"Bozuk-saz adı, ki aynen bu imla ve kırık,
viran, bozulmuş anlamlarıyla Kaşgarlı Mahmut'ta ve Bozuk söylenişiyle
Kırgız ve Radloff sözlüklerine kadar vardır. Süleyman
Efendi'nin Çağatay Lügatında Bozuğ imlası ve Bozuk, gayrı
muntazam, bir nevi tanburadır, kopuz gibi tarifiyle geçer. Haritası
yaygındır... Bozuk adım anan eski bir metin saz şairi Kamil'den
dir. XVIII. Yüzyıldan olan bu beyitten daha eskisini nazımdan tanımıyoruz.
Bunu ben bir kolay
sanat sanırdım
Mızrabım kırıldı bozuk çalarken
Ege Anadolu'sundan Burdur, Sandıklı, Teke taraflarında
BOZUK vardır. Dersim, Tunceli taraflarında Bozuk, bağlama düzenlerinden birinin
adıdır... Evliya Çelebi'de Bozuk adının geçmediğini gördük.
Bozuk düzen tabirinin XVI. Ve daha önceki yüzyıllarda kullanıldığı
taranan metinlerde görülmemiştir. Bu saz adı Anadolu'da
genellikle bozuk şeklindedir. Fakat güneyimizden ihtiyar bir saz
yapımcısının bozok demişliğini maddesinde göreceğiz. Bu bir
sehiv değilse Üçok gibi en eski Türk boy adlarından Bozok ile
her nedense bir daha karşılaşmış oluruz... Halk bağlamacılarından
Ankaralı Cafer Sümerer ile bu meseleyi konuşuyorduk. Dedi ki,
Bozuk diye yapıca farklı bir bağlama çeşidi yoktur. Bozuk düzen
vardır. Şark tarafımızda sazcılar tek düzenle her şeyi çalarlar.
Bizce bu makbul değildir... Asıl Ankara sazcısı çift mızrapla
çalar, düzen değiştirir, havasına göre düzen kurar. Baş
parmak kullanır. Cafer Ağa'nın bu dediklerine meclisteki öğretmen
arkadaşım Ahmet Muhtar Ataman şunları kattı. Ankara'da hüzzam,
hüseyni ve rast dediklerimize göre üç çeşitten makamlı
havalar vardır. Bozuk düzen, böylece bozmak fiilindendir
dedi" . (MRG)
''Bozuk düzen'' denilen yapının tam olarak hangi
seslerden oluştuğu konusu da açık değildir. Zira, ''La, Re,
Sol'' seslerinden kurulu bilinenin dışında, Anadolu'nun çeşitli yerlerinde farklı
seslerden kurulu ve adına "bozuk düzen'' denilen bir çok saz
akort çeşidi vardır. "La" sesi eksen alınıp transpoze
edilerek aşağıda sunulan beş örnek, yakın zaman önce sadece
Ankara'da tespit edilmiştir.
"La, Re, Re
La,
Re, La
La,
Re, Sol
La,
La, Mi
La,
Mi, La''. (MRG)
İlk
bozuk düzen çeşidi olarak yazılan "La, Re, Re
akorduna" yine Ankara'da. Fidayda'' ya da ''Hüdayda'' akordu
da denilmektedir. ''Kütahya'da bozuk düzen de bu seslerden oluşmaktadır.
Kütahya'da bir ikinci bozuk düzen ise La, Mi, Re den, ibarettir.''
(RÜ) ''Afyon Dinar'da ''La, Mi, Mi'' akorduna bozuk düzen
denilmektedir''. (HBY) Fethiyeli Ramazan Güngör ''La, Mi, Si'' den
oluşan akorda bozuk düzen demektedir. Burdur'a bağlı Altınyayla
(Dirmil) ve çevresi Yörükleri de ''La Mi Mi'' akordunu bozuk düzen
olarak adlandırmaktadırlar.
