Koşar telden tele dökülür saza / Ben beni söylerim türkülerimde
Özlem çağıl çağıl aşk yığın yığın / Ben beni söylerim türkülerimde
Gah Emrah olurum dert ile dolan / Gah bir Köroğlu'yum dağlarda
kalan
Seyrani Sümmani Karacaoğlan / Ben beni söylerim türkülerimde diyen
Halil Soyuer;
Karalardan kara aklardan aktır / Sararmış ayvadır yeşil yapraktır
Benim sadık yarim kara topraktır / Bu türküler bir gün öldürür
beni
Sazımı elime aldım alalı / Nerde güzel görsem başım belalı
Emir Dağı birbirine ulalı / Bu türküler bir gün öldürür beni
Türküyle kavruldum türküyle yandım / Türkü çığırmayan dilden
usandım
Gide gide bir söğüde dayandım / Bu türküler bir gün öldürür beni
Diyen Çukurovalı Aşık İmami türkülerimizin bizi anlattığını,
kültürümüzde çok önemli bir yeri olduğunu ilmek ilmek işleyerek
sazla sözle dile getirmişlerdir.
Biliyorsunuz ki kültür; milletleri millet yapan ana öğelerden
biridir. Türkülerimiz de onun şah damarıdır. Onun için de
milletimiz sevdasını, aşkını, gurbetini, hatta sevgiliye sitemi
dahi türkülerle dile getirmiştir. Kısaca bir sevdasıdır türküler.
Burcu burcu toprak kokar, kır çiçeği kokar. Kızılırmak'ın
çağlayışı, aşılmaz dağların esrarı gizlidir onlarda. Ana kucağının
sıcaklığı vardır. Sevdaların dumanı yükselir. Kavuşamayanların
sevdası siyim siyim gözyaşı olur türkülerde. Türkülerimiz; bazen
Kütahya'nın pınarları gibi akışır. Bazen de Mert dayanır namert
kaçar / Meydan gümbür gümbürlenir diye haykırır. Bu haykırış
Ege'de zeybek, Orta Anadolu'da bozlak, Gaziantep'te Barak,
Erzurum'da "Yandı canım tende ey ruh-i revanım bir su ver", ya da
"Dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi" diyerek, yar
hanesinde yastık yerine, taşa konulan bir başın ifade ettiği
mistik bir derinlikle nağmeleşir.
Onun için biz de hep kendimizi söylemişiz türkülerde. Türküyle
yatmış, kalkmış, onunla yunmuş arınmışız. Hasılı insanımızın duygu
ve düşüncelerinin dile gelme aracı olmuş türkülerimiz. Büyük Usta
Aşık Veysel "Sazım ben gidersem sen kal dünya da / Gizli sırlarımı
aşikar etme" diyerek bunu doğrulamış. Bağlamanın dertlerimize
yoldaş, türkülerimizin de iyi bir sırdaş olduğunu açıkça ifade
etmiş. Halkımızın yaşama mücadelesinin dile ve tele yansımasını
sağlayan bir ayna, milletimizin gönül bahçesinin gülleridir
türkülerimiz. İşte hayatımızla iç içe olan türkülerimiz
koyunlarını otlatan çobanın sesinde ve kavalında dile gelmiş,
sürüsünü bile yaptığı müzikle haylamıştır.
Hayatımızın bir parçası olan türkülerimizin ciddi olarak
derlenmesi, kayıtlara geçmesi de cumhuriyetle başlamış. Bunun
öncülüğünü de ülkemizin ilk ciddi müzik kurumu olan Darül Elhan
yapmıştır. Darül Elhan, yetiştirdiği musikişinaslarla,
sanatçılarla, yaptığı hizmetlerle, geçmişi günümüze taşıyan önemli
bir köprüdür. 1912 yılında Maarif Nezaretine (Milli Eğitim
Bakanlığı) bağlı olarak İstanbul'da kurulmuş, İstanbul
Konservatuvarı'nın da ilk adı olmuştur. Zaman içerisinde İstanbul
Belediye Konservatuvarı olarak ad değiştiren kurum, daha sonra da
İstanbul Üniversitesine bağlanmıştır[1]. Darül Elhan resmi derleme
çalışmalarının başlamasını sağlayan ilk ve tek kuruluştur.
