş den bana
 
 Nice canlar dü âlemde ber-murad almış durur
 Veçhini bildirmiş ana kendini bilmiş durur
 Sen Hakk'ı hazır görmezsen Hak seni hazır görür
 Evsiz sanman bu dükkanı dolu derviş den bana
 
 Bir yare ki azgın ola melhem koya teniye
 Yareyi bilmeyen tabip zor eder ki emleye
 Ahmak oldur dü-cihanda beş gün için gam yiye
 Dilemem dünya devleti malı derviş den bana
 
 Tabip eydür bir kuluna kendi vere yarayı
 Sen yarayı aziz tut ki bir gün bulur çareyi
 Bu felek gafil göçürür çok uzatma arayı
 Günbegün pîre yakın et yolu derviş den bana
 
 Ben garibim şehr içinde yalvarıp ilâhıma
 Kullukta isyanım çoktur kalmaya günahıma
 Bir amelim yaramazsa erenler dergahına
 Giyinmem hırkayı tacı şalı derviş diyen bana
 
 SEHER ABDAL seher ile Hakk'a secde kıldığım
 Uzak değil "ayn-el-yakin" Hak özümde bulduğum
 Acep dostlar bildi m’ola ki melâmet olduğum
 Neynerim ar-ı namus arı derviş diyen bana
 (Zile/350-351-352)
 
 
 SERSEM ABDAL
 
 Hakkında kaynaklarda bilgi bulamadık. Elimizdeki iki şiiri iki ayrı 
            cönkte (Zile Cöngü, ve 32 numaralı cönk) kayıtlıdır. Şiirlerindeki 
            üsluba bakacak olursak XIX yüzyılda yaşadığını söyleyebiliriz. 
            Kullandığı kelimeler ve şiir şeklinden tahsil görmüş biri olduğu 
            anlaşılmaktadır.
 İlk şiir, 3+4 mısralı bentlerden oluşmuş 4 bentlik bir şiirdir. 14 
            heceli olmakla beraber, hüznün verdiği duygu yoğunluğundan dolayı, 
            zaman zaman mısralarda ölçü sağlamlığı yitirilmiştir. İkinci şiir 
            ise 5 dörtlük ve 11 heceli bir şiirdir.
 
 Bu gamlı gönlümü ahu giryan eyledi
 Ehl-i beyt-i hanedana bunlar neler eyledi
 Şah-ı merdan Ali'ye bunlar garaz eyledi
 İbn-i Mülcem Zülcevşem Mervan'ı bileydi
 Adi soran lanetidür lanetidür laneti
 Her kim Yezid'e sıdkınan lanet ederse
 İnsin Hakk'ın yüz bin rahmeti
 
 Bu gamlı gönlümü ahu giryân eyledi
 Ehl-i beyt-i hanedana bunlar neler eyledi
 (Kerbelâ çölünde) Yigirmi dört bacıyı bunlar üryan eyledi
 İbn-i Mülcem Zülcevşen Mervan'ı bileydi
 Adi soran lanetidür lanetidür laneti
 Her kim Yezid'e sıdkınan lanet ederse
 İnsin Hakk'ın yüz bin rahmeti
 
 Bu gamlı gönlümü ahu giryân eyledi
 Ehl-i beyt-i hanedana bunlar neler eyledi
 (Kufe şehrinde) Eba müslüm çocukları bunlar pâre (pâre) eyledi
 İbn-i Mülcem Zülcevşem Mervan'ı bileydi
 Adi soran lanetidür lanetidür laneti
 Her kim Yezid'e sıdkınan lanet ederse
 İnsin Hakk'ın yüz bin rahmeti
 
 SERSEM ABDAL Yezid'e be-gayet lanet be–gayet
 Ta ezelden onlar etti Ali evlada hıyanet
 Çoluğuna çocuğuna lanet bin lanet
 İbn-i Mülcem Zülcevşem Mervan'ı bileydi
 Adi soran lanetidür lanetidür laneti
 Her kim Yezid'e sıdkınan lanet ederse
 İnsin Hakk'ın yüz bin rahmeti
 Zile/79-80
 
 x x x
 
 Tevellâyı İmamlardan getirdim
 Tavafın kabuldür abdal dediler
 Kırklar ile bir meydanda oturdum
 Tavafın kabuldür abdal dediler
 
 Hızır elim aldı arşa götürdü
 Bir saatte Kerbelâ’ya yetirdi
 Öldüm de melekler şerbet getirdi
 Dediler dediler sersem dediler
 
 Miraç geceleri erkân kuruldu
 Gökteki melekler hep yere indi
 Şükrolsun dilekler hep kabul oldu
 Tavafın kabuldür abdal dediler
 
 Ali’m Düldül’üne binmiş sâr vurur
 On sekiz bin âlem mevcut görünür
 Alîm Allah şah’ım tacın bürünür
 Tavafın kabuldür abdal dediler
 
