Türkiye’de halk kültürü çalışmalarının
cumhuriyetle birlikte önem ve hız kazandığı görülür. Bu
çalışmalar, uluslaşma sürecindeki diğer toplumlarda olduğu gibi
ülkemizde de yaşayan halkın kültürel kimliğinin ortaya konulması
ve kültürel devamlılığın sağlanmasında büyük rol oynamıştır.
Nesilden nesile aktarıla gelen sözlü halk ürünleri, bir taraftan
türkü, mani, halk hikâyesi vb. türlerin dağarını zenginleştirirken
diğer taraftan da toplumsal belleğin ve toplumsal normların
gelecek kuşaklara en öz biçimiyle aktarılmasını sağlamıştır.
Ülkemizde ‘yaren’ adı verilen ve erkeklerin yer aldığı geleneksel
toplantıların yanı sıra sadece kadınların katılımıyla
gerçekleştirilen müzikli uygulamaların da varlığı bilinmektedir.
Eğlence işlevinin daha yoğun olduğu gözlenen bu müzikli
uygulamalar ile geçiş dönemlerindeki din ve inanç pratikleri
birlikte ele alındığında, kadının kültürel alanda ve toplumsal
yaşamdaki etkinliği belirgin bir biçimde ortaya çıkar. Ninniler
ile başlayıp ağıtlara kadar uzanan müzikli uygulamalardaki
kültürel unsurlar öncelikle kadınların dilinde oluşup kendinden
sonraki kuşaklara yazılı olmayan bir aktarım süreciyle iletilir.
Bu aktarım sürecinde iletilenler sadece sözlü ürünler olmayıp ayni
zamanda bu ürünün yaratıldığı ve yaşatıldığı toplumsal değerler
sistemini de içerir. Halk kültürü unsurlarının kadınlarca kuşaktan
kuşağa bu dinamizm içinde aktarılması, toplumun genelinde olduğu
kadar o toplumda yaşayan bireylerde de – bir kültürel gruba bağlı
olma ya da kültürel kimliğe sahip olmanın – verdiği güven
duygusunu canlı tutar. Bu da toplumsal ve kültürel bağlamda
‘devamlılık’ demektir.
Ege Bölgesi’nin çeşitli illerinde yaptığımız alan çalışmalarında
düğünler, kına törenleri başta olmak üzere, ‘samurt’ adıyla
bilinen kadınların müzikli toplantılarında, ninni ve ağıtlarda,
kadının kültürel devamlılığı ne şekilde sürdürdüğüne ilişkin
çeşitli olaylar ve olgular gözlenmiştir. Özellikle halk müziği
ürünlerinin seslendirilmesi sırasında, seslendirmeye eşlik eden
bir takım kalıp davranışlar ve ifadeler, seslendirmede kullanılan
çalgılar ile bu uygulamaların diğer unsurları kaydedilmiştir.
Bu bildiride, Bursa ilinin Orhaneli ilçesine bağlı köyleri ile Ege
Bölgesi’nin çeşitli illerindeki kadınların müzik gelenekleri
ekseninde benzer uygulamalardan örnekler verilerek görsel-duysal
kayıtlar sunulacaktır. Ancak buna geçmeden önce müziğin ve müzikli
uygulamaların sözlü ürünlerin yaratım – seslendirme (icra etme) -
aktarma (nakletme) – izleme (algılama) - taklit etme1
zincirinde devamlılık işlevi üzerinde çeşitli görüşlere yer
verilecektir.
Malinowski’ye göre, bir toplumu öteki toplumlardan ayıran o
toplumun kendine özgü kültürüdür. Bir kültürü özgün kılan, bir
kültürü oluşturan öğelerin kültür bütünü içindeki yerleri ve öteki
öğelerle olan ilişkilerin biçimidir. Öte yandan Malinowski’ye
göre, her kültür kendi içinde uyumlu, bütünleşmiş ve birleşmiş bir
dizge oluşturur. Kültür birliğinden hareket eden Malinowski,
kültürü toplumsal bütünleşmenin temeli olarak görmektedir.
