Türküler, bünyesinde, yüzyıllardan beri insanımızın duygusunu, inancını, düşüncesini, ruh halini, durumunu ve cereyan eden olayları yansıtması bakımından Türk halk kültürü içinde önemli bir yere sahiptir. Hatta bu özelliklerinden dolayı çoğu zaman belge görevi dahi görürler. Onun için, bu kadar önemli kültürel değerimizin iyi tespit edilmesi ve korunması gerekir.
Hal böyleyken bu konuda duyarlı olanların ve yetkililerin neler yapması gerekir.
Elbette ki biz burada derleme metotları nelerdir, hangi şartlarda nasıl derleme yapılır, derleyicide bulunması gereken vasıflar nelerdir ve derleme yaparken nelere dikkat etmelidir gibi soruların muhtevası üzerinde duracak değiliz. Bu konuda daha önce yapılmış önemli çalışmalar vardır. Bizim dikkat çekmek istediğimiz husus; TRT Repertuarında yer alan türkülerdeki hatalar, türkülerin icra edilmelerinde ve kasetlere okunurken yapılan hatalar üzerine olacaktır.
Endişemiz boşa değildir. Çünkü günümüzde, bu konuda bizleri haklı çıkaracak bir takım olumsuz gerçekler vardır. Söz konusu olumsuzluklar şu başlıklar altında toplanabilir:
A. Yöre ve ezgi açısından yapılan yanlışlıklar
B. Başka aşığa mal edilen türküler
C. Sahibi belirtilmeyen türküler
D. Türkü metinlerindeki yanlışlıklar
E. Sahne ve kasetlerde yapılan yanlışlıklar
Bu konuda daha önce Nejat Birdoğan ve Halil Atılgan gibi araştırmacılar tespit ve görüşlerini sunmuşlardır. Biz burada aynı konuya farklı metot ve örneklerle yaklaşacağız.
A. YÖRE VE EZGİ AÇISINDAN YAPILAN YANLIŞLIKLAR
Kültürel dokunun belirlenmesinde yörenin büyük önemi vardır. Ülkenin farklı yörelerinde ortaya konulan değişik tipteki ezgiler o yöre insanıyla doğrudan ilgilidir. Dolayısıyla türküler, folklorik unsurlardan kılık kıyafet, mimari, yemek ve gelenek gibi belirleyici vasfa sahiptir. Bu bakımdan türkülerin yöresinin doğru tayin edilmesi gerekir. Ne var ki herhangi bir bir art niyet olmamasına rağmen TRT Repertuarındaki bazı parçaların yöresinin tayin edilmesinde bazı yanlışlıklar yapılmıştır. Bizlere düşen; derlemeler sırasında nasıl tavır takınmamız gerektiği ve halihazırdaki yanlışlıkları biran önce
düzeltmektir.
İşte bunlardan birkaçı:
1. Parçanın adı: Ayağında Kundura (Kimden alındığı: Mukim Tahir)
Türkü; ilk defa Zaralı Halil Söyler tarafından plağa okunmuştur. Türkünün metni şöyledir.
Ağılın altı kenger
Zara’nın pur taşları
Çoban koyunu dönder Sallanır arduçları
Dönderirsen tez dönder Ben yarime yar demem
O yari bana gönder Yarimin kardaşları
Zara’ya tel verirem
Zara’ya tel verirem
Mahmut Bey’i alıram Mahmut Bey’i alıram
Zara yolu bu mudur
Testi dolu su mudur
Gittin ki tez gelesin
Tez gelişin bu mudur
Zara’ya tel verirem
Mahmut Bey’i alıram
Sonraki yıllar Urfalı Mukim Tahir tarafından aynı ezgiyle fakat; farklı sözlerle bir plak yapılmıştır. Türkü;
Ayağında kundura
Yar gelir dura dura
Genç ömrümü çürüttüm
Göğsüme vura vura
sözleriyle başlar. Türkü sanatçı İbrahim Tatlıses tarafından meşhur edilir ve repertuarda haliyle Urfa türküsü olarak yer alır. Türkünün ezgi yönüyle hangi yöreye ait olduğunu işin uzmanlarına bırakıyoruz
2. Parçanın adı: Göç Göç Oldu
(Yöre: Erzurum, Kimden alındığı: Hulusi Seven, Derleyen: Mükerrem Kemertaş)
Yaylaya göçü hikâye eden bu türkünün bu zamana kadar halkın 93 (Rumi 1293=1877/1878) muhacirlerinin durumunu yansıttığı bir eser olduğu sanılmıştır. Türkü muhtemelen 1945’te Zaralı Halil tarafından Odeon firmasında plağa okunmuştur. Kayıt tarihi silinmiş olan bu plak Sivas’ta Rıfat Kaya’nın arşivinde bulunmaktadır. Türkü TRT Repertuar kayıtlarında Erzurum adına kayıtlı ise de bize göre, Zara/Sivas türküsüdür.
3. Parçanın adı: Huma Kuşu
(Repertuar no: 246, Yöre: Erzurum, Kimden alındığı: Hulusi Seven, Derleyen: Mükerrem Kemertaş)
Repertuarda;
Huma kuşu yükseklerde seslenir
Yar koynunda bir çift suna beslenir
diye başlayan türkü ilk defa Erzurumlu Hafız Ahmet Efendi tarafından Orfeon firmasında 1927’de plağa okunmuştur. Plağın üzerinde Harput Mayası yazılıdır. Ne var ki, repertuarda bu maya Erzurum’a mal edilmiştir. Diğer taraftan, iki ayrı sanatçı tarafından aynı ezgiyle okunan iki uzun hava daha vardır. Bunlar Zaralı Halil Söyler ile Divriğili Nuri Üstünsese’e aittir. Bunlardan Zaralı Halil’in Akşam Olur Gölge Düşer Kayaya adlı türküsü ile Divriğili Nuri Üstünses’in Akşam Olur Güneş Gider Ay Gelir adlı plakları Huma Kuşu’nun ezgisiyle okunmuştur. Bu da durumu iyice girift hale getirmektedir. Bize göre parça ezgi itibariyle öncelikle Harput olmak üzere doğu bölgesinde vücut bulmuş bir eserdir.
4. Parçanın adı: Bugün de Günlerde Cumadır Cuma
(Repertuar no: 1369, Yöresi: Bayburt, Kimden alındığı: Binali Selman, Derleyen: Nida Tüfekçi)
Türkü repertuarda her ne kadar yukarıdaki künye ile veriliyorsa da, parça 1940’lı yıllarda Zaralı Halil tarafından plağa okunmuştur. Repertuardaki aynı ezgi ve aynı sözlerle, elimizde Zaralı Halil tarafından okunmuş olan plak ve kasetler mevcuttur. Repertuardaki türkü ise 1966 yılında Nida Tüfekçi derlenip notaya alınmıştır. Bu yanlışlığı düzeltip türkünün künyesini Sivas-Zara olarak değiştirmek gerekir.
