“Al bu mendil sende kalsın
Sil gözünün yaşını...”
Söze başlandı mı, bitmez türküler üzerine söylenecek olanlar. Bir
ezgi gelir yakalar sizi, en umarsız, en tükendiğiniz bir anda.
Gözünüzden iki damla yaş, savrulup gider, akar aşağılara doğru.
Türkülerin, sonsuzluk ummanına salmayagörün kendinizi, bir anda
gönül gözünüz açılır da, başka bir dünyaya adım atarsınız. O
aradaki sınır kalkıverir birden,
ufukların ötesine doğru açılırsınız. Yayla yollarında yürüyüp
giderken, bozkırın ortasında kalakaldığınızı hissedersiniz bir an
için...
Türküleri anlamak ve anlatmak giderek zorlaşıyor. Harman yerinde
yıldızların parlamadığı bir geceyi yaşamayan, nerden bilecek
“Harman Yeri” türküsünün içindeki efsunu? Sözler anlamsızlaşacak,
ezgide bir şeyler aranacak, eğer ezgide yakalanamazsa, bugün bir
çoklarının dediği gibi hemen bir mazaret bulacak; ”Türküler çok
anlamsız geliyor ya...” diyerek. Türküler müzik değildir ki,
müzikal olarak düşünüldüğünde asla bir şeyler yakalanamaz.
Türküler, Türk milletinin binlerce yıllık macerasının atomlarıdır
bence. Her bir türküyü kendi dünyası içinde, kendi sosyolojisi
içinde değerlendirdiğinizde, inanılmaz toplumsal veriler elde
edersiniz. Sosyal bilimcilere ve Sosyal Psikologlara duyurulur! Bu
konuda çalışan, bilimsel anlamda sosyolojik temellerine inerek
türküleri değerlendiren bir
maalesef ki çıkmadı. Lafın başına gelince; “Canım bu toplum nasıl
incelenecek, elde done mi var?” diyenlere sözümüz, bir de
türkülere hâlâ kayıtsız kalmayı bir maharet sayanlara. Ha ayrıca,
türküler, sadece müzikal olarak anlanamaz derken, müzik unsurunun
zayıf olduğunu söylemiyoruz, aksine insanın içine işleyen bir ezgi
ile sarsılırsınız.
Yüzyılların sosyal macerasının peşine düşmek
isteyenler, önce türkülerin peşine düşmeli, türkülerin dilini,
hâlini, ahvalini anlamalıdır deriz. Bu milletin yazılmamış
tarihini türkülerden okuyabilirsiniz. İnsan-tabiat, insan-insan,
insan-toplum ikilemlerine dair ne varsa, türkülerde
bulabilirsiniz.
Türkülerin henüz daha sosyolojik açıdan bir tasnifi bile
yapılmamıştır. İktisat bilimi açısından ise hiç el
dokunulmamıştır. Ya felsefesi? Oraya daha çok yol var. Olur mu
demeyin, olur bal gibi de olur. Her bir türkünün arkasında,
bireyselden başlayıp toplumsala,
mistik olana, inanca uzanan bir şeyler vardır. Öyle düşünüldüğü
gibi, birisi efkara gelip pat diye oturup söyleyivermemiştir.
Söyleyen, kendini binlerce yıllık sözlü kültür geleneğine yaslar
bir kere. Yazılı kültürde ne varsa saklanır ama sözlü kültürde
elimine yasası acımasızca işler. Zamanın elinden tutamayan sözler,
duyuşlar ve düşünüşler yok olur gider. Kimsede yok olmasın diye
bunların peşine düşmez. Belki artık türküler söylenmeyecek,
yakılmayacak. Küreselleşen dünyada değişen yaşam mantığı,
insanları türkü yakmaktan vazgeçirecek. Gerçi küreselleşme henüz
daha Anadolu yaylalarına ulaşmadı, bozkırın ortasında yaşayanın
haberi yok daha ama bir gün mutlaka ulaşacak. Çünkü iktisadi bir
gerçek küreselleşme. Satıcılar bir gün mutlaka oraya varacaklar.
Onlar
vardığında ise türküler susacak. O zaman, türküleri tüketmeyelim,
sahip çıkarak aktaralım, hiç olmazsa anlatmaya çalışalım.
Hayatımızın güzelliklerinden vazgeçmek kolay değildir. Fakat
güzellik kavramı nesilden nesile değişerek devam eder gider. Bu
sosyal mutasyon içinde ise bazı kültürel değerler ister istemez
arkeikleşir. Belki bir gün türküler de arkeik olacaktır ama
inanıyoruz ki; “ Gül denilen çiçeğin adı değişse bile, o aynı
güzelliği ile kokmaya devam edecektir.”. Türkülerimiz de
kokusu hiç bitmeyecek güller gibi. Bir şey daha var. Türkçe
türkülerde yaşıyor. Türkçe’nin türkülerden daha güzel, türkülerden
daha duru ve güçlü kullanıldığı bir edebi metin yok. Bunun
yüzlerce örneği var. Aşk, hiçbir zaman Sivas Şarkışlalı Medine
Köseoğlu’ndan derlenen türküdeki kadar güzel anlatılmamıştır.
Aşağıdan döne döne kuş gelir
Armağanlar dolu gider boş gelir
Sevda bilmeyene hayal düş gelir
Şen ol yaylam şen ol Bedir geliyor
Hele bir de bu türküyü ezgisi ile dinlerseniz, yüreğinizin ortası
yarılır da, burnunuzda o hiç
kokusunu duymadığınız “Gül” kokmaya başlar. Eğer o kokuyu
hissediyor, duyuyorsanız, siz türküleri tanıyorsunuz,
biliyorsunuz. Hiç dinlemediyseniz bile önemli değil, bugünden, bu
andan sonra dinleyin, bakın göreceksiniz, gönül gözünüz sizi
nerelere götürecek...
|