Malinowski’ye göre kültürel bütün içinde yer alan her öğenin belli
bir işlevi vardır; işlevi olmayan öğe yoktur. Bir öğenin varlığı o
öğenin bütün içindeki işlevinden kaynaklanmaktadır. Her kültür
öğesi bir gereksinimi karşıladığı için vardır. Malinowski’ye göre
bir toplumda kullanılan bütün maddi öğelerin fizyolojik, teknik,
ekonomik, toplumsal ya da kültürel işlevleri vardır. Aynı biçimde
gelenek, görenek, hukuk, sanat, eğitim, büyü, din gibi kültür
öğelerinin de belirli işlevleri vardır. 2
Toplumsal üst yapıyı belirleyen gelenek, görenek, sanat gibi
kültür öğelerinin işlevleri, insan yaşamında geçiş evreleri olarak
da nitelendirilen doğum, evlenme ve ölüm aşamalarında kendini
belli eder. Yüzlerce tören ve ritüelin gerçekleştirildiği bu geçiş
evrelerinde ‘müzik’ olgusu geleneklerin çeşitli aşamalarının
gerçekleştirilmesi bakımından olmazsa olmaz bir öğe olarak
karşımıza çıkar. Sözlü ürünlerin dilden dile nesilden nesile
aktarılmasında müziğin büyülü gücünden yararlanan insan da
Merton’a göre toplumun üyesidir ve belirli bir kültürün
mirasçısıdır. 3
Lauri Honko ise sözlü ürünlerin yaratım – seslendirme - aktarma –
izleme zincirine bir halka daha ekleyerek halk bilimcilerin sözlü
ürünlere yaklaşımını ve bu süreci şu sözleriyle özetler:
Sözlü edebiyatın gerçek kitaplığı, folklor arşivleri değil
insan hafızasıdır. Bu basit gerçek, birçok folklorist nesillerin
hatıralardaki sırları araştırmasına yol açmıştır”.4
Bir türkücü türküsünü sadece kendisi için değil, aynı zamanda
dinleyicileri için de söyler. O, jenerik ve yapısal özellikleri,
melodiyi, stili, mimikleri ve daha benzer nice şeyleri icra eder.
Modelleri onun aklındadır. Sanatçı bunları icra ederken, güçlü bir
gelenek takipçisi ve dinleyicileri ile arasındaki hisleri dile
getiren bir kişidir. 5
Sözlü ürünler arasında yer alan halk müziği örneklerinin kültürün
devamlılığı bağlamındaki işlevinin; müziğin gücüyle doğru orantılı
olarak diğer sözlü ürünlerin işlevinden daha kalıcı ve pratik
yararlar sağladığını söylemek olasıdır. J.T.Titon bunun doğal bir
sonucu olarak halk türkülerinin yüzyıllar ötesinden günümüze
taşındığına işaret ederek şöyle der:
Halk müziği, icra edenler ve dinleyiciler tarafından anlaşılan
kurallar ve prensiplere göre işler. Halk müziği uygulamaları
bilinçli olarak yapılır. Müzik uygulayıcıları ve halk grupları
anlam ile uygulamayı birbirine bağdaştırır. Hafıza, halk müziğinde
önemli bir rol oynar, sözlü olarak öğrenilen sadece hatırlamaya
yardımcı olmakla kalmaz aynı zamanda belirli müzikle, belirli
insanlar, olaylar, duygular, semboller ve geçmişten gelen dini
törenler arasında ilişki kurmamızı sağlar.
6
Ülkemizde gerek halk müziği gerekse halk şiiri ürünlerinin
yukarıda sözünü ettiğimiz yaratım – seslendirme (icra etme) -
aktarma (nakletme) – izleme (algılama) - taklit etme sürecinde
büyük çoğunlukla ‘kadın’ın etkin bir rol oynadığı birçok görüşte
belirtilmektedir. M. Tezcan bu konuda çerçeveyi daha da geniş
tutarak 18 maddede kadına özgü halk kültürü alanlarını belirtir.
7
Birinci geçiş dönemi olarak belirtilen doğum aşamasında çocuğun
dünyaya geldiği andan itibaren iletişim içinde olduğu kişi
annesidir ve bu iletişimin çoğu zaman müzikal bir dille yani
ninnilerle kurulması gerekmektedir. Yeni doğanın yakın çevresi ile
bir tür iletişme geçebilmesi ve ruhsal olarak sağlıklı
gelişebilmesi bakımından annesinin sesinden dinlediği ninninin,
çocuğun üzerindeki rahatlatıcı etkisi çoğu zaman gözle görülür
niteliktedir.
