Bilindiği gibi türkülerin en önemli özelliklerinden biri de yaşanmış
duygular sonucu ortaya çıkmış olmasıdır. Bu nedenle icra edilirken
de hissederek, anlatılan duyguyu yaşayarak, duyarak icra etmek
oldukça önemlidir. Gerek farklı duygular yaşanmasından ve gerekse
her yörenin yaşama biçimi farklı olduğundan dolayı her yörenin müzik
kültürü ve yapısı da farklı farklıdır. Bu bağlamda gerek bu
duyguların günümüze kadar taşınmasında, gerekse bu kültürün günümüze
kadar aktarılmasında köprü vazifesi gören mahalli sanatçıların rolü
ve önemi büyüktür. Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali, Ramazan
Güngör, Hisarlı Ahmet, Celal Güzelses, Halit Arapoğlu, Zaralı
Halil.... gibi adlarını duyurmayı başarabilen şanslı mahalli
sanatçılar bulunmakla birlikte; bir çoğu da “Bâkî kalan gök kubbede
hoş bir seda imiş” misali bir seda bırakarak adlarını duyurmuş
olsunlar veya olmasınlar büyük bir çoğunluğu yokluk ve sefalet
içerisinde yaşayarak geçip gitmişlerdir. Gaziantep’li Şerif Akbağ ve
Kırşehirli Muharrem Ertaş’da bu sanatçılardandır. Bu iki sanatçının
birleştiği ortak nokta ise; özellikle iskan havalarındaki
ifadelerinin benzerliğidir.
Bir uzun hava formu olarak bozlak; Orta Anadolu’da Kırşehir,
Kırıkkale, Yozgat, Ankara, Ayaş, Beypazarı, Ürgüp, Çorum, Kayseri,
Niğde, Nevşehir dolayları ile Çukurova da Yörük Türkmenlerinin
yaşadığı bölgelerde yoğun olarak görülmektedir. Yalnız bu yörelere
ait her uzun hava da bozlak değildir. Bozlaklar serbest ritimli
(Usûlsüz) ezgiler olmasının çok ötesinde bir takım icra özellikleri
taşımaktadır. Bozlağın sözlük anlamı acı acı bağırmak ve feryat
etmektir. Kelime olarak develerin bozulamasından çıktığı konusunda
görüşler bulunmaktadır. Develer yaz gelince yaylaları, son güz
ayından sonra da kışlıkları özlerler. Bu zamanlarda yanık uzun
sesler çıkararak bu özlemlerini dile getirirler. Develerin çığlık
koparır gibi çıkardıkları bu sese Türkmenler, “Bozulamak veya
Bazlamak” demektedirler. Bozlak kelimesinin de buradan çıktığı
düşünülmektedir. Ayrıca “Bozuk”1 adı verilen bir çalgı ile çalındığı
için bozlak denildiği konusunda da düşünceler vardır. Bu
düşüncelerle birlikte bazı yazılı kaynaklarda bozlakla ilgili şu
bilgiler bulunmaktadır:
1-Türk halk müziğinde bir uzun hava çeşididir. Daha çok Orta
Anadolu’da söylenmekle beraber, yurdumuzun diğer bölgelerinde de
rastlanır. Kelimenin aslı, yakarış-haykırış anlamında olan
bozulamaktan gelir.2
2-Türk halk müziğinde, Orta ve Güney Anadolu’ya özgü uzun hava
türü.2.Türk halk müziğinde bir ayak. Klasik Türk müziğindeki kürdi
makamına benzer.3. Kuzey Doğu ve Güney Anadolu’da türkülü halk
hikayelerine verilen ad.3
3-Türk halk müziğinde bir türkü makamı ve bu makamla söylenen uzun
havalar.Bozlamak; bağırmak, çığlık atmak, ağlamak, sızlamak.4
4-Hikayeli türkü söylemeye Çukurova’da, bozlak denilmektedir. Bozlak
teriminin halk müziğinde bir form olan uzun havalarla ilgisi olmayıp
hikayeli türkü anlatma, söyleme geleneğinin adıdır. Ayrıca
hikayelerde söylenen türküler de uzun hava tarzındadır. Belki de
türkülerin uzun hava formunda oluşundan bozlak adı verilmiş, Türk
halk müziğindeki bozlak denilen uzun havaların adı böylece ortaya
çıkmıştır.5 .....Güney ve Orta Anadolu’da bilhassa Türkmen boylarının
dolaştığı yerlerde bir türkü makamıdır.6
5-Bozlak hiç şüphesiz uzun havaya bağlı bir türdür. Doğrusu bozlak
belirsiz bir kavramdır. Genel olarak denebilir ki, çoğunun
güftesinde on bir heceli dizeler bulunur, kesin bir yapısal biçimi
vardır, konu bakımından da sevda türkülerini andırır.
7
6-Bozlak kelimesi; Ağlamak, sızlamak anlamlarına gelen bozlamak
sözcüğünden türetilmiştir. 8
7-Bozlak, Orta Anadolu’nun batısı ile Batı Anadolu’nun doğu kesimi
ve Çukurova’nın bulunduğu geniş bir alanda yaygın olarak okunan bir
uzun hava türdür. 9
8-Develer ilkbahar gelince yaylaları, son güz ayında da
kışlakları(Çukurova’yı) özlerler. Bu özlemleri sırasında yanık uzun
sesler çıkararak duygularını dile getirirler. Develerin çığlık
koparır gibi bağırarak çıkardıkları bu sesin adı
“Bozulamak-Bazlamaktır” 10
9-Dağ ve oymak havalarının karakteristik bir örneği olan bozlaklar,
tarz ve üslûp itibarı ile de muhteliftir. Herhangi bir konu ifadesi
olarak söylenen serbest deyişin, esas taraflarından birini belirten
bozlak tarzı; yiğitleme bozlak, güzelleme, harbi, yanık, ağıtlama,
kerem bozlağı gibi mevzulara göre söylenir ve her mevzunun ismini
alırlar. 11
10-“Bozlak” diye bugüne kadar tespit edilen metinler incelendiğinde,
bunlardan hikâyesi tespit edilenlerin büyük bir çoğunluğunun acı
veren bir olay üzerine söylendiği ifade edilebilir....Bozlak
ezgilerinin dinleyiciler üzerinde bıraktığı etki, neşelendirici
değil, tamamen hüzün verici duygular uyandırır.
12
Yapılan bu tanımlardan da anlaşılacağı gibi; bozlak melodileri
çoğunlukla uzun hava formunda icra edilmektedir. Bozlaklar
söylenirken oldukça tiz seslerden başlanarak pes seslere doğru bir
seyir gösterir ki bu makbul sayılır. Bu icra öyle bir icradır ki
içerisinde; ağlama, göç, isyan, iskân, çığlık, sitem, haykırış,
yiğitlik ve kahramanlık gibi insana özgü bu duygu ve olayların
hepsini bulmak mümkündür. Bunun ile birlikte bölgelere ve şehirlere
göre bozlağın seyrinde değişiklikler de görülebilir. Fakat
yukarıdaki tanımlarda da görüldüğü gibi bozlağın bir makam olarak
adlandırılması ki burada; kürdi makamının si bemol almış şekli
anlatılmak istenmektedir bu son derece yanlıştır. Çünkü bozlaklar
bir çok dizi ve makamda olabilir veya birçok makama benzeyebilirler.