Türkülerimizin derlenmesiyle ilgili düşünceler 1920 yılı başında
olgunlaşmış. 14 sorudan oluşan bir anket hazırlanarak 1922 yılının
ekim ayında uygulamaya konulmuş. Anket vasıtasıyla toplanan
ezgiler de 2 defter halinde yayımlanmıştır. Darül Elhanın ilk
resmi derleme gezisi ise; 1925 yılında Seyfettin Asaf ve Mehmet
Sezai kardeşler vasıtasıyla gerçekleştirilmiştir. Bu iki kardeşin
Batı Anadolu'dan derleyerek notaya aldıkları halk ezgileri de
"Yurdumuzdan Nağmeler" adıyla 1926 yılında yayımlanmıştır.
Derlemelerin sağlıklı olmadığı görülünce, fonograf kullanılarak
derleme çalışmalarının yapılmasına karar verilmiş. Avrupa'dan
fonografın gelmesiyle 31.7.1926 tarihinde Darül Elhan heyetinin
ilk fonografla derleme gezisi de gerçekleşmiştir. Bu çalışmadan
sonra Darül Elhan 1927, 1928, 1929 yılarında üç derleme gezisi
daha gerçekleştirmiş. Tespit edilen halk ezgileri bu kez de 12
defterde toplanarak yayımlanmıştır. Yayımlanan halk ezgileri de
ilk defa yazılı kaynaklara geçmiş ve de bizlere kadar ulaşmıştır.
Böylece ülkemizde ilk resmi derleme çalışmaları da başlamıştır.
Gerek Darül Elhan'ın, gerekse diğer derleme çalışmalarında tespit
edilen halk ezgilerinin elbette bir yakımcısı, yaratıcısı vardı,
yoktan var olmamıştı. (Eğer o zaman MESAM kurulmuş, işi de böyle
sıkı tutmuş olsa idi sanırım yapılan her türkünün bir sahibi
olacaktı.) Var olanlar derlenerek bizlere ulaştırıldı.
Ulaştırılmasaydı şimdi söylediğimiz türkülerin bir kısmı ortaya
çıkmayacaktı. Demek ki bir halk ezgisinin derlenip bize
ulaşmasında; halk, kaynak kişi, derleyen ve notaya alan olmak
üzere dört ana unsur bulunmaktadır. Buna göre de, ortaya çıkan
ezgi de 4 ana unsur hak sahibidir. Bu inkar edilmez bir gerçektir.
Çünkü emektir. Hem de oldukça meşakkatli bir emek. Ülkemizde bu
meşakkatin karşılığı hiçbir zaman kale alınmamış, müzik piyasası
da bu ezgilere anonim demekle yetinmiştir. Hatta anonim olmayan
ezgiler dahi, TRT repertuvarına geçmesi için derleme gibi
gösterilmiş. Sonuçta MESAM kayıtlarında bestecisi ve söz yazarı
belli olan ezgiler TRT repertuvarında anonim türkü olarak
karşımıza çıkmıştır.
Burada anonim ve beste türkü değerlendirmesini de açmak gerekir.
Ben, Kültür Bakanlığı (HAKAD) Halk Kültürlerini Araştırma
Geliştirme Dairesi Başkanlığının 8-11 Mayıs 1991 tarihinde
Antalya'da düzenlediği IV. Milletler Arası Türk Halk Kültürü
Kongresinde sunduğum "Halk Müziğinde Beste ve Anonimlik Meselesi"
adlı tebliğimde bu konuya çok geniş yer vermiştim. Adı geçen
tebliğimde: "Türkülerimiz kaynağından çıktığı gibi kalmamış,
halkın dilinde telinde nakış nakış işlenerek, özümlenerek,
yorumlanarak yeni boyutlar kazanmış, çeşitli değişikliklere
uğrayarak ferdiliklerini kaybetmişler, derleyiciler aracılığı ile
de bizlere ulaşmışlar.
Türkülerimizin bu zaman dilimi içerisinde uğradığı değişiklikler
folklorik oluşum (Anonim olma) dediğimiz evreyi meydana getirir.
Folklorik oluşumun meydana gelmesini sağlayan en önemli faktörde o
zaman da iletişim araçlarının olmayışı, iletişimin dil ve tel
aracılığı ile gerçekleşmiş olmasıdır. İşte bu özellik ferdi olan
türkülerimizin anonim olmasını sağlamış, anonimlik ilkesi de
türkülerimizin vazgeçilmez ilkesi olmuştur.
Cumhuriyet dönemi Türkiye Ansiklopedisinin 6. cildinin 1482.
sayfasın da Merhum Nida Tüfekçi'nin hazırlamış olduğu bölümde halk
müziğinin özellikleri aşağıdaki gibi sıralanmış.
