70 yıl öncesi Bağlamacılık Efe ve yarenler arasında,kutsal bir sanattı.
Sazlarını öpüp başlarına götürmeden çalmazlardı. Kahvehaneler, birer halk konservatuarı diyebileceğimiz musiki kaynaşmalarının merkezleri gibiydi. Eli saz tutan ustalar burada toplanırlar, musiki fasılları yaparlardı. Bu toplantılarda içki içilmez, musiki bir ibadet havası içinde devam ederdi.
Bağlama insana benzetilmiştir. Sapının baş tarafına KAŞ, düzen burgularına KULAK, sapına KOL, tanbura kısmına GÖVDE, yüz kısmına GÖĞÜS, göğüsteki ses deliklerine GÖZ denilmesi bundandır.
Gövdesi oyma sazlar makbul sayılmıştır. Dilimli olan sazların kabak yani sesi güzel olmazmış. Gövde oymaları önce ateşle yakılarak kazınarak oyulur ve bu tip sazların sesinin yanık olduğu söylenirdi. Bağlama tipi sazların sesi Hz.Davut'un sesine benzetilmiştir ve Hz.Davut musikiyle uğraşanların piri sayılmıştır.
Sünbül zade Vehbi Efendinin Latife adlı eserinde şöyle bir deyiş vardır.:
Dime mıtrıbile yallaleyli
Olma tanburanın orta teli
Bu deyişte geçen orta tel BAM telidir, genellikle biraz kalınca sarı teldir, duygulandırıcı sesi vardır. Tezenenin her vuruşunda, inler gibi sesler çıkarır. Taassup çağlarında çalgıya (alet-i Iehiv) kişileri baştan çıkarıcı, işten alıkoyucu, eğlenceye ve içkiye düşürücü gibi bir takım sakat inançlara bağlı yobazca sözler söylenmiştir.
Zurna, kaval, davul, tef gibi çalgılar aşıkane deyişler(saz ozan)arının deyişleri), ilahiler ve düğünlerin gelin kutlama havalarıyla çalınan bağlama türü çalgılar ise kadın oynatmak, içki alemlerine katılmak gibi kutsallığını bozacak eylemler de bulanmamak şartıyla bu sakat inançların dışında bırakılmıştır.
Şu bir gerçek ki bütün kınamalara rağmen Türk halkı musikisinden vazgeçmemiş, tersine halk musikisi ve oyunlar bu taassup çağında gelişmiş ve yayılmıştır.
Bu günün bağlamacılığına gelince; özellikle radyolarda yer alan ve dışarıdaki faaliyetleri de etkileyen halk musikisi çalışmalarındaki bağlamacılık da nota düzenine bağlı bir sistem kurulmuştur. Bu sistem hiç şüphesiz, folklordan ayrı bir halk musikisi ve bağlamacılık demektir. Günümüzde bağlamacılık gittikçe rağbeti artan bir sanat haline gelmiştir. Bağlama türü çalgılara bir takım dem telleri ve komalı seslerin katılması,her ne kadar bir gelişme sayılsa bile geleneğin dışına çıkılmış oluyor ki, kanaatimizce bu tutum tanbura özenmek demektir.
Balkan savaşından sonra,halk musikimizin kadrosuna klarnet ve akordeon girmiştir. Bu da folklordan ayrı bir sistemdir. Çalgıların genel durumları ses donatımları her çeşit çalgı için titreşim ve savart ölçülerinin tespiti özellikle bağlama türü çalgıların titreşimi savart ölçülerinin tespiti, özellikle bağlama türü çalgıların insan sesine göre transpozisyonları, akorları ve değişen çalınış şekilleri, batı gamına oranla seslerin yarım ses ve koma farkları gibi fiziksel, teknik ve bilimsel izahlar müzikle uğraşanlar için önemli çalışmaları gerektiren bir uğraştır.
Şehirlerimizde bağlama yapımcıları,mandolin ve gitar gövdesini hatta ses yapılarına uygun bazı mekanik çalgılar yapmaktadırlar. Bu bağlama geleneğini kökünden bozmak demektir. Okullarımıza kadar giren Halk musikisini, ve oyunlarını gerçek değerlerine uygun biçimlerde almaları, değerli öğretmenlerin çok dikkat etmelerini gerektiren bir haldir.
Okullarda kurulacak bağlama takımlarının,öyle bir şuuru olmalıdır ki bu ne klasik musikimizin ne de batı müziğinin özentisiyle değil, en azından asli değerlerini koruyarak uygulamaktır.
|