Ruhi SU
İnsanın
varlığını sürdürebilmesinde en önemli etken, doğa ile savaşımında
doğaya yenik düşmemesi özelliğidir. İnsanın doğa ile savaşımında,
kendi gücünü farketmesi; bunun insana kazandırdığı maddi ve
manevi kültür değerleri, belli bir birikimi oluşturur. Bu
birikim uygarlık tarihimizdir.
İlk
insanların doğa ile ilişkilerinde kullandıkları araç ve gereçler
çok ilkeldi. Doğa olaylarını algılayamıyor ve değerlendiremiyorlardı.
Toplu yaşıyor ve bu yaşama biçiminden güç alıyorlardı.
Davranışları ortak düşünceye, o topluluğun ortak çıkarlarına,
isteklerine bağlıydı. Henüz birey olma bilincine erişememişlerdi.
Bu
ilkel dönemlerinde insanlar doğa olaylarının neden-sonuç bağıntısını
kuramadıkları için belli bir yaratıcı aramışlar; olguları
somutlaştırmak, kişileştirmek eğiliminde olmuşlardı. O
zaman da algılayamadıkları, bir nedene bağlayamadıkları
olguları, mistik kuvvetlerle açıklıyorlardı. Somutlaştırdıkları
varlıklara, nesnelere karşı bir saygı duyuyorlardı. Buna kült
diyoruz. Bu külte bağlı olarak da tapınmalar, dinsel tören ve
büyüler geliştirmişler; bunları gelenekselleştirmişlerdi.
Bu
dönemde bilim öncesi bilim olan söylenceler, mitologya oluştu.
Bu inanış ve değerlere bağlı sanat yaratımlarında da
danslar, danslı törenler önemli bir yer tutuyordu. Bu dinsel törenlerin
sözlü bölümü mitoslardan, somutlaştırılan kavramı anlatan
nesne ve eylemler de ritüellerden oluşurdu. Böylece, bu
geleneksel işlemler sanatlarına da yansıdı.
Zamanla
toplumsal üretim gelişti. Bunun sonucu olarak doğal iş bölümü,
teknik iş bölümü, toplu çalışma, tüketim farklılıkları
oluştu ve ekonomik yapılanma belirginleşti. Bu değişim ve
gelişmeyle birlikte sosyal ortamda karşılıklı görev anlayışı,
toplumsal örgütlenme, gelenekler ve toplumsal alışkanlıklar,
aile yapısı, akrabalık ilişkileri oluştu. Böylelikle
toplumsal yapı mekanikleşti, bütün çabalar toplumsal yararı
gözetmeye yönelik oldu. İnsanlar doğa olayları karşısında
kendi güçlerini farkettiler ve bireyselleşme gerçekleşti.
Ekonomik
yapılanma gelişir ve buna bağlı olarak toplumsal anlayış değişirken,
insanların soyutlama yetileri gelişti. Artık doğa olaylarını
algılayabiliyor, bir nedene bağlayabiliyor, nesneleştirdikleri
doğaüstü güçlerle açıklamıyorlardı.
Bu
gelişim süreci içinde günümüze gelindi. İnsanlar, doğal
olarak ilkel dönemlerindeki yaşama özelliklerini değiştirdiler.
Bu değişim eski yaşama biçiminden bütünüyle kopmak yerine
farklılaşma biçiminde oldu. Artık ilkel dönemlerindeki büyüyü,
dinsel törenleri ve bu geleneksel işlemlerin en önemli bölümünü
oluşturan dansları; kötü ruh korkusundan değil, ortak iş
yapmanın zevkli olması, birbirlerinden güç kazanma, iş bölümünün sağlamlaşması, dayanışma ve bütün değerleriyle
birbirini anlama... gibi nedenlerle yaptılar. Artık halk dansları
dinsel kökenli törenler olmaktan çıktı ve toplu coşkuyu
simgeledi.
Anadolu
folkloru da bu varoluş koşullarından ayrı düşünülemez.
Anadolu insanı, Orta Asya' dan Anadolu'ya yerleşinceye değin ve
Anadolu' da geliştirdiği uygarlıklar süresince birçok eski kültürden
etkilenmiştir. Anadolu danslarında eski Anadolu uygarlıklarının
etkisini bulabiliriz.
Zaman
içinde bu etkilenmelerin kaynakları, dansların doğuş anlamları,
amaçları unutulmuş ama danslar günümüze değin ulaşabilmiştir.
