SANATTA ARAŞTIRMA
VE BİLİNÇİN ÖNEMİ
Leonardo da Vinci sanatçının görevinin, görünen
dünyayı en tam, en yalın ve özenli bir biçimde bulgulamak
olduğuna inanıyordu. Ona göre sanatın temeli kesintisiz bir
araştırma olmalıydı. Gombrich “sanatın öyküsü” kitabında
Leonardo da Vinci’yi böyle anlatmaktadır.
Vinci, iyi bir ressamdır ama çok iyi de anatomi
bilgisine sahiptir. İyi bir müzisyen, bestecidir ve ilk gırtlak,
ses tellerini inceleyip, çizendir. 1860’larda yaşayan Manuel
Garcia da iyi bir opera sanatçısı ve şan pedagogudur. Bunun
yanında KBB laringoloji ve foniatride ses tellerine bakmak için
halen kullanılan aynayı bulan kişidir.
Evet, bir bilginin bilincine ulaşmak, o bilginin
kolay uygulanmasını ve gerçek öğrenmeyi sağlamaktadır. Böylece
bilgi ve oluşan yapıt kalıcı olmaktadır. Bir ses sanatçısının,
ses oluşum bilincinde olması da, yaptığı işi en iyi şekilde
gerçekleştirmesini, en sağlıklı ve etkin sesi kullanmasını
sağlamaktadır.
Onun için ses kullanımında bilinç oluşturacak,
ilginç bir yaklaşımla yapılan araştırmanın sonuçlarını sizlerle
paylaşacağım.
ETKİN SES ELDE ETMEDE NEDEN DAMAK ÖNEMLİ?
Ses eğitiminde “sesi damağa yönlendir, sesi
damağa al! Uyarılarını her ses eğitmeni sıkça kullanmaktadır.
Peki “neden damak?, damaktaki etkin ses oluşumu nasıl?” gibi
sorular ışığında ağız içinin yapısını düşünürsek, “damağın
kubbemsiliği, sesin akustik oluşumunda nasıl bir etki
yapmaktadır?”, ağız içindeki akustik oluşumu sağlayan yapı ile
mimaride akustik dengeyi kurmak için yapılarda kullanılan
unsurlar arasında benzerlikler var mıdır? En iyi akustiğe sahip
yapı hangisidir? O yapıda kullanılan akustik yaklaşımlarla,
damak yapısını karşılaştırabilir miyiz? En ideal akustik yapı
formu nedir?
KUBBE
Evet, tüm yapı formaları arasında kubbe formu,
sesin en çok çoğalmasını sağlayan yapıdır. Buna karşın bir çok
ses odaklanmaları, ses tekrarları, yankılanma gibi riskleri de
bulunmaktadır. Ancak bu riskler giderildiğinde, kubbe formu en
ideal akustik yapı formudur. Bu form içinde ses, mekanı dolduran
doygunluğa ulaşır ve burada ses önem kazanır.
İŞİTSEL, GRAFİKSEL VE PEDAGOJİK AÇIDAN DAMAĞIN
ÖNEMİ
Akustik çözümlere daha objektif yaklaşabilmek
için, akustik mimariden Dr. Göksel Sezer ve KBB ses hastalıkları
bölümünden de Dr. Tolga Kandoğan’ın destekleriyle bu çalışma
yapıldı.
Öncelikle, “damak, etkin ses elde etmede önemli
midir?” sorusu için 28 denek dinlendi. Damak düşünülmeden ve
damağa yönlendirerek, söylenen şarkılar arasındaki işitsel fark
duyuldu.
Damak düşündürmeden ve damağa yönlendirterek
çıkartılan sesler aradaki ses formantlarındaki fark
istatistiksel olarak çıkartılıp grafiklendirildiğinde, özellikle
ağız boşluğunun değişiminden etkilenen formatında artış
gözlenmektedir.
Ses eğitmenleri sesi damağa yönlendirmenin etkin
ses oluşumunda önemine katılmaktadırlar. (Hatta şan pedagogu
olan Madeleine Mansion “L’ Etude Du Chant” kitabında şarkı
söylerken damak kullanılmayınca düz, derinliksiz sese neden
olduğunu yazmaktadır.”
Sonuç olarak damak gerdirilip, ses içine
yönlendirilmesiyle etkin ses elde edilmektedir.
TOMOGRAFİ ÇEKİMİYLE DAMAKTAKİ AKUSTİK OLUŞUMUN
GÖRÜNTÜLENMESİ
Peki, damağın, etkin ses oluşumuna yapısal etkisi
nasıldır?
