Gaziantep, halk kültürü
alanında çalışan birçok derlemci ve araştırmacıya geniş bir çalışma
alanı olmuştur. Halk kültürü konusundaki bu çalışmaların büyük bir
çoğunluğu Gaziantep’in merkezinde, Kilis, Nizip ve Oğuzeli
ilçelerinde yapılmıştır. Gaziantep’in özellikle batısında bulunan
İslâhiye, Nurdağı ilçe ve köylerinden oluşan bölge ise, yapılan bu
araştırma ve derlemelerden yeterince nasibini alamamıştır. Yapılan
bu araştırma ve derleme çalışmaları sonucu Gaziantep’e ait toplam
112 adet türkü ve halk ezgisi repertuara geçmiştir. Bunlardan dört
tanesi Kültür Bakanlığı, Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme
Genel Müdürlüğü tarafından yayınlanmış diğer 108 adedi ise T.R.T
Repertuarında bulunmaktadır. Yayınlanan 112 adet halk ezgisinden
sadece bir uzun hava İslâhiye yöresine aittir.
Bu düşünce ve tespitlerden yola çıkarak 17–24 Temmuz 1994 tarihleri
arasında İslâhiye ilçe ve köylerinde evlenme ve düğün adetleri, halk
müziği ve oyunları konusunda alan araştırması ve derleme çalışmaları
yaptık.
Adını 1868 yılında Adana Valisi Derviş Paşa, huzuru sağlamak için
Fırka-i İslâhiye Osmaniye ordusu ile birlikte yöreye gelerek
aşiretlere tapu dağıtmış ve burada oturmalarını sağlamıştır. İlçenin
adı da Derviş Paşa ile birlikte gelen ordunun adından dolayı
İslâhiye olarak kalmıştır. Lalahiye Ovası dışında oldukça dağlık bir
alana sahiptir. Köylerinin bir kısmını dağ köyleri, bir kısmını ise
ova köyleri oluşturmaktadır. Dağ köylerinin büyük bir çoğunluğu
geçimlerini hayvancılıkla sağlarken daha sonraları bunun yerini
yavaş yavaş bağcılık almaya başlamıştır. Ova köyleri ise geçimlerini
daha çok çiftçilik yaparak sağlamaktadır. Bunlardan başka ilçe
merkezinde “Aydınlı Aşireti” çadır ve yayla hayatı yaşayarak
hayvancılık ile uğraşmaktadır.
Düğün adetlerine geçmeden önce İslâhiye’deki evlenme adetlerinden
biraz söz etmek istiyoruz. Bölgede evlenmeler çoğunlukla görücü
usulü ile yapılmaktadır. Evlenecek gençlerin düğün gününe kadar
birbirlerini görmeleri kesinlikle yasak ve ayıp karşılanmaktadır.
Kız ile oğlanın düşünce görüşleri alınmadan kızın ve oğlanın
ailelerinin olumlu görmeleri halinde evlilik yapılmaktadır. Nadir de
olsa eskiden beşik kertme usulü evliliklerin de yapıldığı
tespitlerimiz arasındadır.
Bunun dışında bugün görülmeyen ve çok eskiden özellikle dağ
köylerinde din ile ilgileri olmayan, daha çok eşkıyalık gibi
olaylara adları karışan ve kendilerine mürit denilen kişiler
bulunmakta ve bu müritlere uyan kişilere ise ihvan denilmekteymiş.
Müritlerin bir ihvanın kızını hiçbir kimseye sormadan diğer bir
ihvanın oğluna götürerek nikâh yaptırdığı ve bu tür evliliklerin de
olduğu Hasan lök köyündeki tespitlerimiz arasındadır.
Bölgedeki düğünler çoğunlukla köylünün işinin bittiği veya az olduğu
sonbahar aylarında yapılmaktadır. Köylerdeki evlenme çağı eskiden
24–25 iken daha sonraları bu yaş 15–20 arasına düşmüştür. Oğlu
evlenme çağına gelen anne ve baba kendi ailelerine uygun kız aramaya
başlamaktadırlar. Eskiden daha çok akrabadan olmasına önem verilen
kız seçimi daha sonra bu önemini kaybetmeye başlamıştır.
