ÖZET
Türk halk müziğinin en önemli problemlerinden birisi terminolojidir.
Bu problemlerin başında ise, Türk Halk Müziğinin melodik veya
ezgisel yapısının adlandırılması konusu gelmektedir. Bu konu ile
ilgi kullanılan terim ve yaklaşımlara bakıldığında, daha çok ayak,
makam ve dizi kavramları karşımıza çıkmaktadır. Bu kavramlar
incelendiğinde makam kavramı dizi kavramını kapsarken ayak
kavramının daha farklı anlamlar taşıdığı görülmektedir. Konu ile
ilgili çalışan bazı bilim adamları ise “Her Türkü Bir Kuraldır”
sözünden hareketle bu kurallara bir ad vermek gerekmez düşüncesini
savunmaktadırlar. Fakat konunun özellikle eğitim yönü düşünüldüğünde
Türk Halk Müziğinin melodik yapısına mutlaka bir ad verilmesinin
zorunlu olduğu görülmektedir. Fakat ne denilmesi gerekiyor? ve
Neden? Sorularına cevap bulabilmek için bu kavramları inceledik.
Gaspıralı İsmail’in "Dilde, Fikirde, İşte Birlik" şiarı ile bütün
Türk Dünyasını 19.yy da birlikte hareket etmeye çağırırken, bizim
Anadolu Türk müziği ile ilgili en temel konulardan birini 21.yy’ın
başında hâla tartışıyor olmamız düşündürücü ve bir o kadar da
üzücüdür. Aslında bunun gibi tartışılması ve çözüme ulaştırılması
gereken birçok konu da üzeri örtülü bir şekilde durmaktadır.
Geçmişi binlerce yıl öncesine kadar dayanan ve oldukça zengin bir
birikimi olan Türk müziği konusunda ne yapılan çalışmalar bu gün
için yeterlidir, ne de Türk müziği konusunda verilen eğitim bu gün
çağdaş denilebilecek düzeydedir. Türk müziği konusunda en yoğun ve
ciddi çalışmalara bakıldığında Cumhuriyetin kuruluşundan sonraki
45-50 yıllık dönem içerisinde yapıldığı görülmektedir. Bu dönemin
sonrasında 1975 yılında açılan ilk Türk müziği okulu
1, Türk müziği eğitim ve öğretimi
açısından atılan oldukça önemli ve büyük bir adımdır. Fakat bu okul
açılması ile birlikte yıllardır süregelen batı müziği, Türk müziği
çatışmasının da hedefi haline gelmiştir. 1826 yılında Osmanlı
sarayına bağlı askeri bando ve okul örgütünün (Muzikai Hümayun)
kurulması ile başlayan ve ilk batı müziği okulu da sayılabilecek
çalışmalardan sonra(Say,1985:863), Türkiye’de Türk müziği okulunun
ilk olarak 1975 yılında yani bu tarihten 150 yıl sonra kurulması son
derece düşündürücüdür. Türk müziği konusunda bu günkü eksikliklerin
veya yanlışlıkların sebebi araştırıldığında temel problemin de
buradan, bu düşüncelerden, bu anlayıştan ve bu geç kalmadan
kaynaklandığı görülmektedir(Ekici,2002:217). Bunun ile birlikte
özellikle sosyal bilimlerdeki akademik yükselmelerde alan ile ilgili
bilimsel araştırma ve çalışmalar yerine, aşılması zor başka
kuralların konulması veya ön plâna çıkarılması da önemli bir
etkendir. Bu uygulamaların sonucunda Türk müziği konusunda yeni
yetişen nesil akademik ve bilimsel çalışmalar yapmak yerine,
icracılığı tercih etmiş ve icracılık gelişirken bilimsel çalışmalar
ihmal edilmiş ve eğitim yönündeki aksaklıkların birçoğu
bilimsellikten uzak yöntemlerle çözülmeye çalışılmıştır. Bu
problemlerden birisi de Türk halk müziğinin melodik veya ezgisel
yapısının adlandırılması konusudur. Bu konu ile ilgi kullanılan
terim ve yaklaşımlara bakıldığında daha çok ayak, makam ve dizi
kavramları karşımıza çıkmaktadır.
Günümüze kadar olan süreçte bazı aşık tarzı havaların adları (Kerem,
Garip), aşık tarzı edebi türlerden yola çıkılarak verilmiş adlar(Müstezad,
Kalenderi) ve yöresel türkü ve uzun hava adları (Misket, Maya,
Bozlak) kullanılarak dizi veya ayak terimleri bu adlara eklenerek
Türk halk müziğinin melodik yönden izahı
yapılmıştır(Şenel,1997:372). Bazı araştırmacılar ise konunun
izahında makam terimini kullanmayı tercih etmişler ve sonuçta
geldiğimiz nokta itibarı ile Gaspıralı İsmail’in işte birlik
felsefesini icrada kısmen yakalamakla birlikte, dilde ve fikirde
birliği günümüzde dahi maalesef sağlayamamış bulunmaktayız. Bu
çalışmamızda, bu kavramları ve konu ile ilgili düşünceleri ortaya
koyup tartışarak bilimsel sonuçlara varmaya çalışacağız.
