Ş
Şad olmak: Sevinçli olmak, neşelenmek.
Şad: Sevinçli, şen.
Şadda: Kuşak.
Şadlığ deryası: Sevinç denizi.
Şadlığ-şadlık: Sevinç, sevinçlilik.
Şadlık ünü: Sevinç sesi, sevincin sesi.
Şahanterlan: Şahin kuşu.
Şahan-terlan: Şahin kuşu.
Şahbaz: İri bir tür akdoğan.
Şakkü'l - kamer: Ayın ikiye bölünmesi.
Şamama: Güzel kokulu, yuvarlak, sarı kırmızı ya da sarı kahverengi çizgili bir tür küçük kavun. Saz şairlerinin şiirlerinde genç kız memesi kimi kez şamamaya benzetilir.
Şana: Tarak.
Şar: Şehir, kent, pazar.
Şaşarsız: Şaşırırsınız.
Şavk: Işık.
Şavkı çalmış: Işığı vurmuş.
Şayan: Yakışır, yaraşır, değer.
Şaz: Şad, mutlu, mutluluk.
Şaz: Şad, sevinç, neşe, mut.
Şefi: Ela göz, tatlı şaşı.
Şefteli: Şeftali.
Şeher: Şehir, kent.
Şekva: Şikayet, aciz kaldığını ve zavallılığını haber vermek.
Şem: Balmumundan yapılma mum.
Şems ü kamer: Ay ve güneş.
Şems: Güneş.
Şeraben tahur: Cennete mahsus şurup.
Şerik: Ortak, ders, okul arkadaşı.
Şeş: Altı (sayı).
Şevle: Şule, alev, yalım, parıltı.
Şeyda bülbül: Gülün sevgisiyle kendini yitirmiş bülbül.
Şeyda: Şaşkın, deli, sevda delisi.
Şikar eylemek: şikar eylemek, avlamak.
Şikar: Av.
Şikest eylemek: Kırmak.
Şikeste: Kırılmış, incinmiş.
Şire: 1.Şıra, daha mayalanmamış üzüm suyu; 2. Kimi meyve sularına verilen ad.
Şirin güftar: Tatlı söz.
Şirin: Ferhat ile Şirin hikayesinin baş kadın kişisi.
Şirin: Tatlı, sevimli.
Şita: Kış.
Şol: Şu.
Şovg-şovg: Şavk, ışık, parıltı.
Şövle: Şule, alev, yalım, parıltı.
Şuğ: Filiz, ağacın ilkbahar sürgünü.
Şuh-i-terlen: Özgürce uçan doğan.
Şule: Alev, ateş. alevlenmiş olan.
Şule: Alev, yalım.
Şüşe çekmek: Büyümeye, biçimlenmeye başlamak.
Şüşe: Şişe, sıvıların, özellikle içkilerin konulduğu camdan yapılmış dar ağızlı kap.
|