Daha önceleri Bulgaristan’da yaşarken 1940’lı yıllarda Türkiye’ye
gelen ve yerleşen Kırıkçalı köylüleri de eskiden “Akraba evliliğinde
almak var, onmak yok.” düşüncesinde iken daha sonraları bu
düşüncelerinden vazgeçip, akrabalardan kız alıp vermeye
başlamışlardır.
Anne ve baba tarafından aileye uygun görülen kıza karar verildikten
sonra aracı seçilen bir kadın veya kadınlar giderek konuyu
açmaktadırlar. Kızın ailesinin düşünceleri olumsuz ise konu
kapatılmaktadır, olumlu ise daha sonraki günlerde erkekler istemeye
gitmektedirler. Bazı köylerdeki tespitlerimizde kız isteme konusu
duyurulduktan sonra oğlan evi, yemeklerde kullanılmak üzere bir
paket tuz almaktadır. Bu tuz bitinceye kadar herhangi bir
uğursuzluk, aksilik çıkarsa kızın uğursuz geldiğine inanılarak
istemekten vazgeçilmektedir. Oğlan evinde olumlu işler olursa kızın
uğurlu geldiğine inanılmaktadır. Kızın istenmesi, uğurlu ve kutsal
olduğu için Perşembe’yi Cuma’ya bağlayan gece erkekler tarafından
yapılmaktadır. İstemeye genellikle oğlanın yakın akrabaları ve köyün
ileri gelen hatırı kırılmayacak yaşlıları gitmektedir. Ayrıca kız
evi de kendi akrabalarını çağırarak bir meclis oluşturmaktadır.
Olumlu cevabın arkasından tatlı yemek ve şerbet içmek adettendir.
Daha sonra oğlan evi tarafından özel olarak getirilen hayvan
kesilerek yenilmektedir. Kız isteme olayına Kabaklar Köyü’nde
“Sakala varmak”, Sakala gitmek” denilmektedir. Yemek yenilirken,
başlık ve kalan da, giden meclis tarafından konuşulmakta ve karara
bağlanmaktadır. Alınan başlık parası kıza çeyiz olarak
harcanabildiği gibi bunun tam terside olabilmektedir. Başlık
haricinde, dayı yolu veya amca yolu adı altında “Halat”diye de
bilinen, dayıdan veya amcadan birine yol kesilmektedir. Bu yol kesme
para verme şeklinde olmaktadır. Kızın dayısı ya da amcası parayı
alıp almamakta serbesttir. Fakat maddi durumu iyi değil ise, bu
parayı alıp gelin olacak kıza hediye veya eşya almaktadır.
Eskiden kız istemeden bir zaman sonra çok nadirde olda nişanın
yapıldığı tespitlerimiz arasındadır. Nişan töreni oğlan evi isterse
ve maddi durumu iyi ise düğün gibi çalgılı bir şekilde
yapılmaktadır. Kabaklar köyünde nişan törenine “Dünür çağırma” yüzük
takmaya ise; “Asri” denilmektedir. İsteme ile düğün arasına bayram
rastlarsa geline “Bayramcalık”adı altında giyecek türü eşyalar
götürülmektedir.
Oğlan ve kız evi hazırlıklarını tamamladıktan sonra, düğünden 20 gün
önce başlık parasını vermekte ve kalanı hazırlanmaktadır. İsteme ile
düğün arasında bazen 6-7 yıl gibi uzun zamanlarda, geçebilmektedir.
Düğün başlamadan üç gün önce oğlan ve kız tarafı yakın köy ve
akrabalarını düğüne davet etmektedir. Bu davet, çorap, mendil,
gömlek, havlu gibi hediyeler gönderilerek yapılmaktadır. Yörede bu
davete ve çağırma işlemine “Okuntu” denilmektedir. Hediye
gönderilecek kişiler ve hediyeler liste yapılmakta ve yakın akrabaya
gönderilecek hediyeler daha özenle seçilmektedir. Düğünlerde iyi
oynayan kişilere ayrıca mendil ve ayakkabı gibi hediyeler
gönderilerek özel olarak davet edilmektedir.
