ana sayfa
türkü sözleri
türkü notaları
türkü hikayeleri
gönül verenler
bağlama-nota
ozanlarımız
halk müziği
konser-tv
kitaplık
yazılar
sözlük
arşiv
linklerimiz
görüşleriniz
site içinde ara

Güncellemelerden haberdar olmak için
e-mail listemize üye olunuz. 

İsim: 
E-mail: 
            
 

 
  
 EMİRDAĞ YÖRESİ AĞITLAR

Dr. Ömer Faruk YALDIZKAYA

       
   Bu bildiride sizlere, manevi yapımız gevher taşı, millî şiirlerimizin en dokunaklısı olan, tesiri yüreğimizi kaynatarak damarlarımızı yakan Emirdağ yöresi ağıtlarını çeşitli yönlerden incelemeye çalışacağım.

Bilindiği gibi, ağıtlar çoğu kez kaleme alınıp yazıya dökülmezler ve onları söyleyen kişilerin ölümüyle de silinip giderler. Onlardan geriye bölük, pörçük birkaç dörtlükten başka birşey kalmaz. Bu bildiriyle az da olsa bu değerlerin saklanmasına katkıda bulunursam mutluluk duyacağım.

Ege Bölgesi'nin iç Batı Anadolu bölümünde yer alan Emirdağ ilçesi Afyonkarahisar iline bağlıdır. İlçenin doğusunda Konya'nın Yunak, güneyinde Afyonkarahisar'ın Bolvadin, Kuzeyinde Eskişehir'in Çifteler ve Sivrihisar ilçeleri, batısında ise Afyonkarahisar il merkezi yer alır. Tarih boyunca birçok medeniyetin yaşadığı Emirdağ yöresine son olarak Oğuzlar'ın Bayat, Bayındır, Çepni, Döğer, Karaevli, Kayı, Peçenek, Yıva ve Yüreğir boylarına bağlı âşiretler yerleşmiştir. Emirdağ'ın ilk adı yöreye yerleşen Muslucalu Türkmenlerinden dolayı "MUSLUCALU" dur. 1866'da devrin hükümdarı Sultan Abdülaziz'den dolayı "AZİZİYE" adını alan ilçe, 1932 yılında güneyinde yükselen Emirdağlarına atfen "EMİRDAĞ" adını almıştır. Zengin bir tarih ve folklor hazinesine sahip olan ilçenin bugüne kadar üzerinde en az durulmuş konularından birisi de ağıtlardır.

İnsanoğlu, hayatın en büyük gerçeği ölüm karşısında uysal, teslimkâr, az isyancı fakat olabildiğince üzüntülüdür. Ölüm karşısındaki bu üzüntüsünü düzenli düzensiz söz ve ezgilerle ifade edilmiştir. İşte, insanoğlunun yüreğinin titreyişi sonucu söylediği bu şiirlere "AĞIT" adı verilmiştir. Şu halde ağıtlar, ölen kişinin ardından dökülen gözyaşları ve çekilen gönül ızdırabının acı dolu terennümleridir.

Bugüne kadar birçok araştırmacı ağıtlar konusunda çeşitli görüşler ortaya atmıştır. Bu konuda Sadettin NÜZHET şöyle diyor: "İhanet eden, sadakâtsizlik gösteren aşk, tatmin edilemeyen muhabbet, gençliğin geçişi, ömrün kısalığı, cihanın fâniliği, feleğin sitemleri, talak mak'ussiyeti, iftiraklar, tahassürler… ilk insanları ağlatmışlar veya onlara ağıtlar söyletmişlerdir. Şu halde ağıt denilen manzumeler beşeriyetle beraber doğmuştur. Eşlerinden, yavrularından, yurt ve yuvalarından ayrılan hayvanlar nasıl üzüntülerini hazin seslerle, feryâd ve figânlarla ilân ederlerse beşerde mustarihane nevhalarını düzdüğü sözlerle kâinata haykırmıştır "
1

İslamiyet'ten önceki devirlerde "sagu" deyimi ile karşılanan ve hiç şüphesiz "sıgtamak" ağlamak" fiilinden türemiş ağıta bugün Azerbaycan'da "ağı" Kerkük Türklerinde "sazlamağ", Türkmence'de "ağı" yanında "tavs", "tavşa" adları verilmektedir.
2 Fransızca'da " èlègie" kelimesiyle ifade olunan ağıda, Çağatayca'da "yığlamak", Kırgız-Kazaklarda "coktav" denilmektedir.