Ninniler bir bakıma iş türküleri de sayılabilir; anneler çocuğu
uyutmak için çağırdıkları ninniyi belli bir tempoya uydurarak bir
iş yapıyor demektir. 8
Alan çalışması yaptığımız Afyon ilinin İhsaniye ilçesine bağlı
Karaca Ahmet Köyü’nden kaydettiğimiz ninnilerin bir diğer işlevi
ise ekonomik nedenlerle köyden uzaklara giden evin erkeğine
duyulan özlemin dile getirilmesi noktasındadır. Aile içinde
duygularını açıkça ifade edemeyip ninnilere içini döken kadın bu
yolla çocuğun uykuya geçmesini kolaylaştırırken diğer yandan da
belleğinde mevcut olan yörenin müzikal karakterini çocuğuna
aktarır. Bu köyden kaydedilen ninnilerin yörede yaygın olan uzun
hava tipindeki ezgi kalıplarına benzer serbest bir tarzda icra
edildiği görülür. Afyon İhsaniye Karaca Ahmet Köyü’nden derlenen
iki ninni örneğini burada sunuyoruz.
I
A GUZUM NENNEN YAVRUM NENNİ
NENNİ NENNİ NENNİCE
TAVADA BİŞİRDİM KUMLUCA
YAVRUM DA YESİN DOYUNCA
KÜRKLER DE GEYSİN BÜYÜNCE
YAVRUM NENNEN GUZUM NENNİ
UYUSUN DA BÜYÜSÜN
BUBASI DA GELESİYE YÜRÜSÜN
A GUZUM NENNEN YAVRUM NENNİ
II
A NENNİ ÇİĞDEMİM NENNİ
ÇİĞDEMİN NENNİSİ VAR
ÇİĞDEMİMİN GURBET ELDE EMMİSİ VAR
Ölüm ve ayrılık motifinin işlendiği ağıtların pek çok örnekleri
halk müziği repertuvarında yer almakla beraber bu türden
uygulamaların olayın cereyanı sırasında saptanması oldukça güç bir
iştir. A.Ş. Esen Anadolu Ağıtları adlı kitabında bu konuya ilişkin
önemli bilgiler elde etmemizi sağlamıştır. Esen’e göre ağıtlar da
kadınların yaratmalarıdır:
Unutmamalı ki, ağıt da mâni gibi kadın yaratıcılarının
tekelinde oluşan ve gelişen bir türdür; öyle olunca da ağıtçı
kadının dağarcığındaki hazır mâni kalıplarından yararlanması
beklenebilir. 9
Ülkemizin çeşitli yörelerinde geçiş dönemleri dışında da
kadınların müzikli geleneklerinin bulunduğu ve bu geleneklerin
müziğin yardımıyla kuşaktan kuşağa yaşatılamaya çalışıldığı
bilinmektedir. Kekil Günü ya da Kekil Bayramı
10 ve Tel Tel Gecesi (Amasya)11
bunlardan sayılabilir.
Samurt, Bigadiç yöresi kadınlarına has bir müzikli
gelenektir. Samurt kelimesinin kökeni hakkında kesin bilgi
olmamakla beraber işlevi itibarıyla gelin ve kına töreni içinde
yer alır. Yarım daire biçiminde toplanan kadınlar önce samurt
ezgisini topluca söylerler. Bu sırada tüm kadınların birlikte
seslendirdikleri ezgi kalıbına - çalgı eşliği olmadığından -
alkışlarla eşlik ettikleri görülür. Aynı zamanda tüm kadınların
ayakta iken birbirlerine yaslanarak birlik ve beraberlik duygusu
içinde ezgi kalıbının temposunu yavaştan hızlıya doğru
gerçekleştirdikleri görülür. Böylece halk müziğinin temel
işlevlerinden biri olarak da kabul edilen birlikte hareket etme ve
seslendirme geleneği uygulanmış olur. Yörede Samurt’un daha çok
yetişkinlerce yapıldığı; daha genç kadın ve kızların bu geleneği
izleyerek olaya katıldıkları gözlenir. Samurtun birinci kısmında
aşağıdaki dizeler söylenir :
BİZ SİZE SAMURDA GELDİK
DİZ BOYU ÇAMURDA GELDİK
DÜŞE KALKA GÜCÜN GELDİK
DOSTUMDADIR DOST AL DA GEL
Samurtun ikinci kısmında, kadınların yere oturdukları; gelin ve
damadın üzerlerine bir örtü örterek onları ortalarına aldıkları
gözlenmiştir. Kına gelenekleri kapsamında sıkça rastlanan gelin
okşama uygulaması da bu sırada gerçekleştirilir. Örtü altında
gelin ve damada söylenen ezgi kalıbının sözlerinde ise övgü,
cesaret verme, okşama ve gelin kızı ağlatma amaçlanmaktadır.