Bir
yörede bozuk düzen diye bilinen akordun, bir başka yörede farklı
bir isimle anılması da sıkça rastlanan bir durumdur. Örneğin;
''La, Re, Sol akorduna Uşak'ta 'Ferayi' ya da 'Zeybek' düzeni
denilmektedir''. (HBY)
"Aynı
akorda (La, Re, Sol) Ankara'da saz düzeni denilmektedir''. (MRG)
Yukarıda
verilen bilgilerden anlaşıldığı gibi, bir çok yörede bozuk düzen
adıyla geçen saz akort şekilleri, genelde bilinenin aksine çok
farklı yapılardan oluşmaktadır.
Bilinen
bozuk düzen (La Re Sol) akordunun diğer düzenlerden farklı bir
başka yönü de, birinci pozisyon ''La'' kararlı çalındığında,
ezgiye eşlik eden ''dem'' veya ''ahenk'' sesinin olmayışıdır.
Bu da, geleneksel olarak farklı bir pozisyonda çalındığı
fikrini düşündürmektedir. Bizce de, mantıklı olanı ya bir ses
aşağıdan ''Sol'' kararlı, ya da dört ses yukardan ''Re'' kararlı
çalınması gerekmektedir ki bir ahenk teli olabilsin. Nitekim, dem
gereksinimiyle Orta Anadolu Abdalları orta teli de alt tele ünison
akortlayarak, bozuk düzenden ''La La Sol'' gibi bir düzen türetmişlerdir.
Bu düzene Abdalların kullandığı düzen anlamında, "Abdal
düzeni" veya zaman zaman da ''Bozlak düzeni'' denilmektedir.
Bağlamanın diğer düzenlerinde olduğu gibi, Anadolu'da dem fikri
hemen tüm sazlar için geçerlidir. Bir veya birkaç zurnanın dem
tutup, birinin ezgi çalması, ya da zurnanın çalarken davulun dem
tutması gibi örnekler görüşümüzü doğrulamaktadır. Ahmet
Gazi Ayhan gibi bazı sanatçıların her ezgiyi bozuk düzen
''Sol'' kararlı çaldıkları bilinmektedir. Ancak, bu düzende
yaygın olarak görülen alt telin dörtlüsü ''Re'' pozisyonunda
çalıştır. Bilindiği gibi, yaklaşık 44-46 cm. tekne boyundaki
sazlar eski ustalar tarafından genellikle bu pozisyonda çalınırdı
ve asıl yaygın olan bozuk düzen kullanış geleneği buydu. Görüşümüzü
doğrulaması bakımından aşağıdaki bilgilerine yer verilmiştir:
"Eskiden
bozuk düzen Re perdesi üzerinde çokça çalınırdı. Boştan çalınmazdı.
Daima Re idi karar. Piyano La'sı alt tel açık, Re'den çalınırdı.
Sazlar biraz büyükçe idi. Şimdiki divan oktavına çekildiği için
daha küçük. Asıl bağlama o idi. Gayet tannan olurdu". (AA)
Ankaralı
sanatçı Bayram Aracı ile tanınan bu çalış, daha sonraları Neşet
Ertaş'la birlikte, sanatçılar arasında çok sevilen ve
benimsenen bir çalma pozisyonu olmuştur. Uzun süre radyolarda da
sürdürülen bu kullanım şekli daha sonraları tambura boyunun büyümesi
ile yerini tamburanın alt tel açık kararla çalınışına terk
etmiştir. Ancak, belirtmeliyiz ki, Anadolu'da ilk kez ne zaman
kullanılmaya başladığı belli olmayan bu çalış pozisyonu,
kopuzun geleneğinde yoktur. Örneğin, dış etkilere kapalı kalmış,
el ile çalma geleneğini sürdüren Yörük Türkmenler de bu düzen
"La, Re, Sol" şekliyle hiç yoktur. Günlük dildeki düzenin
bozulmuşluğu ile özdeş anlamda kullanıp adlandırdıkları
"Bozuk düzen'', farklı seslerden oluşmakta ve bu düzende çok
az ezgi çalmaktadırlar. Azerbaycan aşıkları sazlarını yine
kopuz geleneğindeki gibi dörtlü olarak akortlamakta ve genellikle
alt tel birinci derece kararla çalmaktadırlar. Buna karşılık,
aynı kökten gelen ve aynı geleneği sürdüren Kuzeydoğu Anadolu
aşıkları ise bozuk düzen kullanmaktadırlar. Kanımızca, bunda
radyoların ve özellikle de Bayram Aracı'nın etkisi olmalıdır.