Neşet Ertaş ile ilgili yapmış olduğu çalışmanın bozlaklar bölümünde
Bayram Bilge TOKEL; “Bozlaklar bir tek makamda değil, çok çeşitli
makamlarda icra edilen ve kendine özgü makam seyirleri dahi gösteren
estetik bir formdur. Yani bozlaklar bir makamda değil bir çok
makamda olabilir veya benzeyebilirler.”13 diyerek bu konu ile ilgili
düşüncelerimizi desteklemiştir. Ayrıca “Bozlak Ayağı” tabirinin
makam karşılığı kullanılmasının da ayrı bir yanlış olduğunu ifade
etmektedir.14
Kırşehirli Muharrem Ertaş ise bilindiği gibi, Orta Anadolu bozlak ve
halay havaları ile “Çukurova Ağzı” olarak ta bilinen Dadaloğlu
yiğitlemelerinin en iyi temsilcilerinden birisidir. Belirli bir
öğrenim görmeyen Ertaş; 5-6 yaşlarından itibaren kendisini dopdolu
bir müzik ortamında bulur. Çünkü babası ve yakınlarından bir çoğu
müzisyendir. Bu yaşlarda iken dayısı Bulduk ustanın yardımları ile
bağlama çalmaya başlamıştır. Daha sonraları kendisini daha iyi
yetiştirmek için yörenin iyi bağlama ustalarından olan Yusuf ustanın
yanında çıraklık yaparak hem kendisini geliştirmiş hem de
repertuarını zenginleştirmiştir. Bir süre sonra Kırşehir’de ve çevre
illerdeki düğünlerde aranılan mahalli sanatçı olmuştur. “Muharrem
Ertaş, 70 li yılların sonlarına doğru bir TV programında okuduğu,
sözleri Dadaloğlu’na ait ünlü “Avşar Bozlağı” ile yurt genelinde
adını duyurmuştur. Tok ve davul gibi gümbürdeyen, ama alabildiğine
duygulu bir divan sazı eşliğinde; tiz, gür, parlak ve bir o kadar da
içli ve yanık bir sesin okuduğu, bir buçuk oktavı aşan ses
genişliğine sahip bir Dadaloğlu gürlemesi;”
15
Kalktı göç eyledi Avşar elleri
Ağır ağır giden iller bizimdir.
Arap atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir.
Avşarların yaylak ve kışlak arasında geçen alışık oldukları hayat
tarzının aksine Osmanlı hükümeti tarafından verimsiz ve dağlık dar
topraklarda iskana mecburi tutulmalarının anlatıldığı yukarıdaki
Dadaloğlu yiğitlemesini Muharrem Ertaş, söylemenin ötesinde adeta
yaşamaktadır. Yukarıdaki bozlakla ilgili açıklamalara dikkat
edildiğinde bu açıklamaların daha çok söz yapısı ile ilgili olduğu,
bir türkü makamı, ağlamak, sızlamak veya bağırmak çağırmak gibi
ifadelerle anlatılmaya çalışıldığı görülmektedir. Oysa bu ifadelerin
hiç birinin tek başına bozlağı anlatmaya veya tanımını yapmaya
yetmediği düşüncesindeyiz. Bu tanımların veya açıklamaların
hepsindeki ortak nokta bozlağın konusunun hüzünlü ezgilerden oluşan
uzun havalar olduğudur. Fakat bunlardan da daha önemlisi bize göre
bozlak, sadece söz yapısını değil çalmayı da içine alan bir icra
biçimi, üslûp veya tavırdır. Türk halk müziğinde kırık havaların
olduğu gibi uzun havaların da saz ile icrasında tavırlar
bulunmaktadır. Şanlıurfa yöresi hoyratlarının çalınış biçimi ile
Harput yöresindeki hoyratların çalınış biçimi veya tavrı ve ifade
biçimi aynı değildir. Bir uzun hava ayağının bozlak mı?, Hoyrat mı?
Barak mı? Olduğunu ilk önce uzun hava ezgisinin ayak bölümündeki
çalış biçiminden veya ifadeden anlaşılmaktadır. Bozlaklarda da bu
böyledir. Bozlaklar Türkmenlerin göç edip yaşadıkları geniş bir
coğrafyada icra edilmektedir. Bir bozlak açışının Kırşehir yöresine
mi?, Çorum mu? Nevşehir, Niğde yöresine mi? Veya Çukurova’ya mı ait
olduğu sazın çalınış biçiminden veya tavrından anlaşılmaktadır.
Muharrem Ertaş’ın da, Avşar Bozlağındaki söyleyiş biçiminden önce
bağlaması ile yapmış olduğu açış bölümünde bastığı seslerde; iskânın
isyana dönüşmesini, acıyı, çığlığı, ağlamayı, sızlamayı,
kahramanlığı duymak ve görmek mümkündür. Bu anlamda Muharrem ustayı
önemli bir bağlama ustası olarak da düşünmek gereklidir.
Bozlak uzun havalarındaki bu ifade benzerliğini Gaziantep
yöresindeki, Barak Türkmenlerinin iskân havalarında da görmek
mümkündür. Barak kaynaklarda şu şekillerde açıklanmıştır:
1- Barak, uzun tüylü bir av köpeği, kurt başı anlamlarını
taşımaktadır. Kaşgarlı Mahmut ise; efsanevi bir kuşun
ihtiyarladıktan sonra iki yumurta yumurtladığını, bunlardan
birisinden kendisinin son nesli olan yavrusu, diğerinden ise “Barak”
denilen sahibine sadık bir köpeğin çıktığını belirtmektedir.
Şamanlar ise, oturdukları mukaddes evlere bark ve barak isimlerini
vermişlerdir. Türkçe sözlükte ise;1.Tüylü, uzun kıllı, çuha,kebe.2.
Bir cins tüylü av köpeği veya at.3.Ağaçlara sarılan büyük asma.
16
2-Uzun tüylü çuhalara Barak denir. Palto yerine askerlere giydirilen
kaputun eski adı kebe idi. Bunların da uzun tüylüsüne Barak adı
verilmiştir. Uzun tüylü atlara, av köpeklerine de Barak itlak
olunmaktadır. Adını bilmediğimiz bir şahsı göstermek için, al giyili,
sarı saçlı diye göze çarpan bir vasfını göstererek tanıtmak mutat
olduğuna göre, Barakların da giyimlerinde veyahut bu iki cins
hayvanlarından birinde göze çarpan bu bariz vasıf üzerine, bu adı
almış olmaları pek muhtemeldir.17 ....Reis olanlar çuha harvanı
geyerlermiş. Kadınları uzun gömlek, geniş don, üç etek zubun,
üstünden samur cübbe geyerlermiş. (Samur cübbenin kolu alttan
dikişsiz, önü yirik, düğmelere geçecek ipek kaytan varmış, uzun yeri
süpürürmüş). 18
3-Yazılı kaynaklarda Barak sözcüğüne ilk kez Ebülgazi Bahadır Han’ın
“Türklerin Soykütüğü” adlı kitabında rastlıyoruz.Battal Gazi
Destanın da ise, XII.yüzyılda yaşadığı bilinen Kirmen Beyi Barak
Hacip’ten söz edilir. Tarih kaynaklarında adı Barak olan başka
kişilikler de vardır. Anadolu’da ise Barak sözcüğünü ilk kez Sarı
Saltuk’un halifesinin adı olarak görülmektedir.Bu halife Türkmenler
arasında itibarlı, efsanevi bir kimlik kazanan Barak Babadır.Bir
derviş olan Barak Babanın XII. Veya XIII. Yüzyılda yaşadığı
sanılmaktadır. Barak adını ona Sarı Saltuk’un vermiş olduğu
söylenir. Barak Baba’nın ölümünden sonra yandaşlarına “Baraklar”
denildiği tarih kitaplarından öğreniyoruz.
19
4-Baraklar İskânın bayraktarları olduklarından “Bayraktar” kelimesi
zamanla değişikliğe uğrayarak “Barak” şekline dönüşmüştür.
20
5-Barak kelimesi cesaret ve kahramanlık timsali olan kurt başı
anlamını taşır. 21
Daha da çoğaltılabilecek bu tanım ve açıklamalarda da görüldüğü
gibi; daha çok barak kelimesinin kökeni ve bu aşirete barak adının
nasıl verilmiş olacağı ve tarihi gelişimi üzerinde durulmuştur.