1. Sahibinin bilinmemesi
2. Halk tarafından benimsenip onun ifadesine bürünmüş olması
3. Kulaktan kulağa verilmek suretiyle hayatını sürdürmesi
4. Gelenek haline gelmesi
5. Zaman içerisinde derin bir geçmişe sahip olması
6. Halkın ortak malı olması
7. Mekan içinde yaygın olması
8. Yöresel dil ve müzik özelliklerini bünyesinde taşıması
9. İddiasız olması
10. Kişisel yapım olmaması"
Bu tespitlere göre MESAM kayıtlarındaki halk ezgilerini, Sahibi
Belli Olan Türküler, (Beste Türküler ya da Aşık Müziği) Anonim
Türküler diye iki grupta toplayarak hak sahiplerini belirlemek, bu
değerlendirmeye göre de telif haklarını ödemek gerekir. Beste
türkülerin telif ücretleri, diğer beste ve söz yazarlarına
uygulanan miktara eşit olmalıdır. Kısaca, bir şarkı vb. benzeri
eserlere uygulanan telif hakkı, söz ve müziği belli olan türkü
sahiplerine de aynen uygulanmalıdır. Demek oluyor ki; ölçüleri
ortaya koymak için MESAM'ın önce türküleri sınıflaması, sonra da
hak sahiplerini belirlemesi gerekir. Hak sahiplerinin kesin
tespiti yapılmadan beyana göre telif hakkı ödemek adaletli bir
davranış değildir. Neden adaletli olmadığını birkaç örnekle
anlatmaya çalışalım.
TRT repertuvarına benim kazandırdığım bir türkü vardır. "Gide gide
bir söğüde dayandım / O söğüdün allarına boyandım." Bu türkü TRT
TV’ nunda merhum Nida Tüfekçi ve Şerif Baykurt' un hazırlayıp
sundukları 'Türkülerimiz ve Oyunlarımız" adlı programda ilk defa
27. 3. 1977 tarihinde tarafımdan çalındı ve okundu. Sonra da,
notası Nida Hoca tarafından yazılarak TRT'ye verildi. Türkü:
Yöresi : Orta Anadolu
Kaynak Kişi : Halil Atılgan
Derleyen : Nida Tüfekçi
Notaya Alan : Nida Tüfekçi
Repertuvar No : 1925
olarak TRT repertuvar kayıtlarına geçti. TRT de uzun zaman
türkünün yöresi Orta Anadolu olarak anons edildi. Sonradan benim
Adana Karaisalı'dan olduğum tespit edilmiş olacak ki: Türkünün
yöresi, Adana / Karaisalı olarak düzeltildi. Doğrusu nasıl
düzeltildi onu da bilmiyorum.
Türkü 1980'li yıllarda çok ünlendi. Kasetlere okundu. 1987 yılında
yılın türküsü olmayı kıl payı kaçırdı. Tabii bizler bu tür
incelikleri bilmediğimiz için, telif hakkını da hep Sabahattin
Sağbaş aldı. Sabahattin Sağbaş türküye nasıl sahip çıktı. Nasıl,
"Bu türkü bana aittir. Telif hakkı da benim olacak" dedi.
Bilemiyorum. Orası meçhul. Ama çok iyi bildiğim bir gerçek var. O
da türkünün Sabahattin Sağbaş'a ait olmadığıdır.
Bu türkünün kayıt ve tescilinin Sabahattin Sağbaş' ın üzerinden
düşmesi için, Avukat, Şair ve Yazar Şemsi Belli'ye vekalet vererek
konunun yargıya intikal ettirilmesini sağladım. Dostum Şemsi Belli
hadiseyi yargıya intikal ettirmişti ki, ömrü vefa etmedi. Kendisi,
kısa bir müddet sonra vefat etti. Bu sefer de MESAM'a müracaat
ettim. Birkaç defa da yazışmamıza rağmen, maalesef teker hep
Sabahattin Sağbaş tarafına döndü. Şimdi girin MESAM'ın sitesine,
türkünün adını yazın, hemen karşınıza Sabahattin Sağbaş
çıkacaktır. Bu gerçektir. Ama acı bir gerçektir.