B. BAŞKA AŞIĞA MAL EDİLEN TÜRKÜLER
Pek çok edebi araştırmaları ihtiva eden kitaplarda ve süreli yayınlarda aynı şiirin başka şairler adına kaydedilmesi hususunda inceleme ve görüşler vardır. Aynı duruma TRT Repertuarındaki türkülerde de rastlarız. Bunu sebepleri çeşitlidir. Ancak yapılması gereken şiirin gerçek sahibini ortaya koymaktır. Biz burada tespit ettiğimiz bazı örneklere temas edeceğiz.
1. Parçanın adı: Gönül Gurbet Ele Varma
(Repertuar no: 537, Yöre: Gaziantep, Kimden alındığı: Hüseyin Kırmızıgül, Derleyen: Muzaffer Sarısözen)
Parça beş dörtlük olarak kayıtlı ve son dörtlükte Sefil Ali adı geçmektedir. Şiir aslında Erzurumlu Emrah’a aittir. Repertuardaki metinde dördüncü dörtlüğün ilk dizesinde Örnek gelir güle güle şeklinde anlamsız bir ifade yer almaktadır.
Belirttiğimiz kaynaklarda ise burası son dörtlüktür ve Emrah der ki düştüm dile olarak doğru şekilde kayıtlıdır. Muhtemelen derlemenin yapıldığı kaynak şahıs parça üzerinde bazı tasarruflarda bulunmuştur. Diğer taraftan Sadettin Nüzhet Ergun da aynı şiiri üç dörtlük olarak Karacaoğlan adına kaydetmiştir.
2. Parçanın adı: Geldi Geçti Güzellerin Kervanı
(Repertuar no: 1465, Yöre: Hafik/Sivas, Kimden alındığı: Haydar Tatlısu-Hamza Başyurt, Derleyen: Nida Tüfekçi)
Repertuarda üç dörtlük olarak kayıtlı olan bu türkü Ruhsatî adına gösterilmiştir. Türkü metni aslında Ruhsatî’nin değil, oğlu Minhacî’nindir.
3. Parçanın adı: Nasıl Methedeyim Sevdiğim Seni
(Repertuar no: 1543, Yöre: Erzurum, Kimden alındığı: Ferruh Arsunal’dan naklen Orhan Dağlı, Derleyen: Ahmet Yamacı)
Repertuarda Emrah’ın olduğu kaydedilen bu türkünün aslında âşık Ruhsatî’ye ait olması kuvvetle muhtemeldir. Ruhsatî’ye ait olan şiirin metni şu şekildedir.
Nasıl vasfedeyim sultanım seni Kimsede görmedim sendeki nazı
Rumeli Bosna’yı değer gözlerin Tunus Trab(u)lus Mısır Hicaz’ı
Akranın bulunmaz rûh-i revanım Bağdat’ı Basra’yı Acem Şiraz’ı
İzmir'i Konya'yı değer gözlerin Belh'i Buhara'yı değer gözlerin
Yüzünde var Yusuf Kenan nişanı RUHSAT' ım eyledim yar senin medhin
Gören üftadeler kılar figanı
Al yanaktan bir buse ver himmetin
Bütün Gürcistan’ı Erzurum Van'ı Yüz bin sarraf gelse bilmez kıymetin
Kars'ı Ahıska'yı değer gözlerin Âhırı dünyayı değer gözlerin
Bu şiiri Sadettin Nüzhet Ergun Karacaoğlan'a, Murat [Uraz] Gafurî'ye, Mehmut IŞITMAN, Yozgatlı Himmetî'ye, Cahit OBRUK da Kırşehirli Said‘e mal etmektedir.
4. Parçanın adı: Gurbet Elde Bir Hal Geldi Başıma
(Repertuar no: 3583, Yöre: Erzincan, Kimden alındığı: Ali Haydar Çiçek, Derleyen: Ali Ekber Çiçek)
Parça dört dörtlük olarak kayıtlı ve son dörtlükte Abdal Pir Sultan adı geçmektedir. Ne var ki, Pir sultan Abdal hakkında yazılmış kitaplarla ilgili olarak en son ve en güvenilir eser olarak gördüğümüz İbrahim Aslanoğlu’nun Pir Sultan Abdallar adlı kitabında böyle bir şiire rastlamadık. Muhtemelen kaynak şahıs türküyü okurken, bunu kendi inancına yakın bulduğu Pir Sultan Abdal’a mal etmiştir. Şiirin beş dörtlük olarak bir kaynakta Doğu Anadolu’da yaşamış halk şairlerinden Âşık Kurbanî adına kaydedilmiş olduğunu gördük. Bizim kanaatimiz türkünün Kurbanî’ye ait olduğu yönündedir. Bu metinde, repertuarda olmayan dörtlük şu şekildedir.
Kâğıt yok ki yazam yare gönderem
Ya ben ahvalimi kime bildirem
Can tatlıdır uram kendim öldürem
Ağlama gözlerim Mevlâ’m kerimdir
Diğer taraftan repertuardaki türkünün son dörtlüğü de kafiye bakımından yanlıştır. Farklılıklar şu şekildedir.