Ayak hakkındaki düşünceler şunlardır;
1. Ayak(Pied) kelimesi, genelde canlı ya da eşya olsun, bir bütünün
yere basan parçasıdır. Halk müziğimizde ayak kelimesi bir kavram
olarak karşımıza çıkar ve çeşitli tanımları vardır. Üvertür bir
müziktir. Kendinden sonra gelecek ana bölüm için giriş müziğidir.
Geleneksel halk müziğinin uzun hava şeklindeki ezgisel türlerinde
önce, kırık hava türünde bir bölüm vardır. Bu bölüme ayak denilir.
Her formun ayağı kendine özgüdür….Bir halk ezgisinden önce, bir saz
ile yapılan başlama müziğidir. Bu bölüme açış veya gezinti denilir.
Bu ayak bölümü ritimsizdir. Ana bölümün ses dizisini belirtir ve
seyrini hazırlar. Ancak bu ayak bölümü bir taksim (doğaçlama)
değildir. Kendinden sonra gelecek olan ana bölümün dizisine, seyrine
ve tavrına sıkı sıkıya bağlıdır…. Halk müziğimizde bazı ezgilerin
belirli bir dizisi ve seyri vardır. Bu dizilere ayak denilir. Ancak,
zengin bir melodik yapı içeren halk müziğimizde bu diziler azınlıkta
kalır. Bu dizileri makam karşılığı gibi değerlendirmek yanlıştır….Bu
müzik olgusunda makamsal kuralları aramak yanlış olur. Her ezginin
dizi içindeki kuralı kendine özgüdür. Şu halde halk ezgilerini
incelerken Geleneksel Türk Sanat Müziği’ndeki makamsal kuralları
düşünmememiz gerekir. Ancak bazı halk ezgileri vardır ki, bir makamı
olduğu gibi yansıtır. Bunun nedenini de, Geleneksel Türk Halk Müziği
ile Geleneksel Türk Sanat Müziği’nin birbirlerini etkileyişlerinde
aramak lâzımdır(Hoşsu,1997:23).
2. Türkü Ayağı; Yalnız saz veya bağlama ile bir giriş yapılır.(Türkü
melodisinin saz ile gösterilmesi)….Bozlak Ayağı; Bozlak melodisi
yalnız saz ile çalınarak gösterilir. Bazen, Bozlağın yalnız son
kısmı çalınarak ayak gösterilmiş olur. Doğrudan doğruya ses ile
Bozlağa başlanılabilir ise de, saz ile söylenirken evvela sazın ayak
göstermesi tarza daha uygun sayılır(Arsunar,1947:5).
“….Maya iki kısımdır; 1-Başlangıç-ayak; Yalnız saz ile, deyiş
tarzında çalış. (Ritmik).
….Divan Ayağı, Divana Giriş Ayağı; (Usûlsüz); Bu tarz bilhassa
okuyanı ritm tesirinden kurtarmak ve kulağa başlangıç perdesini
vermek” (Arsunar,1948:4). içindir.
“….Türkü bitişinde herkes susar, yalnız davul, zurna melodiyi bir
iki defa tekrar ederek diğer oyuna “Geçiş Ayağı” gösterir(Arsunar,1948:12).”
3. Türk Halk Müziğinde makam. Bir parçadan önce, kulağı ezgiye
alıştırmak amacıyla genellikle doğaçlama çalınan ezgi. Açış da
denir.(Belli ezgisi olan ayaklarda vardır. Ankara Divan Ayağı
gibi.)Yöresel üslûp tavır(Büyük Larousse Sözlük ve
Ansiklopedisi,..?:1084).
4. Türk Halk Müziğindeki ezgilerde, belli karakteristik sesleri
bünyesinde bulunduran dizi grupları vardır. Genellikle bu gruplara
“ayak” adı verilmektedir. Uzun süre Türk Halk Müziğinin belli kural
ve kalıplara dayandırılmasının sakıncalı olduğu ileri sürülmüştür.
Bu iddia bir yere kadar doğrudur. Çünkü halk müziği, önceden
belirlenmiş kurallara göre oluşmamıştır. Dizi-ayak adlarının ne
amaçla konduğu, kim tarafından konduğu bilinmemektedir. Bu adlar
yöreden yöreye değişik olarak söylenmektedir. Bu diziler ezgi
süresince değişmezken, ezgi süresince birkaç dizinin kullanıldığına
da rastlanmaktadır(Say,1985:125).
5. Özellikle icracılıkta profesyonelce uğraşan bir kısım
sanatkârlar, halk ezgilerinin, mahallinde tanınmalarını sağlayacak
terimler dışında, kendi aralarında da bir iletişim kurma vasıtası
olarak yeni terimler üretme yoluna gitmişler; çoğu zaman kulaktan
dolma terimleri, etimolojilerine ve halk ağzı kullanımlarına
bakmayarak, üstelik farklı anlamlar yükleyerek kullanmaya
başlamışlardır. Sonuçta; bilhassa Radyo camiasından yayılan yanlış
kullanıma dayalı terimler, önüne geçilemez bir halde toplumun hemen
her kesimine ulaşmıştır ki “Ayak” terimi bunlardan sadece biridir.
