Benim
tetkiklerim üzerine hasıl ettiğim kaanaata göre şimdiye kadar
Türkiye'de kullanılmış ve hükmünü icra etmiş olan musiki
nevileri şunlardır :
1-Osmanlı pasaportu verilmiş ve Türk etiketi yapıştırılmış
(Şark musikisi),
2-(Garp musikisi),
3-Başta Mevleviler olmak üzere Rufai ve Kadiri gibi tarikatların
kullandıkları (şehir açık tekke musikisi),
4-Şark
musikisinden müteessir olan şehir Bektaşilerinin kullandıkları
(şehir gizli tekke musikisi),
5-Köylerdeki Mevlevi, Rufai ve Kadiri tarikat mensuplarının şark
musikisinin biraz daha basitlendirilmiş şekli olan (köy tekke
musikisi),
6-Mevzuumuzla sıkı sıkıya alakadar olan ve öz Türk musikisi
sinesinde yaşayan (açık halk musikisi),
7-Dava ve mevzuumuzu ifade eden (gizli halk musikisi),
8-İçimize sonradan
girmiş olmakla beraber halk tarafından pek çok şükran ve
minnetlerle karşılanan ve zaman zaman hepimizi milli
havalarile ağlatmış bulunan (Şark ve Garp musikisi ile karışık
halk musikisi), <<bandolar>>,
9 -Tatlı bir bela gibi sonradan başımıza musallat olan (caz
musikisi),
Bunlardan, gizli halk musikisi ilk
görünüşte tekke musikisi gibi görünse de bu görüş yanlış
bir görüş olur, Gizli halk musikisi, açık halk musikisi ile
eş ve kardeş olan ve aynı tarz ve şekil ifade eden ve diğer
nevilerden büyük farklarla ayrılan Türk alevi, Bektaşi ve kızılbaş
musikisidir, öteki tarikatlar edebiyat ve musiki parçalarına
-şekillerine göre- nutuk, semai, ilahi, gazel, devriye gibi
isimler vermişlerdir. Bunların en maruf şekilleri (ilahi)dir.
Bu ilahiler edebiyatın en çok (semai) şeklindedir, Gizli halk
musikisi de kendi başına teşkilatlanarak isimler almıştır.
Bunun en başlıca ve şöhretlisi (nefes) lerdir. Bu nefesler
(oturak), (dört köşe), (şahlama) gibi isimlere ve kısımlara
maliktir. Ağır nefeslere' (oturak) derler. Bu nevi nefesler ağır
usulde olur ve otururken okunur. Biraz hareketli ve canlı
nefeslere (dört köşe) derler. Bunlar adeta usulünde biraz
oynakça olup muhabbetlerin heyecanlı devrelerinde okunur. Daha
oynak ve hareketli nefeslere de (şahlama) derler. Bu tarz, oyun
nefesidir. Sema edilirken okunur, çalınır ve oynanır. Bunların
hepsinde de açık halk musikisinin karakterinin tam kendisi
vardır. Edebiyatı da dini gibi görünürse de nevi şahsına
mahsus ve diğer tarikatlar: ve tekke edebiyatına benzemeyen müstakil
bir halk
edebiyatıdır. Nefesler daima (koşma) şeklinde olur. Semai şeklinde
olanları da vardır. Köy gizli halk edebiyat ve musikisinde diğer
tarikatların (ilahi) leri okunmaz ve çalınmaz. Okunması ve çalınması
günah sayılır. Onlar; kendilerinin dava ve ifadelerini söyleyen
ve iddia eden manaları ihtiva etmiş olsa da divan edebiyatının
ağdalı bir şekli olan (gazel) tarzını da kullanmazlar. Onların edebiyat ve
musikilerinin şekli yalnız ve yalnız açık halk edebiyatının
temiz bir şekli olan koşma şeklidir, Bunlar da nefeslerdir.