Repertuardaki dörtlük
Kurbanî’ye ait olan dörtlük
Abdal Pir Sultan’ım böyle buyurdu Kurbanî’yem bunu böyle buyurdu
Ayrılık donların biçti geydirdi
Ayrılık gömleğin bize geyirdi
Ben ayrılmaz idim felek ayırdı
Ben ayrılmam dedim felek ayırdı
Ağlama gözlerim Mevlâ’m kerimdir Ağlama gözlerim Mevlâ’m kerimdir
5. Parçanın adı: Acem Kızı
(Repertuar no: 1396, Yöre: Kırşehir, Kimden alındığı: Çekiç Ali, Derleyen: Osman Özdenkçi)
Parça iki dörtlük olarak kayıtlı asıl sahibi belirtilmemiş. Araştırmalarımız sırasında pek çok dizesi bu şiirle ortaklık arz eden ve iki âşık tarafından ortaya konulmuş iki varyant daha tespit ettik; Sarıkamışlı Âşık Cananî ve Elbistanlı Hüseyin Şiirlerin ikisi de altı dörtlüktür. Ancak Cananî’nin şiiri Emir Kalkan tarafından TRT repertuarındaki dörtlük de dahil edilmek suretiyle yedi dörtlüğe çıkartılmıştır. Âşık Hüseyin XIX. Yüzyılda yaşamış muhtemelen 1930 yılında 80-90 yaşlarında vefat etmiştir. Gezgin bir halk şairidir. Cananî 1917’de doğmuş ve 1980 yılında İzmir’e taşınmıştır. Halen yaşadığı bilinmemektedir. Söz konusu şiirlerde tevarüt diyebileceğimiz müşterek dörtlükler var. Şiir bizim kanaatimize göre Hüseyin’e aittir. Muhtemelen Cananî, bir vesile ile duyduğu bu şiiri üzerinde bazı değişiklikler yaparak kendisine mal etmiştir. Gerek kafiyelerdeki uyum gerekse sözlerin doğruluğu açısından Hüseyin’in şiiri daha sağlam bir metindir. Meseleye şiirin konusu ve yöresel dili açısından baktığımızda da aynı kanaate sahip oluruz. İki şiirdeki farklılıklardan bazılarını şöyle gösterebiliriz
Âşık Hüseyin
Âşık Cananî
Çırpınıp da şu sahneye çıkınca
Silkinip de Şamova’ya çıkarsın
Eğlen şu sahnede kal Acem Kızı Misk ü anber gül yanağa takarsın
Oğrun oğrun kaş altından bakınca Baş altından oğrun oğrun bakarsın
Can telef ediyor bil Acem Kızı
Can alır sendeki tel Acem Kızı
Canım kurban olsun ikrar güdene Canım kurban olsun kıymet bilene
Belin ince boyun benzer fidana Belin ince boyun benzer fidana
Yanmış ateşine Tarsus Adana
Ateşine yandı Tarsus Adana
Nasıl zil vuruyor el Acem Kızı
Getirdin başıma hal Acem kızı
Kuş tüyünden olsun senin tüneğin Yavru şahin gibi ben de döneyim
Avrupa’dan gelsin cansız bineğin Yeleli de kır atıma bineyim
Berber aynasından duru yanağın Berdül aynasından gökçek yanağın
Akar yanağından bal Acem Kızı
Dudağından akar bal Acem Kızı
6. Parçanın adı: Gafil Gezme Şaşkın
(Repertuar no: 2289, Yöre: Gaziantep, Kimden alındığı: Hasan Hüseyin, Derleyen: Yavuz Top)
Parça üç dörtlük olarak kayıtlı ve son dörtlükte Kul Himmet Üstadım adı geçmektedir. Şiir, İbrahim Aslanoğlu’nun Kul Himmet Üstadım adlı kitabında yok. Ancak bunun yanında farklı ifadelerle de olsa iki kitapta farklı şairler adına geçmektedir. Sadettin Nüzhet Ergun bu şiiri Teslim Abdal’a, İbrahim Aslanoğlu ise Pir Sultan Abdal’a mal ediyor.
C. SAHİBİ BELİRTİLMEYEN TÜRKÜLER
Türküler iki kaynaktan oluşur. Bir kısmı, sahibi bilinmeyen halk sanatçılarının çeşitli durum, olay düşünce vesileyle ortaya koydukları ve müstakil dörtlüklerden vücut bulmuş ürünlerdir. Bir kısmı da âşıkların koşma kafiye tarzında söylenmiş eserlerdir. Bu eserlerde gelenekten kaynaklanan bir tarz vardır ki o da son dörtlükte şairin adının/mahlasının geçmesidir. Gönül arzu eder ki, yüzyıllardır yaşatılan bu uygulama türkülerde de gerçekleştirilsin. Her ne kadar pek çok türküde âşığın mahlası geçmekte ise de Repertuardaki türkülerin bazılarında, bilemediğimiz sebepten, buna yer verilmemiştir. Aşağıda, örnek olması bakımından biz, bazı tespitlerimize yer vereceğiz.
1. Parçanın adı: Seher Vakti Çaldım Yarin Kapısın
(Repertuar no: 132, Yöre: Kırşehir, Kimden alındığı: Neşet Ertaş, Derleyen: Nida Tüfekçi)
TRT Repertuarındaki metin dört dörtlüktür ve şair belirtilmemiştir. Daha doğrusu şiirin sahibi olan (Agahî) ismi, kaynak şahıstan kaynaklanan hata sebebiyle, (Gahi) olarak yazılmıştır.
2. Parçanın adı: Eşimden Ayrıldım Yoktur Kararım
(Repertuar no: 244, Yöre: Divriği/ Sivas, Kimden alındığı: Nuri Üstünses, Derleyen: Muzaffer Sarısözen)
Parça repertuarda üç dörtlük olarak kayıtlıdır ve şairi belirtilmemiştir. Şiir Kerem’e aittir ve tamamı dört dörtlüktür. Metnin aslı aşağıda kaydettiğimiz gibidir.
Ne vakit ki han Aslı’mdan ayrıldım Yedi yıldır hatırını sormadım
Beni öldürmeli döğmeli değil
Geçti ömrüm bir murada ermedim
Gece Gündüz eh edüben yanarım Fırsat elde iken demler sürmedim
Beni öldürmeli döğmeli değil
Beni öldürmeli döğmeli değil
Elimden aldırdım gözü elayı
Ben Kerem’im aşk dolusun içirdim
Onun için terk eyledim sılayı
Bu sevdayı ben başımdan geçirdim
Başıma almışım cümle belâyı
Hayıf Han Aslı’mı elden uçurdum
Beni öldürmeli döğmeli değil
Beni öldürmeli döğmeli değil
3. Parçanın adı: Şu Yüce Dağları Duman Kaplamış
(Repertuar no: 355, Yöre: Erzincan, Kimden alındığı: Ali Ekber Çiçek, Derleyen: TRT)
Repertuarda yukarıdaki künye ile kayıtlı olan bu türküde söz, yöre ve kime ait oluşu üzerinde yanlışlıklar vardır.
Öncelikle şunu söyleyelim ki, türkü metni, aslında Rıza Tevfik Bölükbaşı (1869-1949)’ya aittir. Repertuardaki üç dörtlükten ikisi Acıklı Ana şiirinden alınmıştır. Bu şiir toplam 25 dörtlüktür. Şiirde Balkan Harbi üzerine ülkede ortaya çıkan felâket manzarası, bir annenin ruh haliyle dile getirilmiştir. Diğer dörtlük de Kasvetli Yağmurlar şiirinden alınmış dörtlüktür. Sözkonusu türkü, ilk defa Feryat isimli bir telli saz icat eden Sivaslı Hafız Hakkı (?- 1963) tarafından 1939 yılında Polydor firmasında plağa okunmuştur. Hafız Hakkı İstanbul’a gittiğinde Rıza Tevfik ile tanışmış, şiiri kendisi bestelemiş ve metin üzerinde bazı değişiklikler yapmıştır. Bunu yaparken iki ayrı şiirden dörtlükler alma yoluna gitmiştir.