Bugün, Klasik Türk Müziğindeki “Makam” teriminin karşılığı olarak
“Ayak” teriminin, eğitim ve sanat kurumları yanında, ders
kitaplarından en ciddi bilimsel eserlere(!) kadar, girmiş olması
konuyu çözümü gittikçe zorlaşan bir noktaya
taşımıştır(Şenel,1997:378).
6. Elazığ’ın en popüler ezgi nevilerinden biri olan “Elezber” gibi
uzun havalara refakat eden saz, önce yalnız başına ezginin ayağını
çalar, sonra ilk mısra söylenir, mısralar arasına ölçülü veya
ölçüsüz bir şekilde ayaklar, aranağmeler çalınır(Yönetken,1947:274).
7. Maraş’ın Göksun ilçesinde, Tecer ve Kumarlı aşiretlerinden
yapılan derlemelerde….Tecerli Avşarı Havası, At Türküsü, Durnalar,
Hasan Dağı Halay Havası, Kandilli Kerem, Kesik Kerem, Kalpaklı
Kerem(Kesik Kerem, kesik kesik okunurmuş, Kalpaklı keremin Yanık
Keremden farkı yokmuş) adlı eserler derlenmiştir(Yönetken,1991:10).
8. Konya müzik meşklerine ilk önce “Konya Peşrevi” olarak da bilinen
Çuhacıoğlu Peşrevi ile başlanıyor. Aynı makamda birkaç eser
çalındıktan sonra Hicaz makamına geçildiğinde ise ilk olarak “Konya
Divan Ayağı” veya “Konya Methiyesi” adı ile bilinen; radyo
repertuarına sözsüz olarak geçmiş fakat aslı sözlü olan eser icra
edilmektedir. Eserler icra edilirken metronom olarak ağırdan hızlıya
doğru bir tertip mutlaka vardır.2
9. Halk ağzında; “Ayak Yolu”, “Ayağa Düşmek”, “Ayak Oyunu” v.s.,
gibi onlarca terim dışında, öncelikle müziği ilgilendiren terim ve
deyimlerle bunların yüklendiği anlamları şöyle sıralayabiliriz:
-“Ayak”, “Ayak Vermek”, “Ayak Açmak”, “Ayak Uydurmak”(Edebi
anlamda); Kafiye, kafiye vermek, söze başlamak, cevap vermek.
-“Ayak değiştirmek”(Edebi anlamda); Yeni bir kafiye ile söze
başlamak.
-Ayak: Yer, Zemin, Perde, Karar Perdesi(Şenel,1997:378).
10. Konu ile ilgili olarak Mustafa HOŞSU yapmış olduğu
çalışmada(Hoşsu,1997:29-47), ayak kavramını makam karşılığı
kullanmakta ve Kalenderi Ayağı, Çubuk Uzun Ayağı, Bozlak Ayağı,
Lavik Ayağı, Misket Ayağı, Yörük Ayağı, Fidayda Ayağı v.b. gibi
adını ilk defa bu çalışmada duyduğumuz ayakların varlığından söz
etmektedir.
Ayak kavramının dizi veya makam karşılığı olarak kullanılmasının
aşık edebiyatı veya aşıklık geleneği ile ilgili olduğu
düşüncesindeyiz. Aşıkların atışması sırasında hangi aşığın daha
güçlü olduğunun en belirleyici özelliklerinden birisi bilindiği gibi
irticalen şiir söyleme gücü veya yeteneğidir. Bunu ölçebilmek için
ise aşıklara bir söz kalıbı veya dörtlüğü verilir ve bu sözlerden
başlayarak kendisinin irticalen çalıp söylenmesi istenir. Fakat
burada sözel anlamda ayağı dışarıdan başka birisi verirken, melodik
anlamda ayağı ilk çalıp söylemeye başlayan aşık vermektedir. İlk
aşığın bıraktığı yerden başlayan ikinci veya üçüncü aşık kendisi
yeni sözler söylerken makamda herhangi bir değişiklik yapmamaktadır.
Yani sözü alan ilk aşık aynı zamanda makamsal anlamda ayağı
vermektedir. Bu nedenle sözdeki ayak kavramının daha sonraki süreçte
melodi veya makam karşılığı olarak da kullanılmaya başlandığı
düşünülebilir.
Dizi hakkında şu görüşler bulunmaktadır;
1. Özel kuralları ve bir müzik sistemine temel olan belirli
perdelerdeki notaların sıralanması. Mod, gam ve makamlar dizilerden
oluşmuştur. Türk Halk Müziğinde diziye “ayak” da denir(Say,1985:447)
2. Kromatik ıskaladaki 12 sesin, besteci tarafından önceden
saptanmış bir düzen içerisinde sıralanışı. Makam dizisi, bir basit
ya da göçürülmüş makamın 8 sesinin yanaşık olarak sıralanışı.
(Birleşik makamlar, bir dizi halinde ifade edilemez) (Büyük Larousse
Sözlük ve Ansiklopedisi,..?:3255).
