Kars'ta kızgın bir güneş var, güneş
âşık... Kenti çepeçevre saran yüksek dağlar karla kaplı, kar
âşık... Akşama doğru güneş iyice alçaldığında, ortaya yayılan
kızıllıkta, Hitit, Huri, Urartu, Kimmer, Gregoryen, İskit, Sasani,
Bizans, Selçuk ve Osmanlı'dan esen bir rüzgâr Kars Kalesi'ni
okşuyor, rüzgâr âşık, bulutlar âşık...
Nereye baksam aşk ve âşıkları görmem boşuna değil. Gönlümün
gözleri, yalnız onları görüyor, onları dinliyor, onları duyuyor...
Kars'ta, Birinci Türkiye Âşıklar Bayramı var! (Yaşam sürprizlerle
dolu: Bir gün önce İstanbul'da Vladimir Ashkenazy 'nin sihirli
piyanosunu dinliyordum, bu akşam Kars'ta Anadolu'nun tüm
birikimini omuzlamış türküleri dinlemeye doyamıyorum.)
Ülkenin her köşesinden (her köşesi demem laf gelişi değil, tam 81
ilden) gelmiş 190 halk ozanı yani, ''Âşıklar'' , Kars'ta
birbiriyle yarışıyor; türküleri, atışmaları, sazı, sözü,
eleştiriyi, cinası, taşlamayı, hüneri, dil ve akıl çabukluğunu
gönül ve can yoldaşlığını yarıştırıyor. Evet, bu bir yarışma ama
bence daha çok bir paylaşma... 16. Yüzyıl'dan bu yana süre gelen
sözlü şiir geleneğinin ''Âşıklığın'' paylaşılması...
Bugüne dek bu yarışma, yani Âşıklar Atışması Konya'da yapılırmış,
en fazla 50 Âşık katılırmış. Şimdi ilk kez Kars'ta yapılmasını,
çok büyük bir organizasyonla titiz seçimlerle böylesi büyük bir
katılım sağlanmasını, buralılar, ''Âşıklar yuvaya döndü'' , ''40
yıllık düş gerçekleşti'' diye sevinçle karşılıyor ve Kars Kültür
Merkezi'nin salonunu hınca hınç dolduruyor...
Âşıklar Bayramı, yörenin en usta sanatçısı, herkesin sevgilisi,
çok kısa bir süre önce 66 yaşında hayata gözlerini yuman Âşık
Murat Çobanoğlu'nun adını taşıyor. Zaten şölen de onun mezarını
ziyaretimizle başladı. Tüm Âşıklar ellerinde bir karanfil,
omuzlarında sazlarıyla gelmişlerdi. Murat Çobanoğlu gibi Devlet
Sanatçısı olan yine Karslı Âşık Şeref Taşlıova'yı dinlerken
gözyaşlarını tutamıyorlardı.
Bu görkemli olayın mimarı, Kars Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu.
Onun isabetli deyişiyle ''Âşıklık, bu sözlü edebiyat, halkın
içinde mayalanır; toplum bilinciyle bilenir; kültürümüzün
toplumsal dinamiğini oluşturur...''
Yarışmayı izlerken, bu sözlerin gerçekliğini daha iyi anlıyorum.
Güncel, sıradan bir olaydan destansı epik konulara uzanan çok
geniş bir yelpazeye yayılıyor atışmalar. Şikâyet, eleştiri bol,
ama başkaldırı, direniş daha da bol! Sahne ve salon birlikte soluk
alıp veriyor. (Daha önce izlediğim opera ya da klasik müzik
yarışmalarında, jüriyi etkilememek için izleyicilerin alkışlaması
yasaktı, burada serbest!)
İlk kez böyle bir yarışmaya tanıklık ediyorum. Çok ilginç! Kafkas
Üniversitesi, Karadeniz Üniversitesi, Dicle Üniversitesi ve
Atatürk Üniversitesi öğretim üyelerinden, araştırmacılardan, müzik
uzmanlarından oluşan jüri de sahnede. Yarışmacılar iki iki sahneye
çıkıp birbirine rakip oluyor. Yarışmaya katılan 190 ozanın en
genci 13, en yaşlısı 80 yaşında. Ve sıkı durun: 190 yarışmacı
içinde bir tek kadın var: ( ''Bir tek'' denmez ama vurgulamak için
söylüyorum:) Âşık Sarıcakız . Eskişehir doğumlu ama İstanbul'dan
katılıyor. (Ayrıntılar, dönüşümde.) En çok sayıda katılım
Erzurum'dan...
Yarışma on bir ayrı dalda. Kolay iş değil: Örneğin ''İrticalen
Divan Dalında'', jüri üyesi bir dize veriyor, (buna ''ayak
vermek'' deniyor) sahnedeki iki yarışmacı o dizeye uygun doğaçlama
yapıp hem kafiyeyi tutturacaklar, hem divanı (13 heceyi)
tutturacak; hem anlamlı olacak, hem de sazlarıyla aynı ölçüyü
tutturacaklar, bir dörtlük biri, bir dörtlük öteki, sırayla...
''Cinaslı Tecnis dalında'' : Dörtlü koşmanın arasına yedi heceli
cinas yerleştirme, kelime oyunu yapmak zorundalar. Hele bir ''Leb
Deymez -dudak değmez- Dalı'' var ki, hayret bir şey: İki dudak
birbirine değmeyecek.. yani kimi sözcükler, harfler (örneğin, b,
m, p vs.'li sözler) kullanılmadan söylenecek ne söylenecekse...
'Kaçamak' yapılmasın diye iki dudak arasına bir toplu iğne ya da
kürdan yerleştiriliyor. O nedenle yalnız ses, söz ve saz marifeti
değil; akıl, zekâ, çabukluk gerektiren bir yarışma dedim
başlarken...
Yarışma bu akşam sona eriyor. Ben bir gün önce Kars Sanat
Merkezi'nde kurulmuş basın odasında bu yazıyı yazarken yukarıda
alkış kıyamet kopuyor. Aklım orada, Âşıklarda...
En iyisi bu yazıyı Âşık mı değil mi bilmem ama, Karslı bir ozanın
Kağızmanlı Sadık Miskini 'nin ''Paydos'' şiiriyle bitireyim:
''Aşkın kâfiri oldum, dine imana paydos
Dost yüzünü gül bildim,
bağa bağbana paydos
Kendimin efendisi, kendimin kölesiyim
Eylemem
kula kulluk şaha sultana paydos.''
Bunca başarılı Aşıklar Bayramına emeği geçen herkesi kutluyorum.
|