Şu yüce dağları duman kaplamış Gamdan izler gördüm yeşil yapraktan
Yine mi gurbette kara haber var Bulutlar nem alır nemli topraktan
Seher vakti burda kimler ağlamış Bir kız ağlar sesi gelir uzaktan
Çimenler üstünde gözyaşları var Ahu gözlerinde kanlı yaşlar var
Gönlümü gam alır böyle günlerde
Çekilir önüme bir siyah perde
Kız senin aşkınla tutuldum derde
Yine mi gurbette kara haber var
Hafız Hakkı, aşağıda Rıza Tevfik hanesinde gösterdiğimiz I. ve II. dörtlükleri Acıklı Ana son dörtlüğü ise Kasvetli Yağmurlar şiirinden almış ve üzerinde bazı değişiklikler yapmıştır. Ali Ekber Çiçek’ten alınmış olan metinde ise, şiir biraz daha değişikliğe uğramış. Farkı daha iyi göstermek için iki metni yan yana gösterelim.
TRT Repertuarındaki türkü
Rıza Tevfik’teki orijinal dörtlükler
Şu yüce dağları duman kaplamış
Yüce Balkanları duman bağlamış
Yine mi gurbette kara haber var
Gene mi gurbetten kara haber var
Seher vakti bu yerde kimler ağlamış Saher vakti burda kimler ağlamış
Çimenler üstünde gözyaşları var
Çemenzar üstünde taze çiğler var
Gamdan izler gördüm kara toprakta Ufukta iz gördüm kızıl bayraktan
Bulutlar nem almış yeşil yapraktan Dumanlar ağıyor nemli topraktan
Bir kız ağlar sesi gelir uzaktan
Tekbir sadaları gelir uzaktan
Yine mi gurbette kara haber var
Hudut boylarında sanki mahşer var
Gönlümüz gamlanır böyle günlerde
Gönlümü gam alır böyle günlerde
Önüme çektiler bir siyah perde
Servistana benzer o siyah perde
Yar senin aşkınla tutuldum derde Neşeli güneşin doğduğu yerde
Yine mi gurbette kara haber var
Yaslı bir dul kadın ağlar görünür
4. Parçanın adı: Yeşil Başlı Telli turnam
(Repertuar no:-, Yöre: Urfa, Kimden alındığı: Selahattin Erorhan, Derleyen: Erkan Sürmen)
Parça repertuarda iki dörtlük olarak kayıtlıdır ve şairi belirtilmemiştir. Şiir Kerem’e aittir ve tamamı beş dörtlüktür. Metnin aslı aşağıda kaydettiğimiz şekildedir.
Yeşil başlı telli turnam Seher yeri gül dağıtır
Şimdi bizim gölden uçtu Gönül aşkın budağıdır
Aklımı başımdan aldı
Yel eser zülfün dağıdır
Vardı gayrı göle düştü Şimdi fırsat ele düştü
Dünya kadar olsun malın Bir zaman çekerim yası
Mevlâ’m artırsın kemalin Yüreğimden gitmez pası
Güneş yüzün mah cemalin Onulmaz aşkın yarası
Yazık dilden dile düştü Altın kemer bele düştü
Yoluna koymuşum canı
Seversen İncil Furkan’ı
Kerem sevdi Aslı Han’ı
O da gurbet ele düştü
5. Parçanın adı: Geldim Şu Âlemi Islah Edeyim
(Repertuar no: 1469, Yöre: Sivas, Kimden alındığı: Feyzullah Çınar, Derleyen: TRT)
Türkü, repertuarda üç dörtlük olarak kaydedilmiş ve şiirin kime ait olduğu belirtilmemiştir. Şiir aslında Derviş Ali’nindir ve tamamı altı dörtlüktür. Aşağıda metinin tamamını kaydediyorum.
Şu âlemde ıslah olayım dedim Şu Ebu Cehil’in kara yüzleri
Gönül muradına erdi sonradan İy’olmuyor yaramazın gözleri
Zamane halkına sırrımı verdim İki dinli her cahilin sözleri
Sermayeden zarar ettim sonradan Durdukça kâr etti cana sonradan
Geldin benim ile kondun konuştun Gidi münafıklar girdi kanıma
Kadehi ver dedin doldurdun içtin Cefa etti cesedime canıma
Bir hak lokmasıydın müşteri düştün Hangi peygamber girdi deve donuna
Kalbin çürük imiş bildim sonradan Ah ettikçe ben de bildim sonradan
Yol bir olunca erkân da bir olur Derviş Ali’m eydür bir kâr edelim
Yalancılar bu meydandan sürülür On ik’İmam meclisine girelim
İpi çürük olan birgün üzülür
Mülcem’e Muaviye’ye lânet edelim
Sarma ile temel tutmaz sonradan Dönme ile talip olmaz sonradan
6. Parçanın adı: Gine Gam Yükünün Kervanı Geldi
(Repertuar no: 1581, Yöre: Divriği/Sivas, Kimden alındığı: Nuri Üstünses, Derleyen: Muzaffer Sarısözen)
Repertuarda türkü iki dörtlük olarak kaydedilmiş olan bu türkünün maalesef sahibi belirtilmemiş. Türkü metni şu şekildedir.
Gini gam yükünün kervanı geldi
Çekemem bu derdi de yavrum bölek seninle
Eremem lokmana çaresiz kaldım
Çekemem bu derdi de yavrum bölek seninle
Bağımıza gazel düştü güz oldu
Geçti bu vakitler yavrum ne de tez oldu
Derdim bin bir iken bin beş yüz oldu
Çekemem bu derdi de yavrum bölek seninle
Sahibi belirtilmeyen bu türkü, 1824-1904 yılları arasında yaşayan Sivaslı Deli Derviş Feryadî’ye aittir ve tamamı beş dörtlüktür.