3. Bir dörtlünün sonuna bir beşli, yahut bir beşlinin sonuna bir
dörtlü ekleyerek bir takım sekizliler vücuda getirebiliriz. Bu
suretle yapılan sekizlilere “dizi” denir(Akdoğu,…?:1347).
4. Seslerin, bitişik şekilde yan yana gelmesinden müteşekkil grup(Öztuna,1990:229).
5. Son notasının frekansı ilk notasının frekansının iki katı olan ve
aralarında belli oranlarda sıralanmış sekiz komşu notaya gam veya
dizi adı verilir(Özkan,1994:55) …Bir dizi en az sekiz sesten meydana
gelir. Bu sekiz sesli dizi, eseri bestelemek için teorik açıdan
yeterli olabilir. Ancak konuyu teknik ve estetik bakımdan ele alacak
olursak sekiz sesin yeterli olamayacağı
anlaşılacaktır(Özkan,1994:75).
Makam ise çeşitli kaynaklarda şu şekillerde açıklanmıştır:
1. Arapça “kâme-yekûmu” (Ayakta Durmak) fiil kökünden gelen “Makam”
kelimesi, İslam’ın ilk yıllarında Kuran-ı Kerim’i ayakta okuyanların
bulunduğu yüksekçe yeri gösterirdi. Kelime sonradan, dilimizde
bugünkü ilk manası olan “Yüksek dereceli resmi görev, bu görevin
icra edildiği mevki” anlamını kazandı. Eski toplum düzenimizde
yüksek mevki sahipleri postta oturdukları için, yetki çekişmeleri
“post kavgası” şeklinde deyimlendirildi ve “makam hırsı” ile yakın
anlamda kullanıldı. Bizim makamımızın(Musikideki makamın) kavgası
yapılacak bir post veya mevki ile ilgisi yok çok şükür. “Belli
giriş, gelişme ve bitiş kurallarına göre kullanılan müzik dizileri”
ne Uygurlar “kök” ve “küg” şeklinde okunabilen bir isim vermişlerdi.
İşte makam, şu tırnak içinde verdiğimiz anlamı ile ilk defa büyük
Azeri-Türk bilgini Merâgalı Hoca Abdülkadir tarafından, 1418 tarihli
Makâasıdü’l-elhân adlı kitabında kullanılmış ve öylece
yerleşmiştir….Makam, nazariyat kitaplarının ezberletmeye çalıştığı
“filan dörtlü ile filan beşlinin birleşmesinden doğan dizi” ler
değil, sadece ve sadece seyir konusudur. Makamlara kişilik, lezzet
ve kokusunu veren, işte bu hayati önemdeki hiçbir bestecinin
değiştiremeyeceği seyir kurallarıdır (Tanrıkorur,2003:132).
2. Makam, çok kapsamlı bir sözcüktür. Batının ton ve mod(renk ve
tür) kavramlarını aynı sözcükte birleştirdiği gibi, Türk Sanat
Musikisinde ayrıca, bir “Seyir Kalıbı” anlamını da taşımaktadır.
Renk ve tür (eski dilde tarz) anlamında makam, halk musikisinde de
vardır. Halk musikisinde bulunmayan, makamsal seyir kalıbıdır(Toraganlı,1983:311).
3. Bir dizide en önemli perdeler durak, güçlü ve asma karar
perdeleridir. İşte makam, bir dizide durak ve güçlünün önemini
belirtmek ve diğer kurallara da bağlı kalmak suretiyle nağmeler
meydana getirerek gezinmeye denir. Dizi, makamın esasını teşkil
eder. Fakat dizide belli kurallarla gezinilmese makam meydana
gelmez(Özkan,1994:77).
4. Belirli bir özel dizinin sesleri üzerinde rast gele değil belirli
bir örgü kalıbına göre dolaşılması, belirli bir duygu elde
edilmesini sağlar. Bu duyguyu sağlayan örgü kalıbı makamdır. Dizide
örgü kalıbına uygun olarak dolaşılırsa (bu dolaşmaya seyir deniyor)
hep aynı duygu elde edilir. Dolayısıyla makam teriminin belirli bir
duyguyu da anlattığı da söylenebilir. Yaygın olan görüşe göre, bir
makamda hangi seslerin kullanılacağı, hangilerinin üzerinde
durulacağı, hangilerine önem verileceği, dolaşmanın hangi seste
bitirileceği gibi hususlar kesinlikle saptanmış olmalıdır. Aksi
halde farklı farklı duygular elde edilir ve makam kavramının anlamı
kalmaz (Zeren,1992:379).
5. Türk musikisinde belirli aralıklarla birbirine uyan mülayim
seslerden kurulu bir gam içerisinde özel bir seyir kuralı olan
musiki cümlelerinin meydana getirdiği çeşniye makam
denir(Karadeniz,…?:64)
6. Bir durak ile bir güçlünün etrafında onlara bağlı olarak bir
araya gelmiş seslerin umumi heyetine. Bu kelime “mode” ve “tonalite”
mefhumlarının her ikisini de içine alır, fakat ekseriya “tonalite”
karşılığı kullanılır(Öztuna,1990:16).... Anadolu en çok, Hüseyni,
Muhayyer, Uşşak, Hicaz, Hicazkar, Segah gibi makamları kullanır.