Nitekim, bağlama düzeninin kökleştiği Alevi kültüründen yetişmiş
olan Davut Sulari'de, Bayram Aracı etkisi ile bozuk düzen
kullanmaya ve ''Re'' pozisyonunda çalmaya başlamış, daha sonra
çırakları Aşık Beyhan'i, Aşık Daimi ve Ali Ekber Çiçek'in
de aynı uygulamayı benimsemesiyle bir geçiş yaşanmış, ancak
temelsiz olan bu tutum zamanla terkedilmiştir.
Görüldüğü
gibi, yurdun değişik yörelerinde karşılaşılan bozuk düzen
(La Re Sol) daha ziyade Çankırı, Ankara, Konya, Kayseri, Kırşehir,
Yozgat gibi Orta Anadolu illerinde karakterize olmuş, kökleşmiş
ve adeta buralardan diğer yörelere yayılmış gibi bir tablo çizmektedir.
Köylü halk müziğine çok sonradan girdiği anlaşılan bu saz düzeninin
genellikle büyük boy sazlarda uygulanması ve fasıl tarzı şehir
halk müziği anlayışı içinde şekillenmiş olması, bazı
hususları akla getirmektedir. Bozuk düzenin, mızrap kavramı gibi
divan kültüründen ve özellikle bu kültürün mızraplı sazı
tanburdan kaynaklanıp Anadolu'ya geçmiş olabileceği ilk akla
gelenlerden biridir. Yukarıda belirtilenlerin dışında, şimdi
vereceğimiz bilgiler bu görüşün doğru olma ihtimalini
kuvvetlendirmektedir. Bilindiği gibi, tanbur divan kültürünün
en önemli kopuz türevi çalgılarından biridir. Birinci teli
(alt) ''yegah'' olup nağmelerin çalındığı teldir, ikinci tel
makama göre genellikle ''kaba dügah'' veya ''rast'' olup alt tele
göre dörtlü ya da beşli akortlanmaktadır. Makamın karar sesini
güçlendirici etkisi vardır. Üçüncü tel yine ''yegah'' olup
ahenk telidir. Ahengi güçlendirmesi bakımından dördüncü tel
de kullanılmaktadır, akordu ''kaba yegah''dır. İlk üç teli çift,
dördüncü teli tek olan tanbur, toplam yedi telli ve mızraplı
bir sazdır. Zaman zaman kopuzun geleneğinde olduğu gibi,
istenildiğinde yay ile de çalınmaktadır. Sayılan Orta Anadolu
illerinde divan kültürü etkisinin görülmesi, aynı etkinin yoğunlukla
varolduğu Kütahya, Samsun ve özellikle de Kastamonu gibi illerden
bu geçişin olduğunu düşünmek mümkündür (Kastamonu ve Çankırı'da
büyükçe saz boyunun adı ''Bozuk''tur). Sayılan illerin hemen
hepsinde saz boylarının tanbura yakın olması, bu geçişte
gezgin halk sanatçıları olan "Abdal'' ların rolünü akla
getirmektedir. Genellikle büyük boy sazlar kullanan bu sanatçılardan
Neşet Ertaş'ın, çok eskiden yaptırdığı ve hala kullanmakta
olduğu sazı konumuz açısından düşündürücüdür.