Sabahattin Sağbaş Tarsusludur. Hatırladığım kadarıyla Gülcan
Opelin ilk eşi, Zamanında Sağbaş Plak firmasının da sahibi. Kendi
firmasına yaptığı plak kayıtlarının çoğuna söz ve müzik Sabahattin
Sağbaş yazdıran biri. Hatta günümüzde yeniden ünlenen söz ve
müziği Azeri besteci Ali Ekber Tagiyev'e ait;
Ellerini üzüp menden
Yarim bir baş geder oldu
Can deyip can eşiderdik
Bu ayrılık neden oldu
Dizeleriyle başlayıp;
Gızıl gülem bes neyem men
Bülbülem kafesdeyem men
Gezirem men gemli gemli
Gören deyir hesteyem men
Öz eşgimle dileğimle
Ayrı düştüm ellerle men
Ancag senden ayrı gezen
Üreh değil beden oldu
Can deyip can eşidirdik
Bu ayrılık neden oldu
dizeleriyle okunan Azeri bestenin sözleri bozularak plak
piyasasına geçmiş, Sağbaş Plağa okunan bu Azeri ezginin söz ve
müziği plak kayıtlarında Sabahattin ve kardeşi Eyüp Sağbaş adına
kayıtlı. Aynı beste Recep Kaymak tarafından Emre Plağa okunmuş. Bu
plağın detayında da söz ve müzik Arif Sağ adına kayıtlı.
Bugün bu eser MESAM da kayıtlı mıdır. Kayıtlı ise hak sahibi
kimdir, telif hakkı kime ödenmektedir. Onu bilemiyorum. Ama
bildiğim; adı geçen bestenin söz ve müziğinin Azeri Bestekar Ali
Ekber Tagiyev'e ait olduğudur:
Şimdi de MESAM kayıtlarında sahibi Neşet Ertaş, TRT repertuvarına
Kırşehir Türküsü olarak geçen bir başka örnek. Türkümüz: Gova gova
indirdiler yazıya. Türkü Darül Elhan tarafından 1928 yılında
Niğdeli Ahmet Hulusi'den Ceylan adıyla derlenmiş. Derleme
kayıtlarında numarası 2904'tür[2]. Sözler ise şöyle:
Gova gova indirdiler yazıya
Dut ettiler al kınalı kuzuya
İş başa düşünce bakmaz kuzuya
Kaç kuzulu ceylan kaç avcı geldi
Neyin düştü şu ceylanın izine
Kurşun değmiş al kan saçar gözüne
Mor sinekler konmuş ela gözüne
Kaç kuzulu ceylan kaç avcı geldi
Ceylanların ardında olur kuzusu
Koç yiğidin altından olur yazısı
Mememi ister hey ananın kuzusu
Kaç kuzulu ceylan kaç avcı geldi
Şeklindedir. Türkünün TRT repertuvarındaki sözleri ise:
Gova gova indirdiler yazıya
Dut ettiler al kınalı kuzuya
İş başa düşünce bakmaz kuzuya
Kaç kuzulu ceylan kaç avcı geldi
Avcılar elinden kaç kuzun kaldı
Zalim avcı düşmüş gelir izine
Al kanlar akıtmış iki gözüne
Mor sinekler konmuş ah o gözüne
Kaç kuzulu ceylan kaç avcı geldi
Avcılar elinden kaç kuzun kaldı şeklindedir.
Bu türkünün TRT repertuvarında:
Yöresi : Kırşehir,
Kaynak Kişi : Neşet Ertaş,
Repertuvar No : 2099’dur.
(Türkünün MESAM kayıtlarında hak sahibinin Neşet Ertaş olduğu
MESAM yetkililerine telefon edilerek öğrenilmiştir. )
Yazılı kaynaklarda adı geçen türkünün sözleri Aşık Kerem adına
kayıtlıdır[3]. Koşmanın tamamı 6 dörtlüktür. TRT repertuvarına
geçen türküde 3. ve 5. dörtlükler kullanılmıştır. Sözlerde Kerem
tapşırması yok. Şiir de aslına uygun değildir.
Sonuç: Gova gova indirdiler yazıya adlı türkünün derlenmesi ve
resmi kayıtlara geçmesi 1928 yılıdır. Neşet Ertaş 1938 doğumlu
olduğuna göre bu türkünün hak sahibi nasıl Neşet Ertaş olur.
Takdir sizlere bırakılmıştır.
Bu konu da vereceğim bir başka örnek de piyasa deyimiyle bir başka
Neşet Ertaş türküsü. Bu türkümüz de Acem Kızı. Yani Çırpınıp da
Şanovaya çıkınca dizesiyle başlayan günümüzün ünlü türkülerinden
biri. Türkünün TRT repertuvar kayıtlarında:
Derleyeni : Osman Özdenkçi
Yöresi : Kırşehir
Kaynak Kişi : Çekiç Ali
Repertuvar No : 2099’dur.