Ağız içini mekan gibi değerlendirebilmek için,
alt-üst çene açımını aynı tutarak:
1. damak düşünülmeden :
2. damak gerdirilip sesi damağa yönlendirme pozisyonlarında
çekilen tomografi çekimleri incelendiğinde sesi çoğaltan etkin
akustikli bir ortam oluşturduğu gözlenmektedir.
Damak
yapısının kubbe formuna benzerliği artmaktadır. Damak gerdirme
işlevinde damak yapısında sertleşme ve incelme olmasıyla sesin
yansıma duvarı, ses dalgalarının buraya çarpıp en iyi şekilde
yansımasını oluşturmaktadır. Yumuşak damağın incelmesiyle, ses
dalgaları burun boşluğuna geçip, fazlasının burada emilip geri
kalan ses dalgalarının yansımasıyla da akustik derinlik elde
edilmektedir. Damak gerdirme işlevinde larinks daralmakta, aynı
su hortumunun ucunu sıktığımızda suyun akış şiddetinin artması
gibi, ses enerjisinin akış şiddeti de artmaktadır. Dilin aşağı
doğru çökmesi, yumuşak damağın yukarı kalkması ile mekan hacmi
artmakta ve sesin daha hacimli duyulması sağlanmaktadır. Aynı,
mimaride kubbe formundaki ideal akustiği elde etmek için,
yapılan düzenlemeler gibi.
MİMARİDE KUBBE FORMUNDAKİ AKUSTİK YAKLAŞIMLARLA, DAMAKTAKİ
AKUSTİK OLUŞUMUN KARŞILAŞTIRILMASI
1988 yılında yapılan Uluslararası Kubbe Sempozyumunda, dünyanın
çeşitli yerlerinden gelen kubbe uzmanı, mühendis ve profesörler,
aradan 400 yıl geçmesine rağmen uzmanları hayrete düşüren
mükemmel mimari özelliklerde ve akustik dengenin en iyi
uygulandığı yapıların ustası olarak Mimar Sinan’ı göstermektedir
Akustik dengeyi en iyi kurduğu Süleymaniye Camii, mimarideki tüm
unsurları en titiz ve denge içerisinde taşımaktadır. Kubbe
akustiği çözümleri, tasarım ve yapımı zamanın şartlarının çok
ötesinde olduğu, günümüzde de izlenmektedir. “Sinan’ın
yapıtlarının her taşının altında bilmeceler gizli olduğu
söylenmektedir.” Bu akustik bilgilere nasıl ulaştığı da
bilinememektedir. Gizemli akustik denge harikası
Süleymaniye’deki akustik çözümler öğrenildikçe, bizleri daha da
fazla heyecanlandırmaktadır.
Mimar Sinan akustik mimari için en ideal ve en riskli yapı olan
kubbe formundaki akustik dengeyi nasıl kurmuştur?. (İnternetten
“Mimar sitesinden” bu bilgilere rahatça ulaşabilirsiniz.) Bu
bilgileri ağız içi ve damak yapısı ile karşılılaştırmalı olarak
açıklarsak:
Sinan Süleymaniye Camiinin yapımında kubbedeki akustik duyumu
denetlemek için nargile fokurdatmış ve kubbenin her bir
köşesinden işçilerinin ellerindeki borularından nargilenin
sesini duyup duymamasına göre, düzenlemeler yapmıştır.
İnsan yapısında direkt ses tellerinden çıkan ham ses, yani
ses tellerinin üzerindeki yapıyı yok ettiğinizde duyulan ses
nargiledeki gibidir. Periyodik bir ritimle akan ses dalgaları,
derinliksiz ham ses şeklindedir. Nargileyi de ses kaynağı olarak
düşünürsek aynı yapıda, ham sesi oluşturmaktadır. Ancak bu ham
ses, üzerindeki yapılara göre şekillenmektedir. Kaynaktan çıkan
ses, genişleyen küresel dalgalar halinde ilerler ve mekanın
duvarlarına çarpar. Duvarlara çarpan ses dalgaları, mekanın
formuna, duvarların emicilik yada yansıtıcılığına göre belirli
doğrultuda değişik şekillerde yansır. Burada nargile ve ses
telli bir ses kaynağı olarak benzerliği göze çarpmaktadır.
Sinan kubbede geçiş elemanı olarak kullandığı ana kubbenin
yanlarındaki küçük kubbeler olan mukarnaslar, sesi dağıtarak
yansımasını sağlamıştır. Böylece mukarnasların taşıyıcılık
fonksiyonlarının yanı sıra, estetik ve akustik fonksiyonları da
uyum içinde birleştirmiştir.