Kırıkçalı Köyü’nde ise düğüne davet, büyük nimet ve baş tacı olduğu
için özel olarak pişirilen ekmekler ile yapılmaktadır. Ekmeğin her
diliminin üzerine bir süs yapılmakta ve her dilim bir eve
gönderilmektedir.
Düğünün yapıldığı eve belli olması için oğlanın kirvesi, dayısı veya
amcası küçükbaş bir hayvan kestikten sonra bayrak dikmektedir. Bu
bayrak günümüzde Türk bayrağı olduğu gibi, eskilerden Hasanlök
Köyü’nde kırmızı ve beyaz bezden, Kayabaşı Köyü’nde ise kırmızı,
yeşil ve mavi renklerden oluşan sembolik bir bayrak dikildiği
tespitlerimiz arasındadır. Bayrağın asıldığı direğin başına, soğan,
elma, zeytin dalı ve çiçek asılmakta; daha sonra da bu süslere ateş
edilerek vurmaya çalışılmaktadır.
Düğünün başladığı gün, et haşlama, pilav, nohut ekşisi, fasulye,
ayran çorbası, dolma, sarma, dövme çorbası, patates ve göçmen
köylerinde ise fırın pideleri, börekler, kabak yemeği, keşkek,
sütlaç gibi düğün yemekleri pişirilmektedir.
Düğünler eskiden Salı günü başlayıp Perşembe günü akşamı biterken
günümüzde Cuma günü başlayıp Pazar günü akşamı bitmektedir. Kına
gecesi ise genellikle Çarşambayı, Perşembeye bağlayan gece
yapılmaktadır. Kızın iki eline, damadın şahadet parmağına kınanın
yakıldığı geceye kaynana katılır ise, ömrünün az olacağına
inanılmaktadır.
Gelin, dağ ve ova köylerinde Perşembe günü at ile gelmekte iken
Kırıkçalı Köyü’nde eskiden beri öküz ve at arabası ile
getirilmektedir. Gelinin at ile getirildiği köylerde atın
kuyruğundan kıl çekmek, üzengisine taş atmak uğursuzluk
sayılmaktadır. Bu nedenle gelin getirilirken bir kişi atın
kuyruğundan, iki kişide üzengilerinden tutmaktadır. Gelin köy
içerisinden getirilir ise aynı yoldan ikinci defa geçirilmemeye ve
çıktığı sokaktan girmemeye dikkat edilmektedir. Gelin ineceği zaman
yemek pişirilen kepçe düşmanlar çatlasın diye atın tırnağına
vurularak kırılmaktadır. Bereket için bir tabağa kuru üzüm, arpa,
buğday, şeker, bozuk para koyulup serpilmektedir.
Gelinin attan inmesi için kayınpeder geline, “İnmelik” adı altında
bir hediye vermek zorundadır. Bu büyük baş hayvan, arazi, bağ veya
bahçe olabilmektedir. İnmelik karşılığı gelinden sembolik bir ücret
alınmaktadır. Bu verilen inmelik, hediyeden daha çok satma-satın
alma gibi algılanmaktadır. Herhangi bir ayrılma söz konusu olduğunda
verilen inmelik, paylaşılmadan veya geri alınmadan gelinin
olmaktadır. Gelin evin kapısından içeri girerken, damadın annesi ve
babası, eşikte ellerini çatı gibi yukarıda birleştirerek gelini
ellerinin altından geçirmektedirler. Bazı köylerde ise, anne ve baba
Kuran-ı Kerim tutmakta ve gelin Kuran’ın altından geçirilmektedir.
Buradaki inanış gelin olanın anne ve babasına saygılı olsun, dinine
bağlı kalsın anlamını taşımaktadır. İmam nikâhı genellikle gelinin
geldiği gün akşam namazından sonra yapılmaktadır.
Düğün başlamadan 5–10 gün önce yörede çoğunlukla abdal ve aşiret
denilen çalgıcılar ile düğün için söz kesilmekte ve başka bir düğüne
gitmemeleri için bahşişleri verilerek davulları alınmaktadır. İyi
çalgıcıları düğüne getirmek için başında bulunan kişiye, davul ve
takım elbise gibi hediyelerin de verildiği görülmektedir. Bu
hediyeyi maddi durumu iyi olan düğün sahipleri vermektedir.