 SERSEM ABDAL der ki bu yolun sırdır
 Ali’m serdir Muhammed ...... nurdur
 Aşk ile muhabbat sıdk ile yardır
 Dediler dediler sersem dediler
 (32/53)
 
 
 TESLİM ABDAL
 
 Pir Sultan Abdal kadar olmasa da Alevi-Bektaşilerce tutulmuş hemen 
            her cönkte Teslim abdal’ın şiirlerine yer verilir. Teslim Abdal, 
            XVII. yüzyılda yaşmamıştır. Asıl adı Mehmet olup IV. Murad’ın Bağdat 
            seferine katıldığı söylenir. Yeniçeri ocağında Halife Babası 
            mertebesine yükselmiştir. Alevi-Bektaşi şairleri içinde mümtaz bir 
            yere sahiptir. Hakkında pek çok çalışma yapıldığından biz burada 
            sadece arşivimizdeki cönklerde kayıtlı şiirlerden söz edeceğiz.
 
 Aşağıda ayaklarını, dörtlük sayılarını ve cönk numaraları ile 
            bulundukları sayfalarını kaydettiğimiz şiirler 2, 3, 6, 7, 9, 10, 
            11, 12, 20, 32 numaralı cönklerde bulunmaktadır. Şiirlerin sayısı 
            toplam 38’dir. Ancak bunların 5’i mükerrerdir.
 
 Bu nefisler güri değil dünyada (7 dörtlük, 10/101-102
 Küfür m’ola iman m’ola (7 dörtlük, 2/19-20)
 Küfür m’ola iman m’ola (6 dörtlük, 7/24-25)
 Küfür m’ola iman m’ola (7 dörtlük, 11/7-8)
 Uğrumuz açık ola bu demde (4 dörtlük, /214-215)
 Erin ere yolu düş gelir böyle (5 dörtlük, 6/19)
 Düşünüp de hayrın şerrin bilsene (5 dörtlük, 11/3-4)
 Üç yüz altmış dal üstüne (7 dörtlük, 2/70-71)
 Ne yaman ucuzluk var bu gelişte (11 dörtlük, 7/176-178
 Ben de şunda bulamadım meşayıh (5 dörtlük, 7/78-79)
 İçmesinler tütün gibi murdarı (5 dörtlük, 7/112-113)
 Ali evlâda iman eyle gör fakî (5 dörtlük, 12/34-35
 Kulak verip dinlemeli (5 dörtlük, Zile/270-271)
 On iki İmam Ali Ali (9 dörtlük, 7/149-151)
 Kılavuzu neylemeli (5 dörtlük, 9/119)
 İki gözün var görsün ite dökme yemeğini (5 beyit, 11/4-5)
 Girledi girledi gitti (5 dörtlük, 7/227-228)
 Eğer bülbül isen gonca güle bak (5 dörtlük, 9/155)
 Küşâde sarhoş oldu da kaldı taş ayık (5 dörtlük, 7/78-79)
 Dillere düşüp de yalan biz olduk (7 dörtlük, 7/80-81)
 Dahî onlardan gayrı kimim var benim (7 dörtlük, 12/22-23)
 Gün zevale indi sarardım soldum (5 dörtlük, 6/23-26)
 Can cana inanmaynan (5 dörtlük, 6/18)
 Salavat vermeyinen (5 dörtlük, 2/18)
 Selâvatı virmeynen (5 dörtlük, 11/2-3)
 Zerafet söyleyip gülmeden sakın (5 dörtlük, 7/172-173)
 Boşa bizi söyletirler (5 dörtlük, 11/5-6)
 Dış, yüzden esen yel bana neyler (5 dörtlük, 10/105)
 İbtida insandan rehber isterler (7 dörtlük, 3/46)
 İbtida insandan rehber isterler (7 dörtlük, 32/7-8)
 Sevdiği yer olmayınca, sanki oda dağlanır (5 beyit, 11/9-10)
 On beşinde kâmile erişen ay değil midir (5 dörtlük, 6/5)
 Dinle sana derim o nasıl erdir (6 dörtlük, 6/4)
 Evliyâya övkünüyor (12 dörtlük, 10/99-101)
 Bizi burda bilir yoktur (5 dörtlük, 2/17)
 Bizi burda bilir yoktur (5 dörtlük, 11/1-2)
 Hikmetine şükr ederim Ya İlahî çok şükür (9 dörtlük, 20/96-99)
 Lâ’net taşıdır, lâ’net oku (5 dörtlük, 10/77-78)
 
 
 VİRANÎ ABDAL
 
 Viranî Abdal, yedi büyük Alevi-Bektaşi şairi (Nesimî, Fuzulî, Hataî, 
            Pir Sultan, Kul Himmet, Yeminî, Viranî) nden birisi olan Viranî’den 
            başkası değildir. Çünkü cönklerde şiirlerin başında VİRANÎ ABDAL 
            denildikten sonra NUTKU VİRANÎ ibaresi konulmaktadır. Sözgelişi; 26 
            no’lu cöngün 11 sayfasında böyle bir ibare vardır. Viranî az da olsa 
            bazı şiirlerinde Viranî Abdal Mahlasını kullanmıştır. XVI. yüzyılda 
            yaşayan ve Balım Sultan’a bağlı olan Viranî, şiirlerinde Hurufî 
            inancının tezahürü olarak pek çok ibareye yer vermiştir.
 