Yukarıda bozlak konusu ile ilgili belirtmiş olduğumuz düşünceleri
barak konusu hakkında da söylemek mümkündür. Bir ezgiyi barak veya
bozlak yapan unsur acaba makamı mıdır? Konusu mudur? Söz yapısı
mıdır? Yoksa müzikal ifade veya icra biçimi midir? Şüphesiz bunların
hepsi tavrı belirleyen unsurlardır.Fakat bize göre bunların
içerisinde en belirleyici olanı müzikal ifade, üslûp veya tavır
dediğimiz söylemeyi veya çalmayı da içine alan icra özellikleridir.
Barak ağzı türküler veya uzun havalar başta Nizip, Oğuzeli, Kilis,
Gaziantep, Adana ve Kahramanmaraş civarında yaygın olarak bilinmekle
birlikte bu yörelerin müzik kültürü içerisinde de oldukça etkin bir
yeri vardır. Bunun ile birlikte Suriye’deki Türkmen yerleşim
bölgelerinde de barak ağzı türkülerin söylendiği edindiğimiz
bilgiler arasındadır. Gaziantep’in, Oğuzeli ilçesine bağlı
“Uruş”köyünde yaptığımız çalışmalar sırasında; “Türkü Düden’den
çıkar,22 Amik’te makam bulur, barakta ağız olur söylenir” sözü yöre
türkülerinin doğuşu, yayılışı ve söylenişi ile ilgili bir özettir
aslında. Fakat bu söz Keskin’de; “Türkü Yozgat’da doğar, Kırşehir’de
oyun havası olur, Keskin’de elim elim elenir”23 şeklinde
söylenmektedir. Fakat her ne kadar Nizip’ten Adana’ya hatta Hatay’a
kadar olan geniş bir bölge içerisinde barak türküleri biliniyor ve
söyleniyor olsa da barak ağzı söylenen özellikle uzun havalarda
Nizip-Oğuzeli bölgesinden Adana’ya veya Çukurova’ya doğru olan
çizgide önemli tavır farklılıklarını görmek de mümkündür. Aynı
şekilde Kırşehir, Kırıkkale, Keskin civarından Niğde, Nevşehir ve
Çukurova’ya doğru gidildikçe de, barak tavrını ve icra biçimini
hissetmek mümkündür. Bu bağlamda Çukurova’yı barak müziği tavrı ile
bozlak tavrının çakıştığı bir bölge gibi düşünmek doğru bir yaklaşım
olacaktır. Aslına bakılırsa ülke genelinde bilinen ve popüler olan
barak tavrı da Gaziantep, Oğuzeli veya Nizip civarındaki icra biçimi
değil, daha çok Adana’lı mahalli sanatçı Halit Arapoğlu’nun
tavrıdır.
Gaziantep yöresi barak ağzının önemli ustalarından birisi de;
Gaziantep’li Şerif Akbağ’dır. Şerif Akbağ, 1927 yılında eski ismi
Büyükkızılhisar olan Gaziantep’in Oğuzeli ilçesinde doğmuş ve 1989
yılında ölmüştür. Oğuzeli’nde 17 yıl mahalle bekçiliği yapması
nedeni ile yörede Bekçi Şerif adı ile de bilinmektedir. Şerif Akbağ
gerek kendi yöresindeki mahalli ortamlarda gerekse sesi güzel olan
ve kendisi ile aynı adı taşıyan amcası Şerif’ten barak türkülerini
ve hikayelerini öğrenerek icra etmiştir. Fakat kendisi barak
aşiretine mensup değildir. İcra ettiği türkülerin tamamı uzun hava
formundadır. Zaten barak yöresi türkülerinin büyük bir çoğunluğu da
bu formda icra edilmektedir. Türkü söylemek için gittiği düğünlerde
ki icralarında sesine eşlik çalgısı olarak başta zurna ve kemanı
tercih etmiştir.24 Şerif Akbağ’ın okuduğu yörede “Boznak” da denilen
aşağıdaki iskân havası, icra ve ifade bakımından oldukça ilginçtir.
Geçdiğin yollara da durnam (aman durnam) arpa ekilsin
Konduğun konağın da donu sökülsün
Eğlenin durnalar (aman durnalar) avcu çekilsin
(Bre yar amanın) Avcu çekilsin çekilsin
Üce dağlar da benim gibi (Bre) melül kalasın
(Ya bre) Ataş düşe de ucundan yanasın yanasın
Benim kimi de şetil yardan eyle kalasın
Ayrılasın yaranından eşinden eşinden
Durnamın kanadı da gene bir karış telden
Çekerim ayrılık da sevdiğim ne gelir elden
Garip bülbül kimi de ayrıldım gülden
Ayrılasın yaranından eşinden eşinden
Şerif Akbağ’ın söylemiş olduğu iskân havası ile Kırşehirli mahalli
sanatçı Muharrem Ertaş’ın Avşar Bozlağı adı ile bilinen ve yine
iskânın anlatıldığı Dadaloğlu yiğitlemelerindeki konu, icra ve
müzikal ifade benzerliği bakımından oldukça dikkat çekicidir. Fakat
Şerif Akbağ, Muharrem usta gibi bağlama veya başka bir çalgı
çalamamaktadır. Oğuzeli’ndeki camide cuma günü sâlat-u selam okuduğu
zaman 3-4 km uzaklıktaki, günümüzde Gaziantep hava alanının
bulunduğu yerde, eskiden bağ ve bahçelerde çalışanlar sesini duyarak
tanıyacak kadar gür bir sese sahip olduğu ifade edilmektedir. Bu
nedenle iskân havalarını barak ağzı ve Orta Anadolu abdal ağzı
olarak ikiye ayırarak incelemek doğru olacaktır. İskân türkülerinde
çoğunlukla, Türkmenlerin ve Türkmenlerin bir kolu olan Barakların
Orta Asya’dan Anadolu’ya gelişleri ve geldikten sonra hükümet
tarafından yerleşik hayata geçmeleri için yapılan baskılar,
baskılara karşı çıkan isyanlar, kendilerinden önce Anadolu’da
yaşayan diğer aşiretler ile aralarında çıkan sürtüşmeler ve kavgalar
anlatılmaktadır. Özellikle Nizip civarındaki barak uzun havalarının
sözlü icrasında sözleri anlamak oldukça zordur. Ayrıca bu icra
biçiminde görülen oldukça tiz seslerden başlayarak çığlık koparır ve
feryad eder gibi, tiz seslerden başlayarak koma denilen küçük
seslerle pes seslere doğru kaydırarak söylenen türkülerin icra
biçimi Orta Anadolu’daki bozlakların icrasında da görülmektedir.
Fakat Gaziantepli Şerif Akbağ ile Kırşehirli Muharrem Ertaş’ın bu
icra biçimindeki ifade benzerliği acaba tesadüf mü dür? Yoksa bu
ifade benzerliğinin kökeninde başka sebepler mi vardır? Bu
benzerliği anlamak ve izah edebilmek için mutlaka göç ve iskan
hareketlerinin nereden nereye ne zaman niçin yapıldığını bilmek
gereklidir.
Barak Türkmenleri XV.yüzyılda Orta Asya’dan Horasan’a gelerek bir
süre burada yaşamışlardır. Fakat XVI.yüzyılın sonlarında, Horasan’da
gerek kuraklık ve gerekse siyasi karışıklıklar sonucu Barak
Türkmenlerinin huzuru bozulmuştur. Bunun üzerine Feriz Bey oymak
beylerini toplayarak, Horasan’dan göç meselesini konuşurlar ve zor
da olsa Anadolu’ya göç kararını alırlar.25 Hayvancılıkla geçimlerini
sağlayan Türkmenler için yaylak kışlak arasındaki göç bir yaşama
biçimidir. Fakat asırlardır birlikte yaşanılan yerlerden ayrılıp
kopmak kolay değildir. 84 bin hane ki bunların 4 bin hanesi yörede
abdal olarak bilinen müzisyenlerdir ve 12 beylik halinde Feriz
Bey’in idaresinde, Anadolu’ya giren oymaklar; Erzurum üzerinden
gruplar halinde Erzincan yolu ile Sivas, Kayseri, Çorum ve Yozgat’a
geldikleri ve Yozgat’ta da bir süre konakladıkları iskân
türkülerinden anlaşılmaktadır. Bu topraklar hayvancılıkla uğraşan
Türkmenler için oldukça verimli ve yaşama biçimlerine de uygundur.