Halk
tarzında yapılmış ancak boyu, görüntüsü ve özellikle de
perde yapısı ile hemen tanburu çağrıştıran bu sazın kökeni
hakkında, Neşet Ertaş yeterince bilgi vermemiştir. Ancak,
Abdalların yüzlerce yıl evvelki kültür birikimlerini başarıyla
koruyabilmeleri göz önüne alındığında, bunun bir tesadüften
çok, geçmişte yaşamları geçişin gizli bir uzantısı olarak
bu güne geldiğini düşünmek, kanımızca yanlış değildir. Bu
saydığımız yörelerde bağlamayı tanbur gibi çalma eğilimi
olması, icrada tanburi ifadelere rastlanılması ve kopuzun geleneğinde
olmayıp tanburun geleneğinde varolan alt telin dörtlüsünü
karar alarak çalma gibi benzerlikler de düşüncemizi
desteklemektedir. Ancak, bu tarz kullanımda tanbur ve bağlama arasındaki
en önemli fark, üst telin tanburda ahenk için boş, bağlama da
ise ezgide kullanılmasıdır. Bu da hem üst teli bir oktav ''La''
ya da ''Re'' gibi pest bir ses yerine, daha dinamik olabilecek bir
sese çekme ihtiyacı, hem de kopuzun geleneğinde varolan, belki de
başka hiçbir sazda olmayan, başparmak kul!anma özelliği ve alışkanlığından
kaynaklanmaktadır. Ancak, başparmağın kullanımında da, bozuk düzenle
diğer düzenler arasında (bozuk düzen türevleri hariç) önemli
bir fark vardır. Üst telin alt veya ortaya göre ünison akortlandığı
düzenlerde, başparmağın etkin bir fonksiyonu yok gibidir. Alt
tele göre üst tel dörtlü akortlandığında ise, başparmak
kullanımı etkindir. Başparmak kullanımındaki temel fark ise, bu
düzende alt telde işaret parmağı hangi perdeye basarsa aynı
perdenin üst teldeki sesi bir tam dörtlü pestidir. Oysa bozuk düzende
alt telde hangi perdeye basılırsa basılsın, bir tam ses pesti,
üst telde başparmağın hemen altındadır. Böylece başparmağın
daha etkin olması sağlanmıştır ki, kanımızca beşli üzerine
ikinci beşli aralığın akortlanmış olmasının temel nedeni
budur. Ancak, pratik gibi görülen bu uygulama armonik yönden bütün
tellere vurulduğunda kötü duyumu da beraberinde getirmiştir. Bütün
tellere vurulduğu için çoksesli olan el ile çalma geleneğinin sürdürüldüğü
yörelerde, varolan bir çok düzenin yanında, bozuk düzenin (La
Re Sol) görülmeyişinin sebebi kanımızca budur. Çünkü, bu düzen,
kopuzun geleneğinde varolan çokseslilik özelliklerine kurgu
olarak terstir.
Bozuk düzenin yurt
genelinde benimsenmesinde Bayram Aracı ve Neşet Ertaş gibi ferdi
sanatçıların yanında, Yurttan Sesler Topluluğunun etkisi büyüktür.
Uzunca bir dönem halk tarafından dikkatle izlenen bu topluluğun
çalışmalarında, bozuk düzenin esas alınması sonucu bu düzenin
yurttaki yaygınlığı artmıştır. Ancak, halk sanatçılarının
bozuk düzeni kendi mantığı ve özelliğinde kullanmalarına rağmen,
radyo sanatçılarının mızrabı ısrarla bütün tellere vurarak
çalma üzerine oturtmaya ve bunu eşlik kaygısıyla yapılan her türlü
transpoze pozisyonlara uygulamaya çalışmaları sonucu, birbiriyle
çatışan tınılardan oluşan bir sound ve çalma tarzı meydana
gelmiştir. Belki de bu yüzden halk arasında, kulaktan dolma kolay
öğrenim için bozuk düzenin diğer adı olduğu düşünülen
''kara düzen'' denilmektedir. Halk arasında, özellikle de sanatçılar
arasında Bozuk düzen yerine zaman zaman ''kara düzen'' deyimi
kullanılmaktadır. İçindeki düzen kelimesinden saz akort adları
arasına girdiğini düşündüğümüz kara düzenin, araştırmalarımız
esnasında aslında bir düzen olmayıp, Gaziantep, Kahramanmaraş,
Sivas gibi yörelerde kullanılan ve akordu ''La, La, Mi'' olan bir
saz çeşidi olduğu tespit edilmiştir. Aşağıda verilen örnek
bu tespiti doğrular niteliktedir:
''Issız
sahralarda gurbette gezen
Bahusun
derdini okuyup yazan
Ya
Bozuk, ya Şarkı, ya Karadüzen
Makamında
bir Türkmeni öğer"
(MRG)
Bozuk
düzenin Bozok Türkmenlerinden geldiği savını ise, bu bilgilerin
ışığı altında açıklamak güçtür.
