Halk; duygularını, düşüncelerini, sevgisini, ızdırabını, ayrılığını,
hasretini, coşkusunu, sevincini, kahramanlığını türkülere dökmüştür.
Bir milletin türkülerine baktığınızda, o milletin en ince
ayrıntılarına kadar bütün yaşantısını görürüsünüz.
Halkın gelenekleri-görenekleri, örfü-adeti, sevdiği-sevmediği,
giyimi-kuşamı hep türkülere yansımıştır. Birkaç örnek vermek
istersek; “Ayağında yemeni” türküsündeki geçen ve ayağa giyilen
“yemeni” bir zaman sonra “”kundura” olur ve “Ayağında kundura”
şeklinde türküye yansır. “Valalar takmış başına “ türküsündeki başa
takılan örtü manasındaki “vala” kelimesi zaman içinde “eşarp” olur
bir başka türküde “eşarbını yan bağlama” şeklinde dizelere dökülür.
Türkülerde ulaşım aracı olarak gecen “at”, “deve” zaman içinde
“otomobil” olur, “teyyare” olur. “Bir mektup yazdırdım Urfalı
kızına” türküsünde geçen haberleşme aracı “mektup” zaman içinde,
“telgraf”a dönüşür “bir tel çektim Mardin’den” türküsünde mısralara
dökülür.
Türküler; doğa, aşk, tören, iş konularında yazıldığı gibi göçler,
sürgünler sırasında yaşanan zorluklar, savaşlar da türkülerin
konuları olmuştur Böylece türküler, birçok konuyu ve olayları
bünyesinde barındırdığı için “Türküler; mensup olduğu milletin
toplumsal hafızasıdır” diyebiliriz.
Halkımız tarih boyunca yaşadığı savaşları, savaşta çektiği acıları
ve kahramanlıkları türkülere dökmüştür. Plevne savaşındaki Osman
Paşa’nın kahramanlıkları “Tuna Nehri akmam diyor” türküsüne,
Yemen’e gidip de dönmeyen askere yakılan ağıt “Burası Muş’tur yolu
yokuştur, Giden gelmiyor acep ne iştir”, Gidenin dönmediği Yemen
savaşının acı yüzü, Osmanlı dönemindeki zenginler için bedelli asker
uygulaması, bedel veremeyen fakirlerin isyanı de yine “Yemen yolu
çukurdandır/ Karavanam bakırdandır/ Zenginimiz bedel verir/
Askerimiz fakirdendir” türküsünde, Tarihin en zor ve en kanlı savaşı
olan Çanakkale “Çanakkale içinde vurdular beni, Ölmeden mezara
koydular beni” türküsü ile dile getirilmiştir. 93’ Harbi olarak
bilinen Osmanlı-Rus Harbinde Sarıkamış’a giden yolda Allahuekber
Dağları’nda, bir gecede ve tek kurşun atmadan donarak ölen 90.000
askerin acı öyküsü “Sarıkamış üstünde Kar, Kar altında Mehmedim
yatar” sözleri ile türkülere dökülmüştür.
Urfalılar, Urfa kurtuluş savaşında büyük mücadeleler vermiş 11 Nisan
1920 tarihinde bir destan yazarak şehri düşman işgalinden
kurtarmıştır. Düşmanın üstün silah gücü, kötü hava şartları ve maddi
imkansızlıklar Urfalı kahramanları yıldırmamış, vatanını ve namusunu
korumak için iman gücü ile düşmanı Urfa’dan atmışlardır. İşte bu
kurtuluş mücadelesindeki kahramanlıklar da türkülere hoyratlara
yansımıştır.
Urfa düzenli bir kuvvetle değil, “12 ler “ diye anılan Urfalı
kahramanların önderliğinde şehir merkezi, kaza ve köylerden katılan
aşiretlerle oluşturulan mahalli milis kuvvetlerle (çeteler) kendi
kendini kurtarmıştır. Urfalıların kurtuluş savaşında gösterdikleri
kahramanlıkları nedeniyle Büyük Millet Meclisi’nce Urfa'ya “Şanlı”
unvanı verilmiştir.