Nefesler, inanışlarını ve bütün dava ve duygularını,
insani, içtimai ve hayali macera ve menkıbelerini ifade ederler.
Bunlarda koyu bir tekkecilik ve dincilik değil (davada bürhancılık)
vardır :
Zahide aldanma sözü yalandır
Hoca heyetinde haram zadeye
Her kavli hilafı magzı Kuran'dır
Cehdetme beyhude istifadeye
Cahillere haltı kelam edermiş
Göya ki varisi Peygamber imiş
Allah lanet etsin haram der imiş Haktan bize ihsan olan
badeye
Bu ham ervah vaız kamil olaydı
Dini (harabi)ye kail olaydı
Müslüman
olurdu nail oloydı
Şarapla yıkanmış bir seccadeye
Gel güzelim kaçma bizden,
Yadı değiliz eriz biz,
Biz yol ehli kardeşleriz Erkan içinde
yoluz biz
Biz gezeriz halden hale
Söyleniriz dilden dile,
Ko gezelim elden ele Taze açılmış
gülüz biz
Eğer zahirde batında Görünen her sıfatında
Cevheriz sarraf katında
Nadan yanında puluz biz
(Pir sultan)ım ne ağlarsın,
Gözünden kan yaş dağlarsın.
San bizden ateş umarsın
Yanmış od olmuş gülüz biz
Bu iki örnek iyi tetkik
olunursa bunlara koyu bir tekkecilik değil, o vasıta ile. garp
harsını kabul ve ona temessül etmiş olan müteassıb sofularla
mücadele eden kayıtsız, alakasız fakat vurucu bir halk edebiyatı
demek caiz olur.
Bir de deryadil, bazı boş (azade)
<<Emrah>> dan örnek alalım:
Masevadan
geçip nuş eden gelsin
Şerabı aşk ile bir bademiz var
Hakikat pirinden himmetin alsın Donanmış meclisi amademiz var
Sofi gel aldanma bu nakşı kare
Sen de öz boşıno bir çare are
Bi tekellüf durma ebrü yare Bizim o mihrabda seccademiz var
Bir de, halk ve saz şairlerinden
(Aşık) adlı şairin koşmasını verelim. Bu koşma, dediğimiz
serbest tekke telakkisine daha açık bir örnektir. Şair, hem
yarına, hem de pirine hitap ediyor :
Yüz
çevirme bizden ey gülü rana
Öyle hakikatsiz, pirsiz değiliz.
Bizde de bulunur bir saçı leyla
Biz de halimizce yarsız değiliz.
Kimsenin hakkında sôz sôylemeyiz
Ehli hakikati zem eylemeyiz.
Öyle her dilbere gönül vermeyiz
Kanaat ehliyiz, arsız değiliz.
Sana insaf vere Hazreti Mevla
Niçin açılmazsın ey gülü rana
Bir buse muradım vermedin hala
Uyurken almayız hırsız değiliz
(Aşık) eyler hakka her dem İbadet
Hak erenlerden alırız beşaret.
Selman Baba gibi sahib keramet
Erkanımız vardır yolsuz değiliz.
Bu koşma bazı cönklerde
(Gevheri) ye kayıt edilmiştir. Bay Sadettin Nüzhet'in
<<Gevheri>> adlı kitabın, da da Gevheri'ye kayıt
edilmiştir. Onlar da <<Selman Baba gibi sahib keramet.
