İskender PALA
Parmağına kınadan ziyade türküler yakılan, kulağına küpe
diye türküler takılan güzel!.. Eski bir türkü söyleyeyim mi
sana, sana türküleri anlatayım mı, anne sütü kadar temiz,
anne sütü kadar helal?!.
Duyan gönüller kârı
türküler; aşkın arı duru dili... Pîr elinden bâde içen
ozanlar söyler en derin acıları; Toroslar'dan Balkanlar'a,
yukarı illerden Cezayir'e. Topyekûn macerasıdır bir milletin
tarihe akan yüzünde, bütün yüreklerde ayrı doğuşlarla
parlar ay. Bir ezgi olur hayat, nakaratlarında türkülerin ve
her nakarat bir başka roman yazar mızrabın en yufka yerine. Türkü
dolar dudaklara saf ve berrak.
Şairim!.. Şiirin
hasını ayak sesinden tanırım
Nerde bir halk türküsü duysam, şairliğimden utanırım
Kanayan kalbidir coğrafyamızın
türküler ve türküler akan yaşıdır tarihin. Canımıza
kasteden tatsız hikâyeler çağlar ırmaklarında ve derelere düşürüp
kaybettiğimiz çakıl taşlarıyla yükselir coşkunun bendleri.
Civanlar gibi yitirdiğimiz serhat hatıralarını yağdırır
veremli yüreklerimize, Rumeli'nden kalkan bir Tuna şahini gibi
konar gönül burcuna. Kaç şiir boyu kavuşmaya bilendiğimiz
ayak seslerinin kaldırımlarına dökülen gölgesinde uzaklaşarak
çınlayan da, yalnızlığın hışmını tenhaların kadehine
meze yaparak karanlıklara kucak açan da hep aynı bağlamanın
tellerinde bekler umutsuzlukları, mutsuzlukları... Kapı eşiklerinde
sararmış umutlarını kül rengi acılara döndüren bir nazenin
sesidir son ayrılık bestesini okuyan ve bir ordu sürmelisi
kanatır kördüğüm kirpikleri damla damla... Ardı sıra gider
yürekler çatal matal... Ya yutkundukça göğsümüze dizilen şunca
içli dizeler:
Sana sahip yiğit malı
neylesin
Yumdukça gözünden mercan dökülür
Bozkırlar uğuldar
sesinde türkülerin; ovalar dinlenir nefesinde. Bir acıklı burçak
tarlasıdır oraklarla biçilen ve bir zehirli Rumeli sızısıdır
bâdelerde içilen. Bir ninni, taze bir anne ağzında; ak bir
yangın muamması kırık mızrabın ucunda. Gönül dağı yağmur
boran olunca söylenir en nadide sözler gecenin geç küsürâtında;
ve Bayram Bilge, Neşat Ertaş'la söyleşir:
Dün gece yâr hânesinde
yastığım bir taş idi
Üstüm yağmur, altım çamur, yine göynüm hoş idi
Türkülere
yaslanarak çıktık seferberlikten, Çanakkale içinde vurulduk
önce ve sonra türkülere yükledik hasretlerimizi yıllar yılı.
Yemen'den geri dönmeyen Mehmed'imizi de, Sivastopol önünde
Sinan'ımızı da, Bağdat'ın içinde Osman'ımızı da türkülerle
kefenledik. Üç köyün şanlı Zeyneb'ini yad gönüllere bıraktık,
Emine'nin Ramazan ayında, bayram gününde tuttuk yasını. Türkülerle
birlikte kaybettik ucu görünmeyen hudutlarımızı ve
takvimlerimiz bulgur bulgur kömür karaları çaldı devranımıza.
Ağıtlar, destanlar yaktık giden ve geri dönmeyen sevgililere;
hoyratlar, mahnılar söyledik karaborsa akşamlarda fısıldaşarak.
Gece kadar hazin bir sıla hasretini düğümledik Muzaffer Akgün
ile uzun havaların tellerine:
Şu uzun gecenin
gecesi olsam
Sılada bir evin bacası olsam
Mayalar ve gazellerin
üstüne kar döktük uzun kış akşamlarında, ekmeğimizi acıya
banıp yedik Sarıkamış'ta yitirdiğimiz nur heykellerinin ardından.
Başı pâre pâre dumanlı dağlardan ses getirdi evimize Ali
Ekber Çiçek. Ve dolu kışlaların boşaldığını anladık...
Kıtlıktı, yokluktu, yoksulluk ve yoksunluktu ektiğimiz
tarlalarımıza... Mükerrem Kemertaş çağırdı ta ki Hüma kuşunu,
bereketli başaklar baş verdi ve neden sonra hatırladık yeniden
geçimi, geçimliliği. Tehî akşamlarda Selahattin Erorhan'dan
dinledik sıcak ezgileri bir suçlu gibi gizli gizli. Adı kara
sevda oldu türkünün:
Hangi bağın bağbanısen
gülüsen
Aldın aklım beni ettin deli sen
Kırmızı gülü
demet demet edip sunduk sonra gül yüzlülere, uzun kavaklarca
uzadı sevinçlerimiz, bozlaklar dinledik, horonlar teptik,
zeybekler oynadık. Hep bir türkü vardı dilimizde. Düğünümüzde
halayımız türkülerde coştu, kışlamızda alayımız türkülerle
koştu. İlan edilmemiş bir ölüm gibi delince domdom kurşunu
kaşlarının arasını, eğdi yâr boynun eğdi. Nuri Sesigüzel
hatırlattı aynaya bakmayı ve saçların ağarmakta olduğunu.
Ezo Gelin'in acısını öğüttü on yıllarca Kızılırmak ve
Kazancı Bedih Fırat'ın sularında yıkadı ölümü.
Şu Fırat'ın suyu
akar serindir
Söyletmeyin beni yaram derindir.
*
– Firarî türküler senin neyine be ağam!..
– Yanakların neden ıslak be gülüm?!.
|