Bugün gam yükünün tüccarı geldi Yine gam yüküne tüccar ben oldum
Çekemem bu derdi bölek seninle Bulmadım Lokman’ı arada kaldım
Seni seven âşık sararıp soldu
Medet mürvet dedim kapına geldim
Çekemem bu derdi bölek seninle Çekemem bu derdi bölek seninle
Seherde okunur Allahüekber
Gerçek âşık gafletinden uyanır
Duyunca titirer ol bab-ı Hayber Muhammed’in gül boyanır
Selman’ın carına yetişen Hayder Ancak bu cefaya Eyüp dayanır
Çekemem bu derdi bölek seninle Çekemem bu derdi bölek seninle
Bağımıza gazel düştü güz oldu
Geçti giden günler ömür az oldu
Feryadî’nin yaraları yüz oldu
Çekemem bu derdi bölek seninle
7. Parçanın adı: Bir Güzelin Hasretinden Ahından
(Repertuar no: 2271, Yöre: Zile/Tokat, Kimden alındığı: Sadık Doğanay, Derleyen:
Arif Meşhur)
Parça tek dörtlük olarak kayıtlı ve asıl sahibi kayıtlı değil. Parçanın asıl sahibi Yusufelili Muhibbî’dir. türkünün tam metni şu şekildedir:
Nazlı yarin hasretinden derdinden İnanmam dünyaya beni kandırmaz
Alıştı içerim yandı ha yandı
Yanan yüreğime âhı kondurmaz
Ateş düştü onun ruy-ı mahından Yedi derya bağlasalar söndürmez
Titredi bu canım yandı ha yandı Cesette imkânım yandı ha yandı
Muhibbî çekerim derd-i verem ben
İsterim murada tezden erem ben
Aslı’ya canından yanan Kerem ben
İlik damar kanım yandı ha yandı
8. Parçanın adı: Aslım Paktır Hiç Kin Yoktur Özümde
(Repertuar no: 2902, Yöre: çubuk/Ankara, Kimden alındığı: Baki Kılıçaslan, Derleyen: TRT)
Repertuarda iki dörtlük olarak kaydedilmiş bu türkü 1874-1904 yıllarında Ankara’da yaşamış olan Çubuklu Âşık Seyyid Süleyman’a ait bir şiirdir. Şiirin tamamı şöyledir:
Aslı pektir kibir yoktur soyunda Aslı belli asaletin sormadım
Dünyada türemiş bir tane güzel Destur alıp divanına durmadım
İnci mercan şems ü kamer aslında Huri midir melek midir bilmedim
Dünyada türemiş bir tane güzel Dünyada türemiş bir tane güzel
Bir selâm verdim de aleyküm dedi Bahası bin altın birlikte beşi
Bir ikrar üzere karşıma durdu
Lebi şeker söyler incidir dişi
Getirdi elime bir dolu verdi
Ok gibi kirpikler saniyen kaşı
Parmaklar yakışmış fincana güzel Dünyada türemiş bir tane güzel
Seyyid Süleyman’ım bana bir çare
Yürü şahin gibi kaşları kare
Tavsiyeni göndereyim hünkare
Dünyada türemiş bir tane güzel
9. Parçanın adı: Gönül Gel Seninle Muhabbet Edelim
(Repertuar no: 3187, Yöre: Erzincan, Kimden alındığı: Ali Ekber Çiçek, Derleyen: Ali Ekber Çiçek)
Türkü, repertuarda üç dörtlük olarak kaydedilmiş ve şiirin kime ait olduğu belirtilmemiştir. Şiir aslında Derviş Ali’nindir ve tamamı dört dörtlüktür. Repertuarda olmayan son dörtlük şu şekildedir:
Derviş Ali’m öğüt verir özüne
Gönül lutfeyledi geldi sözüne
Azrail konarsa göğsün düzüne
O zaman getirin sılayı gönül
10. Parçanın adı: Bir Seher Uğradım Göl Kenarına
(Repertuar no: 3510, Yöre: Turhal, Kimden alındığı: Mehmet Aslan (Dağdeviren), Derleyen: Nurettin Çamlıdağ)
Repertuarda iki dörtlük olarak kayıtlı olan bu türkünün ve asıl sahibi belli değildir. Parçanın asıl sahibi Erzurumlu Emrah’tır. Şiirin tamamı üç dörtlüktür.
11. Parçanın adı: El Çek Tabip Sinem Üstünden
(Repertuar no: 4008, Yöre: Tokat, Kimden alındığı: Abbas Öz, Derleyen: Mehmet Erenler)
Türkü iki dörtlük olarak kayıtlı asıl sahibi kayıtlı değil. Parçanın asıl sahibi İrfanî’dir. Ancak Eflatun Cem Güney-Çetin Eflatun Güney, bu şiiri Erzurumlu Emrah’a Şükrü Elçin de Gevherî adına kaydetmiştir.
D. TÜRKÜ METİNLERİNDEKİ YANLIŞLIKLAR
Binlerce parçadan olan TRT Repertuarında yer alan türkülerin metinlerinde birtakım sebeplerden kaynaklanan bazı hatalı kısımlar vardır. Söz konusu hataların birisi de kelime yanlışlıklarıdır. Türkü metinleri detaylı olarak incelendiğinde yanlışlıklar daha belirgin olarak kendini göstermektedir. Aşağıda kaydettiğimiz örnekler bunlardan bir kaçıdır.
1. Parçanın adı: Bugün de Günlerde Cumadır Cuma
(Repertuar no: 1369, Yöresi: Bayburt, Kimden alındığı: Binali Selman, Derleyen: Nida Tüfekçi)
Türkünün ilk bendi repertuarda şu şekildedir:
Bugün de günlerde cumadır Cuma
Yar hamama gitme yüzünü yuma
Ben seni sevmişem kimseye deme
Zalim celek vurmuş yaram var benim
Son dizedeki “celek” sözü yanlıştır. Doğrusu “hayvan alım satımı ile uğraşan kişi” anlamına gelen “celep”tir. Bazı sanatçılar ise bu türküyü okurken repertuardaki celek kelimesini ve anlamını verdiğimiz celep kelimelerini de kullanmayarak tamamen farklı olarak bu dizeyi maalesef,
Zalim felek vurmuş yaram var benim
şeklinde okumaktadırlar
2. Parçanın adı: Geldi Geçti Güzellerin Kervanı
(Repertuar no: 1465, Yöre: Hafik/Sivas, Kimden alındığı: Haydar Tatlısu-Hamza Başyurt, Derleyen: Nida Tüfekçi)
TRT Repertuarında üç dörtlük olan türkünün dörtlüklerinin sıralanmasında ve metinlerdeki bazı kelimeler yanlıştır. Diğer taraftan şiir, Ruhsatî’’nin değil onun oğlu olan Minhacî’nindir. Repertuardaki türkü metni ile asıl metin şu şekildedir:
TRT repertuarındaki metin
Minhacî’nin şiiri
Geldi geçti güzellerin kervanı
Neme şad olayım neme güleyim
Sürüldü savruldu yarin harmanı Gönül gamda iken gülünmez imiş
Gençlik elde iken sürün devranı Sineme vurdular hicran kamasın
İhtiyarlıkta devran sürülmez imiş Haşre dek noktası silinmez imiş
(12 hece)
Her gün ağlar iken nasıl güleyim Geldi geçti güzellerin kervanı
Gönül gamda iken gülünmez imiş Sürüldü savruldu dostun harmanı
Arşa direk direk oldu tütünüm
Gençlik elde iken sürün devranı
Başa ne gelecek bilinmez imiş
Kocalıkta derman sürülmez imiş
Ruhsatî’yem demem binde birini Toy iken ölüme aklım ermezdi
Ferhat olan niçin sevmez Şirin’i
Ayrılık ne kulağıma girmezdi
Aradım kitapta buldum yerini
Şu dert hatırıma bir dem gelmezdi
Sabır gibi devlet bulunmaz imiş Başa ne gelecek bilinmez imiş
Minhacî’yim demem binde birini
Ferhat olan niçin sevmez Şirin’i
Aradım kitapta buldum yerini
Sabır gibi devlet bulunmaz imiş
3. Parçanın adı: Yeşil Ördek Gibi Daldım Göllere
(Repertuar no: 2363)
Türkünün ikinci dörtlüğü repertuarda yanlış sözlerle kayıtlıdır. Metnin repertuardaki şekli ile, Halil Atılgan’ın tespit ettiği şekli ile doğrusu şöyledir:
Repertuardaki yanlış dörtlük
Metnin doğru şekli
Sevdiğim cemalim güneşim mahım Sevdiğim semanın güneşi mahı
Seni seven âşık çeker ezvahın
Seni seven âşık çekmez mi ahı
Getir el basayım Kelamullah’ın
Getir el basayım Kelamullah’ı
Ne sen beni unut ne de ben seni Ne sen beni unut ne de ben seni
4. Parçanın adı: Bülbülüm Bağ Gezerim
(Repertuar no: 2575)
Söz konusu türkünün bağlantı bölümünün ilk dizesi yanlış olarak;
Uyu demeye geldim
şeklinde okunmaktadır. Doğrusu;
Uy uy demeye geldim
olacaktır. Çünkü, hasta birisini görmeye giden kişi onu (uyu) diye uyutmaya değil, (uy uy) diyerek derdine derman olmaya gider.