Samurt aşağıdaki dizelerle devam eder :
MAHRAMAMI SERDİM TAŞA, HELAL OLUR HOŞ OLUR
YAZILANLAR GELİR BAŞA NENNİ, NENNİ
SANA SARSIN DAMAT PAŞA, HELAL OLUR HOŞ OLUR
GELİN BEŞİK SALLAYALIM NENNİ, NENNİ
Ege Bölgesinde ve Bursa köylerinde yaptığımız çalışmalarda,
kadınların yerel müzik uygulamalarında gözlenen bir diğer unsur da
ezgilerin seslendirilmesi sırasında eşlik çalgısı olarak mutfak
gereçlerinden yararlanılmasıdır. Kadınların gündelik yaşamlarının
bir parçası olan tepsi, leğen, ibrik, kaşık ve en yaygın olarak da
bakır kaplar gibi mutfak gereçleri, müzik uygulamalarında başlıca
ritim çalgısıdır. Ege Bölgesinde ve Bursa’nın Orhaneli ilçesi ve
köylerinde çoğunlukla bakırın tercih edildiği gözlenmiştir. Hatta
yaşlı kadınların bu konuda daha geleneksel bir tutum içinde
oldukları ve gençlerin darbuka çalmalarına dahi pek sıcak
bakmadıkları, kendi ifadelerinde de yer almaktadır. Ayrıca,
Orhaneli ve çevresinde, yaşlı kadınların bakır çalarken tamamen
yerel türkü ve ezgileri seslendirdikleri, darbuka çaldıklarında
ise daha çok yörenin türküleri dışında, günümüzün yaygın
türkülerini seslendirdiklerine tanık olunmuştur.
Yörede bakır çalan kadınların yöre türkülerine hâkim; düğün, kına
vb. müzikli uygulamalarda aranan kişiler oldukları ifade
edilmektedir. Bakırla ezgilerin seslendirilmesi sırasında, bakır
ters çevrilip kulpu bir yana toplanarak daha zengin bir tını elde
edilmesi amaçlanır. Bu icraya daima bir diğer kadının bakırı iki
elle tutarak yardımcı olduğu ve türkülere de eşlikçi görevi
üstlendiği görülür. Eşlik eden kadınların genellikle bakır
çalandan daha genç yaşta olması dikkat çekici olup yöre müzik
geleneğinin ve kültürünün aktarılmasında önemli bir işlevi olduğu
anlaşılmaktadır. Törene katılan diğer kadınların, genç kızların ve
çocukların, bütün bu uygulamayı dikkatle izlemeleri; bazen
türkülere ve ezgilere gerek söyleyerek gerekse alkışlayarak
katılmaları, kültürel aktarımın devamlılık boyutuna bir örnektir.