Fakat Osmanlı devleti 1691 yılından itibaren konar-göçer Türkmen
aşiretlerini Rakka’ya26 iskân etmeye başlamıştı. Osmanlı Devleti,
kuruluş ve gelişme dönemlerinde yeni fethedilen bölgelerin
Osmanlılaşmasını amaçlayan en önemli faaliyetlerinden biri de bu
bölgelere aşiretlerin iskân edilmesiydi. Bu aşiretlerin buralara
iskân edilmesinin en önemli sebepleri;
1-Anadolu’ya doğru Araplarca yapılan baskılara karşı bir tampon
bölge oluşturulması.
2-Fırat üzerinden yapılan ticaretin daha emniyetli bir şekilde
yapılması.
3-Devletin ziraatı teşvik ve destekleme kararı.
4-Yaylak-kışlak hayatı yaşayan aşiretlerin yerleşik halka zarar
vermesi.
5-Aşiretlerin yaşam tarzlarından dolayı cengaverlik özelliklerini,
yerleşik halka nazaran daha iyi korumaları ve ayrıca aşiretlerin
kabile asabiyeti, teşkilatı ve hiyerarşisiyle disiplinli bir kuvvet
olarak devlet otoritesini tehdit edip zedeleyecek bir konumda olması
gösterilebilir.27
Rakka’ya iskân edilen aşiretler özellikle bu bölgenin kendi yaşama
biçimlerine uymaması ve başka değişik nedenlerden dolayı sık sık
firar ederek Orta Anadolu’ya gelmişler ve tekrar hükümet emri ile
Rakka’ya geri gönderilmişlerdir. Rakka’ya iskânı emrolunan ancak
iskandan firar eden cemaatler ki bunlardan biri de barak aşiretidir;
Erzurum, Karaman, Sivas, Maraş, Adana ve Şam eyaletlerine dağılarak
bu bölgelere zarar vermeye başlamışlardır. Bütün bu olumsuzluklara
rağmen, Barak Türkmenleri hayatlarını burada sürdürmüş ve Arap
aşiretlerine de kendilerini kabul ettirmişlerdir. Ancak bazı
kişilerin yoldan geçen kervanları soymaya başlamaları üzerine
devletin takibine uğramışlardır. Halep Valisi Abbas Paşa
kuvvetleriyle birlikte gelerek karargahını Culap’ın karşısına, Fırat
Nehrinin batı kenarına kurmuş ve Feriz Bey’den bazı beylerin
kendisine teslimini ve devlete vermesi gereken vergileri vermelerini
istemiştir. Feriz Bey’de Abbas Paşa’dan bir süre istemiş ve bütün
oymak beylerini toplayarak durumu izah etmiştir. Oymak beyleri
teslim olmayı kabul etmeyince, Feriz Bey; “Zaten buralarda
yaşanılmaz, artık sözüm de dinlenmeyeceğine göre ben Acem’e
dönüyorum, isteyen bana katılır, istemeyen de kalır.” Diyerek göç
emrini vermiştir. Rivayete göre seksen dört bin haneden sadece otuz
yedi bini katılmıştır. Böylece aşiret başsız kalmıştır.28 “Feriz Bey
Acem’e gittikten sonra Barak-Türkmen aşiretine mensup bu oymakların
hepsine Feriz Bey’in amcası oğlu Mehmet Bey reis seçilmiştir.Burada
kalanların hükümete karşı gelmek kararında olduğunu haber alan
hükümet, bunları dağıtmaya karar vermiştir.Önce öğütleyerek itaat
ettirdikten sonra bunları Anadolu’nun içlerine;Konya, Sille, ve
Yozgat taraflarına iskân etmiştir. Fakat bu yerli halk ile âdetleri
birbirini tutmadığından geçinememişlerdir.”
29 Osmanlı Devleti Rakka’ya
iskân ettiği aşiretlerden net bir şekilde ziraatla uğraşmalarını
istiyor onları alışkın oldukları hayvancılıktan vazgeçirmeye
çalışıyordu. Başlangıçta iskân hususunda hiç taviz vermeyen ve
iskâna tabii tutulan her cemaati muhakkak iskân etmek isteyen
Osmanlı Devleti, daha sonraları bir kısım cemaatleri iskândan
affetmeye başlamıştır.30
Görüldüğü gibi özellikle XVII.yüzyılın başlarından itibaren XVIII.
Yüzyıl boyunca Anadolu’ya gelen aşiretler Doğu Anadolu bölgesinden,
Orta Anadolu’ya gelmişler ve burada bir süre yaşadıktan sonra
devletin iskan politikaları sonucu Güney Doğu Anadolu bölgesinin
güney kesimine iskan ettirilmişlerdir. Fakat yoğun bir şekilde süren
iskân hareketleri boyunca Rakka bölgesi ile Orta Anadolu ve diğer
bölgeler arasında da yoğun bir gidiş geliş ve göçlerin sürdüğü
anlaşılmaktadır. Dolayısı ile bu bilgiler doğrultusunda; Orta
Anadolu’da ki bazı aşiretler ile barak aşiretinin akraba olduğunu
söylemek yanlış olmayacaktır. Ziya GÖKALP konu ile ilgili;
“....üçüncü göçe ait Bozoklar, Yozgat sancağına bağlı Bozok ünvanını
veren Oğuzlardır. Bireciğin Barakları, Musul’un Türkmenleri ile
Bayat Türkmenleri, İran’ın Kaşkayıtlar ile Kaçarları, Akdeniz
sahilinin Varsakları da bu üçüncü göçe mensuptur.Maamafih bu üç il
vakti ile tek Oğuz ilinden ayrıldıkları için aralarında hiçbir fark
yoktur.”31 Demektedir. Bu konu ile ilgili önemli bir kaynak olan;
“Güney Anadolu’da Beydili Türkmenleri ve Baraklar” adlı eserde ise;
“Nüfus itibariyle büyük bir yekün teşkil eden bu boy Barak ve
Türkmenlerin bir kısmının halen Kırşehir havalisinde oturdukları
tesbit edilmiştir. Mesela Kırşehir-Çiçekdağı mıntıkasında oturan
Tabur Oğulları’nın XVII.asırda Urfa-Culap mıntıkasına iskân edilen
ve oradan da Gaziantep-Nizip Barak Ovası ile Oğuzeli yazı köylerine
yerleşen Barak Tiryakili oymağının bir kolu olan Tabur Oğulları ile
akraba oldukları ve bu her iki ailenin de bir soydan oldukları
anlaşılmıştır.Bu da gösteriyor ki Anadolu’nun bir çok yerlerinde
birbirleriyle akraba olan Barak ve Türkmen boyları mevcuttur.”32
Denilmektedir. “Anadolu’nun birçok yöresinde Barak isimli köylerin
bulunması bu aşiretin yaygınlığını gösterir....Baraklar daha
sonraları dağıtıma tabii tutularak bir kısmı Urfa havalisine, bir
kısmı da İzmir civarına yerleşmiştir. Ege bölgesindeki Bayındır
kazası bu göçün nerelere kadar gittiğini gösterir.”