Halk musikisinde san’at musikisindeki kadar çeşitli makam ve
usullerin kullanılmadığı, estetik çerçevenin daha dar tutulduğu
ortadadır ve çok makbuldür(Öztuna,1990:17).
7. Dizi ve makamı karıştırmamak lazımdır. Aslında birbirini takip
eden bir sekizli dizinin bir makam olduğu düşünüle bilinir. Zira bu
dizinin durağı, güçlüsü, yedeni ve diğer rol oynayan bütün sesleri
vardır. Elimizde bir makamın tam bir çatısı mevcuttur. Türk
musikisinde makam, böyle dizilerin asırlar boyunca kullanılış
hususiyetleri, belirgin zevkleri ile teşekkül eder(Öztuna,1990:16).
8. Belli perdelerden teşekkül eden, belli cinsler üzerinde, belli
noktalardan (veya sahalardan) başlamak, belli sahalarda, belli
istikametlerde gezinmek, belli perdelerde duralamak ve belli bir
perdede karar vermek suretiyle ortaya konan melodi kalıbına makam
adı verilmektedir(Tura,1987:293).
9. Belirli bir veya birkaç dizi üzerinde belirli bir seyir. Her
makamın bir dizisi vardır. Dizi, makamın çatısını teşkil eder.
Dizinin, makam olarak isimlendirilebilmesi, seslerin dereceli ve
seyir özelliklerini ihtiva ederek kullanılmasına bağlıdır.
Makamların melodik seyir özellikleri dolayısı ile her birinin adeta
bir tadı, bir kokusu vardır(Say,1985:791).
10. Ülkemizde, bilhassa yüzyılın3 ikinci
çeyreğinden itibaren gelişen araştırmalarda, Mahmut Ragıp Gazimihâl,
Sadi Yaver Ataman, Ferruh Arsunar ve Suphi Ezgi gibi pek çok müzik
adamı, halk müziğimizin ezgisel karakterlerini açıklarken “Makam”
terimini kullanmaktan kaçınmamışlar, buna karşılık; halk
ezgilerinde, makam kavramının her zaman kullanılamayacağını da zaman
zaman belirtmişlerdir. Günümüzde de bu düşüncede olan pek çok müzik
adamı vardır. Nitekim, bu şekilde düşünenlerin öncelikli dayanağı,
Rauf Yekta Bey’in, “Dârü’l-Elhân Neşriyatı, Anadolu Halk Şarkıları”
serisinin birinci cildinde yazdığı “Mukaddime” deki
görüşleridir(Şenel,1997:378).
11. Aşağı yukarı 700 küsur yıldan beri 12 devir esas alınmış ve
bunlara daha sonra makam adı verilmiştir. Fakat ondan çok önce
kullanıldığını ve çok geniş bir sahaya yayıldığı
muhakkaktır(Tura,1988:180).
12. Safiyüddin’in 11 temel makamı vardır. Bunlar; Uşşak, Neva, Ebû-Selik,
Rast, Irak, Zîrefkend, Büzürg, Zengûle, Rehavi, Hüseyni ve Hicaz(Farmer,1929:203).
13. Makam, halk ağzında, “Kalıp Ezgi” anlamında kullanılan
terimlerden biridir. Bu terimin, asırlar boyu bilhassa şehir
muhitinde yaşayan eğitimli insanlar tarafından sıkça kullanıldığına
şüphe yoktur. Vilayet, Sancak ya da Liva gibi yerleşik düzende ve
şehir ortamında yaşayanlar; çeşitli adlar verilen eğlence
ortamlarında, çoğu zaman klâsik müziğimizin formları ile birlikte,
şehir muhiti türkülerini bir arada icra ederek müzik gıdalarını
temin yoluna gitmişler ve köy ortamındaki yaşam ve kavrayışlardan
farklı olarak “makam” terimine iltifat etmişlerdir… Ankara Devlet Konservatuvarı adına Anadolu’da yapılan saha araştırmalarında tespit
edilmiş eserlerin bilgi fişlerini tararken de, bazı yörelerde
“makam” adı ile bağlanan eserlerin derlendiğini gördük. Bu
parçaların adları, derlendiği yöreler ve derleme tarihleri şöyledir:
“Kesik Makamı (Urfa-9.7.1938)”, “Türkistan Makamı(Artvin-1950)”,
“Takdır Makamı(Mardin-?)”, “Bir Divan(Sekiz makamda söylenen sekiz
dizi parça-Mardin)”, “Köroğlu Makamı (Üç makam
varmış-Gaziantep-1938)”, “Müsket Makamı (Çorum-1938)”,“Dağ Makamı
(Malatya-1937)”,“Erzurum Makamı (Kayseri-1941)”, “Deme-Ağıt Makamı
(Tokat-1943)”, “Divrik Makamı(Tokat-1943)”, “Atatürk Makamı
(Tokat-1943)”.Derleme fişlerinde rastladığımız bu örneklerin “makam”
adına bağlı başlıklarla bilgi fişlerine yazılması ve çoğunlukla
“hava” terimine yer verilmesi, bu terimlerden hangisinin gerçekten
halk ağzı olduğu konusunda doğrusu bizde şüphe uyandırdı. Buna
karşılık, ister “makam” adı ile isterse “hava” adı ile derlenmiş
olsun, söz konusu adlandırmalardan her birinin, bir “kalıp ezgi”
anlamını taşıdığı açıktır(Şenel,1997:374).
