|        
                                      
                  Muammer
            SUN KAOS
            ve FELSEFENİN GEREKLİLİĞİ   Türkiye'de
            bugün bir ''müzik kaosu'' yaşanmaktadır. Bu bir olgudur. Bu
            kaosun tam ve doğru olarak kavranabilmesi ve kaostan çıkış yollarının
            belirlenebilmesi için, felsefi bir bakış açısına gereksinme vardır . Felsefi
            bakış açısı bize, tutarlı olma olanağı sağlar; birbirinden ayrı gibi görünen
            çeşitli müzik konularının sorunlarının toplumsal yaşam içinde bir bütün
            oluşturduğunu, her birinin hem kendi başına hem de bütünün bir parçası olarak var
            olduğunu; sorunların nedensiz ve birdenbire değil, bir takım nedenlerden kaynaklanarak
            tarihsel oluşum süreci içinde ortaya çıkan ''sonuç''lar olduğunu; müzik
            sorunlarının müzik kurumlarının hem birbirleriyle hem de toplumsal yaşamla sürekli
            etkileşim içinde bulunduğunu görme anlama olanağı verir .Ve ancak felsefi bakış
            açısı sayesinde biz, sorunları tam ve doğru olarak kavrayabilir, çözüm için
            tutarlı öneriler geliştirebilir , birbiriyle tutarlı uygulamalar
            gerçekleştirebiliriz. Sadece
            bir konuyu bir sorunu, bugünkü görünümüyle ve toplumsal yaşamın gerçekleri ile
            öteki müzik sorunlarını göz önünde tutmadan kendi başına ele almak, sadece ona
            çözüm aramak, ''Kör'ün fil'i tanımlaması'' örneğinde olduğu gibi, eksik ve
            yanlış olacaktır. Nasıl ki ''fil'' sadece ayak, sadece diş veya başka bir organdan
            ibaret değilse, toplumsal yaşam içindeki müzik sorunları da ne sadece
            tekseslilik-çokseslilik sorunudur.  Ne sadece
            Konservatuar veya orkestra veya TRT veya kaset sorunudur. Sorun, toplumumuzun müzik
            yaşamıyla ilgili sorunların tümünden oluşan bir sorunlar yumağıdır ve çözüm
            aranması gereken de bu sorunlar yumağının oluşturduğu bütündür.        Bu
            açıdan bakıldığında görülecektir ki; müzik alanında hiç bir sorun "kendi
            başına var'' değildir; öteki sorunlarla birlikte vardır ve onlarla sürekli
            etkileşim içindedir; hiç bir müzik sorunu-nedensiz ve birdenbire oluşmamıştır, bir
            takım nedenlerden kaynaklanarak, geçmişten bugüne tarihsel süreç içinde
            oluşmuştur; ve hiç bir müzik sorunu ''toplumsal yaşamdan ayrı olarak var''
            değildir , toplumsal yaşamla birlikte ve onunla bağımlı olarak var'dır. Bu
            nedenle, bir konudaki müzik sorunun tam ve doğru olarak kavranmasında, ona gerçekçi
            çözüm önerileri oluşturulmasında, çözüm önerilerinin uygulama alanına
            aktarılmasında ve uygulanmasında, bütün açısından tutarlı olabilmek tutarlı
            davranabilmek için, felsefi bir bakış açısına gereksinme vardır .Konumuza bu açıdan bakılmağa,
            sonuca bu açıdan ulaşılmağa çalışılacaktır.