 1, 2, 4, 7, 10, 12, 13, 20, 22 ve 32 numaralı cönklerde Viranî’nin 
            34 şiiri kayıtlıdır. Ancak bunlardan 20 farklı şiirdir. Yani 14 şiir 
            mükerrerdir.Şiirlerin ayakları, dörtlük sayıları ve cönk numaralı 
            ile bulundukları sayfalar şunlardır:
 
 Aldığı hem sattığı dükkânına (5 beyit, 12/70-71)
 Aldığı hem sattığı dükkânına (5 beyit, 20/148)
 Yazılmış sadr Bismillaha cemalin Vedduhasına (3+2’lik 5 bent, 
            20/26-28)
 Gider küfrü deli bul Nuh-u necatı (5 beyit, 20/142-143)
 Gider küfrü deli bul Nuh-u necatı (5 beyit, 12/66-67)
 Fenâdan maksut uş bulmak bekâyı (5 beyit, 12/63-64)
 Fenadan maksud uş bulmak bekâyı (4 beyit, 20/141-142)
 Sinesinde eğlenir gönlüm, sayesi sevda gibi (5 beyit, 1/63-65)
 Saklarım aşkın gönülde genc-i pinhanım gibi (5 beyit, 1/63)
 Hem dahi Şah-ı evliyasın Ya Muhammed Ya Ali (7 beyit, 13/14)
 Şehîdim Şâh evliyâsın Yâ Muhammed Yâ Ali (7 beyit, 12/75-76)
 ......................... kem görmez inan yoktur kemâli (5 beyit, 
            20/148-149)
 “Velegat Kerremna” âdem değil mi (10 beyit, 20/135-136)
 Malım mülküm bu arada Ali’den gayrı kimsem yok (11 beyit, 2/108-109)
 Malım mülküm bu arada Ali’den gayrı kimsem yok (11 beyit, 1/65-67)
 Çün şehadet eylemişem Mustafa’dan dönmenem (9 beyit, 20/38-40)
 Çün şehadet eylemişem Mustafa'dan dönmezem (5 beyit, 7/226-227)
 Çün şehadet eylemişem Mustafa’dan dönmezem (8 beyit, 32/38)
 Hakk’ı buldum cismi can eyledim (5 beyit, 20/150)
 Hakk’ı bildim cismi can eyledim (5 beyit, 12/72)
 Hakk'ı bildim cismimi can eyledim(6 beyit, Zile/147)
 Aliyyü’l-Murtaza ol Şah-ı merdan (5 dörtlük, 7/11-12)
 Hakikat cismime bil can-ı canan (Sicilleme 20 mısra, 20/5)
 Hasan'dır ki Şah Hasan'dır Şah Hasan (5 dörtlük, Zile/126-127)
 Şah Hasan’dır Şah Hasan’dır Şah Hasan (5 dörtlük, 4/48)
 Şah Hasan’dır Şah Hasan’dır Şah Hasan (5 dörtlük, 13/14-15)
 Şah Hasan’dır Şah Hasan’dır Şah Hasan (5 dörtlük, 20/2-3)
 Şah Hasan’dır Şah Hasan’dır Şah Hasan (22/11-12)
 Dilersen göresin ayn-ı zatın (9 beyit, 2/105)
 Şâh Muhammed Takî’dür tâc-ı serimde Şâh var (5 dörtlük, 10/10-11)
 Dinle imdi Mustafa’dan arifler ey şehriyar (Sicilleme 20 mısra, 
            7/16-17)
 Dinle imdi Mustafa’dan arifler ey şehriyar (Sicilleme 20 mısra, 
            20/10-11)
 Cevabımdır cevap Hak mukarrer (5 beyit, 12/2-3)
 “Muhitün külli şey’in” deryaya düşdü (17 beyit, 2/ 110-112)
 "Lâ fetâ illâ Ali"dir şahımız merdânımız (9 beyit Zile/147-148)
 
 
 Kaynaklar:
 Doğan Kaya Arşivindeki cönkler (1-35)
 GÖLPINARLI, Abdülbaki (1977), Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve 
            Atasözleri, İstanbul.
 KAYA, Doğan (1990), Şairnameler, Ankara.
 KAYA, Doğan (1994), Sivas’ta Âşıklık Geleneği ve Âşık Ruhsatî, 
            Sivas.
 KÖPRÜLÜ, M. Fuad (1989), Edebiyat Araştırmaları 2, İstanbul.
 ÖZMEN, (İsmail 1998), Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi, C. 1-5, 
            Ankara.
 
 
 
 |