1.Dünya savaşından sonra imzalanan Mondros Mütarekesiyle Urfa önce
İngilizler (7 Mart 1919), İngilizlerin ayrılmasıyla da (31.10.1919)
Urfa’yı Fransızlar işgal etmişlerdir. Fransızların Urfa'dan atılması
için çok Urfalılar çok mücadele edilmiş birçok şehit vermiştir.
Fransızların kuşatmasından sonra ilk büyük hücum 4 Mart 1920 günü
Fransızların ellerinde bulunan Kürkçü Osman Efendi’nin evine,
Şişkonun Damı’na ve Mahmut Nedim Konağı gibi mekanlara yapılmıştır.
Bu hücum sırsında Fransız kuvvetleri iyi mevzilendiği için Urfalılar
mazağallara gizlenmiş makineli tüfeklerin yaylım ateşi altında
kalmışlardır. Bu baskın çok kanlı olmuş ve bu çarpışmalarda 82
Urfalı şehit olmuş ve birçoğu da yaralanmıştır. Bu olay üzerine
aşağıdaki türkü söylenmiştir.
Şişkonun damından atlayamadım
Cabırhaman döküldü toplayamadım
Üçbeş Fransızı paklayamadım
Vurmayın arkadaşlar ben yaralıyam
El alem al geymiş ben yaralıyam
Urfa kurtuluşunun en önemli çarpışmalarından biri "Şebeke Mevkiinde"
gögüs gögüse yapılan çarpışmadır. 11 Nisan 1920 sabah 4 sıralarında
Şebeke Bogazı’nda2 şiddetli bir çatışmada birçok Urfalı şehit olmuş
birçoğu da yaralanmıştır. Bu şavaşta Fransız kuvvetlerim etkisiz
hale getirildi, Fransız kuvvetlerinin komutanı Binbaşı Hauger ve
Yüzbaşı Sajous (Urfalıların diliyle Saco) olmak üzere Fransızlardan
296 kişi öldürülmüş, 67 kişi yaralanmış ve 140 kişi esir alınmıştır.
Düşman kuvvetlerini imha eden Urfalılar, Şehri düşman işgalinden
kurtardıkları için sevinç gözyaşları içerisinde Urfa’ya dönerken
duygularını şöyle dile getirmişlerdir;
Kolumu salladım toplar oynadı
Kara taş içinde çete kaynadı
Yaşasın Urfalılar teslim olmadı
Di yeri yeri kumandanlar yeri
Çetelerim gidiyor dönmüyor geri
Tılfındır hastahane karşıma karşı
Zalım Fransızın bomba atışı
Urfa Çetelerinin süngü takışı
Dı yeri yeri Bozanbegim yeri
Çetelerim gidiyor dönmüyor geri
………………
Urfalı, mücadele azmini ve kutsal değerlerine bağlılığını bir
hoyratta şöyle dile getirmiştir.
Harpten döndüm yurda ben
Oldum hurda hurda ben
Ben bir Türk çobanıyım
Koyun vermem kurda ben
Ben ölüm, düşman kurşunundan ben ölüm
Ay yıldızlı bayrak için ben ölüm
Dumanlı dağlar, gülü bahçalı bağlar
Şirin Urfam için ben ölüm
1 Abuzer Akbıyık: Folklor
araştırmacısı-Yazar
2 Şebeke Boğazı: Şanlıurfa-Gaziantep yolu
üzerinde Şanlıurfa’ya yaklaşık 5 km mesafede bulunan mevki
Not: Bu yazı 11.04.2006 tarihinde Şanlıurfa’da
yayınlanan Bizim gazetede ve http://www.urfahaber.net ve http://www.abuzerakbiyik.com
internet sitelerinde yayınlanmıştır.
|