Ağıt-ağıtçı kelimesine ilk defa "sıgıt-sıgıtçı" olarak Orhun Kitâbelerinde rastlıyoruz. Kültigin öldüğü zaman, kardeşi Bilge Kağan'ın ağzından Yulığ Tigin onun cenaze merasimini şöyle anlatıyor: "Yugcı, sıgıtçı, Kıtay, Tatabı budun başlayu Udar Sengün kelti" yani "Ağlayıcı ve sızlayıcı olarak Hıtay Tatabı milletlerinden Udar-Sengün geldi" denilmektedir. (Birinci âbide, şimâl ciheti)
3 gösteren ifâdelere rastlamak mümkündür.

Oğuz destanlarında da anlatıldığına göre, Basat da ağabeyi Kıyan Selçuk'un Tepe-Göz tarafından öldürüldüğünü öğrenince hüzün verici bir ağıt söyleyerek uzun uzun ağlamıştı.4

Kaşgarlı Mahmud'un Alp Er Tunga'nın yoğ törenindeki ağıttan aldığı şu beyitte tören şöyle tasvif ediliyor:

Herkes kurt gibi uluşuyor
Yakasını yırtarak bağırıyor
Ünü çıkınca haykırıyor
Gözü örtülesiye kadar ağlıyor 5

Türkmen töresinin anlâm ve özelliğini kaybetmeden günümüze kadar geldiği Emirdağ yöresinde, ölenin ardından ağıt söyleme geleneği yıllardır sürdürülmektedir. Ağıt söyleme "ağıt yakma" olarak tanımlanır. Bu gelenek Emirdağ toplumunda o kadar yer etmiştir ki, ardından ağıt yakılmayan kişiler için "ölüsü garip oldu" denilmekte ve böyle kişiler toplumda sevilmeyen kişiler olarak görülmektedir. Bu nedenle, Emirdağ yöresinde ardından ağıt yakılmayan ölü yoktur.

Ağıt geleneği sadece Emirdağ'da yaşayan Türkmenler arasında değil, Emirdağ'dan çeşitli vesilelerle göç edenler arasında da halen devam etmektedir. Bununla ilgili bir anekdotu sunmak istiyorum. Avrupa ülkelerinde, özellikle Belçika'da 30.000'e yakın Emirdağlı yaşamaktadır. Bunların birçoğu her yıl yaz aylarında yıllık izne gelirler. Benim de çok yakın akrabalarım orada bulunuyor. Kendilerine, Belçika'da ölenler için ağıt yakıp-yakmadıklarını sordum. Ağıtçılığı ile de tanınan dayımın hanımı Gülsüm Tapmaz " ağıt yakılmaz mı hiç? 3-5 kadın birleşir höyküre höyküre ağlarız…" dedi. Hatta, Emirdağ'da ölen yakınları için de toplaşıp ağıt yaktıklarını söyledi.

Emirdağ'da ağıt, ölüm hadisesinin oluş şekline göre, ölü kalkmadan veya kalktıktan sonra yakılıyor. Ama, asıl ağıt yakma âdeti, ölü kalktıktan sonra başlar. Çünkü, ancak o vakit bütün eş, dost ve akrabalar "başsağlığına" gelirler. Fakat bu gelenler ölü sahibini teselli edecekleri yerde onun dertlerini tazeliyorlar. Ölüye gidip de ağlamamak ayıp sayılıyor. Ölü evine gelenlerin kimi "vah tuf"la dizlerini döğer, kimisi de ağıt söyleyerek bir görevi yerine getirmek, ölene fazla yandıklarını göstermek için ağlamaktadır. Kafiye tutturmakta güçlük çeken ağıtçılar bilinçli olarak hıçkırarak ağlarlar. Söyleyişe uygun kafiyeyi bulduktan sonra da kaldıkları yerden devam ederler. Daha da bu yükün altından kalkamayanlar bayılmayı ve kriz geçirmeyi çare olarak görürler. Bayılma olayına "diş kitlenmesi" denir. Birkaç kadın tahta kaşığın sapıyla dişleri açarak bayılan kadını ayıltmaya çalışırlar. Ayılan kadın ağıda kaldığı yerden devam eder.

Emirdağ'da ağıt yakmakla tanınan kadınlar vardır. Topakkız (Gülsüm Köse), Halide'nin Döne (Döne Öksüz), Almalı Hanım (Akın) gibi yörede ünlü ağıtçı kadınların 60-70 yıl önce söylediği ağıtlar günümüze kadar gelmiştir. Emirdağ'da ağıt yakanlara herhangi bir ücret ödenmez. Bu iş dostluk için "hasbi" olarak yapılır.