Gelenekte de; Harput, Şanlıurfa, Kerkük, Diyarbakır ve Konya’da
olduğu gibi makamlar kullanılmaktadır. Fakat bu tabir ayak veya dizi
karşılığı değil yine klasik Türk müziğindeki bilinen makam karşılığı
kullanılmaktadır.
Van’ın Erciş ilçesinde ise, oyunlardaki farklılıkları belirtmek için
makam tabiri metronom karşılığı kullanılmaktadır. (Türk Halk
Ezgileri,1992:9,10,43,47,75,78).
Aşıklar ise, (büyük kültür merkezlerinde yetişenler hariç) makam
tabirini daha çok tavır, üslup, kalıp ezgi veya şiirdeki birtakım
unsurları belirtmek ve ayırt etmek için kullanmaktadırlar.
4
Makam teriminin Türk halk müziği ile ilk ilişkilendirilmesi bu türün
en yaygın sazı olan bağlamanın alt telinin La kabul edilmesi ile
birlikte başladığı düşünülebilir. Bu nedenle; “Bağlamanın en alt
telinin La kabul edilişinin, bugün sanılanın aksine, Muzaffer
Sarısözen tarafından değil, geleneksel halk müziği ile ilgili ciddi
ilk derlemeyi yapan kişi olan Muallim İsmail Hakkı Bey(1866-1927)
tarafından gerçekleştirilmiş olması kuvvetli bir olasılıktır. Bu
adlandırmaya neden olarak da; Hüseynî, Uşşak ya da Muhayyer
makamındaki halk ezgilerinin, halkın sanatçıları tarafından
seslendirilmesi sırasında, karar anlarında en alt telin kullanılmış
olmasını gösterebiliriz. Muallim İsmail Hakkı Bey’in dikkatini çeken
bu karar seslerinin, geleneksel sanat müziğinde de aynı makamların
karar sesleri olan La(Dügah) perdesiyle ilgi kurularak, en alt tele
La denilmiş olmasını da, bir başka güçlü olasılık olarak
görebiliriz”(Akdoğu,1999:10) şeklindeki düşünce bizce de doğru bir
yaklaşımdır.
Türk halk müziğinin melodik yapısına “Makam veya Dizi” diyebilir
miyiz?
Görüldüğü gibi, makam, dizi ve ayak kavramları birbirinden anlam ve
içerik yönünden çok farklıdır. Mehmet Avni Özbek konu ile ilgili
yapmış olduğu çalışmada(Özbek,1987:205) ilgili uzmanların
düşüncelerine de yer vererek şunları söylemektedir: “Ayaklar belli
bir besteyi(Kompozisyonu), makamlar ise bir besteye esas
olacak(dizi, durak, güçlü, seyir gibi unsurların oluşturduğu)
kuralları belirtir. Örnek olarak; Müstezat Ayağı tek ve belli bir
ezgidir, Mahur Makamı ise yüzlerce besteye esas olacak bir kuraldır.
Bir saz sanatçısına bana Müstezat Ayağını çalar mı sınız?
Diyebiliriz, o belli bir ezgiyi çalacaktır. Aynı sanatçıya, bana
Mahur Makamını çalar mısınız? diyemeyiz, çünkü makam bir beste
değildir.”
Dizi kavramı konusunda ise, “Ayak isimlerini (daha doğrusu havaları)
ortak kurallara ad olarak kullanamayız.” Diyerek günümüzde
çoğunlukla “Garaip Dizisi” olarak adlandırılan diziye Şanlıurfa’da;
galata, garip, mesnevi, Kars’da;garip, derbeder, Elazığ’da; Varsağı,
Şirvan, Kerkük’te;Muçula, denildiğini belirtmektedir. “Misket
Dizisi” olarak adlandırılan veya bilinen diziye ise, Ankara ve Orta
Anadolu’da; Misket, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Kerkük’te ise Muhallif
denildiğini söylemektedir. Konuyu açıklamak için daha başka dizileri
de örnek göstererek ayakla, makamın ayrı ayrı kavramlar olduğunu,
ayağın makam karşılığı kullanılamayacağını belirtmektedir. Ayrıca bu
ortak kuralların “Garip Dizisi” veya “Kerem Dizisi” şeklinde
adlandırılmasını da doğru bulmamaktadır.
Mehmet Özbek’in bu düşüncelerine katılmakla birlikte konu ile ilgili
problemleri de kısmen çözdüğüne inanıyoruz. Bazı bilim adamı ve
icracılarda bu konu ile ilgili bazı açıklamalarında “Her türkü bir
kuraldır” sözünden hareketle aynı düşünceleri savunmaktadırlar.