Neşet Ertaş'ın ünlendirdiği "Acem Kızı" türküsünün sözlerine, hak
sahibinin kim olduğu, ya da kim olacağı meselesine geçmeden önce,
Sn. Bayram Bilge Tokel'in Neşet Ertaş Kitabı, Neşet Ertaş'la Baş
Başa bölümünden Sn. Ertaş'ın Acem Kızı türküsüyle ilgili verdiği
bilgileri pasaj aktarmak istiyorum[4]. Bu bölümde Sn. Tokel,
Ertaş'a soruyor:
"'Bir de şu ünlü' Acem Kızının hikayesini dinleyelim sizden. Selli
Yusufun Acem Kızı'na, Avrupaların, Amerikaların kurban olması
hikayesini..." Ertaş cevap veriyor:
"Ben çok küçük yaşta şiirler yazardım kendi kendime. Bazı şiirleri
pazarlarda satan tellallardan alır türküler yapardım. Bunun bir
örneği Zahide'dir. Çiçekdağı'nda, oralarda uzun bir şiir olarak
elime geçti. Acem Kızı da böyle bir şansa sahip. Bu da bizim Selli
Yusuf’tan duyulan dörtlüklerdir. İki dörtlüğünü ben kendime göre
havalandırdım önce. Böylece 45'lik plağa okudum. Benim
biliyorsunuz Fransa'da, Belçika'da kız kardeşlerim var. Almanya'da
biraderim var. Arada bunları görmeye gelirdim. Biraz da içtiğimiz
sıralar bir meyhaneye gittik. Burada böyle yerlere sırf erkekler
değil kızlar da gelip gidiyor. Oturuyoruz bir yerde, bir ara
baktım ki, kapıdan şah gibi bir kız girdi içeriye. Bütün millet de
ona baktı. Yanında kızları olanlar da baktı. Yalnız ben değildim.
O havayla barmene oturdu. Tabii yanına gelenler oldu, kendine bir
içki söyledi, sağına soluna gelenler oldu, ama kimsenin yüzüne
bakmadı, keyfine baktı. Böyle bir havanın bizi etkilememesi mümkün
değil. Zaten anadan doğma güzele aşığız. Güzel kim, insan. Eee
insanın güzeli erkeğe göre bir kız, kıza göre bir erkektir. Ben
Acem Kızı'nı çalarken iki dörtlüğe arada bir dörtlük de ben takmış
oldum. Ne Acem Kızının benden haberi var, ne benim ondan. Acem
Kızı işte kimi Ayşe, kimi Fatma ad takmadım. Dünyaya insan gelip
de aşık olmadım diyen yalan söyler. Ne var ki bu aşkın aptallığını
biz yapıyoruz. Aptallık değil, aşkı biz yüreğimizde taşıyoruz"
diyerek:
Avrupa kurban olsun kara kaşına
İngiliz Fransız değmez döşüne
Amerika Belçika düşmüş peşine
Bir de Alman kurban bil Acem Kızı
diyerek Selli Yusuf’un Acem Kızına bir dörtlük de kendisinin
eklediğini, Avrupa kurban olsun kara kaşına" dizesiyle başlayan
dörtlüğün nasıl yazıldığını, Neşet Ertaş işte böyle dile
getiriyor. Halbuki şiir ne Telli Yusuf’un, ne de Neşet Ertaş'ındır.
Karslı Aşık Canani'nindir. Konuyla yakinen ilgilenen, Mehmet
Gökalp "Halk Edebiyatında Hatalı Söyleyişler"[5] adlı makalesinde:
"Kars'a bağlı Selim ilçesinin Sipkor (Yamaçlı) köyünde 1917 doğan
Canani'nin adı Ahmet Çelik'tir. Saz şairi Dursun Ceylani'den saz
dersleri almış, birçok koşma, güzelleme, ilahiler söylemiştir.
Yazın çiftçilik, kışın da kahvelerde, düğünlerde saz eşliğinde
koşma, türküler söyleyen Canani'nin ilk defa şiirlerini Türk
Folkloru Araştırmaları dergisinde yayınlamak bize nasip oldu.
1980'de İzmir'e göç eden Canani'nin Acem Kızı türküsü yedi hane
olup ancak üç hanesi radyo ve televizyonlarda mahlas ve ozanın adı
verilmeden okunmakta. Bu da bizim yüreğimize dokunmaktadır"
diyerek sitemini dile getiriyor.