Bozok Türkmenlerinin Anadolu'ya gelişi ve Bozuk düzenin metal tel
ile birlikte saz boylarının büyümesi ardından kullanımı arasında,
çok uzun bir zaman olduğu anlaşılmaktadır. Bozuk sazı ve düzeni
ile ilgili metinlerin de 18. yüzyıldan öteye gidememesi bu düşüncemizi
desteklemektedir.
Bu
gün bağlamadaki düzenler; "Ana düzenler'' (Bozuk düzen, Bağlama
düzeni, Misket düzeni, Müstezat düzeni) ve bunlardan türeyen
''Tali düzenler'' olmak üzere ikiye ayrılarak sınıflandırılmaktaysa
da bu ayırımdaki kıstaslar çok net değildir. Ancak görünen,
çeşitli etkilerle bir çok düzenin türediğidir. Bu düzenlerin
adlandırılışları da çeşitli farklılıklar içermektedir. Bazı
düzenler ''Ruzba düzeni, Bozuk düzeni'' gibi özel adlarla anılmakta,
bazıları ise "Avşar düzeni, Abdal düzeni, Alevı düzeni''
gibi bir kavim ya da topluluğun adını taşımaktadırlar.
''Edirne düzeni, Kütahya düzeni, Kayseri düzeni'' gibi yöre
adlarını almış düzenler de vardır. Bazı düzenlerde de saz
adlarını görmekteyiz. ''Çöğür düzeni, Bağlama düzeni,
Zurna düzeni, Kaval düzeni vb.'' ''Fidayda düzeni, Misket düzeni''
gibi bir ezgiden adını almış düzenlerde vardır. Bu konuda çokça
rastlanılan bir başka durum da, düzenlerin çeşitli makam adları
ile adlandırıldığıdır. ''Hüseyni düzeni, Acemaşiran düzeni,
Rast düzeni, Zirgüle düzeni, Segah düzeni vb.'' ''Cimteli düzeni''
veya ''Cimteli düzeni'' gibi düzenlerde de saza takılan bir telin
düzene adını verdiği görülmektedir.
Bu
gün artık büyük bölümü unutulmuş olan ve kullanılmayan bu düzenler, yörelere göre değerlendirildiğinde de ilginç sonuçlar çıkmaktadır.
Örneğin, aynı seslerden oluşan bir düzen, yine aynı yörede
birkaç farklı adla anılmaktadır. Aynı düzenin değişik yörelerde
farklı isimlerle anıldığı veya ayrı seslerden oluşan bazı düzenlerin
değişik yörelerde aynı ismi aldığı da sıkça rastlanılan
bir durumdur. Bazı düzenlerin adları ise, genellikle adında geçen
sazın taklidinden doğmuştur ve yöresinin dışına çıkamamıştır.
Saz düzenlerinden en ilginç olanları, makam adıyla
anılanlardır. Daha çok
şehirli halk müziği içinde karşılaşılan bu adlandırmaların
hemen hepsinde, ya makamla düzeni oluşturan sesler birbirini
tutmamakta, ya da makamın karar sesi ile düzenin karar perdesi
farklı olmaktadır. Bu da, şehirli müzik adamlarının kulaktan
dolma öğrendiği bilgilerden kaynaklanmış olmalıdır.