Aslında konunun icrası ve icracılığı yönünden bakılacak olursa bu
kurallara veya ses dizilerine bir ad vermek ya da vermemek o kadar
önem taşımamaktadır. Fakat konun eğitim yönü düşünüldüğünde, bu
kurallara bir ad vermek veya bir kalıp oluşturmak son derece
gereklidir. Çünkü bu yapılmazsa konunun eğitimini veren kurumlar
arasında ortak bir terminoloji oluşturulamayacağı gibi konuyu her
anlatan da kendi bilgisi ölçüsünde yine bir ad verecek ve böylece bu
gün olduğu gibi aynı konular değişik değişik adlarla anlatılacaktır.
Ayrıca alt yapısında çözülememiş bunun gibi birçok problemi olan
Türk halk müziği konusunda buna bir şey demek gerekmez düşüncesi,
konunun çözümünü ertelemeden öteye geçmeyeceğine inanıyoruz.
Sonuç olarak Türk halk müziğinin melodik yapısına bir ad verilmesi
gerekmektedir. Peki ne demeliyiz? Yapılan tanım ve açıklamalardan da
anlaşılacağı gibi ayak değişik anlamlarda kullanılsa da müzikal
yönünden daha çok; Bir eseri icra etmeye başlamadan önce çalınan
giriş müziği, hazırlayıcı ön ezgi, ara nağme, üvertür veya kalıp
ezgi anlamlarında kullanılmaktadır. Bu bölüm usullüde olabilir
serbest ritimlide. Bunun ile birlikte Konya Divan Ayağı veya Urfa
Divan Ayağı adı ile bilinen eserlerde olduğu gibi ayak bir eserin
tamamının adı da olabilmektedir. Bunun ile birlikte ayak kendinden
sonra gelen ana bölümün gerek melodik ve gerekse yöresel icra ve
tavır gibi özellikleri ile doğrudan bağlantılıdır. Dolayısıyla bir
eserden, bir eserin özelliklerinden veya bir eserin adından yola
çıkarak genel bir anlatıma veya izaha gitmek doğru olmayacaktır.
Dizi ise; bir oktav içerisinde birbirine yanaşık sekiz sesten oluşan
bir guruptur ve makamın çatısını teşkil etmektedir. Dizi üzerinde
belirli geleneksel kurallar dahilinde seyir yapıldığında ise makam
meydana gelmektedir. Onur Akdoğu ise konu ile ilgili yapmış olduğu
çalışmada; (Akdoğu,1999:62) “…Seyir makamı oluşturan temel bir öğe
değildir. Geleneksel Sanat Müziğinde seyire önem verilmesine
karşın,19.yy’ın ikinci yarısından başlamak üzere, birçok besteci
seyre önem vermemiş, makamı oluşturan üç temel öğe olan dizi, güçlü
ve durak öğelerini dikkate alarak eser bestelemişlerdir. Dolayısı
ile bu üç öğe, Geleneksel Halk Müziğinin tüm ürünlerinde vardır. Bu
öğeleri içermeyen yirmi beş otuz dolayında ezgi ise, Geleneksel Halk
Müziğinde makamsal ürünlerin bulunduğu gerçeğini asla ortadan
kaldıramaz. Yani, Mesut Cemil’in deyişi ile; İstisna kuralı
doğrular.” Şeklinde konu ile düşüncelerini açıklamaktadır. Ayrıca
yapılan bu tanım ve açıklamalardan; makamın dizi kavramını da içine
alırken, ayak kavramının bunlardan çok ayrı bir anlam ifade ettiği
görülmektedir. Garip dizisi, kerem dizisi vb. gibi adlarla
adlandırmanın da doğru olmadığı yukarıda anlatılmıştır. Ayrıca dizi
seslendirildiğinde artık dizi değil makam olduğu yukarıdaki
tanımlardan anlaşılmaktadır. Örneğin garip dizisi seslendirilmeye
başlandığında yani seyir yapıldığında buna artık garip dizisi
diyemeyiz olsa olsa buna garip makamı demek zorundayız. Fakat bugün
yeni terminolojiler üretmek veya yeni kurallar ortaya koymak ne
kadar doğru? Ve ne kadar çözümdür? Ayrıca; Türk müziği denilince
bütün dünya artık makamsal bir müzikten bahsedildiğini anlamaktadır.
Türk halk müziği Türk müziği değil midir? Sadece üslûp, tavır veya
icra farklılıklarından dolayı neden bilinen ve tanınan yapıya başka
bir ad vermeye çalışıyor ve içinden çıkamıyoruz? Piyasa müzik
icralarında dahi konu ile ilgili bir terminoloji yerleşmesine rağmen
konunun akademik düzeyde eğitimini veren kurumlar arasında bu
kargaşanın yaşanması veya bir birlikteliğin sağlanamamış olması
oldukça düşündürücüdür. Fakat burada şunu da belirtmek gereklidir;
Türk insanı bir sanat endişesi veya bir takım kurallar ve kalıplar
çerçevesinde türkülerini veya ezgilerini üretmemişlerdir. Makam ise
bir eser ortaya çıkmadan önce var olan kurallar bütünüdür. Türk halk
müziğinin melodik yapısının makam ile izahında da mutlaka örtüşmeyen
yanlar bulunacaktır. Fakat bir türkü bir makamın seyir özelliklerini
gösteriyorsa o makamın adı ile; dizi makamın özelliklerini taşırken
seyir taşımıyorsa en azından makamın dizisi ile adlandırma veya
ifade etmenin bu konunun çözümü olduğu düşüncesindeyiz.