Ağıt yakan kadınların yanına "soyka" adı verilen ölünün elbisesi getirilir. Tabii ki bu hadise hisleri biraz daha kamçılar. Eğer ölü sahibinde de ağıt yakmak kabiliyeti varsa o vakit ağıt dialog şeklini alır. Bir dörtlük ağıt yakan, bir dörtlük ölü sahibi söyler. Buna orada bulunan başka kadınlarda dörtlüklerle iştirak edebilir. Karşılıklı söylenen dörtlükler bazen soru-cevap, bazen de atışma ve taşlama şeklini almaktadır. 1928 yılında Çıka dayı tarafından öldürülen Cerci(Yusuf Kalender)'ye Bacısı Topakkız(Gülsüm Köse) ile Topakkız'ın kızlarından Fatma Tapmaz, Telli hanım ve Ekiz Türkmen'in karşılıklı söyledikleri ağıdı sunuyorum:

Fatma Tapmaz: Kumaştan işlikte kadife yelek
Beylere düşmemiş boyalı konak
Dilerim dayım da sağlığına dilek
Gurbanlar olurum Cerci Dayıma
Güzel gelinlerin harcı dayıma

Topakkız: Anamın oğlu da çınar ağacı
Beş çobanı vardı üçü deveci
Duymuşda geliyor şu Deli Hacı
Hacı gelmeyince Çıka vurulmaz
Beyime beyime Cerci beyime
Güzel gelinlerin harcı beyime

Fatma Tapmaz: Aşağıdan gelen onun yaylısı
Parıl parıl parıldıyor aynısı
Bir değilidi de iki karısı
Dayımı dayıma Cerci dayımı
Güzel gelinlerin harcı dayıma

Topakkız: Ağam ata biner doğan kuş gibi
Cemalettin ile bir kardeş gibi
Geldi geçti hayalinen düş gibi
Gurbanlar olurum yaralı beyim
Bozhöyük buraya aralı beyim

Fatma Tapmaz: Ayağına giyer parlak ilastik
Yaylısının içi al yeşil yastık
Mahşeremi kaldı şu bizim küslük
Gurbanlar olurum Cerci dayıma
Güzel gelinlerin harcı dayıma

Telli Hanım: Açın pencereyi yeller işlesin
Kürkünde de yaz davarı kışlasın
Karıları istilahhı boşlasın
Gurbanlar olurum Cerci dayıma
Güzel gelinlerin harcı dayıma

Ekiz Türkmen: Sabahleyin kalktım poyraz havası
Gaterlenmiş çaldan gelir devesi
Bu dünyada kalmışımış havası
Gurbanlar olurum Cerci dayıma
Güzel gelinlerin harcı dayıma

Fatma Tapmaz: Topakev tutardı halat urganlı
Karyolada yatar balâ yorganlı
Hocaya da gider önü kurbanlı
Gurbanlar olurum Cerci dayıma
Güzel gelinlerin harcı dayıma

Topakkız: Averen'de kırkılırdı yapağı
Sürüden kıymetli tombul köpeği
Çıka dayı boşmu buldu sokağı
Gurbanlar olurum Cerci dayıma
Güzel gelinlerin harcı dayıma

Emirdağ'da ağıt sadece ölüm olayı ile sınırlı değildir. Bunun en güzel örneği, Millî kahraman Atatürk'ün mezârının İstanbul-Dolmabahçe sarayı'ndan Ankara'ya nakledilmesi sırasında aşağıda sunacağım Halide'nin Döne'nin söylediği ağıttır:

ATATÜRK'E AĞIT

Sana diyom sana Mustafa Kemal
Riyâkâr kulların yalandan yanar
Bu dünyada senin başına döner

Saraya gel Gazi baba saraya
Sen düşürdün bir soğukluk araya

Işık dünya başımıza dar geldi
Gazi baba hepisinden zor geldi

Saraya gel Gazi baba saraya
Sen düşürdün bir soğukluk araya

İstanbul'dan Ankara'ya yürüdü tren
Moskof'un kralı salına duran

Saraya gel Gazi baba saraya
Sen düşürdün bir soğukluk araya

Paşalar içinde Gazi'dir süslü
İresmi geçitte de milleti yaslı
Sarayın içinde kılıcı paslı

Saraya gel Gazi baba saraya
Sen düşürdün bir soğukluk araya

İsmet kondu sarayına yurduna
Ağladı askerin düştü ardına
Anan kızı olsayıdı yanarıdı derdine