Ağız yapısına bakacak olursak ana kubbe damak, yan kubbe
mukarnaslar da yanak boşluklarıdır. Bu yapı ana kubbeden
yansıyan sesin iç mekana yayılarak tını süresini çoğaltır,
tonların dolmasını sağlar. Yanakların yumuşak dokusu, fazla ses
dalgalarına emici satıh oluşturmaktadır.
Mimar Sinan duvar ve kubbede kullanılan sıvalara kıtık denen,
talaş ve keçe gibi organik maddeler ilave ederek hacimde homojen
ses dağılımını sağlamış, ses enerji dönüşünü ses yutucu
elemanlarla kontrol altına almıştır.
Kubbe sıvasının damak dokusuna benzerliği gibi ses
yankılanmalarını engellemiştir.
Ses emicilik katsayısı, satıha çarpan ses dalgasının enerjisinin
yüzde 30’u satıh tarafından emilmiş, yüzde 70’i yansımışsa, o
satıhın emicilik katsayısı yüzde 30’dur. Örneğin, mermerin
emicilik katsayısı yüzde 1, halının emicilik katsayısı yüzde
11’dir.
İnsan doğasında damak yapının ayarlanabilir olması da alçak
ve yüksek frekanslara göre emicilik katsayısını ayarlayarak
uygun şartlar sağlamaktadır.
Sinan iç ve dış kubbeler arasında iki-üç metreyi bulan boşluklar
kullanmıştır. Bu, yaz-kış ayarlarında iç mekandaki hava
sıcaklığını belli bir seviyede tutmasının yanında, mükemmel bir
akustik de sağlamıştır.
Damak ve üzerindeki burun boşluğu gibi. Mimaride akustik
hayaller denen, yansıma kanunlarına göre, yansıtıcı satıhın
arkasında, hayal meydana gelmektedir. Yansıyan sesler buradan
geliyormuş gibi yayılır. Bu da akustik zenginlik oluşturur ve
sesin derinlik kazanmasını sağlar. Tomografi görüntüsünde
anlattığımız gibi, ayrıca sesli vokaller ağız içine sessiz
vokallerden özellikle “m, n” gibileri de ağız içi kapatılarak
burun boşluğuna yönlendirilir. Böylece burun boşluğu, bazı
vokaller için tını alanı oluşturmaktadır. “Can” kelimesinin
tınlama alanlarını incelersek şöyle:
(c, a: ağız içinden, n: ağız içi dille kapandığı için burun
boşluğundan akar)
Üst üste ve arada hava boşluğu bırakılarak oluşturulan kubbe
bunlardan başka ses yalıtımı açısından da önem taşımaktadır.
Sesin mekan dışına taşması önlenmekte, ses izolasyonu
yaratmaktadır.
İnsan yapısındaki damak kubbesinin üzerindeki burun boşluğu
ses dalgalarının beyin, göz sinirleri gibi hassas yapılara zarar
vermesini de engellemiş olmaktadır. Düşünsenize 100-150 kişilik
orkestranın üzerinde mikrofonsuz söyleyen opera sanatçısının ses
gücünü! Rezonans uyumunda kadehi kıran sesin gücünün içeride
yapabileceği tahribatın büyüklüğü de görülebilmektedir. Ses
dalgalarının fazlası öncelikle burun boşluğunda, sonra
sinüslerde emilerek yok edilmektedir. Sinüslerin bulunduğu
yerler itibariyle ve koruyucu hava boşlukları özelliği bu görüşü
doğrulamaktadır. Maksille Sinüs: gözlerle damak arasında, Alın
Sinüsü: özellikle tiz frekanslarda beynin ön yüzeyini korumakta,
Etmoid Sinüsler: gözlerin arkasında bulunan ana sinir uçlarını
korumakta, Sifenoid Sinüsler: burun arka üstünde beyinciği
korumaktadır. Son yapılan araştırmalarda, sinüslerin içine
mikrofon yerleştirilmiş ve ses elde edilememiştir. Böylece
sinüslerin koruyucu ve fazla ses dalgalarını sönüştüren yapılar
olduğu ortaya çıkmaktadır. Bizlere yıllarca söylenen “sinüsler
tını bölgelerimizdir” savını da çürütmektedir.
Sinan ayrıca uygun akustik değerleri sağlamak amacıyla döşeme
kaplaması olan halıyla, uygun bir akustik elde etmiştir.
Alt çeneyi kaplayan dil gibi. Özellikle alçak frekanslar için
uygun zemin oluşturmaktadır.