KAYNAKLAR
AKDOĞU, Onur; Türk Müziğinde Perdeler, Müzik Ansiklopedisi
Yayınları, Ankara,1999.
AKDOĞU Onur, Türk Musikisi Nazariyatı, Kültür Bakanlığı:1347,
D.S.İ., Basımevi, Ankara,(Yayın Tarihi Bilinmiyor).
BİRDOĞAN, Nejat, Notalarıyla Türkülerimiz, s.23, Özgür Yayın
Dağıtım, İstanbul, 1988.
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, İnterpres Basın ve
Yayıncılık A.Ş.,C.3,(Yayın Yılı ve Yeri Bilinmiyor)
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, İnterpres Basın ve
Yayıncılık A.Ş.,C.7, (Yayın Yılı ve Yeri Bilinmiyor)
ELÇİN, Prof. Dr. Şükrü, Halk Edebiyatına Giriş, Akçağ Basım Yayın
Pazarlama, Ankara, (Yayın Tarihi Bilinmiyor).
HOŞSU Mustafa, Geleneksel Türk Halk Müziği Nazariyatı, İzmir,1997.
KARADENİZ M. Ekrem, Türk Musikisinin Nazariye ve Esasları, Türkiye
İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara,(Yayın Tarihi Bilinmiyor).
OĞUZ M. Öcal, “Aşık Makamları Üzerine Bir Değerlendirme”, Milli
Folklor Dergisi, C.1, S.7, Ankara,1990.
ÖZBEK Mehmet,Türk Halk Müziğinde “Ayak” Tabirinin Yanlış Kullanımı
Üzerine, III. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, C.3,
s.205, Ankara,1987.
ÖZBEK, Mehmet, Folklor ve Türkülerimiz, Ötüken Neşriyat A.Ş.,
İstanbul,1994.
ÖZKAN İ. Hakkı:Türk Müziği Nazariyatı ve Usulleri, Kudüm
Velveleleri, Ötüken Neşriyat A.Ş., İstanbul,1994.
ÖZTUNA Yılmaz, Büyük Türk Musikisi Ansiklopedisi,C.2, Kültür
Bakanlığı:1164, Kültür Eserleri Dizisi:149, Başbakanlık Basımevi,
Ankara,1990.
SAY Ahmet, Müzik Ansiklopedisi, C.3, Sanem Mat.,Ankara,1985.
ŞENEL Süleyman,Türk Halk Müziğinde “Beste”, “Makam” ve “ Ayak”
Terimleri Hakkında, V.Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Halk
Müziği, Oyun, Tiyatro, Eğlence Seksiyon Bildirileri, Kültür
Bakanlığı Yayınları:1872, Seminer Kongre Bildirileri Dizisi:55,
s.372, Ankara, 1997.
ŞENEL, Süleyman, “Türk Halk Musikisinde “Uzun Hava” Tanımları ve Bu
Tanımlar Etrafında Ortaya Çıkan Problemler”, IV. Milletlerarası Türk
halk Kültürü Kongresi Bildirileri, C.3, s.287, Kültür Bakanlığı Halk
Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayınları:166,
Seminer, Kongre Bildirileri Dizisi:36, Ofset Repromat Mat.,
Ankara,1992.
TURA Doç. Dr. Yalçın, “Türk Halk Musikisindeki Makam Hususiyetleri
ve Bunların Dayandığı Ses Sistemi”, III. Milletlerarası Türk Folklor
Kongresi Bildirileri, Kültür ve Turizm Bakanlığı, MİFAD Yay:85, C.3,
s.293, Başbakanlık Basımevi, Ankara,1987.
Türk Halk Ezgileri, Kültür Bakanlığı HAGEM Yayınları:181, Evren
Ofset, Ankara,1992.
ZEREN Prof. Dr. Ayhan: “Makam Kavramında Seyrin Önemi Hakkında” “IV.
Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri , Kültür
Bakanlığı , HAGEM Yayınları:166,c.3.,s.379.,Ofset Repromat
Mat.,Ankara, 1992.
NOTLAR
1) Bugünkü, İ.T.Ü.Türk Musikisi Devlet
Konservatuarı.
2) 12.05.2008 tarihinde, 45 yaşındaki
Konya’lı müzisyen Ersin Ekentok ile yapılan özel görüşme.
3) Hangi yüzyıl olduğu eserin aslında
belirtilmemiştir.
4) 4Bu konu ile ilgili daha geniş bilgi
için; M.Öcal OĞUZ, “Aşık Makamları Üzerine Bir Değerlendirme”, Milli
Folklor Dergisi, C.1, S.7,s.22 ve Süleyman ŞENEL,a.g.e.,s.372
makalesine bakınız.
*) Gaziantep Üniversitesi,
Türk Müziği Devlet Konservatuarı, Sanatçı Öğretim Elemanı.
**) Bu çalışma; “Sakarya Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt:4,
Sayı:1,s.21, Sakarya, 2009.” De yayınlanmıştır.
|