Saraya gel Gazi baba saraya
Sen düşürdün bir soğukluk araya

İstanbul'un etirafı denizden avlu
Ne bir kızı kalmış nede bir oğlu
Saraydan eğlenmez Paşa'nın göynü

Saraya gel Gazi baba saraya
Sen düşürdün bir soğukluk araya

Ağıtçı kadının ölenin yakını olması da gerekmez. 1947 yılında, Başkonak köyünün Arzılı mahallesine bir askeri uçak düşer ve kazada iki pilot subay şehit olur. Bunun üzerine ünlü ağıtçı Halide'nin yaktığı ağıdı sunmak istiyorum.

PİLOTLARIN AĞIDI

Zabitlerin gözünd(e) olur gözlüğü
Yanmış tayyaresi kalmış tozluğu
Tükenmiş mi yiğitlerin azığı

Dumanlı dağlardan geçemedin mi?
Kırıldı kanadın uçamadın mı?

Hava sisli görmemiş yolunu
Kapmışda koyvermiş direksiyonu
Bunlar ölmüş ölümlerin zorunu

Dumanlı dağlardan geçemedin mi?
Kırıldı kanadın uçamadın mı?

Kanadım kırıldı "uçamam" demiş
Dumanlı dağları "aşamam" demiş
"Vay anam" demiş de yanmış can vermiş

Dumanlı dağlardan geçemedin mi?
Kırıldı kanadın uçamadın mı?

Öyle ağıtlarımız var ki, gidipde dönmeyenlerin, vatan için can, bayrak için kan verenlerin ağıdı. Plevne'de, Yemen'de, Sarıkamış'ta, Çanakkale'de kalanların ağıdı. Suvermez köyünden Devecioğulları sülâlesinden Macar lâkaplı Salih'in Çanakkale'de şehit düşmesiyle, anası tarafından yakılan ağıt böyle bir ağıttır.

ÇANAKKALE AĞIDI

"Hücûm" demiş Alamanın zabiti
Yavrumun kefeni asker kabutu
Salına girmeye yoktur tabutu
Yoksa yavrum seni vurdular m'ola
Kefensiz gabire goydular m'ola

Topun dumanı da ağmış havaya
Gözlerim yavrumu dönmez sılaya
Goltuğuna girmiş çifte sıhhıya
Yoksa yavrum seni vurdular m'ola
Kefensiz garibe goydular m'ola

Çanakkale nerde, suvermez nerde?
Her ana dayanmaz bu zalim derde
Ahmed'in babasız eğlenmez evde
Yoksa yavrum seni vurdular m'ola
Kefensiz garibe goydular m'ola

Derinimiş Çanakkale deresi
Goygunumuş şehidimin yarası
Acıya dayanmaz garip anası
Yoksa yavrum seni vurdular m'ola
Kefensiz garibe goydular m'ola

Senin yavrum beşik ile belede
Yadigârın galdı yavrum geride
Bir gelin eğlenmez ıssız bir evde
Yoksa yavrum seni vurdular m'ola
Kefensiz garibe goydular m'ola

Bir günüm doğarda, bir günüm batmaz
Şu ıssız evlerde bir gelin yatmaz
Oğlumun yerini kimseler tutmaz
Yoksa yavrum seni vurdular m'ola
Kefensiz gabire goydular m'ola

Emirdağ yöresi ağıtlarında, değişik bir anlatım tarzı kullanarak ölenin iyi yönlerini anlatır. Nasıl öldüğü, ölümünün ne gibi sonuçlar doğuracağı anlatılır. Kocası öldükten sonra çocukları ile birlikte evden çıkarılacağından korkan kadın bu endişesini ne güzel ifade ediyor:

Abdil ağam hatırıma değerse
İzzet ağam dükkanından kovarsa
Beş tane guzumda boyun eğerse
Kapıdan kovsalar ben yine gitmem
Beş tane guzumu ben öksüz etmem
( Bayram beyin ağıdından )

Bir başka ağıtta da buna benzer ifadelere rastlıyoruz:

Dayım öğkecektir beni kovarsa
Abdil ağam hatırıma değerse
Nuri'm de kapıdan boyun eğerse
Üç tane guzuyu ben öküz etmem
( Emir ağanın ağıdından )