Bursa’nın Orhaneli ilçesine bağlı Çöreler, Yeşiller ve Letafet
köylerinde çalınıp söylenen türkü ve ezgiler eşlik eden çalgıların
adlarıyla anılmaktadır. Sözgelimi ezgiler bakır kapla çalınırsa
‘bakır havası’, darbuka ile çalınırsa ‘dömbek havası’, kaşıkla
çalınırsa ‘kaşık havası’ denilmektedir. Yeşiller Köyü’nden
kaydettiğimiz ve yöre kadınlarınca ‘bakır havası’ olarak
adlandırılan türkülerin bazılarının sözleri şöyledir :
KAVAK SENDEN UZUN YOK
DALLERİNDE ÜZÜM YOK
BİZİM KÖYÜN İÇİNDE
YARİMDEN GÜZELİ YOK
PINARBAŞI BURAYIM
BAŞLARINA VURAYIM
SENİ GELECEK DİYE
BEN KİMLERE SORAYIM
A BENİM KINALI KEKLİĞİM
BEN SENİ NEREDE BEKLEYİM
A BENİM GÜLMEDİK BAŞIM
DAHA ON YEDİ BAŞIM
EVİMİZİN ÖNÜ KAZILDI
YARİM ASKER YAZILDI
YARİM GİTTİ ASKERE
BİZİM İŞLER BOZULDU
ALLI YAZMAYI YAZALIM
YAZILARI BOZALIM
A BENİM NAZLI YARİM
ASKERE GİTME BARİ
ASKER GERİ DÖNCEKMİŞ
KOLLARIN KALDIR BARİ
A BENİM DENGİM MENENDİM
BEN SENİ KENDİM BEĞENDİM
Bursa’nın Orhaneli ilçesine bağlı Letafet Köyü’nde kadınların
bakırla çalıp söyledikleri bakır havalarından bazı örnekler de
şöyledir :
LETAFETTİR KÖYÜMÜZ
ZEM ZEM AKAR SUYUMUZ
KÖYÜMÜZDEN ÇIKMAYIZ
BUDUR BİZİM HUYUMUZ
LETAFETİN YOLLARI
DÖNEMEDİR DÖNEME
OĞLAN SENİ ÇEVİRİ
YEDİ TÜRKÜ VEREME
LETAFETİN ANLARI
KOCA KOCA ÇAMLARI
SALIYORUM HAYVANLARI
TINGIRDASIN ÇANLARI
Ege Bölgesi ile Bursa’nın Orhaneli ilçe ve köylerinde yaptığımız
çalışmalarda kadınların müzikli uygulamalarındaki yerel halk
dansları da gözlenmiştir. Çoğunlukla kapalı mekânlarda ikili ve
karşılıklı biçimde oynanan oyunlarda belirgin bir simetri anlayışı
hâkimdir. Özellikle köylerde ikili oyunlarda kaşıkların
kullanılması yaygındır. Kaşığın ilçe ve il merkezlerinde açık
mekânlarda daha az kullanıldığı görülür. Orhaneli köylerinde
rastlanan kadın oyunlarında belli bir sıranın takip edildiği; her
yaş grubundan oyuncunun bu sıraya titizlikle uyduğu ve oyunları
disiplinli bir biçimde oynadıkları görülür.
Kadınların toplu olarak oynadıkları oyunlarda ise günümüzde
başlıca eşlik çalgısı olarak org kullanılmakta ve beraberinde
piyasada üretilmiş müzikler çalınmaktadır. Bu uygulamaların kimi
zaman kapalı mekânlara da taşındığı; hatta yerel oyun ezgileri ve
türkülerinin canlı olarak org eşliğinde seslendirildiği
görülmektedir. Bu türden uygulamalar, yöre müzik kültürünün
sürdürülmesine olanak sağlamakla beraber günümüzde daha çok
kentlerde yaygın eğlence müziği ve eğlence kültürünün geleneksel
uygulamalar üzerindeki etkisini de göstermektedir.
Toplu olarak seslendirilen ve oynanan oyunlarda rastladığımız
diğer bir olgu da kadınların iç dünyasında cereyan eden
gelin-kaynana atışmalarının mizahi bir biçimde söz ve hareket
birliği içinde anlatımı olmuştur. Sözgelimi Balıkesir’in Bigadiç
ilçesinde ve Bursa’nın Orhaneli’ne bağlı Letafet Köyü’nde
kadınlardan yaptığımız kayıtlarda bunlarla ilgili örnekler yer
almaktadır. Bazen daire biçiminde birbirlerine dönerek bazen
karşılıklı ve dörtlü biçimde oynanarak seslendirilen türkülerde
kaynana-gelin diyalogu vurgulanır.