Buna rağmen müzik piyasasındaki bant ve CD'lerde "Acem Kızı"
türküsünün söz ve müziğinin hala Neşet Ertaş'a ait olduğu
yazılarak Aşık Canani'nin ve Mehmet Gökalp'in burnunun direği
sızlatılıyor. (Oyun Havaları ve Türküler-Neşet Ertaş- Nostalji: 1.
Bayar Müzik Market A.fi. Kültür Dizisi adlı CD 'de Acem Kızı
türküsü detayında söz-müzik Neşet Ertaş adınadır. B. Bilge
Tokel'in Neşet Ertaş Kitabının 278. sayfasında aynı türkünün
söz-müziği: Selli Yusuf / Neşet Ertaş adınadır. Kayıtlar birbirini
tutmuyor. Doğru tek olduğunu göre, biz hangisine inanacağız.)
Müzik belki Neşet Ertaş'a aittir. Bilemiyoruz. Bu konuda iddiamız
yok. Ama tespitlerimize göre "Acem Kızının" sözleri Aşık Canani'ye
ait ve de kaynaklarda[ 6]:
Silkinip de Şamova'ya çıkınca
Eğlen Şamova'da kal Acem Kızı
Gerdan domur domur rengin kırmızı
Seherde açılmış gül Acem Kızı
Canım kurban olsun kıymet bilene
Belin ince boyun benzer fidana
Ateşine yandı Tarsus Adana
Getirdin başıma hal Acem Kızı
Silkinip de Şamovaya çıkarsın
Miski amber gül yanağa takarsın
Kaş altından uğrun uğrun bakarsın
Can alır sendeki tel Acem Kızı
Seni saran oğlan neylesin malı
Yumdukça gözünden dökerler camı
Burnu fındık ağzı kahve fincanı
Şeker mi şerbet mi bal Acem Kızı
Amerika kurban olsun kara kaşına
İngiliz Fransız değmez döşüne
Avrupa Belçika düşmüş peşine
Bir de Alman kurban bil Acem Kızı
Yavru şahin gibi ben de döneyim
Yeleli de kıratıma bineyim
Berdül Yaylasından gökçek yanağın
Dudağından akar bal Acem Kızı
Canani aşık da der ki naz olur
Yavaş salın belki sonun hız olur
Mısır haznesini versem az olur
Beni de üstüne al Acem Kızı
şeklinde olup sözler 7 dörtlüktür. TRT repertuvarındaki sözler ise
iki dörtlük. Neşet Ertaş'ın kaset ve CD' lerinde aslı yedi dörtlük
olan şiirin 1., 4. ve 5. dörtlükleri okunmuş, beşinci dörtlük aynı
kalmak kaydıyla diğer dörtlükler değiştirilmiştir. Şiirdeki
Şamovası da bu değişiklikten nasibini alarak Şanovası olmuştur.
Mehmet Gökalp'e göre Şamovası Kars il sınırları içinde bir ovanın
adıdır. Halk şiirinde yer adlarının önemi düşünülürse,
Şamovası'nın Şanova'sı olarak kayıtlara geçmesi önemli
tahribattır.
Türkünün TRT repertuvar kayıtlarına geçen sözleri ise:
Çırpınıp da Şanova'ya çıkınca
Eğlen Şanova'da kal Acem Kızı
Uğrun uğrun kaş altından bakarken
Can telef ediyor gül Acem Kızı
Seni seven oğlan neylesin malı
Yumdukça gözünden döker mercanı
Burnu fındık ağzı kahve fincanı
Şeker mi şerbet mi bal Acem Kızı
şeklinde olup 2 dörtlüktür.
Bu açıklamadan sonra MESAM, Acem Kızı türküsünün hak sahibini
nasıl tespit edecektir. Eğer Acem Kızı türküsünün söz yazarı MESAM
kayıtlarında belli ise, şimdiye kadar da telif hakkı ödenmişse;
bunun adı yanlış beyanla haksız kazanç elde etmek demektir. Bu
haksızlık yetkililerce nasıl düzeltir, hukukçular bunu nasıl
değerlendirir, şimdiye kadar ödenen telif hakkı geri alınır mı onu
bilemiyorum. Ama bildiğim tek şey bu aldatmacanın ortadan
kalkması, Sezar'ın hakkının Sezar'a verilmesidir.