5. Parçanın adı: Bir Seher Uğradım Göl Kenarına
(Repertuar no: 3510)
Bir seher uğradım göl kenarına
Sunam beni gördü yüzmeye durdu
Çalındı çırpındı çıktı kenara
Elâ gözlerini süzmeye durdu
(Repertuarda üçüncü dize; Çalındı çırpındı geçti karşıma şeklindedir.)
İstedim kendimi bu göle atam
Elimi uzatıp yavruyu tutam
Bir hayal eyledim sarılıp yatam
Vefasız gönlümü üzmeye durdu
(Repertuarda son dize; Ela gözlerini süzmeye durdu şeklindedir. Bu şekilde olamaz, çünkü ilk dörtlükte süzmeye durdu ifadesi daha önce âşık tarafından kullanılmıştır.)
6. Parçanın adı: Şen Olasın Ürgüp
(Repertuar no: 3819, Yöre: Ürgüp/Nevşehir, Kimden alındığı: Refik Başaran-Avanoslu Selahattin, Derleyen: Nida Tüfekçi)
Türkünün son bendindeki;
Ürgüp’ten de çıktığımı görmüşler
Kıratımın gelişinden bilmişler
ifadesindeki “gelişinden” sözü bazı sanatçılar tarafından “sekişinden” şeklinde söylenmektedir. İki ifade de yanlıştır. Kelimenin aslı “sekisinden” olacak. Ürgüp yöresinde seki, atın tırnaklarının yukarısındaki beyazlığa verilen isimdir. Atın sekisinin beyaz olması, onun Cemal’e ait olduğunu gösterir. Türküde anlatılmak istenen de budur.
7. Parçanın adı: Hem Okudum Hemi De Yazdım
(Repertuar no: 1168, Yöre: Çorum, Kimden alındığı: Ali Çiyez, Derleyen: Muzaffer Sarısözen)
Türkünün ilk bendi şu şekildedir:
Hem okudum hemi de yazdım
Yalan dünya senden bezdim
Dağlar koyağını gezdim
Yiten yavru bulunur mu .. vay
Üçüncü dizedeki “koyağını” sözü “otağını” şeklinde okunmaktadır. Koyak, “arazinin rüzgâr almayan yeri, kuytu yer” anlamına gelir. Doğrusu yukarıda yazdığımız gibidir.
E. SAHNE VE KASETLERDE YAPILAN YANLIŞLIKLAR
Türkülerin sevilmesi ve yaşaması söz, ezgi ve ses güzelliğiyle mümkündür. Bu bakımdan kendilerine türkü okumayı meslek edinmiş sanatçılar, türküleri orijinal ezgisiyle en doğru sözlerle okumak durumundadır. Yani ses güzelliği türkülerin yaşatılmasında tek başına çözüm değildir. Ne var ki, çeşitli televizyonlarda yapılan programlar sırasında, sahnelerde veya doldurulan kasetlerde zaman zaman önemli yanlışlıkların yapıldığına şahit olmaktayız. Tespitlerimiz çerçevesinde bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
Ağıt olan parçalar seyirciye tempo tutturularak okunmaktadır. Ağıtlardan bazılarının özelliği metronomlarının artırılmasıyla hareketli parçalar haline gelebilmesidir. Ancak, bunun böyle olması, ağıtın bir bakıma hareketli parça olarak yahut oyun havası gibi okunmasını gerektirmez. Bu, sanatçı adına trajikomik bir hadisedir. Seyirci hatası sanatçının ikazı ile giderilebilir. İşte bunlardan bazıları:
1. Gesi Bağlarında Dolanıyorum
(Repertuar no: 631, Yöre: Kayseri, Kimden alındığı: Ahmet Gazi Ayhan, Derleyen: Muzaffer Sarısözen)
2. Parçanın adı: Urfa’nın Etrafı Dumanlı Dağlar
(Repertuar no: 746, Yöre: Şanlıurfa, Kimden alındığı: Cemil Cankat, Derleyen: Muzaffer Sarısözen)
3. Parçanın adı: Hey On beşli On beşli
(Repertuar no: 1616, Yöre: Tokat, Kimden alındığı: Hamdi Tüfekçi, Derleyen: Nida Tüfekçi)
4. Parçanın adı: Kütahya’nın Pınarları Akışır
(Repertuar no: 1631, Yöre: Kütahya, Kimden alındığı: Hisarlı Ahmet, Derleyen: Yücel Paşmakçı)
5. Tokat Yaylasında Yaylayamadım
(Repertuar no:1981, Yöre: Ürgüp, Kimden alındığı: efik Başaran, Derleyen: Muzaffer Sarısözen)
6. Parçanın adı: Ormancı
(Repertuar no: 3590, Yöre: Muğla, Kimden alındığı: Hamdi Özbay, Derleyen: Nazmi Yükselen)
7. Parçanın adı: Şen Olasın Ürgüp
(Repertuar no: 3819, Yöre: Ürgüp/Nevşehir, Kimden alındığı: Refik Başaran-Avanoslu Selahattin, Derleyen: Nida Tüfekçi)
8. Parçanın adı: Maraş’tan Bir Haber Geldi (Merik)
(Yöre: Kahramanmaraş)
9. bir Of Çeksem Karşıki Dağlar Yıkılır
(Yöre: Kayseri)
..........................................