SABAHLAR OLDU KAYNANA GELDİ (Gelin)
HALİN NEDİR GELİN HANIM DEDİ (Kaynana)
KAYNANA CİĞERİ KEDİLER YEDİ (Gelin)
SAĞLIKLAR OLSUN GELİN HANIM DEDİ (Kaynana)
(Balıkesir / Bigadiç / Kızılçukur Köyü)
KAYNAM(kaynanam) GELİR KALKARIM
ALTINA MİNDER ATARIM
MERDİVENDEN İNERİM
ŞÖYLE DURUR BAKARIM
ELİ AYDINDA
SÜRMELİM KENDİ DERDİNDE
DÖRT GÜZEL OYNUYOR
SEVDA DERDİNDE ESTE
SEVDA DERDİNDE
KAYNANAM KARA YILAN
SÖYLEDİĞİ HEP YALAN
KAYNAM(kaynanam) KIZINA GİDERSEM
RAHAT EDERİM BİR ZAMAN
ELİ AYDINDA
SÜRMELİM KENDİ DERDİNDE
DÖRT GÜZEL OYNUYOR
SEVDA DERDİNDE ESTE
SEVDA DERDİNDE
(Bursa / Orhaneli / Letafet Köyü)
Ülkemizdeki kına törenleri gerçekleştirilme biçimleri, amaçları ve
ortamları bakımından pek çok benzer motifler içerir. Ege Bölgesi
ve Bursa’nın Orhaneli köylerindeki kına gelenekleri de yöreye özgü
müzikli uygulamalarla gerçekleştirilmektedir. Gelinin ve düğüne
katılanların ellerine kına yakılması, bu mutlu olayın kutlanması
ve paylaşılmasının bir işareti sayılmaktadır ülkemizde. Kınanın
bir tepsi içerisinde üzerinde yanan mumlarla taşınması, buna
gelinin kız arkadaşlarının eşlik etmesi, kına yakan kimsenin
çoğunlukla ‘başı bütün’ olarak tanımlanan evlenmiş bir kadın,
yenge tarafından gelinin ellerine yakılması bu yörelerimizde de
karşımıza çıkar. Ayrıca, bu yörelerimizde kına tepsisinin yanı
sıra boş bir tepsinin gelinin başı üzerinde tutularak düğüne
katılanlarca tepsinin içine para atılması da dayanışma ve
yardımlaşma kültürüne bir örnek teşkil eder. Afyon’un Dinar
ilçesinin Tatarlı Köyü’nde ve Bursa’nın Orhaneli ilçe merkezinde
kına yakılması sırasında yöre ezgilerinin yanı sıra en yaygın kına
türkülerinden biri olan ‘Yüksek Yüksek Tepelere Ev Kurmasınlar’
türküsünün seslendirilmesi, ülkemizdeki diğer kına törenleriyle
ortak bir motif olarak karşımıza çıkar.
Alan çalışması yaptığımız Bigadiç’in Kızılçukur Köyü’nde kınadan
sonraki düğün hazırlığı aşamasında, gelinin başının yapılması
başlı başına bir uygulama olup saatler süren bir çabayı
gerektirmektedir. Gelin başının yapılması gelinin kız kardeşleri,
yengeleri ve diğer yakın akrabalarından kadınlar tarafından
gerçekleştirilir. Bazen de bu konuda deneyimli kimselerce yapılır.
Kızılçukur Köyü’nde gelinin baba evinden ayrılışı oldukça hüzünlü
bir ortamda gerçekleşir. Gelin başı yapılıp giydirildikten sonra
ayakta duvara yaslanır. Annesi, teyzeleri, kız kardeşleri ile son
kez vedalaşması, babası tarafından ayakkabısının giydirilmesi ve
evden tekbirlerle çıkarılması sırasında, evin dışında bekleyen
düğün alayı, davul zurnadan ‘gelin alma havaları’nı dinler.
Ege Bölgesi ve Bursa’nın Orhaneli köylerinde, kadınların müzikli
uygulamaları sırasında kültürel aktarım ve devamlılık bağlamında
en önemli göstergelerden biri de çocukların geleneklere
katılımıdır. Kadınların seslendirdiği türküler eşliğinde bazen
topluca bazen ikili, üçlü ya da tek olarak yöre oyunlarını
büyüklerinden gördükleri biçimde taklit yoluyla oynadıkları; çoğu
zaman büyüklerinin daire biçimindeki oyunlarında aralarına
karışmak suretiyle aynı coşkuyu çocukça bir edayla paylaştıkları
görülür. Çocuklar çoğu zaman bu oyunlara katılmaları konusunda
anneleri, büyük anneleri, teyzeleri ve ablaları tarafından teşvik
edilir; cesaret ve güven telkin edici yaklaşımlarla oyuna
kaldırılır ve alkışlarla ödüllendirilirler. Özellikle düğün
törenleri sırasında annenin yanında yer alan kız çocuklarının,
yöre müzik kültürü ve uygulamalarıyla bebeklikten itibaren
tanışmaları, kültürel aktarım ve kültürel devamlılığın
sağlanmasında - müziğin / müzikli uygulamaların - önemli bir
işlevi olduğunun kanıtı ve doğal bir sonucudur.