33
Gaziantep’in Oğuzeli ilçesi Kazıklı köyünde yaşayan Türkmenler, halâ
söyledikleri bazı uzun havalara bozlak demektedirler. Bu bozlakları
bölgede yaşayan alevi dedelerinden öğrendiklerini ifade
etmektedirler.34 Fatma Şahin’den derlediğimiz bozlak ezgilerinde;
gerek kaynak kişinin yaşından gerek yerel ağıza bürünmüş olmasından
ve gerekse bozlakları daha çok erkeklerin söyleme geleneğinden
dolayı olmalı ki bozlak tavrını çok hissedemedik. Bunun ile birlikte
Oğuzeli’ne bağlı Uruş köyünde doğmuş ve barak yöresinin önemli
kaynak kişilerinden olan Halaf İşbilir’den çeşitli zamanlarda yapmış
olduğumuz derleme çalışmaları sırasında; Eskiden barak odalarında35
yapılan müzikli toplantılarda ilk önce Ali Paşa, İskân ve Kılınçoğlu
gibi boznakların söylendiğini daha sonra ise, Haco Gelin veya Ezo
Gelin türküleri gibi dertli havaların icra edildiğini belirtmiştir.
Dertli havalarının ses genişliği dar olduğu için bunlara aynı
zamanda kırık hava da demektedir. Boznak nedir? Sorusuna ise; Feriz
Bey Acem’e gittikten sonra onun arkasından söylenen çok yüksek,
engin ve acıklı havalardır. Yiğitçe söylenir. Dertli havalar engin
söylenmez boznaklar ise çok enginden söylenir. Bunun ile birlikte
Kırşehir, Yozgat ve Azerbaycan yöresinin havaları ile barak
havalarının çok benzer olduğunu ve Azerbaycan’da ki sazların da
kendi danbıraları36 gibi el ile çalındığını anlatmıştır. Adana
yöresinin barak havaları sizinkine benziyormu? Sorusuna ise;
“Adana’da ki havaların sesleri düşüktür. Havasından mı? Rutubetli
oluşundan mı? Bilmem ama sesleri düşüktür oranın barak havaları
bizimkine benzemez. Bizim havaların sözleri anlaşılmamaktadır,
kelimeler farklıdır ve çok yüksek söylenir.” demiştir. Şido Hanifi ve
onun yeğeni olan Öksüz Kadir, Könez Hamıs, Çoban Hamey Ahmet ve
Keçikuyulu Ögüle Hamıs’ın iyi boznak söylediğini de bize
anlatmıştır.
Gaziantep’li mahalli sanatçı Hüseyin Kaplı’dan yapmış olduğumuz
derleme çalışmasında ise; 37 “Barağın asıl türküleri iskân havalarıdır.
Ağız değişiyor ama söylediğimiz havalar bozlaktır.”demiştir.
Gaziantep’de ve barak bölgesinde yörede aşiret veya abdal adı ile
bilinen müzisyenlerle yapmış olduğumuz anket çalışmalarında ise;
çalgı çalmayı babalarından veya yakın akrabalarından öğrendikleri,
babalarının veya yakın akrabalarının da bir çoğunun müzikle
uğraştıkları yine tespitlerimiz arasındadır. Bunun ile birlikte
anket çalışması yaptığımız müzisyenlerin büyük bir çoğunluğunun
çocuklarına da çalgı çalmayı öğrettiklerini öğrendik. Fakat bu
tespitleri; Kültür Bakanlığı, HAGEM tarafından 1991 yılında
düzenlenen Kırıkkale ili alan araştırmaları sırasında da tespit
etmiştik. Kırıkkale iline bağlı Elmalı köyünde yaşayan erkeklerin
hemen hemen hepsinin müzisyen olduğunu ve geçimlerini yörede yapılan
düğünlere giderek sağladıklarını öğrenmiştik. Öyle anlaşılıyor ki,
hem Gaziantep’te hem de Orta Anadolu’da abdal adı ile bilinen
müzisyenler, müzikle uğraşma geleneğini yüzyıllardır babadan oğula
aktararak günümüze kadar getirmişlerdir. Belki de bunlar, Feriz
Bey’in idaresinde Anadolu’ya gelen ve sayılarının dört bin hane
olduğu bilinen abdalların torunlarıdırlar. Bunun ile birlikte
Kırıkkale’de barak havaları, Gaziantep’te ise bozlak havaları ile
ilgili kasetlerinin çok sattığı ve dinlenildiği de yine derleme
çalışmaları sırasında yaptığımız tespitler arasındadır.
Bu benzerliklerle ilgili F.Gülay Mirzaoğlu “Çukurova Bozlağı” adlı
çalışmasında; “Osmaniye, Gaziantep, İçel, Kahramanmaraş, Nevşehir,
Kayseri, Niğde, Ankara, Çorum, Çankırı bozlak geleneğinin
yaygınlıkla bilindiği yerlerdir38....Bozlakların dolaşım alanları
hakkında bugüne kadar verilen bilgilerden, öyle anlaşılıyor ki,
bozlak söyleme geleneğinin yayıldığı sınırlar, son yüzyıla kadar
göçer hayatı yaşayan ve geç yerleşikliğe geçen Türkmen aşiretlerinin
bir çoğunun yaylamak ve kışlamak amacıyla bulunduğu yerler ve
dolaştığı alanların, bugün ortak bir kültürel doku özelliği taşıdığı
anlaşılmaktadır. Bu ortaklık, özellikle Güney ve Orta Anadolu
illerimizde açıkça gözlenebilmektedir. Aynı türkülerin, ağıtların
Adana, Kayseri, Niğde, Kırşehir ve Nevşehir civarlarında bulunması
bunun bir kanıtıdır.”39 diyerek konu ile ilgili tespit ve
düşüncelerimizi desteklemektedir.
Gaziantep’te özellikle barak aşiretinin yerleşim bölgelerinde
bozlakların söylendiği yazılı kaynaklarda da tespit edilmiştir.Konu
ile ilgili bilgiler şunlardır;
1-Gaziantep’te söylenen türküler;...Bozlak, Urum Bozlağı, Antep
Durnası’dır. 40
2-Barak türküleri, söyleyiş özelliklerinden dolayı ülke genelinde
sevilen ve bilinen uzun havalardır. Bozlaklarla söyleyiş yakınlığı
yanında üretildiği topluluklarla da köken yakınlığından söz
edilebilir. Bozlaklar genellikle göçebe Türkmen topluluklarının
bulunduğu alanlarda söylenmektedir.Gırtlak özellikleri ile öne çıkan
yüksek perdeli Barak havaları, Baraklar arasında zaman zaman “İsken”
sözü ile de ifade edildiği olur. Göçebe yaşamın kısa tarihçesi
diyebileceğimiz “İsken”ler tarihin izdüşümleridir türkülere. Uzun
hava olmasında da aşiretlerin göçü ile ilgilidir. Göçler yola
dizildi mi kervan uzar gider.Böyle uzun kervanlarda, önde gidenin
arkadakine sözünü iletmesi zordur., aynı şekilde arkadakinin de
öndekine...Seslerin duyulması için yüksek perdeden seslenmek
gerekir.Barak türkülerinin uzun hava olmalarının temeli buna
dayanabilir.41
3-İskan türküleri Barak Türkmenlerinin ruhlarında yüksek kahramanlık
hislerini gıcıklar. Bu oymakta iskânın uyandırdığı coşku heyecan çok
mânalıdır. Bu adeta Barak Türkmenlerinin bir çeşit İlyadasıdır.
İlyada, hakikatten uzak hayali bir şiirdir. İskân ise şiirleşmiş bir
hakikattır. İskân türküsünü eyi terennüm eden bir ozan hürmetle
anılır. İskân türküsü çağırıldığı zaman Barak gençleri bütün
benliklerinden geçerek onu derin sükût ve incizapla dinlerler....