      TOPLUMSAL YAŞAYIŞ VE MÜZİK      Bir toplumun müzik yaşayışı,
            o toplumun ekonomik-kültürel toplumsal koşullarından kaynaklanır; bu koşullan
            yansıtır ve bu koşullarla karşılıklı etkileşim içinde bulunur . Bu
            nedenle, bir toplumun müzik sorunları incelenirken, onlara çözüm yolları
            araştırılırken, o toplumun ekonomik-kültürel-toplumsal yapısı ve yaşayışı ile
            bunların doğurduğu doğal sonuçlar olan toplumsal duyarlık ve davranış biçimleri
            de göz önünde tutulmak gerekir . Konuya
            bu yörüngeden bakılırsa, özetle denilebilir ki: Türk toplumu bir geçiş dönemi
            sürecindedir; çağdaş dünya koşullarına göre çağgerisi bir
            ekonomik-kültürel-toplumsal yapıdan, yaşayıştan ve duyarlıklar, davranışlar
            bileşkesinden, eskisinden farklı bir yeni ekonomik-kültürel-toplumsal yapıyla,
            yaşayışa ve duyarlıklar, davranışlar bileşkesine geçiş süreci içindedir. Müzik
            konusunda da durum aynıdır: Türk toplumu, çağdaş dünya koşullarına göre
            çağgerisi bir müzik yapısından, yaşayışından ve eski duyarlıklar, davranışlar
            bileşkesinden, eskisinden farklı bir yeni müzik yapısına, yaşayışına ve buna
            uygun duyarlıklar, davranışlar bileşkesine geçiş süreci içindedir . Osmanlı
            İmparatorluğu'nun batıya açılmasıyla başladığı kabul edilen ve kimi zaman
            hızlanarak, kimi zaman yavaşlayarak 200 yıldan beri süregelen bu geçiş süreci,
            toplumsal değişme olgusunu da birlikte getirmiştir. Bu süreç içinde, toplumsal yapı
            ve yaşayışla birlikte müzik yapısı-yaşayışı ve duyarlıklar da sürekli olarak
            değişmektedir . Bu
            değişme olgusu, toplum yapısındaki iç etkenlerin gelişmesi ya da geliştirilmesi
            sonucu gerçekleştirilen ögensel bir değişme değildir; tersine, başka toplumsal
            yapıların doğal gelişme sürecinde yarattıkları doğal birer "sonuç'' olan
            kurumların, değerlerin, düşünüş ve yaşayış biçimlerinin ve hatta
            duyarlıkların, (aktarmacı-öykünmeci-yamacı) yöntemlerle eski toplum yapısına ve
            yaşayışına yamanması ile sağlanmış görünen yüzeysel bir değişmedir .Bu
            değişme toplumsal açıdan örgensel ve özgün olmadığı için, sağlıklı bir
            değişme olarak değil, sağlıksız bir değişme olarak nitelendirilebilir. Değişme
            olgusunun genel niteliği budur. Üstelik,
            bu geçiş dönemi süreci ve toplumsal değişme olgusu, toplumun her tabakasında
            aynı hızda, aynı nitelik ve nicelikte yaşanmamaktadır; tersine, her toplum
            katmanın ülke yüzeyindeki coğrafi konumuna, geçmişten devraldığı birikimine,
            öteki katmanlarla etkileşimine, iç göç olgusuna, çarpık kentleşmeye ve bütün
            bunların sonucu olarak da güncel yaşama koşullarına göre farklılıklar taşıyan
            bir görüntü sergilemektedir. Bunlara,
            1950'lerden sonra ulaşım olanaklarının gelişmesi, 1960'Iardan sonra
            Radyo-Televizyon-Teyp-Kaset vb. iletişim olanaklarının yaygınlaşması ve bunların
            getirdiği etkilenmeler de eklenirse, son yıllarda büyük bir hız kazanmış olan
            değişme olgusunun "sağlıksız bir değişme'' olduğu daha açık olarak
            gözlenebilir. Bu
            sağlıksız toplumsal gelişme olgusunun müzik alanına yansıması, tam bir ''kaos''
            görünümü sergilemekte; Türk toplumunda bugün bir "müzik kaosu''
            yaşanmaktadır. Bu
            müzik kaosu'nun, gerçekten nasılsa öylece kavranabilmesi ve kaos'tan çıkış
            yollarının doğru olarak belirlenebilmesi için, toplumsal geçiş dönemi sürecinin
            başlangıcı sayılabilecek 1800'lerden günümüze kadar süregelen ''batılılaşma
            olgusu'' ve müzik yaşamımız, bütün yönleriyle ve bilimsel bir tutumla,
            önyargısız olarak incelenmelidir . Böyle
            bir inceleme sırasında görülecektir ki: Bir yanda, Osmanlı döneminde yaratılmış
            (yerel-bölgesel-zümresel kategorilerden oluşan ) geleneksel müziklerimiz; bir yanda,
            ''batılılaşma'' olgusu ile birlikte yaşantılarımıza katılmağa başlayan katılan
            yabancı toplumların yarattıkları müzikler; bir yanda, geçiş dönemi koşullarının
            yakın zamanlarda ortaya çıkardığı "yoz müzik'' türleri; bir yandan da
            cumhuriyet döneminin çağdaşlaşma görüşünü yansıtan Çağdaş Türk Müziği
            bulunmaktadır.      