Sonuç olarak gerek Afyon (Dinar ve İhsaniye ilçeleri, Tatarlı
Köyü), Balıkesir (Bigadiç ilçesi, Kızılçukur Köyü) gibi Ege
Bölgesi illerinde gerek Bursa Orhaneli ilçesinin Çöreler,
Yeşiller, Letafet gibi köyleri ve gerekse ülkemizin diğer birçok
yöresinde rastlanması olası kadınların müzikli uygulamalarının,
bildirinin en başında belirtilen; kültürel öğelerin ve sözlü
ürünlerin yaratım – seslendirme (icra etme) - aktarma (nakletme) –
izleme (algılama) - taklit etme aşamalarında etkin bir rol
oynadığını söylemek mümkündür. Ancak bu görüş toplumun diğer
yarısını oluşturan erkeklerce geleneklerin sürdürülmediği
şeklindeki eksik bir söylemi içermemektedir. Bununla beraber
gelenekselliğin ağır bastığı topluluklarda, erkeklerin çeşitli
toplumsal alanlarda, farklı gruplarla bir arada bulunmaları; yerel
müzik, dans vb. diğer uygulamalarda yörenin karakterinin dışında
farklı unsurlarla daha kolay karşılaşılması ve kültürel
devamlılığın daha erken kesintiye uğraması doğal sonucunu
getirecektir. Konuya bu yönüyle bakıldığında, ülkemizde geleneksel
yaşam biçimini sürdüren kırsal ve köylerdeki kadın topluluklarının
müzikli uygulamalarının araştırılmaya ve incelenmeye değer
oldukları anlaşılmaktadır.
1 Söz konusu bu zincir bildiriye konu
olan kültürel aktarım ve devamlılık bağlamına tarafımızdan bir
model olarak önerilmiştir.
2 İbrahim Armağan, Yöntembilim – 2
Bilimsel Araştırma Yöntemleri, D.E.Ü. GSF Yayınları No: 16/b,
İzmir, 1983, s. 60.
3 İbrahim Armağan, a.g.e., s. 98.
4 Lauri Honko, “Ağıtlar: Yeniden
Yaratma Yapı ve Tür Problemleri” (Çeviren: İsmail Görkem),
Halkbiliminde Kuramlar ve Yaklaşımlar, Milli Folklor Yayınları,
Ankara, 2003, s. 98.
5 Lauri Honko, , a.g.m., s. 336.
6 Jeff Todd Tıton, “Müzik, Halk ve
Gelenek”, (Çeviren: Murat Karabulut), Halkbiliminde Kuramlar ve
Yaklaşımlar, Milli Folklor Yayınları, Ankara, 2003, s. 373.
7 Mahmut Tezcan, Türk Ailesi
Antropolojisi, İmge Kitabevi, Ankara, 2000, ss. 229-230.
8 Gerard Henri Behaque, , “Müzik
Performansı”, (Çeviren: Mustafa Sever), Halkbiliminde Kuramlar ve
Yaklaşımlar, Milli Folklor Yayınları, Ankara, 2003, s. 380.a.g.e.,
s. 152.
9 Ahmet Şükrü Esen, Anadolu Ağıtları,
İletişim Yayınları, İstanbul, 1997, s. 30.
10 Ali Rıza Yalman (Yalkın), Cenupta
Türkmen Oymakları I, Kültür Bakanlığı Yayınları: 256 Kültür
Eserleri: 14, MEB Basımevi, Ankara, 1977, ss. 267-268.
11 Mehmet Öcal, “Halk Müziğimizde
Toplu Çalma-Söyleme Geleneği”, Folklor / Edebiyat, C. VI, S. 21,
Ankara, 2000 / 1, s. 209.
*Ege Üniversitesi D.T.M. Konservatuvarı
Öğretim Üyesi
|