İskân türküleri Barak’ın bir Korkutnamesidir.Bu türkülerde
sevgililere, renk ve kokulara yer verilmemiştir.42
4-Gaziantep’te türküler tonal yapı ve farklarından dolayı çeşitli ad
ve deyimler alırlar.Bunlar iskân, Maya, Bozlak, Garip, Kerem,
Karacaoğlan, Köroğlu, oyun türküleridir. Ancak ilimizde söyleniş ve
melodinin tonal yapısı, halk zevki içinde bir değişik yoğuru kazanır
ki bu kendine has bir özellik ifadesidir.Buna ağız ve söyleyiş
diyoruz. Bunun içindir ki yukarıda sıraladığımız bir çok ezgiler
Antep adıyla söylenir. Antep Bozlağı, Kerem, Garip veya Barak ağzı
gibi.43....Ayrıca Barak ve havalisi dışındaki köylerde
söylenegelmekte olan bozlak nev’ine Barak’ta “Kuğu” denilmektedir.44
5-Erol Güneyligil, Gaziantep’in Çapalı, Azez ve Tüzelli köyünden
derlemiş olduğu üç bozlağın sözlerini Gaziantep Kültür Dergisi’nde
yazmıştır.45 Fakat nota olmadığından ezgi hakkında bir bilgi
bulunmamaktadır.
6-Ferruh Arsunar, Gaziantep Folkloru adlı çalışmasında;
Gaziantep’ten derlediği “Urum Bozlağı”46 ve “İskân Bozlağı’nın47 notası
ve sözlerini vererek “Barak Ağzı” söylendiğini belirterek şu
tespitlerde bulunmuştur; “...Biraz da dağlık bölgelerin terennüm
tarzına bakalım: oralar sekenesi esas itibariyle çoğu gezgin
aşiretlerdir; ancak bir kısmı yerleşmiştir.Yaz aylarını çoğu hâla
seyyar geçiriyorlar. Dağlılara has bozlaklar ve uzun havalar ses
genişliği bakımından pek engindir; öbür taraflara nispetle epey
cüsseli tesir bırakır.Yiğitlerin ferah ferah iki oktav içinde
dolaştıkları görülür. İki buçuk oktava yakın genişliği olanlarına
rastlanır....Küçüklükten itibaren hep haykırırcasına türkü
çağırmaları güneyden gelen daima tesir ve ünsiyeti bu türlüden ses
itiyadını yaratıp benimsetmiştir.Neticede, gümrah ses genişliği
yüzyıllardır ve belki de Asya-î bir geleneğin devamı halinde güneyde
tutunup kalmıştır.(Bu terennüm tarzı kadınlara şamil değildir.İlave
edelim ki erkek söyleyiş tarzının Azerbaycan’dan uzak doğuya kadar
Asya’da kadın sesine taklit edercesine mahalli musikilerden tiz
olduğunu bir bilginden işittik.)” 48 Arsunar başka bir yazısında ise;
“Bu iklimlerde yaşayan insan, tabiattan aldığı ilhamla coşarak
duygusunu doğrudan doğruya yine tabiata gür ve sıhhatli sesi ile
haykırır. Çünkü onun yegane yoldaşı tabiattır.Bu duygusuna karşı
ondan yani tabiatın vereceği cevaba karşı olan kuvvetli inaniyle
teselli bulur. Bu bakımdan bozlaklar ekseriyetle sazsız olarak
söylenen Türk tarzları ise de, cura, bağlama gibi küçük olan çalgı
aletleriyle çalınıp söylenmesini esasa daha uygun sayarlar. Bozlak
tarz ve üslûbuna engin yerlerde, ovalarda sahillerde tesadüf etmek
mümkün değildir.” 49
Görüldüğü gibi;gerek Orta Anadolu’da ki aşiretler ile Barak
aşiretlerinin aynı sorunları yaşamaları ve aynı soydan gelmeleri ve
gerekse bu yoğun göç hareketleri toplumların ortak yaşama
biçimlerinin sonucu oluşan müzik kültürlerinde de bir takım ortak
özellikleri günümüze kadar taşımıştır. Bu ortak özellikleri,
geçmişte yaşanan sıkıntıların, acıların, zorlukların, haykırışların,
kahramanlıkların müzikle ifadesi olarak tanımlayabileceğimiz bozlak
tavrında veya bozlak ifadesinde somut olarak görmek mümkündür.
Bu nedenlerden dolayı; ne Orta Anadolu’da ki barak adlı köylere, ne
Gaziantepli Bekçi Şerif ile Muharrem ustanın icra ve tavır
benzerliğine ve ne de bozlakların Orta Anadolu’da söylendiği gibi
Gaziantep’te de söylenmesine şaşırmamak gereklidir. Çünkü; “Orta
Asya ve Anadolu Türk kültürünün ortak temellere, ortak birikime
dayandığı gerçeği, kendini bugün çeşitli ortak geleneklerin bu
coğrafyalar üzerinde yarattığı ve süreklilik kıldığı görünümlerde
kanıtlar. Türkmen, boylarının Anadolu’ya geliş yollarında takip
ettikleri güzergah ile bu topraklarda sürdürdükleri yaylak-kışlak
hayatının yaşandığı dağlık ve ovalık alanları içine alan geniş bir
coğrafyada bozlak söyleme geleneğinin sürdüğünü söylemek
mümkündür....Türkmen, kavimlerinin asırlar süren iç göçleri sonunda,
bunlar XIX.yüzyıl sonlarına doğru birbirine komşu Güney Anadolu ve
Orta Anadolu illerine yerleşmiştir. Bozlak ezgileri çeşitli tipleri
ile buralarda hala söylenmeye devam etmektedir. Coğrafi konumlarına
göre sıralarsak bu iller;Kahramanmaraş, Gaziantep, Adana, İçel,
Niğde, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Yozgat, Tokat, Çorum, Çankırı,
Kastamonu, Ankara ve Konya’dır.” 50
Türk halk müziği icrasında çok önemli olan yöresel tavır51 veya
ağızların izahında öyle bir nokta vardır ki oradan öbür tarafını
anlatmada ne nota ne de söz anlatılmak istenileni anlatmada yeterli
gelmez. Fakat Türk halk müziğinin asıl sırrı veya güzelliği de zaten
o sözle veya nota ile ifade edilemeyen detaylarda saklıdır. Bu
bağlamda Oğuzeli’li Şerif Akbağ’ı ve Muharrem Ertaş’ın icrasındaki
ortak ifadeyi söz ile ancak bu kadar anlatabildik. Fakat gerçek
anlamda anlayabilmek veya bizim söylediklerimizin anlaşılabilmesi
için bu iki önemli ustayı dinlemek gereklidir.
KAYNAK KİŞİLER
Adı Soyadı Doğum Yeri Mesleği Doğum Tarihi
Fatma ŞAHİN Oğuzeli(Kazıklı) Ev Hanımı 1926
Halaf İŞBİLİR Oğuzeli(Uruş) Serbest 1943
Hüseyin KAPLI Gaziantep Müzisyen 1944
Reşit BULUT Gaziantep Müzisyen 1977
Ramazan KARALAR Gaziantep Müzisyen 1980
YARARLANILAN YAZILI KAYNAKLAR
ARSUNAR, Ferruh; “Anadolu Halk Türkülerinden Örnekler I”,
C.H.P.Halkevleri Yayınları,Milli Kültür Araştırmaları:IV,Ankara,1947.
ARSUNAR,Ferruh; Gaziantep Folkloru, Milli Eğitim
Basımevi,İstanbul,1962.
ATILGAN, Halil; Çukurova Türküleri 1, Adana Valiliği
Yayınları,Ankara,1998.
BARTOK, Bela (Çeviren:Bülent AKSOY);Küçük Asya’dan Türk Halk
Musikisi, Pan Yayıncılık:16, İstanbul,1991.
Büyük Kültür Ansiklopedisi, Başkent Yayınevi,Ankara,1987.
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, C.4, Milliyet Gazetecilik
A.Ş.,İstanbul.
ÇELİKDEMİR, Murat; “Osmanlı Döneminde Aşiretlerin Rakka’ya İskânı”,
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü,Tarih Anabilim Dalı,Elazığ,2001.