Metinlerindeki kelimelere sadık kalınmadan türkü icra etme, arzu edilmese de maalesef yıllardan beri süregelen yanlışlıklardan birisidir. Unutmamak gerekir ki, türküler, anlamlarıyla topluma verilmesi gereken mesaj açısından önemlidir. Bu bakımdan anlamlarına dikkat edilerek okunmalıdır. Bunun için gerek kaynak şahıs gerekse derleyici, dikkatli olmak durumundadır. Kelimelerde yapılan yanlışlıkların bir kısmı kafiyelerle ilgilidir. Bunlara ait tespit edebildiğimiz bazı örnekleri şöyle gösterebiliriz:
10. Parçanın adı: Ben Melâmet Hırkasını
Metni Nesimi’ye ait bu parça pek çok sanatçı tarafından yanlış olarak okunmaktadır. Yapılan yanlışlıkların en büyüğü de ilk dizede yapılmaktadır. Yani;
Ben melâmet hırkasını kendim giydim eynime
dizesi, Melamiliği ve sırt anlamındaki (eğin)i bilmeyen sanatçılar tarafından;
Ben melânet hırkasını kendim giydim kendime
diye okunabilmektedir. Melanet ise “şeytanlık” anlamına gelir ve böyle okunduğunda trajikomik bir manzara ortaya çıkar.
Metnin doğrusu şu şekildedir.
Ben melâmet hırkasını kendim giydim eynime
Ar u namus şişesini taşa çaldım kime ne
Gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi
Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni
Gâh giderim medreseye ders okurum Hak için
Gâh giderim meyhaneye dem çekerim aşk için
Sofular haram demişler aşkımın şarabına
Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne
Sofular secde ederler meclisin mihrabına
Benim ol dost eşiğidir secdegâhım kime ne
NESİMÎ’ye sordular kim yarin ile hoş musun
Hoş olam ya olmayayım ol yar benim kime ne
11. Parçanın adı: Seher Vakti Çaldım Yarin Kapısın
(Repertuar no: 132, Yöre: Kırşehir, Kimden alındığı: Neşet Ertaş, Derleyen: Nida Tüfekçi)
TRT Repertuarındaki metin dört dörtlüktür. Repertuardaki metnin ikinci dörtlüğü olan;
Hep gönüller muradıdır âşığın
ifadesi,
Şu kevn ü mekan tuttu ışığın
şeklinde düzeltilmelidir.
12. Parçanın adı: Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri
(Avşar Bozlağı)(Repertuar no: 208)
Türkünün ikinci dörtlüğündeki (dermanı) kelimesi doğru değildir. Bu kelime (temreni) şeklinde olacaktır. Temren; mızrağın ucunda bulunan demir anlamına gelir.
13. Parçanın adı: Deli Gönül
(Repertuar no: 2534, Yöre: Sarız/Kayseri, Kimden alındığı: Nesimi Çimen, Derleyen: Mehmet Özbek)
Türkünün bir bendinde;
Gel de bu rüyayı yor deli gönül
denilmektedir.
Şiirin ilk dörtlüğü
Daha senden gayrı âşık mı yoktur
Nedir bu telaşın ey deli gönül
Hele düşün devr-i Adem'den beri
Neler gelmiş geçmiş say deli gönül
şekildedir. Görüldüğü gibi şiirin ayağındaki kafiyeli ses (y)’dir. Diğer dörtlükler ise şu dizelerle sona ermektedir.
Gel iki adama uy deli gönül
.........................
Daha doymadıysan doy deli gönül
........................
Gel de bu rüyayı yoy deli gönül
........................
Hep ağzını açmış hey deli gönül
........................
Topraklar başına vay deli gönül
Şiirde geçen (yoymak) âşığın yaşadığı Deliktaş civarında “tabir etmek, yorumlamak) anlamına gelir.
14. Parçanın adı: Karlı Dağlar Karanlığın Bastı mı
(Repertuar no: 272, Yöre: Zara/Sivas, Kimden alındığı: Zaralı Halil, Derleyen: TRT)
Türkünün ilk bendi;
Karlı dağlar karanlığın bastı mı
Kahpe felek ayrılığın vaktı mı
şeklindedir. Vuslat ateşiyle yanan kişi bir an önce sılaya gitmek muradındadır. Bu bakımdan dağları basan karanlığın kalkması yegâne isteğidir. Görüldüğü gibi şiirde kafiye yoktur ve kaynak şahıs türküyü okurken yanlışlık yapmıştır. Türkünün doğru metni kafiyeyi de doğrulacak şekilde şöyle olacaktır:
Karlı dağlar karanlığın kalktı mı
Kahpe felek ayrılığın vaktı mı
.....................................
Türkü okuyan bazı sanatçılar, kültür eksikliğinden, yöresel kelimeyi bilmemekten yahut Türkçenin ses yapısını bilmemekten kaynaklanan hatalar yapmaktadırlar.
15. Parçanın adı: Bugün Bize Pir Geldi
Bugün bize pir geldi
Gülleri taze geldi
Önü sıra Kamber’i
Aliye’l-Murtaza geldi
diye başlayan ve mani tipinde ortaya konulmuş olan türkünün bir bendi, şu şekilde yanlış olarak okunmaktadır.
Ali bizim Şah’ımız
Kâbe Kıblegâhımız
Bedraştaki Muhammed
O bizim padişahımız
Eyvallah Şah’ım eyvallah...
Üçüncü dizedeki (bedraş) kelimesi bazı sanatçılarca (epraş) veya (mehraç) şeklinde de telaffuz edilmektedir. Doğru dize şöyledir:
Miraç’taki Muhammed
Kimi türküler yöresel kelimeler içerir. Bu tip türkülerin sözleri, başka kültürle yetişmiş sanatçılar tarafından yanlış algılanıp kendilerince telaffuz edilen bir kelime ile icra edilmektedir.
16. Parçanın adı: Ekin Ektim Çöllere
(Repertuar no: 705, Yöre: Akdağmadeni/Yozgat)
Türkünün ikinci bendi;
Ekine firaz derler
Güzele beyaz derler
Kime derdim yansam da
Yana yana gez derler
şeklindedir. Ancak bazı sanatçılar ilk dizeyi ;
Ekine kiraz derler
diye okumaktadırlar. Doğrusu repertuarda olduğu gibidir. Firaz; ekinin biçildikten sonra tarlada kalan kısmına verilen addır. Bu şekilde okumak gerekir.