            Yine görülecektir ki; geleneksel müziklerimiz, ekonomik-kültürel-toplumsal
            değişim süreci koşullarının etkisiyle, aslında olduğu gibi korunamamıştır;
            gelişmiş toplumların müzikleri, ülkemizde (batılı toplumdaki gibi bir kurumlaşmaya
            ve geleneğe dayalı olmadığı için) geniş kitleler açısından günlük
            yaşantının ayrılmaz bir parçası durumuna getirilememiştir; yoz müzikler ise,
            geçiş dönemi sürecinin özel koşulları, bu koşulların getirdiği zorunlulukla
            Osmanlı müzik kurumlaşmasının bozulması, onun yerine çağdaş ulusal bir müzik
            kurumlaşmasının konulamamış olması gibi nedenlerle, geçiş sürecinin toplumsal
            bir gereksinmesi olarak doğmuş ve bu süreç içinde yaşayan insanların günlük
            yaşamına katılır olmuştur; Cumhuriyet Dönemi'yle birlikte oluşmağa başlayan
            Çağdaş Türk Müziği de, yine geçiş dönemi koşullarının belirleyici etkileri
            nedeniyle çağdaş ulusal bir müzik kurumlaşmasının yurt çapında henüz
            gerçekleştirilmemiş olması, bu kapsam içindeki bestecilerin ve eserlerin azlığı,
            bunların topluma etkinlikle sunulamayışı, kimi eserlerin geleneksel duyarlığa
            yeterince seslenemeyişi vb. nedenlerle, henüz halkımızın çoğunluğunca benimsenir
            olamamıştır . Bu
            özet açıklamaların ışığında toplumumuzun müzik yaşamına bakılırsa
            denilebilir ki: Bugünkü "Müzik kaosu'' ortamı, geleneksel müziklerimizin,
            yabancı müziklerin ve yoz müziklerin koalisyonundan oluşmaktadır. Bu koalisyonda
            egemen olan, yoz müzik türüdür. BÜTÜN
            - PARÇA İLİŞKİSİ       Bununla birlikte, genel
            özellikleriyle belirtilmiş olan bu müzik kaosu ortamında, yerli-yabancı, otantik-yoz,
            ilkel, modem, aktarma, öykünme-özgün, çağgerisi-çağdaş, estetik değeri olan ve
            olmayan her çeşit müzik karmakarışık ve içice yaşanmaktadır . Bu
            tür müziklerin tümü, toplumsal yapı ve yaşayışla bağımlı olduğu gibi,
            birbirleriyle de ister istemez karşılıklı etkileşim içindedirler. Bu
            bakımdan, toplumun müzik sorunları ele alınırken, geçiş dönemi koşullan göz
            önünde tutulmakla birlikte, toplum yaşamına katılmakta ve birbiriyle etkileşmekte
            olan bu müzik türlerinden biri, birkaçı değil, tümü bir arada düşünülmeli,
            tümü bütüncü bir açıdan ele alınarak incelenmelidir.  Bir
            başka gerçek de, toplumsal koşullarla bağımlı olan bu müzik kaosu içinde, her
            müzik türünün ve her müzik türü içinde her kurumun, hatta her tekil müzik
            konusunun ''kendine özgü bir durumu'' bulunduğu hususudur. Bu özgül durum da,
            ''bütün'' ile doğrudan veya dolaylı ilişki içinde olsa bile, kendine özgü sorunlar
            içeriyor olabilir .Bu tür özgül sorunların doğru kavranabilmesi ve doğru
            çözümlenebilmesi de, yine bir yandan bütüncü yöntemle ele alınmayı, incelenmeyi;
            bir yandan da, kendine özgü koşul1ar açısından ele alınmayı, incelenmeyi zorunlu
            kılar . Bu
            yöntem doğruysa, her müzik sorunu, doğrudan ve dolaylı ilişki içinde bulunduğu
            konular ve sorunlar açısından bir bütünün parçası olarak ele alınmalı ve her