EKİCİ, Savaş, “Gaziantep Barak Müziği Üzerine Bir Araştırma”, Milli
Folklor,C.2,s.43, Ankara,1991.
EKİCİ, Savaş;“Gaziantep Yöresi Barak Müziği İcracılarından Şerif
Akbağ”, Motif Dergisi, S.34,s.32,İstanbul,2003.
GAZİMİHAL, Mahmut Ragıp, “Barak Oyunları ve Senem”, T.F.A,C. 6,
S.121, s.1959.
GÖKALP, Ziya; Başpınar Aylık Edebiyat ve Kültür Mecmuası, s.4,
Yıl:1,C.1,S.1,Gaziantep,1939.
GÜÇYETMEZ, Cemil; “Gaziantep Manileri ve Türküleri”,Güneydoğu Yayım
ve Kitabevi, Gaziantep,1958.
GÜNEYLİGİL, Erol; “Gaziantep Halk Müziği”,Gaziantep Kültür
Dergisi,s.104,C.12,Gaziantep,1969.
GÜZELBEY, Cemil Cahit; “Gaziantep Halk Musikisi”,Gaziantep
Folklorundan Notlar, s.22, C.1, Gaziyurt Matbaası, Gaziantep,1959.
KARATAŞ, Cuma; “Son Göçebe Baraklar”, Kaya Matbaacılık,
İstanbul,1998.
MİRZAOĞLU,F.Gülay; Çukurova Bozlağı, Binboğa Yayınları,Ankara,2003.
Orta Asya’dan Anadolu’ya bir Göçün Türküsü Barak Türkmenleri,
Gaziantep Valiliği Kültür Yayını, Başbakanlık Basımevi,2002.
ÖGEL,Bahattin, Türk Kültür Tarihine Giriş ,C.9.
Örnekleriyle Türkçe Sözlük, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları:2798,
Bilim ve Kültür Eserleri Dizisi:771, Eğitim Dizisi:1,Ankara,1995.
ÖZBAŞ, Ömer, “İlbeyli Türkmenleri Arasında”,Gaziantep Halkevi Dil,
Edebiyet, Tarih, Şb. Yayınlarından. C.H.P. Basımevi, Gaziantep,
1939.
ÖZBAŞ,Ömer; Gaziantep Dolaylarında Türkmenler ve Baraklar,Cihan
Matbaası,Gaziantep,1958.
ÖZBEK, Mehmet; Türk Halk Müziğinde “Ayak” Tabirinin Yanlış Kullanımı
Üzerine, III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi
Bildirileri,C.3,s.205,Ank.,1987.
ÖZBEK,Mehmet; Türk Halk Musikisi El Kitabı-1 Terimler Sözlüğü,
Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, Ankara,1998.
ÖZDEMİR, Ahmet, “Avşarlar ve Dadaloğlu”, Dayanışma Yayınları, Ankara
1985.
ÖZKIRIMLI, Atilla;Türk Edebiyet Ansiklopedisi, Cem
Yayınevi,İstanbul,1984.
SAY, Ahmet; Müzik Ansiklopedisi, C.1, Sanem Mat.,Ankara,1985.
ŞAHİN, Ali; Güney Anadolu’da Beydili Türkmenleri ve Baraklar, Doğuş
Mat.,Ankara,1962.
ŞENEL, Süleyman; Türk Halk Müziğinde “Beste”, “Makam” ve “ Ayak”
Terimleri Hakkında, V.Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Halk
Müziği,Oyun,Tiyatro,Eğlence Seksiyon Bildirileri,Kültür Bakanlığı
Yayınları:1872,Seminer Kongre Bildirileri Dizisi:55,s.372,Ank.1997.
TOKEL, Bayram Bilge; “Neşet Ertaş Kitabı”, Akçağ Basım Yayım
Pazarlama A.Ş.,Ankara,1999.
YALGIN, Ali Rıza, “Cenupta Türkmen Oymakları”, Hazırlayan, Sebahat
Emir, Ankara 1977.
YALGIN, Ali Rıza; “Barak ve Burak”, T.F.A.,C.4, S.75, s.1195-1196,
Ekim.1955
YAZGAN, Hüseyin İlhan; “Barak”, Gaziantep Kültür Dergisi, s.11,
S.227, C.3, Gaziantep,1960.
YÖNDEMLİ, Prof.Dr.Fuat; “Barak İli”, Osmanlı Döneminde Gaziantep
Sempozyumu,s.327, Gaziantep,2000.
1) Konu ile ilgili daha geniş bilgi için;
Savaş EKİCİ, “Islahiye İlçesi Düğün Adetleri Çerçevesinde Halk
Müziği”,I.Türk Halk Kültürü Araştırma Sonuçları Sempozyumu
Bildirileri II,s.68,Kültür Bakanlığı Yayınları:1800,HAGEM
Yayınları:227,Seminer Kongre Bildirileri Dizisi:46,Ankara,1996,
esere bakınız.
2) GÜNEYLİGİL,Erol; “Gaziantep Folklor
Yaşantısı”,Gaziantep Kültür Dergisi,C.11,s.135, Gaziantep,
1969.
3) ÇETİN, Yrd.Doç.Dr.İsmet; “Gaziantep
Aşıklık Geleneği”, Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu, s.347,
Gaziantep,2000.
4) ÜNLER, Ali Nadi; “Aşık Hüseyin”,
Başpınar Aylık Edebiyat ve Kültür Mecmuası,C.3,S.56-57,
s.15,Gaziantep,1944.
5) Aşık Hasan Hüseyin hakkındaki
bilgiler, torunu Hüseyin Güçyetmez’den öğrenilmiştir. Hüseyin
Güçyetmez; 62 yaşında, Ortaokul mezunu ve Gaziantep doğumludur.
6) ATILGAN; a.g.e.;s.8.
7) BARTOK, Bela (Çeviren:Bülent
AKSOY);Küçük Asya’dan Türk Halk Musikisi,s.222,Pan
Yayıncılık:16,İstanbul,1991.
8) ÖZKIRIMLI, Atilla;Türk Edebiyet
Ansiklopedisi,s.244, Cem yayınevi,İstanbul,1984.
9) ÖZBEK,Mehmet; Türk Halk Musikisi El
Kitabı 1 Terimler Sözlüğü,s.31,Atatürk Kültür Merkezi Yayınları,
Ankara,1998.
10) Büyük Kültür
Ansiklopedisi,s.1152, Başkent Yayınevi,Ankara,1987.
11) ARSUNAR, Ferruh; Anadolu Halk
Türkülerinden Örnekler –1, s.6, C.H.P.Halk Evleri Yayınları, Milli
Kültür Araştırmaları:IV, Ankara,1947.
12) MİRZAOĞLU,F.Gülay; Çukurova
Bozlağı,s.13, Binboğa Yayınları,Ankara,2003.
13) TOKEL, Bayram Bilge; “Neşet Ertaş
Kitabı”,s.83, Akçağ Basım Yayım Pazarlama A.Ş.,Ankara,1999.
14) Bu konu ile ilgili; Mehmet Avni
ÖZBEK’in; Türk Halk Müziğinde “Ayak” Tabirinin Yanlış Kullanımı
Üzerine, III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi
Bildirileri,C.3,s.205,Ank.,1987 ve Süleyman ŞENEL,Türk Halk
Müziğinde “Beste”, “Makam” ve “ Ayak” Terimleri Hakkında,
V.Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Halk
Müziği,Oyun,Tiyatro,Eğlence Seksiyon Bildirileri,Kültür Bakanlığı
Yayınları:1872,Seminer Kongre Bildirileri Dizisi:55,s.372,Ank.1997.
çalışmaları bulunmaktadır.
15) TOKEL;a.g.e.,s.70
16) Örnekleriyle Türkçe Sözlük,
C.1,s.244, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları:2798, Bilim ve Kültür
Eserleri Dizisi:771, Eğitim Dizisi:1,Ankara,1995.
