| 
               
                                                                                                                                                                                                                   
                          
              Doğan
              HIZLAN
              
              
               ERZURUM
              Radyosu'ndan emekli Raci Alkır'ın türküler ve türkü
              derlemeleri üzerine söylediklerini okurken, Vedat Nedim Tör döneminde
              Doğan Kardeş'in düzenlediği halk türküleri ve halk oyunları
              seminerini hatırladım. Yapı Kredi'nin Galatasaray'daki binasında
              yapılmıştı. 
              
               
              Bölümün
              başında Ruhi Su bulunuyordu, makaralı teypten bize yeni derlediği
              türküleri, bozlakları dinletmişti. 
              
               
              O
              zaman Onat Kutlar, Konur Ertop da orada çalışıyorlardı.
              Seminere katılanlar arasında Ahmet Hamdi Tanpınar da vardı. 
              
               
              Akşamı
              da Açıkhava Tiyatrosu'nda Halk Oyunları gecesi yapılmıştı.
              Çocukluk arkadaşım Konur Ertop, o geceden bir anekdot aktardı
              bana. 
              
               
              Fazıl
              Hüsnü Dağlarca (iyileşip yeni güzel şiirler yazmasını
              diliyorum) Madımak'ı dinlerken, seyrederken ağlamış. 
              
               
              'Neden,'
              diye sormuş Konur Ertop, o da, yoksulluğun türküsüdür,
              Anadolu'nun yoksulluğuna ağlıyorum, demiş. 'Çünkü,' diye sürdürmüş
              konuşmasanı Dağlarca,'bahar gelecek, etraf yeşerecek, madımaktan
              yemek yapacaklar.' 
              
               
              Türküler,
              hayatın içinden gelirler başka bir hayatta yolculuklarını sürdürürler.
              İnsanın, Anadolu'nun bütün öyküsü, acısı, mutluluğu, şehveti
              onların içindedir. 
              
               
              *** 
              
               
              RACİ
              ALKIR'ın iddiasına göre, yeni yetişen ve türkü okuyan sanatçılar,
              eski türkülerle yetiniyorlar, yeni derleme yapmıyorlarmış. 
              
               
              Genç
              sanatçıları hazır yiyici olarak gösteren bu iddia doğru
              mudur bilemem? Meslek içi bir tartışmanın açıklığa kavuşması
              lázım. 
              
               
              Uzmandan,
              bir derlemeciden geldiğine göre, gerçeklik payı büyüktür. 
              
               
              Hemen
              hemen her kanalda bir türkü programı var, CD'leri, kasetleri
              satılıyor, dinleniyor. 
              
               
              Otantiklik
              kavramını tartışarak sonuca varmak için, uzmanların aydınlatıcı
              yazılarına bel bağlamalı. 
              
               
              Programlar
              çok ama türkü konusunda incelemelere, ne gazetelerde ne
              dergilerde rastlanıyor. 
              
               
              Öğretici,
              eğitici türkü programları yapılmalı -hangi tür müzikte bu
              yapılıyor ki- o zaman bilerek dinleyebiliriz. 
              
               
              Yıllar
              önce radyo günlerinde Mesut Cemil'in Neriman Altındağ ile
              birlikte yaptıkları programdan epey türkü öğrenmişimdir. 
              
               
              Kimi
              seslerde türkü diye söylenenler bazan arabeskle akraba olup çıkıyor.
              Kötü aşılanma örneği. 
              
               
              Raci
              Alkır'ın bir eleştirisine ben de katılıyorum: Bazı türkülerin
              sözlerini değiştirip okuyorlar. Hele piyasa işi okumak, türküye
              yapılmış en büyük hakaret gibi geliyor. 
              
               
              Haberde
              adı geçen, Alkır'ın derlediği türküler her zaman sevilerek
              dinlediğimiz eserler. 
              
               
              Geçenlerde,
              halk müziğini, halk oyunlarını seyreden, dinleyen bir dostum,
              televizyonlarda gündelik kıyafetlerle oynanan halk oyunlarını,
              yerel kıyafetli olanlardan daha çok sevdiğini söyledi. 
              
               
              Birden
              benim de bu gençlerin oyunlarından zevk almamın, çok beğenmemin
              sırrını çözüverdim. 
              
               
              Daha
              doğal, daha içten geliyor. 
              
               
              *** 
              
               
              TÜRKÜLER,
              derlemeler üzerine çok yazmamız gerekiyor. 
              
               
              Hele
              Adnan Saygun ile Bela Bartok'un, Muzaffer Sarısözen'in çalışmalarını
              düşündükçe bugün biraz tembellik mi yapıyoruz diye
              sorabilirim. 
              
               
              
              
               
             |