Ayrıca zemin altında boşluk kullanarak, hem klimizasyonu, hem de
zemin rezonatörünü sağlamıştır. Buradan oluşturulan hava akımı
da kubbe içinde, ses dalgalarının düzenli dağılımını yapmıştır.
Mimar Sinan Süleymaniye Camiinin büyük kubbesinden yansıyan
sesin meydana getireceği rahatsız edici büyümesine, kubbe
yapısının güçlü tınlatıcı özelliğine ve kubbede oluşacak özel
ses odaklanmalarına önlem olarak, kubbeye, köşelere ve
eteklerine içi boş 50 cm boyunda 64 küp yerleştirmiştir.
32 diş sırasından oluşan yarım daire damak kubbemizin
simetriği olacak diğer yarımı 32 diş sırasının toplamı olan 64
dişe tamamlayarak düşünürsek rezonatör küplerin benzerliği
gibidir.
Uyarıcı ses enerjisinin etkisiyle titreşim yapan sisteme
rezonatör denir. Rezonatöre uyarıcı titreşim olan ses enerjisi
ile belli bir uyuma girmesi, olayına da rezonans denir.
Kaynağından çıkan ham ses, yapının etkileşimiyle sesin rengini
oluşturur.
Sinan’ın, kullanıldığı küplerle etkin ses rengini elde etmeyi
amaçlamışdır. Çıkan sesin fazlası emilmeli ve oluşan ses
yankılanmamalıdır. Kubbenin bir yerindeki küçücük bir fısıltı
40-50 m. mesafeden kubbenin diğer yanından açıklıkla işitilir.
Hatta kubbeyi birkaç kez döner. Bundan dolayı ses büyüteci
kubbe, eteklerindeki küplerle, ses dalgalarının üst üste binip
kargaşa oluşturmamasını, emilmesini ve geri kalan sesin en etkin
şekilde düzenli, anlaşılır bir şekilde çoğalmasını
sağlamaktadır.
Yüksek frekansın yarattığı fazla ses dalgaları, gerek burun
boşluğunda, gerek sinüslerde, gerek ağzın iç yapısında, gerekse
damak kubbesinin bitimindeki diş-dudak arasında azaltılırken;
damak kubbesinin iç yüzeyinden ve dişlerin iç yüzeyinden, geri
kalan ses dalgaları, belli bir rezonans uyumla yansımaktadır.
Böylece etkin parlaklıkta ses duyumu sağlanmaktadır.
SANAT ESERLERİNDE DOĞANIN ÖZ ALINMASI SONUCUNDA ELDE EDİLEN
BAŞARI
Doğadan esinlenerek yapılan, tüm sanat eserleri kalıcı olmuştur.
Doğaya duyulan saygı ve uyum o sanat eserinin etkinliğini
sağlamaktadır. Yapılanın doğasına inebilmek, o işin bilincini
uyandıracağından, kalıcı ve en kısa sürede eğitimi de
sağlamaktadır.
M.Ö. 90-20’de yaşamış Romalı Marcus Vitruvius Pollio “Mimarlık
Üzerine On kitabı”nda insan bedeninin formundan elde ettiği
ideal orantıyı öz almıştır.
1450’lerde Leon Battista Alberti’nin “Yapı Sanatı Üzerine” adlı
kitabında da Vitruvius’dan etkilendiği görülmüştür. Rönesans
dönemi sanatçılarından Leonardo da Vinci ve Mimar Sinan’da eski
uygarlığın bilgeliğini sürdürerek insan vücudunun ideal
orantısına bağlı kalarak yapıtlarını oluşturdukları
bilinmektedir.
Ses eğitim açısından büyük önem taşıyan damaktaki akustik oluşum
ile kubbe yapımında ideal akustik elde etmedeki uygulamalar
ilginç bir şekilde benzeşmektedir. Doğaya büyük saygı duyan ve
izleyen Yüce Sinan’ın özellikle kalfalık eseri olan
Süleymaniye’deki akustik yaklaşımları damak ve ağız içindeki
yapılara olan büyük benzerliği de ilgi çekmektedir.
Sinan’ın Süleymaniye’si doğanın bir uzantısı gibi
yükselmektedir. Arazi uyumuna gösterilen büyük duyarlık, geçen
yüzyıllar, depremler ve yeryüzü olayları bile kendi uzantısıymış
gibi o yapıtları korumaktadır. İstanbul görüntüsü,
belleklerimizde Süleymaniye ile bütünleşmektedir.
Sesimizle dünya sevgisine katkıda bulunmak dileğiyle….
(*) D.E.Ü. Buca Eğitim Fak.Müzik Eğt.A.B.D. İzmir
(*) sadan.guvenir@deu.edu.tr