Anadolu'da da dans geleneğinin çok eskilere dayandığını,
eski uygarlıkların resirn1erinden, heykel ve duvar kabartmalarından
anlıyoruz. Metin And, Konya-Çatalhöyük kazılarında çıkarılan
bir duvar resmindeki toplu dans sahnesini, Anadolu'da dans geleneğinin
eskiliğine örnek gösterir. (MÖ. 5500-6500) Yine aynı konuda,
o yörede kimi geleneklerin bugün de yaşadığını ekler .Ölüm
ve dirilmeyi anlatan geyik tapınışının Hititlerde olduğunu,
geyik-ölüm-güneş sembolü olan aynanın sonraki uygarlıklarda
da değişik biçimlerde yaşadığını örnekler. Bugün hala
Alacahöyük'teki köylülerin ölü odasındaki aynaları ters çevirdiklerini
belirtir.
Anadolu'daki
danslarımızın belirleyici bir etkeni dinin yanı sıra dildir.
Metin And, Orta Asya'dan, Şaman dininden halk danslarımızın büyük
etkiler taşıdığına bir örnek olarak ''bar'' sözcüğünü
verir. Bugün Doğu Anadolu'nun davul oyunlarının genel adı bu
sözcük, geçmişte Şamanın davulunun tutağına verilen addır.
Sanatsal
yaratılarda insanların ilkelerden günümüze kadar geçen süreçteki
dinsel özelliklerden etkilenmeleri nedeniyle, Anadolu folk1orunda
da dinsel etkilenmelerin önemli yer tuttuğu söylenebilir .Mani,
Şamanizm ve İslam dini değişik dönemlerden itibaren Anadolu
folklorunda etkili olmuştur. İslam dini ile birlikte, Anadolu
insanı dinsel açıdan ortak değerler yaratarak büyük bir
manevi değerler bütünlüğü sağlamıştır.
İslamiyet'in
kadın ve erkek ilişkilerinde sınırlayıcı etkilerinin olması,
köylü danslarını bu açıdan pek etkilememiştir. Metin And bu
konuda '' ...İslam dininde karşı bir tepki sonucu olarak çıkan
tarikat dansları da bu etkinin bir bakıma olumlu sonuçlarından
sayılabilir.'' der. Bu yarı dinsel danslara sema'dan bozma semah
(samah, zamah) dendiğini belirtir. İslamiyet etkisinde de kadınla
erkeğin aynı oyunda yanyana oynamaları; toplum yapısının içe
kapanık daha dar gruplarca oluşturulmasının, üretim ilişkilerinin
aile topluluklarına dayalı olmasının, işgücüne önern1i ölçüde
gereksinim duyulmasının ve ortak üretimin sonucudur.
Halk
danslarının dinsel birtakım öğelerle beraber hala büyüsel
niteliklerini koruduk ları de bilinmektedir. Bu dansların oynanış
nedenleri içinde tapınış ve bolluk törenleri için oynananları
çoğunluktadır. Anadolu' da bu bağlamda Dionisos şenlikleri,
yerini bağ bozumu şenliklerine bırakmıştır. Yani mekanik
toplum yapısından organik toplum yapısına geçişte bile bu
dinsel kökenli törenler devam etmiştir.
Osmanlı
İmparatorluğu içinde yaşayan çeşitli ulusların kültürel
etkileri, onlarla olan kültür etkileşimi de halk danslarımızı
etkileyen önemli bir öğedir. Bu etkileşime Balkan ülkelerindeki
Türk etkisini örnek gösterebiliriz. Bu etkileşim Türk halk
danslarına da yansır.
Anadolu
uygarlıkları büyük bir zenginlik taşır. İlk çağlardan
beri varolan maddi ve manevi kültür değerlerinin oluşumunda en
önemli etkenler; coğrafi özellikler, iklim, yaşam koşullan,
üretim ilişkileri, ekonomik ve toplumsal yapılanma, savaşlar,
dil ve dindir. Toplum yapısının mekanik olduğu dönemlerde
bilgi aktarımı yoğun olmadığı için maddi ve manevi kültür
değerleri; açısından etkilenme de yoğun değildir. Anadolu
insanının geliştirdiği kültür değerleri; göçlerin, savaşların
ve toplumsal örgütlenmenin sonucu, farklılaşmalar göstermiştir.
Oluşturulan topluluk ve örgütlenmelerin küçük aile
toplulukları özelliği göstermesi, yerleşim bölgelerinin
birbirinden kopuk olması, yoğun ekonomik ilişkilere
girmemeleri, halkbilim değerlerinin yüzyıllarca korunmasına
olanak sağlamıştır.
Kırsal toplum yapısından
kentsel toplum yapısına geçişte, gittikçe gelişen iş bölümü
tarımda makinalaşma, sanayileşme ve kitle iletişim araçlarının
yaygın kullanımı, yoğun bilgi aktarımını ve uzmanlaşmayı
geliştirmiştir .Bu gelişen toplumsal yapı içinde sanatsal
yaratıların kaynaklandığı ortamların yok olması, günümüzde
değer yargılarının da değişimine neden olur.
|