17) YAZGAN,Hüsayin İlhan; “Barak”,
Gaziantep Kültür Dergisi, s.11, S.227, C.3, Gaziantep,1960.
18) YAZGAN,Hüsayin İlhan; Gaziantep
Kültür Dergisi, s.13, S.229, C.3, Gaziantep,1960.
19) KARATAŞ, Cuma; “Son Göçebe
Baraklar”,s.11,İstanbul,1998.
20) Orta Asya’dan Anadolu’ya Bir Göçün
Türküsü Barak Türkmenleri, Gaziantep Valiliği,s.11,Gaziantep
Valiliği Yayınları,2002.
21) ŞAHİN, Ali; Güney Anadolu’da
Beydili Türkmenleri ve Baraklar,s.5, Doğuş Mat.,Ankara,1962.
22) Suriye’de daha çok Türkmen’lerin
yaşadığı bir köy.
23) TOKEL;a.g.e.,s.100.
24) EKİCİ, Savaş;“Gaziantep Yöresi
Barak Müziği İcracılarından Şerif Akbağ”, Motif Dergisi,
S.34,s.32,İstanbul,2003.
25) ŞAHİN, Ali; Güney Anadolu’da
Beydili Türkmenleri ve Baraklar,s.23, Doğuş Mat.,Ankara,1962.
26) Rakka;Gaziantep ve Urfa’nın güneyi
ile Suriye’nin kuzeyinde Fırat nehrinin kolu olan Belih ırmağının
ulaştığı bölgede kurulmuş bir şehir olup, dört yüz yılı aşkın bir
süre Osmanlı hakimiyetinde kalmıştır.
27) ÇELİKDEMİR, Murat; “Osmanlı
Döneminde Aşiretlerin Rakka’ya İskânı”,s.22-51, Yayınlanmamış
Doktora Tezi, Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü,Tarih
Anabilim Dalı,Elazığ,2001.
28) Feriz Bey’in Acem’e(İran’a) gidişi
ile ilgili bu bilgi; “Orta Asya’dan Anadolu’ya Bir Göçün Türküsü
Barak Türkmenleri”, Gaziantep Valiliği,s.37,Gaziantep Valiliği
Yayınları,2002. Adlı eserden alınmıştır. Fakat Feriz Bey’in Acem’e
gidişi ile ilgili yazılı kaynaklarda başka bilgiler de
bulunmaktadır. Bunlardan bir diğerini Ali ŞAHİN, Güney Anadolu’da
Beydili Türkmenleri ve Baraklar,s.32 eserinde şöyle aktarmaktadır;
“Acem Şah’ının Feriz Beyi tekrar Acem’e davet etmesi Feriz Bey’e
cazip görünür ve Feriz bey durumu oymak beylerine anlatır ve
beylerin de “Biz Türküz ve Türkmeniz, Türkler hiçbir zaman ecnebi
hüküm ve emri altında yaşamayı kabul etmezler. Bu itibarla İran’a
gitmek doğru olmaz.” Şeklindeki cevabına Feriz Bey’in bozulur ve
oymak beylerinin kendisine red cevabı vermelerini hoş görmez. Bunun
üzerine göç kararı alır.”şeklindedir.
29) YAZGAN,Hüseyin İlhan; “Barak
Türkmenleri”,Gaziantep Kültür Dergisi, s.12, S.252, C.3,
Gaziantep,1960.
30) ÇELİKDEMİR;a.g.e.,s.22-51.
31) GÖKALP, Ziya; Başpınar Aylık
Edebiyat ve Kültür Mecmuası,s.4, Yıl:1,C.1,S.1,Gaziantep,1939.
32) ŞAHİN;a.g.e.,s.14.
33) YÖNDEMLİ,Prof.Dr.Fuat; “Barak
İli”,Osmanlı Döneminde Gaziantep Sempozyumu,s.327, Gaziantep,2000.
34) Bu tespit; Gaziantep’in Oğuzeli
ilçesi, Kazıklı köyü doğumlu, Fatma Şahin’den yapılan derleme
çalışmalarında edilmiştir.
35) Barak odalarındaki bu toplantılar
gerek yöre kültürünün ve gerekse bu kültürün en önemli unsurlarından
olan hikayeli türkülerin anlatım ve aktarım ortamı olması açısından
oldukça büyük önem taşımaktadır. Kaynak kişimiz Halaf İşbilir’in
anlattığına göre; Türkülü hikayeler eskiden bu odalarda en az bir
hafta anlatılırmış.Bu anlatımlar sırasında hikayeyi dinleyenler
bazen üzülür bazen sevinir bazen de çoşarlarmış. Bu konsantreyi bize
anlatabilmek için şu hikayeyi anlattı: Bir gün Hurşut’un hikayesini
dinleyen ağa hikayeyi anlatan abdala; “Gel şu Hurşut’u hikayenin
sonunda öldürme” der. Abdal ise; “Ağam hikaye böyle, Hurşut ölüyor”
der. Ağa tekrar ısrar eder, abdal ise hikayenin sonunda Hurşut’un
öldüğünü söyleyince, ağa silahını çekerek abdalı öldürür. Bundan
sonra hikaye anlatan abdallar; “Bir tane kurban verdiğimiz yeter”
diyerek hikayenin sonunu tatlı bağlamaya başlamışlardır.
36) Bağlamaya barak yöresinde danbıra
da denilmektedir.Eskiden yörede kullanılan danbıraların; üç telli ve
16 perdeli olduğunu derleme çalışmalarımız sırasında öğrendik.
37) Bu derleme çalışması; Gaziantep’li
mahalli sanatçı, Hüseyin KAPLI’dan 25.04.2006 tarihinde, Gaziantep
Üniversitesi, Türk Müziği Devlet Konservatuarında yapılmıştır.
38) MİRZAOĞLU,F.Gülay; Çukurova
Bozlağı,s.37, Binboğa Yayınları,Ankara,2003.
39) MİRZAOĞLU;a.g.e.,s.40
40) GÜZELBEY, Cemil Cahit;Gaziantep
Folklorundan Notlar, “Gaziantep Halk Musikisi”,s.22, C.1, Gaziyurt
Matbaası, Gaziantep,1959.
41) KARATAŞ, Cuma; “Son Göçebe
Baraklar”,s.132,İstanbul,1998.
42) ÖZBAŞ,Ömer; Gaziantep Dolaylarında
Türkmenler ve Baraklar,s.4,Cihan Matbaası,Gaziantep,1958.
43) GÜNEYLİGİL, Erol; “Gaziantep Halk
Müziği”,Gaziantep Kültür Dergisi,s.104,C.12,Gaziantep,1969.
44) GÜNEYLİGİL;a.g.e.,s.114.
45) GÜNEYLİGİL;a.g.e.,s.133-135.
46) ARSUNAR,Ferruh; Gaziantep
Folkloru,s.99,Milli Eğitim Basımevi,İstanbul,1962.
47) ARSUNAR,Ferruh; Gaziantep
Folkloru,s.231,Milli Eğitim Basımevi,İstanbul,1962.
48) ARSUNAR,Ferruh; Gaziantep
Folkloru,s.5,Milli Eğitim Basımevi,İstanbul,1962.
49) ARSUNAR, Ferruh; Anadolu Halk
Türkülerinden Örnekler I,s.20, C.H.P.Halkevleri Yayınları, Milli
Kültür Araştırmaları:IV,Ankara,1947.
50) MİRZAOĞLU,a.g.e.,s.33.
51) Yöreden yöreye değişen müzikle
anlatım farklılıkları.
*) Gaziantep Üniversitesi,
Türk Müziği Devlet Konservatuarı, Sanatçı Öğretim Elemanı.
**) Bu çalışma; (Kültür ve Turizm
Bakanlığı,VII.Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongre Bildirisi),
Gaziantep, 2006. (http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/belge/1-91487/gaziantepli-serif-akbag-ve-kirsehirli-muharrem-ertasin-.html)
yayınlanmıştır.
|