Bu çerçevede temas edeceğimiz bir husus da bazı sanatçıların yazılışları aynı olan fakat yanlış telaffuz edilmesiyle farklı anlamlara yol açılabilecek hatalara girmeleridir. Sözgelişi aşağıdaki örneklerde bu tip yanlışlıkları görürüz.
17. Parçanın adı: Şu Karşı Yaylada Göç Katar Katar
(Repertuar no: 1465)
Türkü ;
Şu karşı yaylada göç katar katar
Bir güzel sevdası serimde tüter
Bu ayrılık bana ölümden beter
Geçti dost kervanı eyleme beni
sözleriyle başlar ve her dörtlük son mısradaki
Geçti dost kervanı eyleme beni
Nakaratı ile tamamlanır. Buradaki (eylemek) “durdurmak, gitmesine engel olmak” anlamındadır. Ne var ki sanatçıların dilinde ilk hece (kapalı e) ile telaffuz edilmektedir. Bu durumda kelime (eylemek) gibi bir hale dönüşür ve “yapmak, etmek” anlamlarına gelir. Kelime (normal e) ile telaffuz edilmelidir.
18. Parçanın adı: İncecikten Bir Kar Yağar
Türkünün ikinci dörtlüğü şu şekildedir:
Elif kaşlarını çatar
Gamzesi sineme batar
Ak ellerin kalem tutar
Yazar Elif Elif diye
Dörtlüğün ikinci dizesi ezginin yapısı gereği;
A kellerin kalem tutar
şeklinde ulama yapılarak okunmaktadır. İşti burada dikkat edilmesi gereken (k) sesinin kedi, kelebek, küçük, kiler kelimelerindeki gibi ince olarak değil, kapı, kasa, kılıf, kusur kelimelerindeki gibi kalın olarak telaffuz edilmesidir. Aksi taktirde ortaya, dize ile uyuşmayan, anlamsız bir “kel” kelimesi çıkar ki, bu da hiç arzu edilmeyen bir durumdur.
19. Parçanın adı: Şekeroğlan
(Yöre: Ankara, Notaya alan: Nida Tüfekçi)
Parçanın bir dörtlüğü şöyledir:
Bacaya serdim kilim
Gel otur benim gülüm
Ne dedim de darıldın
Lal olsun ağzım dilim
Son dizedeki “konuşma özürlü” anlamındaki (lal) kelimesi pek çok sanatçı tarafından ince (l) sesi ile telaffuz edilmektedir. O vakit kelime, “kırmızı renkli taş” anlamına gelir ki, bu da bir sanatçı için, zihinlerde olumsuz bir durum yaratır.
Sonuç
Yukarıdaki tespitler çerçevesinde ulaştığımız sonuçları şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Türkülerdeki yanlışlıkların düzeltilmesi için öncelikle, sistemli ve daimi olarak çalışabilecek, müzik, halkbilim ve halk edebiyatı uzmanlarının yer alacağı Türkü Tespit, Kayıt ve Denetleme Kurulu adıyla bir kurul oluşturulmalıdır.
2. Repertuardaki sahibi belli olan ancak başka şairler adına kayıtlı olan türküler, titiz bir inceleme ile düzeltme yoluna gidilmelidir. Bunun için, yukarıda işaret ettiğimiz Kurulun yapacağı incelemeleri ve bu konuda yapılan çalışmalar göz önünde tutulabilir.
3. Sahibi belli olduğu halde TRT Repertuarında buna yer verilmeyen türkülere, asıl metindeki âşığın adının geçtiği son dörtlük eklenmeli ve sanatçılar tarafından türkünün icrası sırasında okunmalıdır. Unutmamak gerekir ki, o türkülerin repertuarda olması, birinci derecede onları ortaya koyan şahıslar sayesinde mümkün olmuştur.
4. Derleme yapılırken, kaynak şahsa, türkünün kendisine mi ait olduğu yoksa bunu taş plaktan mı, şahıstan mı öğrendiği, türkünün yöresi ve varsa hikâyesi sorulmalıdır. Böylelikle türkünün gerçek sahibi ve yöresi daha kolay tayin edilir. 4. Derleme yapılırken, kaynak şahsa, türkünün kendisine mi ait olduğu yoksa bunu taş plaktan mı şahıstan mı öğrendiği, türkünün yöresi ve varsa hikâyesi sorulmalıdır. Böylelikle türkünün gerçek sahibi ve yöresi daha kolay tayin edilir. Sözleri farklı, ezgisi aynı olan parçaları yörelerine göre değerlendirirken, türkünün vücut bulmasında varsa ilk türkü yakıcılarının belirlenmesi/bilinmesi, cereyan eden hadise, türkünün oluştuğu ortam göz önüne alınmalıdır.
5. Taş plakların doldurulduğu zamanlarda yakın ilişki içinde olan sanatçılar ister istemez birbirlerinden etkilenmiş ve aynı ezgiyi, hece sayısı aynı olan farklı sözlerle okumuşlardır. Oluşturulacak Kurul, ezginin ve türkünün asli şeklini tayin etmelidir.
6. Sanatçıların bir ağıtı hareketli parça olarak okuduğu sıkça rastlanılan hadiselerdendir. Sanatçılar, kültürel yapılarını ve kariyerlerini zedeleyecek bu durumdan kaçınmalıdırlar. Yapılan hata, yaptığı işin şuurunda olan sanatçıların ikazı ile giderilebilir.
7. Türkü metnindeki sözleri en doğru şekilde bilen kişi; onu ortaya koyan meçhul halk sanatçı yahut âşıktır. Kendi bilgimize göre veya duyduğumuza göre metinde yapabileceğimiz yanlışlıklar düzeltilmesi mümkün olmayan hatalara sebebiyet verebilir. Bu bakımdan türküler, türkü metninin sözleri en doğru şekilde tespit edildikten sonra okunmalıdır. Gerektiğinde şayet parçanın sahibi belli ise güvenilir kaynaklardan bunun asıl şekli alınmalıdır.
8. Türkü okuyan bazı sanatçılar, şan, repertuar, solfej, nazariyatın yan ısıra Türk dilini ve Türk halkbilimini iyi bilmek durumundadır. Sahnede bunun eksikliğinden dolayı yapılan hatalar bu şekilde bertaraf edilebilir.
9. Kaset dolduran sanatçılar, sözleri başkalarına ait olan türküleri kendi adına okuyabilmektedirler. Bunlara denetim getirilmelidir. Sözgelişi kasetlerde okunacak türküler için MESAM’ın yahut TRT’in vereceği belge şart koşulmalıdır. Buna uymayan şahıslar hakkında kanuni işlem yapılmalıdır.
|