Bazı ağıtlarda ölü sanki konuşuyormuş gibi bir hava vardır. Adi bir suçtan dolayı hapse düşen bir süre sonra hapisten kaçan Demircili köyünden Gıldolak lâkaplı Mehmet Kantar, Emirdağlıların Karataş mevkiinde müfreze tarafından vurulur. Vurulması üzerine yakılan ağıtta :

Gıldolak demeyin Mehemmet deyin
İşte ben ölüyom adımı goyun
Gınamam komşular sizler de duyun
Alınan avlandım ona yanarım

Ceviz dalı gibi sallanamadım
Mavzer omuzumda davranamadım
Dostum düşman imiş ben bilemedim
Ben bin elâ gözlü yârden ayrıldım

Yöremizde, ölmeden önce kendi ağıdını söyleyenlere de rastlanmaktadır. Ailesi tarafından sevdiği gençle evlendirilmeyen ve zorla amcasının oğluna verilmek istenen Hamzahacılı köyünden Rabia adlı genç kız, intihar etmeden önce kendi ağıdını yazmıştır.

Altınıma ben boynuma dizerim
Ağlayı ağlayı destan yazarım
Zorunan kötüye veriyor babam
Ölümünen olsa gene bozarım

Keşif geldi kapımıza dayandı
Sarı saçlar fışkılara boyandı
Sana diyom sana ey zalim baba
Biricik kızına nasıl dayandı

Evimizin önü üç dallı kiraz
Bir yanı kırmızı, bir yanı beyaz
Kutnu yorganlarda yatmaz iken
Fışkının içinde ne aman ayaz

Ağıtlarda halk şairlerinin eserlerinden, daha evvelki ağıtlardan parçalar bulunabiliyor. Bunların mevzu ile en çok alâkalı ve ağıt haline gelmeye elverişlilerinden mısralar, beyitler, hatta bazen ufak değişikliklerle kıt'alar alınıyor. Bir ağıttaki,

Ağam ata biner bağrı yukarı
Silah takınır da gümüş tokalı
Babanız oldu da öte yakalı
Babasız kızımı gelin ediyom
( Esad ağanın ağıdından )

mısraları ile bir başka ağıttaki,

Dayım ata biner uyru yukarı
Sim kılıç takınır altın tokalı
Acısı burada öte yakalı

Niye godun gittin allı gelini
İleri durdunda verdin serini
( Atağ beyin ağıdından )

1981 yılında, Karacalar köyünden " sini " çalıp, türkü söylemesiyle tanınan Kepaze'nin Nuri ( Nuri İN )'den derlediğim türkünün bir dörtlüğündeki:

Karacalar derler derenin içi
Gıyak gelinlerin sallanır saçı
Gelin arkadaşlar yanıma gelin
Yüklenmiş gidiyor gelinin göçü

mısraları, Hamzahacılı köyünden Rabia'nın ağıtı'nda şöyledir:

Hamzahacılı derler derenin içi
Yârden ayrılanın sallanır saçı
Ne sen bana doydun nede ben sana
Yüklendim gidiyom ardıma göçü

Türküde yer alan Karacalar köyü dere içinde, çukur bir arazide kurulmuştur. Oysa, Hamzahacılı köyü düz, ovalık bir arazidedir. Bu nedenle, ağıttaki ilk iki mısranın kafiye tutturmak, ağıda ahenk kazandırmak için doldurma mısralar olarak kullanıldığını görüyoruz.

Sonuç olarak, Emirdağ'da ağıt geleneği sürüp gidiyor. Emirdağ'ın köylerinden bir çoğunu gezdim bir çok ağıt dinledim ve derledim. Bunların bir kısmını " Her yönüyle Emirdağ " adlı kitabımda yayınladım. Bu konudaki çalışmam halen devam etmektedir.

Bu çalışmanın bizden sonra yapılacak çalışmalara basamak teşkil etmesi dileğiyle, derlediğim bir kaç ağıdı sunuyorum.


AĞITLARDAN ÖRNEKLER

Ceylan Elmas, bir ailenin tek erkek çocuğudur. Elektrik çarpması sonucu ölür. Ölümü üzerine daysının kızı tarafından aşağıdaki ağıt yakılır.

Direkten tutmuşda yakmış elini
Yetişip de soramadık halini
Neymiş halam da oğluyun suçu
Savcı, polis çevirmişler yanını

Bir bavulda kitapları basılı
Kendi resmi başucunda asılı
Kurbanlar olurum gademsiz halam
Gayri Ceylan'ından ümit kesildi

Hemi berber idi hemi talebe
Düğün mü ediyon başın kalaba
Gurbanlar olurum garip Ceylan'ım
Halamı goyup da gitme mezara


ESAD AĞA'NIN AĞIDI

Ağıt 1963'de karısı Fadime hanım tarafından yakılmıştır.