            tekil müzik sorununa da bütün açısından çözüm aranmalıdır. Ancak bu tutumla,
            Türk toplumunun müzik sorunları tümüyle kavranabilir, tümü için birbiriyle
            tutarlı çözüm önerileri getirilebilir. Buraya
            kadar açıklanan görüşler ışığında denilebilir ki: Türk toplumunun müzik
            sorunlarının çözümünde, bütün konulan kapsayacak, sorunların kavranmasında ve
            çözüm önerilerinin oluşturulmasında belirleyici olacak bir ''temel görüş''e
            gereksinme vardır.   TEMEL
            GÖRÜŞ NE OLMALIDIR?   Bu
            temel görüş ne olabilir. Toplum
            yaşamına : 1
            ) Sadece geleneksel müziklerimiz egemen kılmak mı. 2)
            Sadece yabancı toplumların yarattıkları müzikleri egemen kılmak mı? 3)
            Sadece yoz müzik türlerini egemen kılmak mı? 4)
            Bugün olduğu gibi, müzik kaosu ortamını simgeleyen "eski -yabancı -yoz''
            müzik ürünlerin egemen kılmak mı? Kuşkusuz
            ki çağdaş dünyanın gelişmiş toplumların içinde, öteki alanlarda olması
            gerektiği gibi müzik alanında da çağdaş ulusal bir kimlikle ''var'' sayılmayı,
            onların arasında kendine özgü saygın bir yer edinmeyi çoktan haketmiş olan Türk
            toplumu açısından, bu soruların hiç birine ''evet'' demek mümkün değildir. ''Temel
            Görüş Ne Olmalıdır?'' sorusunun yanıtını, Türk toplumunun ''var''lık sorunu
            açısından ele almak, araştırmak gerekir . Bir
            toplum, başka toplumlar yanında, çağdaş ölçülerle ''var'' olabilmek için,
            başka toplumlar tarafından "var'' kabul edilebilmek için, çağdaş toplum
            yaşamına uygun, kimliği olan yeni değerler yaratmak zorundadır; yaratılan
            değerler hem ulusal gereksinmeleri karşılamak, hem de uluslararası geçerlikte olmak
            zorundadır . 1800'lerden
            beri süregelen "batılılaşma'' düşüncesi ve uygulanmasının bugünkü
            aşamasında açıkça görülüyor ki: Türk toplumu ne eskisi gibi kalabilmiş, ne
            batılılaşabilmiş ve ne de, hem ulusal gereksinmeleri karşılayan hem de
            uluslararası geçerlik taşıyan çağdaş değerleri (istisnalar dışında )
            yeterince yaratabilmiştir . Sorun
            yanlış konulmuştur: ''var'' olmanın koşulu, çağgerisi toplum modelini aynen
            yaşatmak olamayacağı gibi, batılı toplum modelini örnek alıp Türk toplum
            yapısını ve yaşayışını bu modele dönüştürmek de olamazdı. Olamamıştır.
            Çünkü, durağan bir "batılı toplum modeli'' yoktur. Batılı toplum yapısı ve
            yaşayışı, ne 200 yıl önce durağandı, ne de bugün durağandır .İster kapitalist,
            ister sosyalist, ister başka bir toplumsal model olsun, gelişmiş toplumların
            tümünün temel bir özelliği vardır: Bu tür toplumsal örgenlikleri dinamiktir,
            yaratıcı nitelik taşır , mümkün olduğu kadar çok insanı yaratıcı kılmayı ve
            bu yaratıcı potansiyeli en verimli biçimde değerlendirmeyi amaçlar .Aktarmacılık
            da, öykünmecilik de, yamacılık da, uyarlamacılık da, sadece birer yöntem olarak
            yaratıcılığa hizmet için değerlendirilir. Bu
            nedenle, bizim sorunumuz, sadece bir yabancı modeli örnek almak, onun yarattığı
            kurumları/değerleri aktarmak, ona öykünmek/benzetmeğe çalışmak değildir.