Bu
gün zihinleri kurcalayan bağlamanın asıl düzeni hangisidir?
sorusu bize göre yersizdir. Zira, konunun özü iki telliden üç
telliye geçişteki kurguda yatmaktadır. Yukarıda anlattığımız
bu oluşum sonrası çeşitli anlayışlar gelişmiş, çok sayıda
düzen türemiş, zamanla bazıları unutulmuş, bazıları da daha
gelişerek günümüze kadar gelmiştir.
Osmanlı Sarayı ve çevresinde kendini kabul ettiren,
korunarak özenle bu güne taşınan kopuz türevi tanbura nazaran,
bağlama kaderiyle baş başa kalmıştır. Ancak, Anadolu insanı,
bağrında binlerce yılın birikimini taşıyan bu öz çalgısından
her şeye rağmen vazgeçmemiş, onu korumasını, yaşatmasını
bilmiş ve saygıyla eğildiği bu saza her türlü gelişmeyi de
yansıtabilme gayreti içinde olmuştur. Bu nedenle, bağlama
teriminin kullanılmaya başlanmasından sonra, Türkiye
Cumhuriyeti'nin kuruluşuna kadar geçen sürede bu çalgıda
meydana gelen değişiklikler ancak az sayıdaki tarihi belgelerden
ve metinlerden anlaşılmaktadır. Bu sürece ait sazların, bu günkü
tanburadan biraz daha küçük kolay taşınabilecek boyutta, üç
tek telli (genellikle kiriş), altı ile on iki veya on yedi perdeli
(genellikle kiriş), ağaç g6ğüslü saz tipi olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak, her türlü abartıdan uzak,basitçe yapılmış olan bu
sazlarda, Anadolu insanının ruhunun asil çizgilerini bulmak mümkündür.
Ağaç göğüs kullanımı, kanımızca bağlamaya en erken yansımış
gelişmelerden biridir. Anadolu sazı, ağaç göğsü çok erkenden
kavramıştır. Ancak, metal tel ve bağlı olarak saz boylarının
büyümesi değişimi, konar-göçer ve yarı konar-göçer bir
hayat tarzı" süren ve geleneksel müziğin özünü taşıyan
Anadolu köylüsüne çok geç ulaşmıştır. Savaş ve kıtlıklar
nedeniyle açlık ve yoksulluğu daha da artan Anadolu insanı,
metal teli hemen hemen 20. yüzyılın başından itibaren bulabilme
ve kullanabilme şansına sahip olmuştur. Bunun gibi birçok olgu
Cumhuriyet'le birlikte halka yönelme, müzik sanayiinin, kurulması
ve yerleşik hayata geçilmesi gibi gelişmeler sonunda halka ulaşmıştır.
Bu nedenle, halk kültürüne sahip çıkılması, derlenmesi,
incelenmesi, korunması ve değerlendirilmesinde Cumhuriyet adeta
bir dönüm noktası olmuştur. Yurdun değişik yerlerinde bulunan
mahalli saz yapımcıları, biraz da radyonun etkisi ile yavaş yavaş
bu konuda ilk merkez olan Ankara'ya toplanmaya başlamışlardır.
Farklı yöresel unsurları taşıyan bu ustalar, bilgilerini bir
araya getirerek usta icracıların da yönlendirmeleriyle, kısa
zamanda da Ankara saz yapım ekolünü oluşturmuşlardır. Yaşar Külekçi,
Halil Usta, Yusuf Usta, Recep Kıncı gibi saz yapımcıları,
kendilerine has sazları ile bu ekolün önemli temsilcileridir. Köklü
saz geleneği olan Kastamonu'nun nesiller boyu saz yapan ünlü
''Tekeli'' ailesi, yine Kastamonu'da kalmayı tercih etmiş, ancak
fiziki ve estetik çeşitli özellikleri çok önceden yakalamış
olan özgün Tekeli sazı, Ankara ekolünü etkilemiştir.
|