Çalgıcılar önceleri Sulu Mağara Köyü’nde otururken, daha sonraları
İslâhiye’nin Pınarbaşı Mahallesi’ne yerleşmişlerdir. Bölgedeki
düğünlerde davul ve zurna yaygın bir şekilde çalınmaktadır. Fakat
eskiden bağlama ve yörede kemençe olarak bilinen kemanın da, gurbet
denilen çadırda yaşayan vatandaşlar tarafından çalındığını tespit
ettik. Düğünlere iki davulcu ve iki zurnacı beraber gitmektedir. Bu
sayı düğün sahibinin maddi durumuna göre artmaktadır. Kayabaşı
Köyü’ndeki bir düğünde 45 tane çalgıcının 5 gün çaldığı edindiğimiz
bilgiler arasındadır. Abdallar geçimlerini genellikle bölgede
yapılan düğünlerden sağlamaktadırlar. Düğünlerde çalgıcıların aldığı
ücrete “Şaba” veya “Şabaş” denilmektedir. Günümüzde Şabaş’ın çok
yüksek miktarlara ulaşması nedeni ile çalgıcılar ile düğün sahibi
ücret konusunda anlaşma da yapabilmektedirler. Ücret konusunda
anlaşma yapılır ise, Şabaş düğün sahibine kalmaktadır. Şabaş gelinin
geleceği gün öğlen yemeğinden sonra yapılmaktadır. Düğüne gelen ne
kadar davetli, misafir var ise toplanmakta ve davulcu Şabaşı
toplamaktadır. Şabaş para olabileceği gibi, eşya ve küçükbaş hayvan
da olabilmektedir. Verilen hediye ve paralar düğün sahibi tarafından
not edilmekte kendiside onların düğünlerinde o düzeyde bir hediye
vermektedir. Şabaş, davetlilerin en ileri ve en itibarlı kişisinden
toplanarak başlar ve onun verdiği paradan fazla verilmesi,
saygısızlık ve hakaret sayılmaktadır. Düğüne gelen çalgıcılar,
geldiklerini belli etmek için yüksek bir yere çıkarak fasıl
çalmaktadırlar. Bir süre sonra ise düğün alanına inmektedirler.
Yörede kadın ve erkek beraber oynamaktadır. Fakat bazı köylerde
kadınlar bir yerde erkekler bir yerde, bazı köylerde ise erkeklerle
beraber oynayan kadınların yaşlı ve evli olması gerekmektedir. Halay
çekme yerine hala çekme denilmektedir. Halay çekilirken, kırık
havalar çalınmakta fakat orda zurnalardan birisi karara sesinde dem
tutarken, diğerinin yol göstermesi ile (açış yapması)bölgede yaygın
olarak bilinen uzun havalar da çalınıp söylenmektedir. Halay
çekilirken ezgilerin belirli bir sırası yoktur. Oyun oynanırken Üç
Ayak, Ağır Halay(hava), Kaba, Dağ Kabası, Adana Kabası, Ayşe, Arabî,
Şirvani, Pekmez, Düz Hava gibi ezgiler çalınmaktadır.
Bölgede söylenen türkülerin büyük bir çoğunluğu Uzun hava şeklinde
söylenmektedir. Söylenen bu türkülerde Barak kültürünün veya Barak
ağzı söyleyiş şeklinin hâkim olduğunu gördük. Söylenen bu türkülerin
büyük bir çoğunluğu Barak bölgesinde söylenen uzun havalardır.
Derlediğimiz türkülerden bazıları; Garip, Ezogelin, Dönegelin,
Kerem, Deveci, Ceren(Dağlı havası),Karacaoğlan’ın türküleri,
Köroğlu’nun türküleri ve kına türküleri tespitlerimiz arasındadır.