Telif hakkı meselesinde özellikle ele alınması, ve sonuca
ulaştırılması gereken ikinci bir husus da daha önce söylediğimiz
gibi anonim ve beste olan türkülerin belirlenmesidir. Bu konu da
muhakkak bir çözüme kavuşturulmalı. Bunun için TRT ile iş birliği
yapılmalı, TRT de anonim olarak kayıtlara geçmiş olan bir türkünün
MESAM kayıtlarında da anonim olması sağlanmalıdır. TRT de anonim
olarak karşımıza çıkan türkü, MESAM kayıtlarında beste olarak
karşımıza çıkmamalı. MESAM da beste, TRT de anonim olma
aldatmacasına son verilmelidir. Beste türküler ayrı
değerlendirilmeli anonim türkülerden ayrılmalı. Aşık deyişleri ve
halk müziği formunda bestelenen ezgiler ayrı bir repertuvarda
toplanmalı, beste olan Azeri türkülerde bu ölçü içerisinde
değerlendirilmeli, bestecisi belli Azeri türkülerin derleme olarak
gösterilmesi aldatmacasına da son verilmelidir.
İşte bu aldatmacayı tespit eden Sn. Yalçın Tura, Türk Musikisinin
Meseleleri adlı kitabında[7]: "Ne yazık ki, bilhassa 1940'lardan
sonra bu iddia, böl ve hükmet görüşünün ajanları ve yardakçıları
tarafından bol bol işlenerek masum zihinler bulandırılmış ve suni
bir halk musikisi icracısı, bilhassa radyonun da yardımıyla
yaygınlaştırılarak yeni ve ayrı bir tür haline getirilmiştir.
Halkın musiki ve zevki üzerinde son derece menfi tesirler yapan bu
cereyan, giderek çözülmesi müşkül bir mesele haline gelmiştir.
Folklor malzemesi ile ciddi sanat mahsulü arasındaki fark gözden
kaybedilmiş, giderek tükenen repertuvar, yeni bestelerin birer
derleme gibi sunulmasıyla repertuvar şişirilmeye çalışılmış, hatta
bestekarı bilinen, dış kaynaklı yeni mahnılar Kars folklorundan
örnekler yutturmacasıyla radyo mikrofonlarına getirilmiş, Kolhoz
kahramanı Süreyya için bestelenen şarkı Doğu Anadolu türküsü
yapılmak istenmiştir" diyerek ülkemizdeki beste Azeri türkülerle
ilgili düşüncesini özetlemeye çalışmıştır. Gerçekten Sn. Yalçın
Tura'nın tespitlerine katılmamak elde değil. Zira günümüzde de
hala devam eden bu aldatmaca giderek daha da fazlalaşmış,
bestecisi belli olan Azeri türküler Türkiye'ye gelerek anonim
olmuş, TRT kayıtlarına da anonim türkü olarak geçmiştir.
Şimdi bestecisi belli olan, TRT repertuvarına girerek anonimleşen
türkülerden birkaç örnek verelim.
Ana can bağrımı gan eylemişem men : TRT THM repertuvar sıra no
1375, müzik Süleyman Eleskerov'a.
Perşembe gününde çeşme başında : TRT THM repertuvar sıra no 3550,
söz ve müzik Aşık Alesker.
Seher seher seyre vardım : TRT THM repertuvar sıra no 2427, müzik
Aşık Abdullah Cahan.
Bayram gelir elime elimize : TRT THM repertuvar sıra no 2741,
müzik Fikret Emirov.
Size selam getirmişem : TRT THM repertuvar sıra no 2525, müzik Ali
Selimi.
Özüne özüm gurban : TRT THM repertuvar sıra no 153 olan müzik Adil
Geray.
Kimin ağrıyır canı ( Çay Çay) : TRT THM repertuvar sıra no 1332,
müzik Emin Sabitoğlu.
Gara gözün ay badam : TRT THM repertuvar sıra no 1483, müzik
Tevfig Guliyev.
Seher vakti sen tarlaya gidende : TR T THM repertuvar sıra no
1801, müzik Seyit Rüstemov.
Eziz dostum mennen küsüp incidi : TRT THM repertuvar sıra no 3889,
müzik Kulu Askerov.
Ayrılık ( Fikrinden geceler) : TRT de okunmakla beraber henüz
repertuvar kurulundan geçmemiştir. Müzik Ali Selimi'ye aittir.
Dağlar kızı Reyhan : TRT de okunmakla beraber çok popüler olmasına
rağmen henüz repertuvar kurulundan geçmemiştir. Müzik Fikret
Emirov'a aittir.
