Z
Zağ: Karga.
Zahit: Süs ve makamlarından feragat eden kimse. Sofi.
Zahm: Yara.
Zahman: Vatan, ülke, bir kimsenin doğup büyüdüğü yer.
Zail: Sona eren, devamlı olmayan, geçen.
Zalım: Zalim.
Zar çekmek-zarı çekmek: Acı çekmek: ağlamak, inlemek.
Zar etmek: Ağlamak.
Zar: Ağlama, inleme.
Zara-çalmak: Ağlatmak, inletmek.
Zara-salmak: Ağlatmak, inletmek.
Zarılanmak: Acı çekerek ağlamak, inlemek.
Zarıncı: Yatalak hasta.
Zeher: Zehir.
Zehrimar: Yılan zehiri.
Zemheri : Kışın en sert dönemi, karakış.
Zemzem: Kabe yakınındaki bir kuyu, bu kuyunun Müslümanlarca kutsal suyu.
Zencir: Zincir.
Zer: 1. Altın. 2. Altın sarısı renk.
Zer-cığa tel: Turnanın renkli tüyleri ve telekleri.
Zer-cığa: Altın sarısı ve yeşil karışımı renk, altın yeşili.
Zerli tuğ: Altın tuğ, altın bezeli tuğ.
Zerre: Pek ufacık parça.
Zerrin: Altından yapılma, altın görünüşlü, altın renkli.
Zikr: Zikir, anma.
Zilf-zilif: Zülüf.
Zinet: Ziynet, bezek, süs, takı.
Zöhre: Zühre. Tahir ile Zühre adlı halk hikayesinin baş kadın kişisi, Tahir'in sevgilisi.
Züban: Lisan, dil.
Zükür: Erkekler.
Zül-cenan: İki cennet.
Zülfikar: Hz. Ali'nin çatallı kılıcı.
Zülf-zülüf: Şakaklardan sarkan saç demeti, saç lülesi.
|