Derlediğimiz bu kına türkülerinden “Zalim Ana” adlı türküyü daha
önce Kültür Bakanlığı, HAGEM tarafından düzenlenen Kayseri ve
Karaman ili alan araştırmasında da derlemiştik. Bu türkünün buraya
nasıl geldiği konusunda detaylı bir bilgi edinemedik.1989 Eylül
ayında HAGEM tarafından düzenlenen Gaziantep İli alan araştırması
sırasında Barak bölgesindeki Kefrik Köyü’nden derlediğimiz,
“Salınarak Çıktı Ceren Elinden” adlı kına türküsünün ritim ve melodi
yönünden farklı olarak İslâhiye’de de söylendiği tespitlerimiz
arasındadır.
Yörede Ayşe adı ile bilinen ve uzun hava olarak söylenen türkünün
oyununda ne anlatıldığını sorduğumuzda, bu oyunun hikâyesini Kozder
Köyü’ndeki kaynak kişimiz şöyle anlattı; “Bu olayda, Ahmet Bey
ismindeki aşiret reisi kendi mahiyetinde bulunan bir köydeki düğüne
misafir olur. Ahmet Bey hiç tanımadığı fakat düğünde kimin kızı
olduğunu öğrendiği, çok güzel bir kızın halay çektiğini görür ve
güzelliğinden dolayı aşık olur. Fakat törelerinde evlenebilmesi için
kızın babasının razı olması gerekmektedir. Kızın babası ise razı
olmaz. Ahmet Bey bu kızla evlenebilmek için aşiretin ileri
gelenlerini aracı koyarak iknaya çalışır. Nihayet iki sürü koyun,
iki sandık dolusu altın ve daha birçok değerli eşyaları başlık
vermek sureti ile kızın babasını razı eder. Düğünün son günü gelinin
ölmesi üzerine murada eremezler.” Çok uzun süre önce yaşanılan bu
olay anlatılmakta ve oyunun arasında uzun hava olarak şu türkü
söylenmektedir:
Ben gidersem de beni arama
Zülüflerini de tel tel edip tarama
Melham olsan da sürmem seni yarama
Göğünün yok idi de niye beni ataşına yandırdın
Sabah erkenden de aynaya bakma
Zülüflerini tel tel edip gerdana dökme
Geyinip kuşanıp ciğerim yakma
Göğünün yokudu da niçin beni ataşına yandırdın
İslahiye konumuz açısından oldukça renkli yapıya sahiptir. Bu
farklılıkları dağ köyleri ile ova köyleri ve bu köyler ile göçmen
köyleri arasında tespit ettik.Bu bizim kültürümüzün doğal bir
zenginliğidir.Fakat araştırma ve derleme çalışmalarımız sırasında
aracımız ile zor çıktığımız bir köyde “Caz takımı” denilen ve
Org,bateri gibi çalgılar ile düğün yapıldığı tespitlerimiz
arasındadır.Dilediğimiz oldukça zengin olan halk kültürümüzün
yozlaşmadan korunabilmesi ve kaybolmadan korunabilmesi ve
kaybolmadan belgelenmesidir.
YAZILI KAYNAKLAR
1.DUYGULU, Melih; “Gaziantep’te Halk Müziği Derlemeleri”, Yöre
Dergisi, C.1,S.5, s.16, Gaziantep,1991.
2.EKİCİ, Savaş: “Gaziantep Barak Müziği Üzerine Bir Araştırma”,Milli
Folklor Dergisi, C.2.S.9.s.43 Ankara,1991.
3.Gaziantep’in İslâhiye ilçesi ve köylerinde yapılan derleme ve
araştırma çalışmaları ses bantları.
4.Gaziantep İl Yıllığı,İstanbul,1991.
*) Gaziantep Üniversitesi,
Türk Müziği Devlet Konservatuarı, Sanatçı Öğretim Elemanı.
**) Bu çalışma örnek nota ve
fotoğraflarla birlikte; “I. Türk Halk Kültürü Araştırma Sonuçları
Sempozyumu Bildirileri II, Kültür Bakanlığı Yayınları:1800, Halk
Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları:227,
Seminer Kongre Bildiriler Dizisi:46, s.68, Ankara, 1996.” Eserde
yayınlanmıştır.
|