yerine <<Hacı Bektaş gibi sahib keramet>> yazılıdır
ki şimdilik her iki ihtimali de, varid görmek lazımdır. Koşma,
hangisinin olursa olsun, halk şairlerinin tekke telakkisinde sıkı
bir, tekke ve mezhebciliğe hızlı bir alaka ile bağlı olmadıklarını
gösteren bir vesikadır. Çok koyu bir kızılbaş şairi olarak
tanıdığımız <<Pir Sultan>> bile :
Allah verdiğini almaz dediler
Bana verdiğini aldı neyleyim,
Diyerek kayıt çenberinden fırlamıştır. Hele bunlarda Arap
dini, Arap harsı hiç yoktur. Bu nevi edebiyatta bu gizli örnekler
pek çoktur. Bunların musikileri daha çok dinsiz ve daha çok
Arapsızdır. Tamamile Türk musikisidir. Buna dair de bir örnek
verelim:
Geçen (gizli halk musikisinde 'armoni hareket
ve alametleri) başlıklı yazımızda örnek olarak verdiğimiz
çok sesli beste ve onun sözleri, meşhur <<Pir
Sultan>> ındır. Bunun melodisi, İstanbul'da bir çok
seneler evvel herkes tarafından söylenen ve şimdi yine birçoklarımızın
hatırladığı <<Çavuş>>
türküsünün aynidir. Bu parçada söylenen <<niçin
gitmez Yıldız Dağın dumanı>> yerine <<çok
sallama kasatura fırlar belinden>> İkinci okunuş da da
<<belinden çavuş, belinden, belinden>> ikinci okunuş
da da <<belinden çavuş, belinden, belinden>> ve
ekseriya üç defa okunarak üçüncüsünde de <<yandım çavuş.
yandım senin elinden derlerdi.
Yıldız
Dağı bestesinin güftesi içinde Anadolu Alevi kabileleri içinde
yaptığım tetkikatta onların ihtiyarları şöyle bir
rivayette bulunuyorlar :
Pir
Sultan'ı Hızır Paşa asmak için takib ettirirken o, kız
kardeşi <<Elif>> ile -bir rivayette- kızı Yıldız
Dağı'na gitmiş. Şair, vaziyetin fenalığından müteessir
olduğundan hem derdini döker, hem dağın yüksekliğinden
ilhamlar alırmış. İşte o zaman bu nefesi söylemiş :
Gelmiş İken bir habercik sorayım
Niçin gitmez yıldız dağın dumanı?
Gerçek erenlerden haber alayım
Niçin gitmez yıldız dağın dumanı
Hateminin al kırmızı taşı var Niçin gitmez yıldız dağın
dumanı?
Ben de bildim ne talihsiz başı var
Bahçesinde bülbül sesli kuşu var
Dost yüzü görmeyen düşman bilinür
Benim şahım al kırmızı bürünür
Niçin gitmez yıldız dağın dumanı
Mürşit cemalinden Ali görünür
Niçin gitmez yıldız dağın dumanı
Ben de bildim şu dağların şahısın
Nice yücelerin yüzü mahilisin
Abdal (Pir Sultan)ın seyrangahısın
Niçin gitmez yıldız dağın dumanı
Dumanı Elif. dumanı. dumanı
Pir Sultan
hem bu nefesi söyler, hem de Elife hitap edermiş. Manzumede
nakarat olarak bulunan <<Niçin gitmez Yıldız Dağın
dumanı>> mısraının ikinci okunuşunda Elif'e hitabla;
<<Dumanı Elif, dumanı, dumanı dediğinden bütün Alevi
kabileleri de böyle okurlardı. Bu itibarla gerek beste ve gerek
güftenin söylenişi <<çavuş>> türküsü ile
karakteristik bir birlik ifade etmektedir. Yıldız Dağı bestesi
ve nefesi daha eski olduğu için Çavuş türküsü bestesinin, açık
halk musikisi ile sıkı sıkıya alakalı olmasından dolayı, Yıldız
Dağı bestesinden müteessir olmuş olduğu ve onu yadırgamadığı
şüphesizdir. Bunun gibi bir çok gizli halk musikisi
bestelerinin dışarıya sızmamış ve işitilmemiş olmalarına
rağmen -hele o devirlerde- açık halk musikisi bestelerinin dışarıya
sızmamış ve işitilmiş olduğu anlaşılmaktadır. |