            Geleneksel ve evrensel değerleri çağdaş bir anlayışla günlük yaşama
            katmağa/kazandırmağa yönelik bir ortam oluşturarak kendi toplumsal örgenliğimizi
            yaratıcı kılmak, mümkün olduğu kadar çok insanımızın yaratıcı potansiyelini en
            verimli biçimde değerlendirmek ve hem ulusal gereksinmeleri çağdaş ölçülerde
            karşılamak hem de uluslararası geçerlikte değerler yaratabilmektir .Ulusal
            kimliğimizi yitirmeden çağdaş toplum durumuna ulaşmaktır . Temel
            Görüş -Amaç -Erekler       Bu anlamda
            "varlık''lık sorunumuz, çağdaşlaşma sorunudur .Bunu, "kültürel alanda
            kendinceliği olan bir kimlik var olma'' açısından ifade etmek gerekirse, şöyle
            denilebilir: Kültür sorunumuz Türk kalarak çağdaşlaşmak sorunudur . Müzik
            alanındaki sorunumuzun yanıtını da, buraya kadar sıralanan görüşler ışığında
            şöylece belirleyebiliriz: Türk ''toplumunun müzik sorunlarının çözümünde temel
            görüş, Türk kalarak çağdaşlaşmak olmalıdır.  Bu
            Temel Görüş'e bağlı olarak yurt çapında köklü müzik kalkınması amaç
            olmalıdır. Bu amaç, bütün yurt yüzeyinde mümkün olan en büyük halk
            çoğunluğuna, müziğin bütün kollarında eşit yetişme/gelişme/yetişkinlerden
            halkı yararlandırma olanakları sağlayacak bir anlayışa varmak ve düzen kurmakla
            gerçekleştirilebilir . Bu
            amacın gerçekleştirilebilmesi için ulaşılması gereken erekler şunlar olabilir: 1
            ) Çağdaş bir anlayışla, kaynağın geleneksel müziklerimizden alan, evrensel müzik
            verilerinden yararlanan, ulusal ve evrensel geçerlik taşıyan Çağdaş Türk Müziği
            eserlerinin (Sanat müziği, eğitim müziği, eğlence müziği, ordu müziği gibi
            bütün müzik alanlarında) yaratılması; Yaratmanın teşvikle hızlandırılması; 2)
            Ulusal müziğimizin yerel-bölgesel-zümresel kategorilerinin içeren geleneksel
            müziklerimizin bilimsel yöntemlerle saptanması, korunması, bozulmadan yaşatılması; 3)
            Nitelikli icralarla Çağdaş Türk müziği ürünlerinin, geleneksel müziklerimizin ve
            evrensel değer taşıyan müziklerin, bütün yurt yüzeyinde sürekli konserlerle
            yayılır ve halkımızın mümkün olan en büyük çoğunluğunca yaşanılır
            kılınması; 4)
            Yaratma, çalma, söyleme, öğretme, araştırma, yapım işlerini başaracak nitelikte
            ve yurt çapında gereksinmeyi karşılayacak sayıda sayıda sanatçı yetiştirilmesi; 5)
            Bu türlü sanatçıları yetiştirmek, müzikleri bütün yurda yaymak, araştırmalar
            yapmak, çalgı onarım yapım işlerini gerçekleştirmek ve bölgelerarası dengeli bir
            müzik gelişimi sağlamak üzere, mevcut yetiştirici icracı-araştırıcı
            kurumların kapasitesinin artırılması ve yurt yüzeyine yaygın bir yeni
            kurumlaşmanın gerçekleştirilmesi; 6)
            Bütün bunların gerçekleştirilebilmesi için gerekli anlayışın mevcut
            sanatçılarda, yöneticilerde, siyasal partilerde yerleşmesi ve kurumlarıyla
            örgütleriyle gerekli olan çağdaş müzik düzenimizin kurulması.     
            Bu konulardaki sorunlar , bellidir ki, birdenbire değil, zaman içinde
            çözümlenecektir. Zaman iyi değerlendirmek, doğru adımlar atmak, sorunları doğru
            kavramak ve çözümleri çabuklaştırmak için, bugünden yapılacak işler vardır
            bunlar, belirli bir Temel Görüş'te birleşmek/bir Temel Görüş'e sahip o1mak, felsefi
            bir bakış açısıyla sorunların konumunu doğru yapmak, amaç ve ereklerin
            yerindelikle seçmek ve çalışmaları bütüncü bir plana bağlayarak, eldeki yetişkin
            insan ile para, zaman, araç-gereç olanaklarının bu sorunların çözümüne etkin bir
            şekilde yöneltmektir . Müzik
            sorunlarımızın çözümünde ''Türk Kalarak Çağdaşlaşmak'' temel görüşü. ancak
            bu koşullarla yaşama geçirilebilir; bu alandaki sorunlarımız hem ulusal hem
            evrensel hem de çağdaş boyutlarda ancak bu yoldan çözümlenebilir.   |