Bulağ üste duran güzel : TRT THM repertuvar sıra no 1947, söz ve
müzik Aşık Gurban Sadıkov. (TRT repertuvarındaki sözlerin Aşık
Elesker tapşırmasıyla kayıtlara geçtiği tespit edilmiştir. )
Dost bağında açılıp gül : TRT THM repertuvar sıra no 1758, söz ve
müzik Reşit Şefeg. (Türkünün yöresi repertuvar kayıtlarında Iğdır
olarak tespit edilmiştir. )
Esmerim güzel esmer : TRT THM repertuvar sıra no 3143, söz, Mehmet
İzzet Hattat, müzik de Abdurrahman Kızılay'a aittir.
Şimdi de TRT repertuvarına geçen, yapımcısı belli olan,
bazılarının MESAM kayıtlarında hak sahipleri belli olan
türkülerden birkaç örnek sıralayalım.
1. İşte gidiyorum çeşmi siyahım Söz-Müzik Aşık Mahsuni
2. Ahu gözlüm tut elimden Söz-Müzik Aşık Feymani
3. Sultanım Söz A. Karakoç- Müzik Ekrem Çelebi
4. Varıp neylemeli sılayı gayrı Söz- Müzik Dr. Çetin Ünal Özülkü
5. Kanadım deydi sevdaya Söz - Müzik Aşık Mahsuni
6. Gurbette ömrüm geçecek Söz Karacaoğlan-Müzik Atınç Emnalar
7. Bodrum Hakimi Söz-Müzik Mustafa Bacaksız (Bu türkü TRT
repertuvarında yöre ekibinden alınmış, derleyen Nazmi Yükselen,
TRT THM sıra No: 3592, yöresi ise Muğla 7 Milas'tır) En son
örneğimiz de Nem alacak felek benim. Bu türkünün sözleri Hasan
Turan'a müziği ise Cemil Demirsipahi'ye aittir.
Bu örneklerle amacımız polemik yaratmak değil, yapımcısı belli
olan türkülerin anonim olarak sunulması aldatmacasının ortadan
kalkmasıdır. Bu aldatmacanın kalkması için de türkü formunun
özelliklerini bünyesinde taşıyan, uçkur peşkir havası cinsinden
olmayan eserler muhakkak değerlendirilmeli, türkü sahibinin adıyla
da TRT repertuvarına geçmeli ve de yayımlanmalıdır.
Sonuç: Dilerim bu açıklamalardan sonra yetkili kurum ve kuruluşlar
hak sahiplerini çok iyi belirler. Belirlenen kuralları uygulamaya
koymak için yeni düzenlemeler getirirler. Kişinin, ya da kişilerin
beyanıyla telif hakkı ödemek yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi
bir takım haksızlıklar getirmektedir. Onun için hak sahibinin
beyanı bir komisyon maharetiyle değerlendirilmeli, kesinlik
kazandıktan sonra kayıt ve tescili yapılmalı, sonra da telif hakkı
ödenmelidir. Bu uygulama yapılırken, derleme türküler de telif
hakkı kapsamına alınmalı, kaynak kişiye, derleyene, notaya alana
da telif hakkı takdir edilmelidir. Eğer derleme türküler telif
hakkı kapsamına alınırsa, beste ve anonimlik meselesinde yaşanan
kaos da sanıyorum kısmen çözülmüş olur. Yoksa piyasanın kurdu olan
gözü açıklar her zaman her yerde fırsatı en iyi şekilde
değerlendirmenin yollarını bulacaklardır. Uygulama böyle
yapıldığında, derleyiciler de beste olan türkülere anonim kılıfı
uydurmaktan vazgeçecek, yıllardır süre gelen beste ve anonimlik
aldatmacası da böylece sona ermiş olacaktır.
[1] Süleyman Şenel, Cumhuriyet Döneminde Türk Halk Müziği
Araştırmaları, Folklor Edebiyat Dergisi S. 4, s. 195.
[2] Yusuf Ziya Demirci, Anadolu Köylerinin Türküleri - Köy Halk
Türküleri, Burhanettin Matbaası, İstanbul 1938.
[3] Doç. Dr. Ali Duymaz, Kerem İle Aslı Hikayesi Üzerine
Mukayeseli Bir Araştırma, Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini
Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 2001.
[4]Bayram Bilge Tokel, Neşet Ertaş Kitabı, Akçağ Yayınları, Ankara
1999, s. 184 - 185.
[5]Folklor Edebiyat dergisi, Mart 1997, S. 9, s. 97.
[6]Emir Kalkan: XX. Yüzyıl Türk Halk Şairleri Antolojisi. Kültür
Bakanlığı Yayınları No: 1295, s. 278, Ankara 1991.
[7] Yalçın Tura, Türk Musikisinin Meseleleri, Pan Yayıncılık,
Kasım 1998 İstanbul.
|