Göğüs yayla derler sivri kaleli
Yaylaya göçerdik gater develi
Gelir ağaların boynu kefeli
Gurbanlar olurum kibar beyime
Kır atın üstünde kibar beyine

Ahırıma besereğim bağlanır
Ağnağımda çifte gater yağlanır
Kızın gelin olur, oğlun evlenir
O zaman isterim yadın oğlunu

Ağam ata biner bağrı yukarı
Silah takınırda gümüş tokalı
Babanız olduda öte yakalı
Babasız kızımı gelin ediyom

Ağam dayanmadan binerdin ata
Daha yol mu kaldı gabirden öte
Biz bilerek ağamıza yapmadık hata
Gurbanlar olurum aslan beyime

Ağam beygirini çeker bayıra
Öksüz çocukların Allah gayıra
Ben de güvenmiyom işin sonuna
Gözle yavrularım baban gelecek

Bir ıvga geldi de boyumu aştı
Kızın gelin oluyo tebdilim şaştı
Babalı zamanlar aklıma düştü
Gadir mevlâm gediciğin oldu mu?
Kötü gader dediciğin oldu mu?

Hemi ağayıdı, hemi beyidi
Ardımı verdiğim karlı dağıdı
Bir gün evvel kibar beyim sağıdı
Sen ölüp de kalışıma ne dersin?
Benden evvel gidişine ne dersin?

Çıkar çıkar merdiveni dinlenir
Erzurum'da, Kayseri'de söylenir
Feryadıma hep bülbüller dillenir
Gurbanlar olurum kibar beyime


KUBAT OĞLU ABDİL'İN AĞIDI

Karacalar köyünden Abdil Kubat'ın ölümü üzerine, karısı tarafından aşağıdaki ağıt yakılmıştır.

Abdil ağam Kubatların yiğidi
Köyünün içinde sanki beyidi
Dilden dile destan olsun ağıdı

Eşime eşime Abdil eşime
Yârime ağlarım kendi başıma

Aldığı motoru goşulu kaldı
Atlarının alnı poşulu kaldı
Yeni yaptığı ev döşeli kaldı

Eşime eşime Abdil eşime
Yârime ağlarım kendi başıma

Yandım bu ateşe kavruldu özüm
Bir oğlum olsaydı deseydim guzum
Babasız yetimdir üç tane gızım

Eşime eşime Abdil eşime
Yârime ağlarım kendi başıma

Cenazesi geldi Emirdağ'ından
Ciğerlerim sökülüyor bağından
Figân koptu Karacalar köyünden

Eşime eşime Abdil eşime
Yârime ağlarım kendi başıma

Eşi, dostu Karacalar almadı
Gınaman komşular aklım kalmadı
Herkes geldi Abdil ağam gelmedi

Eşime eşime Abdil eşime
Yârime ağlarım kendi başıma


KAYNAKLAR

(1) Konya Halkiyat ve Harsiyatı, S. Nüzhet-M. Ferit, Sh-109
(2) Halk Edebiyatına Giriş, Prof. Dr. Şükrü Elçin, Sh-287
(3) Edebiyat Araştırmaları, Prof. Dr. Fuad Köprülü, Sh-90
(4) Oğuzlar, Prof. Dr. Faruk Sümer, Sh-405
(5) Eski Türk Dini Tarihi, Prof. Dr. Abdülkadir İnan, Sh-61

KAYNAK KİŞİLER

1- Elif Yaldızkaya, 80 yaşında, Ev kadını, 2 çocuklu, Okur-yazar değil.
2- Dudu Kâhya, 75 yaşında, 5 çocuklu, Okur-yazar değil.
3- Döne Kocaman, 64 yaşında, 7 çocuklu, Okur-yazar değil.
4- Gülsüm Tapmaz, 61 yaşında, 6 çocuklu, Okur-yazar değil.
5- Fakı Edeer, 36 yaşında, Mahalli sanatçı, İlkokul mezunu.
6- Ulviye Yaldızkaya, 50 yaşında, Ev kadını, 5 çocuklu, Okur-yazar değil.




 



anasayfa l notalar l sözler l bağlama l hikayeler l gönül verenler
halk müziği l ozanlar l yazılar l kitaplık l konser-tv l linklerimiz l görüşleriniz

Herhangi bir konuda yazışmak için: turkuler@turkuler.com